Roman (Yerli)

Taaşşuk- u Talat ve Fitnat

tassuku-talatvefitnat-kapak

Eski geleneğin kimi kalıplarını sürdürmekle birlikte, Taaşşuk’u Talat ve Fitnat (Talat ve Fitnat’ın Aşkı), yazınımızda Batılı yöntemle yazılmış roman türünün ilk örneği olarak kabul edilmektedir. 18 yaşında yetim bir çocuk olan Talat Bey, bir yaşındayken öksüz kalan, babasını tanımayan bir kız olan Fitnat’a ilk görüşte aşık olur. Ancak kızı sokağa bile çıkarmayan tutucu bir adam olan babalığı tütüncü Hacıbaba aksi, dediğim dedik bir adamdır ve üvey kızına kendi ölçütlerine göre bir koca bulmak istemektedir. Bunun üzerine Talat Bey, kız kılığına girerek Fitnat’ia arkadaş olur. Ancak Hacıbaba, kızıyla evlenmek isteyen ve zengin bir adam olan Ali Bey’in önerisini kabul eder. Ali Bey, Fitnat’ı babası yaşındadır.

ŞEMSETTİN SAMİ (1850_1905)
Osmanlı yazarıdır. En çok lügat ve ansiklopedik eserleriyle tanınmıştır. Yanya’da doğdu İlk öğrenimini özel olarak yaptı. Daha sonra Rum okullarında ve medreselerde okudu. Fransızca. İtalyanca, Eski Yunanca. Arapça ve Farsça öğrendi 1872′ de İstanbul’da basın hayatına atıldı Birçok yabancı dil bildiğinden Matbuat Kaleminde tercüme işleriyle uğraştı İstanbul’a gelişinden iki yıl sonra Trablusgarp’a sürüldü. 1878de geri döndü. I880’de sarayda kurulan Teftişi Askerî Komisyonu’ kâtipliğine getirildi. Daha sonra bu komisyona başkan oldu ve ölünceye kadar da bu görevde kaldı
Şemsettin Sami’nin başlıca eserleri Kamusu Türkî, Kamusı Fransevî. Kamusu’l_âlâmdır. Bu eserlerden birincisi Türkçeden Türkçeye. ikincisi Türkçe  Fransızca ve Fransızca  Türkçe sözlüklerdir Her ikisi de ikişer cilttir Bugün bile bu eserler Türk aydınlarına faydalı olmaktadır Kamusu lâlâm ise daha çok tarih, coğrafya ve biyografik bilgileri toplayan 6 ciltlik bir ansiklopedidir Kamusu’l_âlâm bu alanda Türkiye’de meydana getirilen ilk ansiklopedidir.
Şemsettin Sami’nin 3 tiyatro eseri, bir romanı ve iki de tercümesi vardır Tiyatro eserleri Seyyid Yahya. “Besa” ve “Câve” adlarını taşır Tek romanı Taaşşukı Talat ve Fitnat” tır. Tercümeleri ise Robinson Crusoe ve “Sefiller” (Victor Hugo’nun Les Miserables i) dir.

Girizgâh
Aksaray’da gösterişten uzak, küçük takat pek temiz döşenmiş bir odada, yüzünde alımlı bir güzelliğin göründüğü, ellielli beş yaslarında bir kadın minder üstüne oturmuş bir şey dikiyordu Gölü dikişte, eli iğnede ama aklı başka yerdeydi Kederli ve üzgün bir şekilde bir şey düşünüyor gibi görünüyordu.
Zavallı ihtiyarlar antları hatırlarına geldikçe böyle mahzun olurlar Hayat boyu yaşamış oldukları sevinçli günleri andıkları zaman, o günlerin bir daha dönmeyeceğine, çekmiş oldukları acıları hatırladıklarında ise gönüllerindeki eski yaralara üzülürler
Bu kadının karşısında on sekizon dokuz yaşında, yüzünde henüz tüy bitmemiş, gayet güzel, gecelik elbisesiyle bir delikanlı oturmuş, başını eline dayayarak yastığın üzerinde bir kitap açmıştı Fakat gözlerini kitaba değil, karşısındaki duvara dikip derin düşüncelere dalmış, hayran hayran duvara bakıp duruyordu Minderin karşısında, bir sandalye üzerinde, ne yaşta olduğu fark edilmeyen, lâkin ihtiyarca görünen bir Arap kadın oturarak yüzünü iki eline ve dirseklerini dillerine dayamış, büyük bir hayret ve garipsemeyle gözlerini kadından oğlana ve oğlandan kadına gezdiriyordu Kadın, Arap’ın bu türlü bakışını göz ucuyla görünce başını kaldırdı. Arap ise renk vermemek için gözlerini kapıya doğru çevirip ardından da tavana doğru kaydırdı Fakat sonunda kadının ve oğlanın yüzüne bakmaya mecbur
Kadın o vakit yüzünü genç erkeğe çevirip onun dalgın olduğunu görünce:
Oğlum Talat! Ne oldu sana bugün? Her zaman yaptığın gibi okuduğun şeylerden bize bir şeyler söylesene! Baksana, Dadı onun için bekliyor. Üstelik Dadı çok merak etti o hikâyenin sonunu İşte. bir saattir bir sana bakıyor ki başlayasın. bir bana bakıyor ki sana söyleyeyim Fakat kendisi söylemeye utanıyor, dedi
Dadı. sandalye üzerinde hareket edip:
Ha ha. büyük hanim iyi söyler! Ben şok ister hikaye dinlemak Şok güzel hikaye. Amma bakar ki. hanim dikmaga dalmış, bey duşünmağa varmış, ben de susar durur. Kuşluk işun hazır yemak var. Ahşama yabacak. Amma vakit var bende? diyerek sözü uzattı
Talat Bey. Arap’ın manası; sözlerini dinlemeyip:
Ah anneciğim, bilmem ne oldum, bugün keyfim yok! dedi.
Allah esirgesin oğlum! Nen var?
Bir baş ağrısı, bir sersemlik, bir.
Vah vah!. Oğlum, hastalık şakaya gelmez, kendini bir hekime göstermelisin
Aman büyük hanim! bu hakımlar!.. Baş agrisi hakim eyiyabmaz, okutmalı ha? Baş iyi olmak ister, baş agri si gıtmak ister, okutmalı, ha ne ya hanim. Geçen sene bana nasil sitma galdi! üç ay sitma… Hakim galur gıdar. hab verir. Hem ne hab! Zehir! Şok defa boğazıma galdi. İlâhi yarabbi Ne şekdi ben o hab ile… Hab adamı eyi eder mi? Hab sitmaya ne yabar? Sonra. Allah razı olsun, bizim abla galdi, beni gordi. tanımadı. O kadar ben zaîf oldi Benim boynum ip gibi oldi. Abla aldi habi. atti pencereden. Beni aildi. Kocamustafabaşa’ya goturdi Orada bir herif var, amma onun nefesi meşhur Heb İstanbul ona gider. Amnia sıtma, yalnız sitma eyi eder o. Baş agrisine, başka seve karişmaz Beni okudi, bagladi… İste bag hâlâ kolumda durur. Hiç o vakıttan beri ben sitma görmedi
A Dadı. o şeylere sen ben inanırız, şimdiki gençler inanmaz. Boşuna yorulma!
Aaaa! Ona kim inanmaz? O her kimi okudiysa eyi etti O, kıtabla, heb kıtabla… Kıtabdan okumuş amma nefesi de var Haa. herkes okur amma nefes başka sev.
Dadı nefese dair ne kadar konuşsa doymazdı. Lâkin bırakalım kon ussun d u
Saliha Hanım bu türlü inanca çok bağlı olmadığından Arap’a malum cevabı verdikten sonra, ne o. ne de Tal’at Bey Dadının gevezeliklerine kulak asmayıp birbiriyle söyleşmeye başladılar.
Bugün kaleme gitme oğlum Ayşe Kadını eczaneye gönderelim, bir hekim bulsun getirsin.
Aman anneciğim, çok üstüne düştünüz Bir şeyim yok: kaleme gittiğim gibi açılırım Ne hekime gerek kalır, ne bir şeye…
Talat Bey kalkıp giyinmeye gitti. Giyinirken yüz bin hülya zihnine geldi, geçti…

Sohbet
Ayşe Kadın, Tal’at Beyin çıkmasının ardından. Saliha Hanıma yaklaşıp:
İşte Hanim, ben sana her gün söyler. Maşallah. Allah emanet, şocuğun yirmi yaşina vardı Şimdi, evlendırmeli, eve gelin gatirmeli. Allah korusun, şocuğu aldatip da bir yere iş guvaysi alırlarsa bizneyabar? Bir evde iki ihtiyar kadin… galin evin şenliğidir. bu şocuğu evlendirelim, dedi
Yok yok Dadı. korkma Benim Tal’at’ı görmez misin. ne kadar usludur? Beni ne kadar sever Hiç. evini bırakıp iç güveysi olur mu? Sen onu hiç merak etme. O benim bileceğim şeydir Talat daha çocuk! O yaşta çocuğu evlendirmek hatadır
Ah Hanim, bu İstanbul feni Hanimlar incecik birer yaşmakla şikar, gazar Güzel şocuk. görür, aşinalık eder. şocuk da ne kadar olsa şocuk. aldanir da ben korkar, hanim Ben şok korkar: Bugün Talat Bey şok düşünür. Hasta değil ha! Ben söyler hasta değil, amma başında sevda var. İşte ben bunu Hanim’a söyler, yine sen bilir Ben böyle anlar
A Dadı, sen de söylediğini bilmezsin, gelecekten haber verir gibi konuşuyorsun. Oğlum öyle şeylere aldanmaz Yok yok. Tal’at’ım usludur. Ah. çok memnunum oğlumdan! Allah bağışlasın, zamane gençleri gibi değil. Ah! Merhum pederi can çekişirken Tal’at’ı iki gözünden öpüp: “Bu çocuğa beraber terbiye verecektik lâkin ne çare. bana kader müsaade etmedi. Onun terbiyesi sana kaldı Gevşek davranma” diyerek, bir eli çocuğun yüzünde ve diğer eli benim elimde olduğu hâlde ruhunu teslim etti. Talatçığım o vakit altıyedi yaşında idi. Biçare pederi ne kadar severdi; zavallı, hasret gitti. Daima Cenâbı Hakka: “Bu çocuğu terbiye edip okutmak için. hiç olmazsa, çocuk yirmi yaşına varıncaya dek bana Ömür ihsan eyle!” diye dua ederdi. Ne çare. kaderi Öyle imiş, nur içinde yatsın! Hele bin kere hamdolsun. Tal’at cığım pederinin istediği şekilde terbiye olundu Ah Dadı. Allah’a şükredelim, böyle çocuk İstanbul’da nadir bulunur, yahut hiç bulunmaz. Sorsana bir defa. komşuların çocukları böyle mi? Her gece evlerine gelirler mi?
Allah emanet. Allah bağışlasın! Ben onu demeı. amma bizim mamlâkatta şocuk on beşon altı yaşında evlenir heb böyle, bu istanbul’da otuz yaşinda, kırk yaşinda evlenür Talat Bey şimdi kaş yaşindadir?
Nisan çıksın, Mayıs’ın beşinde on dokuzuna basacak
Maşallah! Vakti gaşmiş Bizim mamlâkatta olaydi dört sene avvel evlenür. Ah Hanim, nasıl gaşiyor zaman. nasıl gaşiyor zaman! Su gibi gaşiyor zaman! Ben galdi, iki sene gaşdi. Talat Bey doğdi.
Demek oluyor ki senin geldiğinden sekiz sene sonra ben dul kaldım.
Tal’at ın babasını iyi bilirsin öyleyse
Nasıl bilmez? Rahmet canina. şok eyi âdemdi. Ah, melek gibi âdem! Hiş bir vakit bana bir fena söz söylemedi. Kaş seneoldi şimdi hanim ben galdi?
İşte. yirmi bir sene oluyor.
Yirmi bir sene! Ah yarabbi! İhtiyar oldi gitti.
….

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Murat Uyurkulak – Har

Editor

Başka Gökyüzü

Editor

57. Alay Galiçya

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası