Felsefe-Sosyoloji-Psikoloji

Kuantum ve İnsan

SEÇTİĞİ BİR YOLDU.

BU YOLU O SEÇİYORDU

O, BU YOLU SEÇMİŞTİ.

O, KENDİ SEÇTİĞİ BİR YOLUN SONUÇLARINI YAŞIYORDU.

Birisine kendi hayatınızı feda ettiğinizde, kendi hayatınızı yaşamamış oluyorsunuz. Kendi hayatınızı yaşamak; neler yapmak istediğinizi bilmek ve onları yapmaktır. Sonra da seçtiğiniz bu hayatın sorumluluğunu almak, yani sizin seçtiğinizi kabııl etmektir. İşte ancak o zaman bilinçli olarak yeni seçimler yapmaya başlarsınız. Ya da neyi seçtiğinizi fark edip, size zarar veren seçimler yerine fayda sağlayan seçimler yaparsınız.

***

İÇİNDEKİLER

Önsöz…………………………………5
Rezil Olucaz Millete……………………9
Özgür İrade…………………………..21
Ataların İzinde Fakirlikle Devam………..25
Bedduanın Gücü………………………..37
Aya Yorgi Yollarında…………………..41
Geçmiş Hayata Örnek……………………47
Bizim Şu Arsa İşi……………………..53
Bir Amazonun Hikayesi………………….57
İsmail Annesine Kurban Olsun……………61
İsminiz Ne Çağrıştırıyor?………………65
Varlığınızın Gerçek Adı………………..69
Konya Ovasında Lale Bahçeleri…………..71
Ne Biliyorsunuz ki?……………………73
Bana Kim Olduğumu Siz Söyleyin!…………77
Skolyozun ‘S’ Si Her Şeyi Açıklar……….89
Türk Olmanın Gizli Anlamı Ne?…………..97
Beş Parasız Bir Butik Otel Nasıl Açılır?….101
İçinizle Dışınız Uyumlu mu?……………107
Zannın Zannı…………………………109
Kendine İyi Bak………………………119
Doğru Düzgün Düzenli………………….123
Bir Film Yaptık Anamız Ağladı………….127
Değerler Hiyerarşisi………………….129
Tanrı’yı Merkeze Koymak Ne Anlama Gelir?….135
Kaosun Düzeni………………………..137
Köpeği Gibi Olmaya Çalışan Kadın……….147
Bakış (Nazar) Nelere Kadirdir?…………151
Sabun Gibi Eriyeceksin!……………….155
Döne Kadının Döngüsü………………….157
Mustafa ile Sabri…………………….161
Yaptığı Reçeli Kendisi Sanan Kadın……..165
Şehitler ve Trafik Kazaları……………173
Kime Taptığını Bul, Acın Yok Olsun……..175
Tanrısal Olmakla Tanrı Olmak Arasındaki Yedi Fark..179
Bencillik Üzerine…………………….181

ÖNSÖZ

KUANTUM NE DEĞİLDİR?

Geçen yıl Cem Yılmaz’ın gösterisine gitmiştik. Yine çok keyifli bir gösteri. Gülüyoruz kırıla kırıla. Salon görevlilerinden bir arkadaşımız bize tüyoyu verdi; “Kuantumu da ti’ye alıyor” diye. Biz hazırlıklı bekliyoruz. Zannediyorum tüyo ona da gitmiş. Kuantumculara verip veriştiriyor; neymiş gönderecekmişsin isteğini evrene o da sana geri verecekmiş. Sonra da gezegenlerin taklidini yapıyor, “Aha bak Kamil’in isteği bize ulaşmış hadi ona cevap verelim” falan yapıyor. Sonra salona dönüp; “Var mı aranızda kuantumcu?” diye soruyor. Bir ara düşünüyorum. Bu kadar ti’ye aldığı bir şeyin kurucusu durumunda olan biri ayağa kalkıp ben dese, çok riskli. Bunu yapmasam korkak durumuna düşeceğim çünkü orada olduğumu biliyor. Ayağa kalkıp “Ben!” diyorum “Haa!” diyor. Öyle bakışıyoruz. Bir şey söylemiyorum çünkü biliyorum elinde mikrofon olan, sahnede olan, kendi seyircisi önünde olan her zaman avantajlıdır. Bir sıfır öndedir yani.

Yahu Kuantum Düşünce böyle bir şey değil ki! Evrene isteğini söyle, o sana geri versin gibi basit bir şey değildir. Peki, başka ne değildir?

Sadece olumlama söylemek değildir. Hangi cümleyi söyleyeyim ki şu mesele çözülsün, hiç değildir. Asıl o cümlenin anlamının idrak edilmesi demektir. Cümlenin anlamının idraki insanın, hayatına o cümleye uygun yeni bir durum olarak yansır.

Kuantum Düşünce, sorunsuz, problemsiz bir hayatın garantisi değildir. Sorun gibi gördüğümüz olaylar, bizi bir kat daha yukarı çıkarmak için önümüze çıkarılan fırsatlar da olabilir çünkü.

Kuantum Düşünce, Tanrılık iddiasında falan da değildir. Tanrı, insanı eğitip terbiye eden, yani onu tekamül ettiren Rab’dır. İnsan, Rabbinin bu tekamül ettirici enerjisinden kurtulamaz. Güneşi gören bir tohum gibi tomurcuklanmak durumundadır. Yani insan, gelişmek ve kendi varlık çekirdeğini (ki bu çekirdek halifelik makamıdır) çiçeklendirmek zorundadır.

Kuantum Düşünce, medyumluk falan da değildir. Gaipten haber verme, birilerinin geleceğini öğrenme yöntemi değildir.

Kuantum Düşünce Tekniği, birisini birine bağlamak, onu diğerinden soğutmak gibi amaçlara hizmet etmez. Bu iş için her şehirde çok miktarda efsuncu hocalar mevcuttur.

Peki, nedir Kuantum Düşünce Tekniği?

Öncelikle kişinin farkında olmadığı duygu ve düşünceleri ile yaşadığı olaylar arasındaki ilişkiyi gösterir. Böylece yaşamak istemediği, değiştirmek istediği olayları hayatından nasıl çıkaracağını ona göstermeye çalışır. Çünkü insan kendi inançlarının sonucunu yaşamaktadır her zaman.

Çünkü insan seçimlerinde özgür bir varlıktır ve bundan dolayı da sorumludur.

Kuantum Düşünce Tekniği, aynı zamanda evrensel ilkeler ve hayat amaçları konusunda da kişiyi bilgilendirir. Böylece insan hayatının boş, anlamsız ve abes olmadığını, bir amacı olduğunu göstermeye çalışır.

Kuantum Düşüncenin amacı, insanı sadece zengin etmek de değildir. Yat, kat, ev, araba, han, hamam sahibi etme yöntemi değildir. Belki de insanın bolluk bilincine ulaşmasını sağlamaktır. Zengin olmak, her zaman bolluk içinde olduğumuz anlamına gelmez çünkü.

REZİL OLUCAZ MİLLETE?

Onu ilk kez iş yerimin bulunduğu semtin çarşısında gördüm. Yolumu kesip önüme dikildi. İri yarı bir kadındı. Ciddi bir görünüşü vardı. Hatta sinirli görünüyordu. Kaşları çatık, eli belinde “Size gelmek istiyorum ama nerede olduğunuzu bilmiyorum” dedi kalın erkeksi sesiyle. Ona iş yerimin telefonunu verip bizi aramasını ve randevu almasını söyledim.

“Ne tuhaf biri!” diye düşündüm. Tuhaflık her zaman ilgimi çekmiştir.

Çalışma saati gelip de karşıma oturduğunda hemen hikâyesini anlatmaya başladı.

Üç kız kardeşten biriydi. Bir de ölen bir erkek kardeşi vardı. Kendisi erkek olarak beklenmiş. Oğlundan yana çok dertli. Tıpatıp ayrıldığı eşine benziyormuş. Eve geç geliyormuş. O da babası gibi kahvelerden çıkmıyor, geç yatıyor, geç kalkıyormuş.

Öyledir, boşandığın eşinden kurtulduğunu zannedersin, bir bakarsın ki çocuğun eşinin aynısı.

Oğlu için, “Bir de algılama sorunu var” diyor.

Kendi annesi ona sürekli “Sen geri zekalısın” dermiş. “Ben de sinirlendikçe yemek yiyorum” diyor.

Danışanımız elli yaşında.

Kilolarından kurtulmak istiyor.

Ona soruyorum; “Babanız nasıl biriydi? O da kahveden çıkmaz mıydı?”

“Babam melek gibi bir insandı. Balıkçıydı, balığa giderdi. Kahveye çok gitmezdi. Motorları ve balıkçılığı bıraktıktan sonra kahveye gitmeye başladı. Ama belirli bir saati vardı onun.”

– O da çok seyrek eve uğrardı değil mi?

– Mecburdu. İşleri yüzünden.

– Mecbur olup olmadığını sormuyorum. Yani eve seyrek uğrardı değil mi?

– Evet, seyrek uğrardı tabi. Ayda bir gelirdi bazen. Çanakkale’ye giderdi balığa. Ben öyle yetiştim.

– Kaşların nasıl dolaşıyordun? Çatık?

– Evet. Bakın alnımda, şuralarda izi vardır. Yıllardır böyle çatık kaşlı dolaşmaktan. Semt pazarında dolaşırken çocuklar derlerdi ki, (pazarcıları kastediyor) “Abla niye kızıyorsun bize?”Aslında kızmıyorum ama benim konuşmam öyle. Sokakta da öyle parkta da. Herkesi tanıyorum ben. Buranın yerlisiyim. Bana “Abla senden korkuyoruz!” diyorlar. Öyle konuşuyorum. Bunu istemiyorum aslında. O kadar nadir bir içim var ki ama onu anlatamıyorum insanlara. Benim kocam yok. Ben dul kadınım. Onu yapma, bunu yapma, en sonunda ne yapayım? Şimdi bütün erkek işlerini ben yapıyorum. “Hep sokakta duruyorsun” diyorlar. Elektriği sen ödüyorsun, çocukların işini sen hallediyorsun. Ankara’ya mı gidilecek, sen kalkıp gidiyorsun. Yani her şeyi sen yapıyorsun.

Bu arada dikkatimi çeken şey, sürekli başkalarının kendisi hakkındaki düşüncelerini tekrar ediyor. Demek ki onun için başkalarının ne düşündüğü çok önemli.

Zaten öyledir. İnsanı en çok kilitleyen, özgürlüğünü kısıtlayan şey, “Başkaları ne der?” kaygısıdır. Böylece hayatınızı biri ne der hapishanesine çevirmiş olursunuz. İnsanlar bunu belli sebeple yaparlar; yalnız kalmamak, dışlanmamak için.

Kadıncağız konuştukça açılıyor. Çok dertli.

“Ama artık dayanamıyorum. Ben elli yaşına geldim. Bundan sonra yanlış bir hareket de yapsam ki asla yapmam…”

– Yanlış hareket? Kime göre?

– Yani yanlış Ne bileyim, onlara göre her şey yanlış.

– Onlar? Onlar kim?

– Bilmem herkes işte!

– Herkes? Yani bütün insanlar demek istiyorsun.

– Yok tabii, benim çevrem.

– Hah şimdi oldu!

– Yani benim giyim kuşamım bile YANLIŞ. Ben eskiden çok açık giyiniyordum. Sonra kapandım. Mesela, kısa ceket giyiyordum, “Annem oraların buraların görünecek!” (yine annesinin söylemini hatırlıyor) derdi. Pantolon giyiyordum, “Yine bir yerlerin görünecek!” diyordu.

– Sonra bir gün ona dedim ki; “Bana hiç bir şekilde karışmayın. Ben ne biliyorsam onu yapacağım bundan sonra. Kırmızı takı takacağım. Kırmızı ayakkabı, eşarp ve çanta aldım. Kırmızı pardösü bile giydim.”

– Yapma yahu, kırmızı ha, hem de kırmızı! (ben de artık işi şakaya vurmuşum)

“Ben artık nasıl yaşamak istiyorsam öyle yaşayacağım” dedim.

– Kaç yaşında bunu söyledin?

– Geçen sene yaptım bunu.

– Yani elli yaşında.

– Yok, kırk dokuz.

– Tam olarak ne dedin?

– Ben artık nasıl yaşamak istiyorsam öyle yaşayacağım.

– Bu durumda daha önce kendi istediğin şekilde yaşamıyordun demek ki!

– Yok, valla yaşamıyormuşum. Mesela, ben konuşurken ellerim hep arkada durur böyle. Elimi şöyle belime koyarım. At gibi yürürüm sokaklarda. Hep düz ayakkabı giyiyorum. Yürürken ellerim hep arkada. Bana derler, “Sen kadınsın, niye ellerini arkaya bağlıyorsun?” “Öyle rahat ediyorum. Ben erkek gibiyim boş verin beni!” diyorum. Ama buradan çıktıktan

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Thich Nhat Hanh – Budanın Öğretisi

Editor

Doğu Perinçek – Kemalist Devrim – 5 – Kemalizmin Felsefesi ve Kaynakları

Editor

Postmodern Kaosta Kıble Arayışı

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası