Yaşamımız yitip gitmek üzereyken bile kültür ve uygarlıktan bu denli söz edilmedi hiç. Ve yaygın biçimde yaşamın çöküşü ve bunun neden olduğu günlük cesaret kırıklığıyla, yaşamı yönlendirmek için oluşturulmuş ve hiçbir zaman yaşamla uyuşmamış olan bir kültür kaygısı arasında tuhaf bir koşutluk var.
Kültür konusuna değinmeden önce, dünyanın aç olduğunu ve kültürü kendisine tasa etmediğini ve yalnızca açlık konusuna yönelik düşüncelerin yapay bir biçimde kültüre çevrilmek istendiğini düşünüyorum.
Bana öyle geliyor ki, en ivedisi, varlığı bir insanı hiçbir zaman aç kalma ve daha İyi yaşama kaygısından kurtarmamış bir kültürü savunmak de ğil, canlı gücü açlığınkine özdeş olan düşünceleri kültür denilen şeyden çıkarıp almak.
Bizim özellikle yaşamaya gereksinimimiz var; bir de bizi yaşatan şeye ve birşeyin bizi yaşattığına inanmaya, -ve benliğimizin gizemli derinliğinden çı kan şey, kabaca sindirme kaygısıyla durmamacastna üzerimize dönmemeğidir.
Demek istiyorum ki, hepimiz İçin hemen yemek önemli olsa bile, sıradan acıkma gücümüzü, yalnızca hemen yemek kaygısıyla boşa harcamamak daha önemlidir.
Çağımızın göstergesi karışıklıksa eğer, ben bu karışıklığın temelinde, olaylar ile onların yansılan olan sözler, düşünceler, göstergeler arasında bir kopukluk görüyorum.
Kuşkusuz, eksik olan düşünme dizgeleri değil; bunlann fazlalığı ve aralarındaki çelişkiler, yaşlı Avnıpa ve Fransız kültürümüzün Özelliklerini oluşturuyor, ama yaşamın, yaşamımızın bu dizgelerden etkilendiği nerde gö rülmüş.
Felsefel dizgelerin doğrudan ve hemen uygulanacak şeyler olduğunu söyleyecek değilim, ama, İkisinden birini seçmek gerekir: