Joinville, Fransa kraliçesi Jeanne de Navarre’ın kendisinden, “Kralımız Saint-Louis’nin hayırlı işlerini ve kutsal sözlerini derleyecek bir kitap” istediğini belirtir. Froissart da amacının 14. yüzyılın “büyük mucizelerini ve savaşlarını” nakletmek olduğunu açıklar.
Ama Geoffroi de Villehardouin niye Dördüncü Haçlı Seferi anılarını derlemeye giriştiğini söylemez. Yine de eserin, Villehardouin’in Haçlı Seferi’nin başına geçirmeyi önerdiği Bonifacio del Monferrato’nun ölümüyle sona ermesi bu soruyu aydınlatabilecek bir olgudur.
Böylece yazarın anılarında ve düşüncelerinde bu kişiliğin ne kadar önemli bir yer tuttuğu anlaşılmaktadır. I- Dördüncü Haçlı Seferi’nin Yolundan Sapması Anlaşılan, Villehardouin başından geçen maceranın hem kendisi hem de başkaları için bir muhasebesini yapmak istemiştir. Sonuçta bu benzersiz nitelikler gösteren bir macera değil miydi?
Haçlılar “İsa’ya yaşatılan utancın intikamını almak ve Kudüs’ü fethetmek” üzere yola çıkmayı kararlaştırmışlardı. Ama bu ilk tasarıya uyup kutsal kente yöneleceklerine, yani Kahire üzerinden gidip Kudüs’ü kurtaracaklarına, önce Venedik hesabına Dalmaçya’da Zara’yı [Zadar] ele geçirdiler (13-24 Kasım 1202), sonra da II. İsaakios ile oğlu IV. Aleksios’u yeniden tahta çıkarmak amacıyla Konstantinopolis’i aldılar.
Ama bu fethin içine öyle bir gömüldüler ki, bir daha asla Kudüs yolunu tutamadılar. Villehardouin bu sapmaların her biriyle ilgili tutarlı açıklamalar sunmuştur. Ona göre, Venediklilerin önerilerini kabul edip Zadar’ı almak zorunluydu, çünkü onları becerikli komutanlardan yoksun bırakan bahtsızlığın, birçok kişinin ordudan ayrılışının, durmaksızın orduyu dağıtmaya uğraşan güçlü bir hizbin faaliyetlerinin kurbanı olan Haçlıların sayısı, Venedik’e geldiklerinde beklenenin çok altındaydı ve kendi adlarına yapılmış anlaşmaların hükümlerini yerine getirebilecek kadar para toplayamamışlardı.
Bu girişim haksız değildi: Tanrı’nın onları sürekli koruması ve Papa’nın da günahlarını affetmesi bunu doğrulamaktaydı. Daha sonra, Haçlılar IV. Aleksios’un isteği üzerine Konstantinopolis’i fethetmekte de haklıydılar.
Bu haklı bir eylemdi, çünkü canavar III. Aleksios’un saltanatına son verdi; yararlı bir eylemdi, çünkü kutsal toprakların kurtarılması için etkili olanaklar sağlayacaktı; gerekli bir eylemdi, çünkü ordudan yeni ayrılmaların etkisini telafi edecekti; kısacası bu eylem hem adaletin, hem Papalık’ın, hem de Haçlı Seferi’nin ve Haçlıların çıkarlarına uygundu.
Üstelik en büyük senyörlerin yanı sıra, “çok aziz ve saygın bir kişi” olan Loos Manastırı başrahibi de bu eylemi onaylamıştı. Karşı tezi savunanların ise adları verilmemekte ve onlar pek övülmemektedir. En iyi çözüm buydu: Doğrudan Suriye’ye gidenler yararlı hiçbir şey yapamadı ve Tanrı, bütün parçalama çabalarına, girişimin zorluğuna, karşılıklı kuvvetlerin dengesizliğine rağmen büyük bir başarı kazanan Konstantinopolis Haçlıları lehine işaretlerini çoğalttı.