Roman (Yerli)

Akın

Akın, İslamiyetten önceki Türk tarihini işlemektedir. Anayurt’taki iç denizin kuruması olayı, şiir-piyes biçiminde, destan olarak anlatılmaktadır. Çok uzun zaman devam eden bu kuraklığın bitmesi için, kendi törelerince, İhtiyar Hakan İstemi Han’ın kurban edilmesi gerekmektedir.

İstemi Han’ın en önemli amacı ise suyu, yeşili, ağacı bol bereketli topraklara akınlar yaparak, yerleşmek için yeni yerler feth etmektir. Zaman, Batı ve Doğu beyleri bu hükmü mahaline getirmek amaçlı İstemi Han’a gelirler. Bu üç beyin oğullan da hükümet idarenini Öğrensinler diye İstemi Han’m yanındadırlar. Üç başbuğ, kuraklık aynı ritimde devam edeceği ve kurban edilme sırası İstemi Han’dan ardından kendilerine geleceği amaçlı hileye başvururlar ve İstemi Han mahaline kızı Suna’nın öldürülmesi amaçlı başı bakıcıyı kandırırlar. Zaman Başbuğunun erkek çocuğu Demir ise Suna’yı sevmektedir. Hileyi ortaya çıkarır. Mertliğe sığmayan bu davranışları sebebinden , milletçe üç başbuğu öldürür. Bunların oğullan Bumin, Kadın ve Demir başbuğ olabilir ve İstemi Han’ın “Akın” ülküsünü gerçekleştirirler.
Türklerin Anayurt’tan göç etmelerinin en Mühim nedeni ortaya gelen kuraklıktan ötürü yeşile, suya ağaca ortaya gelen özlem, Demir’in sevgilisi Suna’ya ödül ettiği çiniye bakılarak, İstemi Han aracılığıyla işte bu şekilde anlatılmaktadır:

“Yeşilde ne arar da bulamaz insan oğlu?
Yeşil bu.. .Varlık dolu, gök dolu, umman dolu!
Bir ucu gözlerinde, bir ucu engindedir,
Meyve veren ağaçlar bu çini rengindedir,
Bu çini rengindedir bahar, deniz, kır, orman
Bana Tanrım gözükür yeşil dediğin zaman.
Toplanmış bütün bunlar yeşil çininde senin,
Gizli arzulan var bunda bütün ülkenin.
Bunu ancak biz duyar, biz anlarız bu dilden…

Kızı Suna, babasının bu kadar üzülmesine dayanamaz ve:
“Yeter, baba, bu kadar içlendiğin yeşilden ” der. İstemi Han, nasıl İçlenmesin, nasıl özlem duymasın ki yeşile? Şu dizeler çektiği acıları gayet net bir şekilde açıklamaktadır:

“Tanrım, nasıl kesildi köpüren, taşan
sular? Dağlar mı yassûaşii? Ovalar mı
delindi? Neden coşkun suların sesi
gittikçe dindi?

Yıllarca bulutlara bakarak derin derin
Bekledik hiç gelmeyen yağmurunu
göklerin, Başaklar yandı gitti boyunu
gösterirken Koyunlar can çekişti
yavrusunu verirken Meyveler
kızarmadan dalı üstünde soldu, Irmak
yatağı kumsal, kırlar dikenlik oldu.

Eskiden güneş derdim bereketin eşidir
Bugün başucumuzda Tanrı’nın ateşidir,
O da susuz kalınca benzedi kudurmuşa,
Şimşek gibi çarpıyor aslana,
kurda,kuşa… İrmak bugünün yolu,
deniz yarının çölü… Tarlalar yangın
yeri.. .sürüler canlı ölü..

Dağlarının başından bulutu eksilmeyen,
Yılın dört mevsiminde susuzluk ne
bilmeyen Rüzgârlı ülkelere göç etmeli,
akmalı.. Yalnız bu anayurdu kimlere bırakmalı?

Yurdunda bir dikili ağaç kalmadığı gün
Yerinde durduğunu görürler gene Türk’ün..
Ayırmağa çalışmak ikisini boş etmek:
Türk demek yurt demektir, yurt demek de Türk demek!

Sizdedir bu varlığı kurtaracak son
büyü. Sîzin göç etmenizdir diriltecek
ölüyü… Bekçisi kalsın artık bu yurdun
ihtiyarlar, Koç yiğitler arasın başka
güzel diyarlar,

Bilgi bir elinizde, san’at bir elinizde,
Altınızda yağız at, dal kılıç belinizde,
Okları hiç şaşmayan yayınızla
yürüyün, Akın alaylarını arkanızdan
sürüyün. Kulağınızda kalsın ölürsem
vasiyetim: Gençleri yollamaktı sağa
sola niyetim.

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Bu Şehirde Kimse Yok mu? -Rövşen Abdullaoğlu

Editor

Metin Kaçan – Fındık Sekiz

Editor

Kalp Ağrısı

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası