Ne kadar sorunlu çocuk gördüysem, hepsinin ‘çocuk deyip geçilmiş’ olduğunu da gördüm.
Çocuk deyip geçmemek için çocuğun kim olduğunu bilmek gerekir.
Çocuk kimdir ve nasıl yaşar? Kişiliği nasıl gelişir? Duyguları nasıl oluşur?”
Adem Güneş Çocuk Deyip Geçmeyin‘de bir çocuğun gözünden bakıyor hayata. Her bölümde yeni düşünce ufukları geliştiriyor. Kimi zaman “Dikkat dağınıklığı yoktur, o zaten çocuğun normal halidir” diyor, kimi zaman “çocuk eğitiminin ceza ile olamayacağına” dikkat çekerek yetişkin-çocuk ilişkisinin temeli olan “güven” duygusunun altını çiziyor.
***
İÇİNDEKİLER
Önsöz…9
ZAMAN AKIYOR COCUKLUK YILLARI GERİDE KALIYOR…11
Çocukluk Yılları Geride Kalırken…13
Anne ile Uyumak Güven Veriyor…17
Kaygılı Çocuğun İlacı “Güven” Duygusudur…21
Çocukların da Bir Tükenme Noktası Vardır…25
Çağın Hastalığı: Narsisizm…29
Hiperaktif Çocukların Dramı…35
Dikkat Eksikliği Bir Yanılgı mı?…39
Kız Çocuklarında Baba Yoksunluğu Daha Derin Oluyor…43
Ancak Sevilen Kişi Sevmeyi Bilir…49
Ceza ile Çocuk Eğitimi Olur mu?…53
Bağımlılık Yapıcı Maddeler ve Çocuklar…57
“Sorun Yok, Ben Hallederim”…61
Internet Oyunları ve Farklı Bilinç Halleri …65
İletişim Yeteneğini Kaybeden Çocuklar…69
Suçluluk Duygusu Kalıcıdır…73
Çocukluk Yılları ve Değersizlik Hissi…77
Hitap Edilemeyen Çocukların Dramı…83
Çocuklarda Zamana Karşı Duyarlılık…87
Hayatı Yasayarak Öğrenmek…91
HER ÇOCUK ÖZELDİR…95
Her Çocuk Özeldir…97
Öğrenmenin Üç Sihirli Anahtarı…101
Yaşatılmayan Çocukluk Yılları…105
Cezasız Çocuk Eğitimi Olur mu?…109
Korku Eğitimin Bir Unsuru Olamaz…113
Mahcubiyet Hissi Yitirilirse…117
Birinci Sınıfta Eğik Yazı Öğretmek Doğru mu?…121
Ders Derste öğrenilir…125
Eğitimdeki Temel Sorunlar…129
Cinsel Eğitim mi Mahremiyet Eğitimi mi?…135
Eğitim Şefkat ile Başlar…139
Kreşe Uzun Süre Bırakılan Çocuklar…143
Çocuğuna Sahip Çıkan Kazanır…147
Çocuklar Spor ile Sosyalleşir…151
Futbol Fanatiği Çocuklar…155
Tatil Ödevi Olmalı mı?…159
Bazı Kayıplar Sınav Kaybından Daha Acıdır…163
Okul Serviste Başlar…169
Okul Servislerinde “Sesli Kitap”…173
ANNELERİN DE BİR ÇOCUKLUK ÖYKÜSÜ VAR…177
Eş Eşin Terapistidir…179
Sağlıklı Evlilik İçin Sağlam Kişilik…183
Terapiye Muhtaç Terapistler…187
Çocuğa Bağlanmak…191
Annelerin de Bir Çocukluk Öyküsü Var…195
Kardeş Sayısı ve Çocuk Gelişimi…199
Baba Bugün Ne Oldu Biliyor musun?…201
Anne Babaların Çocukluk Hatıraları…205
BAYRAM YAŞANMAK İSTENİRSE BAYRAM OLUR…209
Kusurun Nazara Verilmemesi Prensibi…211
“Tekne Orucu” ve İrade Eğitimi…215
Bayram Yaşanmak İstenirse Bayram Olur…219
Çocukluk Yıllarında Bayramlar Özeldir…221
Yetişkinlerin İbadeti ve Çocuklar…225
Çocuk Dövmeyi Oin mi Emrediyor? …229
Kur an Eğitiminin Püf Noktaları…233
Çocuklar Uyurken Kur’an Dinlerse …237
Önsöz
Hani hep bildik bir teselli vardır ya “çocuktur unutur” diye…
Yetişkinler bilirler ki, çocuk ne kadar zarara uğratılsa da ertesi gün yine gelecek ve coşku dolu hal ile kendisini inciten yetişkinin etrafında dönüp duracaktır.
Çocuğun bu hali yetişkini yanıltır, çocuğun dünü unuttuğu zannedilir…
Hâlbuki çocuğun aklı unutsa da hisleri unutmaz…
Zira çocukluk dönemi, “akıl” ile öğrenme dönemi değil, “his” île kişilik kazanma dönemidir.
örneğin, karanlıktan korkmak “akıl” ile ilgili değildir, ruhun incinmişliğidir… Ya da tırnak yemek akılla izah edilemez, ruhsal zayıflığın dışa vurumudur. Veya öfkesine yenik düşen bir çocuğu akli nasihat ile durdurmonız zordur, zira o, içsel sıkıntılarını şiddet ile dışa vurmaktadır.
Ve bütün bu hisler çocukluk yıllarında oluşur.
Çocuk küçük düşürülürse kendini küçümser, suçlanırsa kendini suçlar, ona değersiz davranılırsa kendini değersizlik hissi ile geliştirir.
Çocuk zihnînin savunması yoktur, çocuk ne yaşarsa o olur…
Değer verilen çocuk değerli olur… Ve çocuğa değer vermek ona bir lütuf değil, insan olarak onun en doğal hakkıdır…
Gelecek, “çocuk deyip geçmeyen” ebeveyn ve eğiticilerle inşa edilecektir.
Çocuk Deyip Geçmeyin
Adem Güneş İstanbul
Bu kitap Adem Güneş’in Aksiyon’da haftalık olarak yayımlanmış makalelerinden derlenmiştir.
Çocukluk Yılları Geride Kalırken
Bomboş bir parkın salıncağında dalgın düşüncelerle sallanırken buldum kendimi.
Uzunca zamandır çocuklarım için bir spor dalı seçmeye çalışıyorum. Erkek oldukları için futbola çok meraklılar. Ancak ülkemizdeki futbol taraftarlığı “cinnet” noktasına geldiği için, göz göre göre böylesi bir spor dalını çocukların önüne “işte imkân” diye sunmaya içim elvermiyor.
Kendim de aslında millî maçlar haricinde pek de ilgili değilimdir futbola. Futbola karşı soğuğum. Ya da daha doğru bir ifadeyle futbol adına yapılan kavga ve gürültüler, maç sonrası sıkılan maganda kurşunları soğuttu beni bu güzelim spordan.
Ellerinde satırlarla karşı takımın formasını taşıyan kişilere düşmanlık besleyen bir spor dalını çocuklarıma “Tara ta taam! Sizi futbol kulübüne yazdırsam ne dersiniz?” diye sunmam doğru olmazdı.
Avrupa’da aileler çocuklarına belli yaşlarda spor imkânı sunmayı bir ebeveynlik görevi olarak görürler Ancak spor dalları da kendi içinde ikiye ayrılr. Temel kazanım sporları ve ayrıcalıklı sporlar.
Yüzme bir temel kazanım sporudur ve örneğin Hollanda’da her çocuk beş yaşından itibaren yüzme eğitimi alır. Bu sporu teşvik için belediyeler her semtte modern yüzme havuzları inşa etmiştir. Hafta içinde belli saatlerde kadınlar, belli saatte yaşlılar, engelliler ve çocuklar yüzme havuzlarını kullanırlar.
İlkokula başlayan bütün çocuklar “diplomalı” iyi bir yüzücüdür. Bu zaten her çocuğun temel spor dalı olduğu için aileler çocuklarının yüzme bilmesini bir kazanım olarak değerlendirmezler. Asıl kazanım, çocukların kendi karakterlerine uygun “ayrıcalıklı” bir spor dalı seçmeleri ile oluşur.
Örneğin, çocuklar vardır “artistik paten” yapar. Çocuklar vardır “golf” oynar. Çocuklar vardır “binicilik eğitimi” alır… Çocuklar okul çıkışlarında ülkemizde olduğu gibi “delice bir ödev yapma telaşı” içinde evlere kopanmazlar. sokaktadırlar veya bir spor dalının eğitimini almanın keyfi içinde sırt çantaları ile yollarda kaygısızca yürüyorlardır.
Sadece spor mudur çocuğun kazanımı? Tabii ki hayır, aileler çocuklarına bir sanat kazanımı için de kendilerine görev biçmişlerdir. Kimisi resim, kimisi müzik, kimisi drama eğitimi almanın keyfi ile yaşama hazırlanırlar.
Ama zannetmeyin ki bunca şey çocuğun sırtına yük olur… Olmuyor, çünkü bu kazanımlar bir baskı ve zorlama ile değil, doğal yaşam içinde gerçekleşmektedir.
Örneğin, çocuklar erken yaşlarda bir yaşam tarzı olarak dil öğrenirler. Ve her Avrupalının ikinci ana dili İngilizcedir. Sonra İspanyolca veya Fransızca üçüncü bir dil olarak öğrenilir gider. Çok özel bir durum değildir insanların üç dil bilmesi. Çünkü eğitim bir bütüncül yaklaşım içinde çocuğa dil öğrenme zeminini sunmaktadır…
Mesela televizyonda filmler orijinal dilinde yayımlanır ve alt yazılıdır. Çocuklar film izlerken hem “duyarak” dil öğrenirler hem de altyazı okuyarak okuma alışkanlığını geliştirirler.
Eğitim yaşamın doğal akışı İçinde zorlamadan devam etmelidir.
Eğitim yaşamın doğal akışı içinde zorlamadan devam eder.
Bunlar bir hayal değil. İşte orada yaşıyor bu insanlar, gidip bakın…
Tabii ki bütün bunların bir “hokus pokus” hareketiyle ülkemize gelmesi zor. Ve biliyorum ki ülkemizde de iyi şeyler yapılmak isteniyor. Milli Eğitim Bakanlığı bütün eleştirilere rağmen iyi bir şeyler yapmak için ciddi çaba sarf ediyor. Fakat eski eğitim sistemi ile yetişmiş kişilerin yeni bir eğitim sistemi inşa etmesinin imkânsız olduğunu görüyorum.
Belki biraz sabretmek gerek, onu da biliyorum. Ama acelem var, çünkü çocuklar büyüyor… Ne bir ikinci dil öğreniyorlar ne kişilik geliştirici bir sporla ilgileniyorlar ne de bir sanat dalında kendilerini geliştiriyorlar… Bunları gördükçe çaresizce üzülüyorum…
Aslında yazmak istediklerim bunlar değildi… Bunlar, gençliğini Batı’da geçirmiş bir pedagogun, bomboş bir parkın salıncağında sallanırken evde ödev yapan ülkesinin çocukları için kirpiklerinin ıslanmasına sebep olan düşüncelerdi.
Ben asıl çocuklarıma hangi spor dalını “neden” seçtiğimi anlatacaktım ama olmadı.
Anne ile Uyumak Güven Veriyor
Annenin yeni doğan bebeği ile uyması tarihin her döneminde ve her kültürde var olmasına rağmen, modern psikolojinin gelişimi ile birtikte bebeğin anne ile uymasının sakıncalı olabileceği söylemi birçok ebeveyni tedirgin etmiştir.
özellikle anneyi bir “iş gücü” olarak gören sanayi toplumlarında bu görüş, kadının bir an önce iş pazarına dönmesi için bebek ile annenin “bağlanmadan ayrılma ‘sı prensibine dayanmaktaydı. Buna göre bebek ile tensel temas, yakın iletişim, altı aydan fazla emzirme bebeğin anne bebek bağlanmasını artıracağı için sakıncalı bulunuyordu.
Bireysel çocuk yetiştirme taraftan olan ebeveynler tarafından oldukça kabul gören bu görüşe anne yatağında ölen bebeler ile ilgili yapılan açıklamalar ve anne bebek yatmasının çocuğun cinsel kimliğine zarar vereceğini iddia eden Frued ekolünün değerlendirmeleri de eklenince bebeklerin anne ile uyumasının önü tamamen kesilmiş oldu.