Shirley, Goodness ve Mercy, meleklerin işlerinin asla bitmeyeceğini bilirler; hele yılın en güzel dönemi olan Noel’de. Yardımcı melekleri Will’i de kanatlarının altına alırlar ve New York’ta Times Meydanı’ndaki eğlenceleri izlemek için yola koyulurlar. Will, gece yarısı kalabalığın arasında tek başlarına duran iki yabancıyı fark ettiğinde, bunun yardım eli uzatmak için en uygun zaman olduğuna karar verir.
Lucie Ferrara ve Aren Fairchild, yılbaşı gecesi Times Meydanı’nda kazara olmuş gibi görünen çarpışmalarının ardından tanışırlar. Birbirlerinden hemen hoşlanırlar ve pek çok ortak yönlerinin olduğunu fark ederler. Ama kaderin cilvesi onları bir araya gelmeleri kadar hızlı bir şekilde ayırır. Lucie ve Aren’in birbirleriyle iletişime geçmeleri mümkün görünmemektedir artık.
Tabii eğer bir mucize gerçekleşmezse…
Eğlenceli ve romantik bu romanda Debbie Macomber uzun zamandır özlemini çektiğiniz bir aşka tanıklık etmenizi sağlayacak.
“Macomber’ın karakterlerine hayran olmamak olanaksız. Söz konusu özel bir mekan ve asla unutulmayacak karakterler yaratmak olduğunda, kimse Macomber ile boy ölçüşemez.”
-Bookpage-
***
Kasım 2012
Sevgili dostlar,
Geri döndüler! Son üç yıldır bana, her türlü iletişim aracı kanalıyla, yeni bir Shirley, Goodness ve Mercy kitabını ne zaman yazacağımı sordunuz. İşte dostlarım, üç yıllık çalışmanın ürünü. Bu kez üçlü New York’u ziyaret ediyor, yine türlü tuhaflıklar peşindeler, ortalığı altüst ediyorlar ve insanların ilişkilerine karışıyorlar. Kendilerine bir türlü engel olamıyorlar!
Bu kitap özel çünkü sizi yeni bir melekle tanıştırıyorum. Adı Will, kendisi birkaç yıl önce bir okuyucumdan aldığım mektup sonucunda ortaya çıktı. Rose Williamson, benim Will adında bir meleğim olması gerektiğini söylüyordu. Mektubu okurken kaşlarımı çattığımı ve “Neden yeni bir melek eklemem ve adını da Will koymam gerekiyor acaba?” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Okumaya devam ederken, Rose, “Meleklerinizi İncil’in ‘Mutlaka iyilik ve merhamet seni takip edecek…” diyen 23. Mezmur ayetine dayandırdığınızı görünce…” diyordu. O anda harika bir fikri benimle paylaşan akıllı okuyucum sayesinde, zihnimde Will adındaki yeni çırak melek oluştu. Teşekkür ederim, Rose!
Noel döneminin çılgınlığından kaçın; bir fincan çay ve bir Noel kurabiyesi alıp ayaklarınızı yüksek bir yere koyarak rahatça oturun. Gevşeyin ve gülmeye hazırlanın; olur da sokakta tek başına dolaşan bir deve görürseniz, bu muzipliğin ardında kimin olabileceğine dair bir tahmin yürütebilirsiniz.
Harika bir Noel geçirmenizi dilerim.
Debbie Macomber
Not: Okuyucularımın yazdıklarını okumak hep çok hoşuma gidiyor; bu yüzden lütfen benimle temasa geçmekten çekinmeyin. Bana websitem DebbieMacomber.com aracılığıyla ya da Facebook’ta DebbieMacomberWorld adresinden ulaşabilir, P.O Box 1458 Port Orchard, WA 98366 adresine mektup gönderebilirsiniz. Yorum ve görüşleriniz benim için çok değerli.
Tanrı’nın bana en çok ihtiyaç duyduğum anda gönderdiği iki özel meleğe
‘Birinci ‘Bölüm
“Burası gerçekten Dünya mı?” diye sordu çırak melek Will, alçaktan uçan bir bulutun üzerinde üç hocasıyla birlikte yüzüstü yatarken. Aşağıdaki hummalı faaliyete bakarken gözleri şaşkınlıkla büyüdü.
“Dünya,” diye bilgilendirdi Mercy yanlarındaki genç çırağı hafif bir gururla. Bütün sorunlarına karşın, Dünya, gökyüzüne uzanan yüksek binaları, çevrelerini saran manevi dünyadan habersiz, bir amaç uğruna koşuşturup duran insanlarıyla büyüleyici bir yerdi. Mercy defalarca insanlara karşı sabrını kaybetmişti. Tanrı’nın yaratımlarının zirvesi kabul edilen insanlar, kavrayışları son derece sınırlı ve ruhsal açıdan bomboş görünüyorlardı. Yine de Mercy onları seviyor ve Dünya ile ilgili görevlerine çok değer veriyordu.
“Burası New York,” diye ekledi Shirley; çenesini ellerine dayamış, özlemle aşağıya bakıyordu. “Ah, bu kente bayılıyorum.”
“Daha net konuşmak gerekirse, Manhattan,” diye belirtti Goodness ve kendisinin de Dünya’yı ziyaret etmeyi özlediğini göstermek istercesine hafifçe içini çekti.
Dörtlü, Times Meydanı’nın üzerinde dolaşıyor, Yeni Yıl kutlamasında yer bulmak için koşuşturan gürültülü kalabalığı izliyordu.
Aşağıdaki sokaklarda yaşanan manzarayı ilgiyle incelerken, Will’in gözleri büyüdü. “Her zaman böyle midir? Yani hep böyle hareketli ve kalabalık mıdır?”
“Hayır, hayır, bu özel bir gece. İnsanlar Yeni Yıl’ı karşılamak için bir araya toplanıyorlar.” Zaman, Dünya’ya özgü bir kavramdı. Cennet’te her şey çok farklıydı. Sonuç olarak, üç Dua Elçisi’ne Dünya ile ilgili görevler verildiğinde, zaman sınırlaması sorunlar yaratıyordu.
“Gabriel bizim…”
“Gabriel,” dedi Shirley hemen Will’in sözünü keserek. “O, seni buraya getirdiğimizi tam olarak bilmiyor. Belki bu kısa ziyaretten ona söz etmesen iyi olur, tamam mı?”
“Evet, lütfen, en iyisi sana Dünya’yı gösterdiğimizi hiç kimseye söylememek.” Gabriel’in onların neler karıştırdıklarını öğrenmeleri halinde başlarının türlü türlü derde gireceğini söylemeye bile gerek yoktu.
“Gabriel iyi niyetli ama böyle konularda biraz fazla titiz,” diye açıkladı Goodness.
“Neden peki?” Will üçüne birden baktı.
“Şey, bak… biz üçümüz… tamamen eğitim amaçlı olarak sana Dünya’yı ve Tanrı’nın çok sevdiği insanları kuşbakışı göstermemiz gerektiğini düşündük.” Mercy, biraz sinsice gibi görünse de aslında çok saygın olan niyetlerini açıklamalarını istercesine arkadaşlarına baktı.
Dünya’ya yaptıkları bu ziyaret ani bir karar olmuştu. Bunu Mercy önermişti. Elbette Goodness hemen kabul etmiş, kısa bir tartışmadan sonra Shirley de razı olmuştu.
Çırak melek Will onların sorumluluğuna verilmişti. Bu durumda, Dua Elçisi olarak çalışmaya başladığında kendisini bekleyen sıkıntı ve zorluklar konusunda bir fikir sahibi olması en doğrusuydu. İş biraz zorlu ve karmaşık olabiliyordu; Will de insanların tutum ve davranışlarını ne kadar iyi anlarsa, Gabriel kendisine bir görev verdiğinde o kadar başarılı olurdu.
Mercy, kendi hocalığında Will’in bir gün çok iyi bir Dua Elçisi olacağından emindi. Will genç ve hevesliydi; Dünya ve kendisinin oynayacağı rol hakkında her şeyi öğrenmek istiyordu.
Daha önce haksız yere “bela çıkaran” damgası yemiş olan Mercy’nin söylediği gibi, onlarınki kendini ciddi bir şekilde adamayı gerektiren bir görevdi. Buna inanan bir tek o değildi. Goodness -ah zavallı Goodness- da şöhretten payını almıştı ve Mercy kendini kısmen suçlu hissediyordu. Ama bu tamamen ayrı bir hikâyeydi. Shirley daha çok düz-ve-dar- yolda kalma eğilimindeydi ve arkadaşlarını yola getirmek için çok uğraşıyordu. Hatta eski bir Koruyucu Melek olan Shirley o kadar iyi iş çıkarmıştı ki, Gabriel şu anda yanlarında olan umut vaat eden genç meleği onların eğitmesini önermişti.
Elbette, üçünün Will’i eğitme görevini kabul etmeleri halinde hilelerin, numaraların, hiçbir şeyin olmayacağı açıktı. Üçü de kabul etmişlerdi. Bu büyük bir onurdu ve onlar da iyi niyetliydiler.
Şimdi, Yeni Yıl kutlamalarında, dünyanın en büyüleyici şehirlerinden birinde, Times Meydanı’nda idiler. Mercy, anın tadını çıkararak derin bir soluk aldı. Will’i getirmek iyi bir bahane olmuştu ama işin doğrusu kendi de Dünya’yı ziyaret etmeyi özlemişti. Son görevlerinin üzerinden epey zaman geçmişti ve büyük şehrin karmaşasını özlediğini hissediyordu.
“Dünya muhteşem bir yer değil mi?” dedi Goodness, kanatlarını keyifle çırparak. “Şu neon ışıklarına baksanıza. Işığa bayılıyorum.”
“Hepimiz bayılıyoruz,” diye hatırlattı Shirley.
“Aşağıya, insanların yanına gidebilir miyiz?” diye sordu Will.
“Kesinlikle hayır.” Shirley birden yüksek sesle karşı çıkmıştı.
“Bunun bir zararının olacağını sanmıyorum,” diye araya girdi Goodness. Bakışları, aşağıdaki şehrin parlak ışıklarına takılı kalmıştı.
Will bir ona, bir diğerine baktı.
“İnsanların arasına karışma fırsatı olmazsa, onları
nasıl tanıyacak?” diye sordu Mercy, sevgili arkadaşının tarafını tutarak. Shirley bazen kurallara fazla takılabiliyordu. Tamam, en başında insanlara yaklaşmayacaklarına söz vermişlerdi ama bu Will için çok iyi bir öğrenme fırsatı olabilirdi.
“İnsanları tanımazsa nasıl Dua Elçisi olarak çalışacak?” diye karşı çıktı Goodness.
Shirley duraksadı. Bazı konularda inatçı olsa da, kolayca ikna edilebiliyordu. Mercy’ye göre bu, onunla çalışmanın en güzel yanıydı.
“Şey…”
“İnsanların dualarını duyuyor muyuz?” diye sordu Will.
“Ah, hayır,” diye açıkladı Shirley. “Yalnızca Tanrı onların dualarını duyar. Sonra bunları Gabriel ile konuşur ve…”
“Sonra da Gabriel o istekleri bize iletir.”
“Biz de duaların karşılık bulmasına yardımcı oluruz.”
“Görevlerimizden biri, insanların Tanrı’nın yardımıyla kendileri için ne çok şey yapabileceklerini anlamalarına yardımcı olmaktır,” diye açıkladı Goodness.
“Onların yaşamlarına müdahale etmeden elimizden geleni yapıyoruz,” diye ekledi Shirley hemen, Goodness ve Mercy’ye bakarak.
Bu bir uyarıydı ve Mercy bunu arkadaşı konuştuğu anda anladı.
“Ama ilk ve önemli kısım şu,” diye vurguladı Goodness. “Bizim görevimiz,” bu insanlara bir ders vermek…