Beverly Hills’te, seçkin bir erkek giyim mağazasının üst katında bulunan Kelebek adında özel bir kulüp. Orada tüm bilgiler gizli. Yalnızca en cesur olanlar üye olabilir ve herkes tek bir kişi önerebilir. Maskeli bir hırsız, soylu bir beyefendi, bir müttefik askeri ya da kovboy. Sizi gizli cinsel fantezilerin dünyasına çekmek için oradalar… Düşlediklerinizden de ötesi için.
Hırslı bir avukat, Jessica. Cömert bir işletmeci, Trudie. Ve başarılı bir doktor, Linda. Onlar maske altına gizledikleri arzularını bir bir yaşamak için sabırsızlanıyorlar. Gerçek hayatlarında hiç olmayacağı kadar.
Ama onlardan daha gizemli biri varsa o da Kelebek’i yaratan kadındı. Kimliğini saklamak için adını, aksanını hatta yüzünü bile değiştirmişti. Ve artık tek arzusu, çocukluğundan beri peşinde olduğu şeyi onu zirveye taşıyacak veya çevresindekilerle birlikte onu yok edecek olan gizli bir saplantıyı hayata geçirmekti.
Şehvetin, umutların ve hayallerin gerçeğe dönüştüğü,
fantezilerin vahşi birer nehir olup aktığı bir yer. Güç ve arzuya susamışlığın hikayesi.
Yakıyor.
-New York Daily News-
Sihirli, ihtiraslı ve davetkar..
-Publishers Weekly-
Sayfaların elinizden akıp gittiğini hissedeceksiniz.
-Washington Post-
Beverly Hills’te, seçkin bir erkek giyim mağazasının üst katında bulunan Kelebek adında özel bir kulüp. Orada tüm bilgiler gizli. Yalnızca en cesur olanlar üye olabilir ve herkes tek bir kişi önerebilir. Maskeli bir hırsız, soylu bir beyefendi, bir müttefik askeri ya da kovboy. Sizi gizli cinsel fantezilerin dünyasına çekmek için oradalar… Düşlediklerinizden de ötesi için…
Hırslı bir avukat, Jessica. Cömert bir işletmeci, Trudie. Ve başarılı bir doktor, Linda. Onlar maske altına gizledikleri arzularını bir bir yaşamak için sabırsızlanıyorlar. Gerçek hayatlarında hiç olmayacağı kadar.
Ama onlardan daha gizemli biri varsa o da Kelebek’i yaratan kadındı. Kimliğini saklamak için adını, aksanını hatta yüzünü bile değiştirmişti. Ve artık tek arzusu, çocukluğundan beri peşinde olduğu şeyi onu zirveye taşıyacak veya çevresindekilerle birlikte onu yok edecek olan gizli bir saplantıyı hayata geçirmekti.
Şehvetin, umutların ve hayallerin gerçeğe dönüştüğü, fantezilerin vahşi birer nehir olup aktığı bir yer… Güç ve arzuya susamışlığın hikayesi.
Dünyanın bir ucunda, kendi halinde bir adadaydılar. Tepenin üzerindeki beyaz villa, masmavi denize ve köpük köpük dalgalara göz kırpıyordu. Kapı önüne demir atmış yatın içinde, üniformalı mürettebat, genç çiftin emrine amade bir şekilde bekliyordu. Villanın arkasındaki egzotik havuzun içinde bir kadın yüzüyor, temiz havanın tadnı çıkarıyordu. Rüzgarda şemsiyesi salınan kameriyenin altında bir ziyafet softası hazırlanmıştı: Buzda havarlar, soğutulmuş ıstakoz ve yengeçler, şekerle kaplanmış meyveler, dünyanın dört bir yanından özel olarak getirtilmiş peynirler, soğutucuda bekletilmiş dört çeşit şarap… Üstelik misafir de beklemiyorlardı. İki aşık yalnız kalmayı tercih etmişti.
Mermer havuzun kıvrımlı beyaz merdivenlerinden çıktı, minder döşeli yoldan yürüyerek üzerinde kadife havlular duran şezlonguna doğru ilerledi.
Ağır ağır hareket ediyordu. İçi kaynamaya başlamıştı. Sevişmeye hazırdı.
Mayosunu çıkarmadı. O’nun yapmasını istiyordu. Güneşin altında tatlı tatlı gerindi ve kameriyenin altındaki televizyona dikti gözlerini. Televizyon açıktı. Her zaman açıktı. Beklemeye başladı.
Birkaç dakika sonra beklediği adam belirdi villanın kapısında. Havuzun parıldayan suları Ray-Ban gözlüklerinden yansıyordu. Uzun beyaz bornozunun önü açıktı. Çırılçıplaktı. Kendisine doğru yaklaşırken vücudunu inceledi. Uzun boylu ve yapılıydı. Kaslı kolları ve kalçasıyla Olimpiyatlar’da altın madalya kazanmış sporcu edasıyla yürüyordu.
Şezlongunun yanına geldiğinde hafifçe ona elini uzattı. Villanın beyaz duvarlarından bir illüzyon gibi dalga dalga yansıyan güneş ışınları çıplak bedenini eritiyordu sanki. Kalın havlunun üzerinde doğruldu ve kremsi kadife etkisinin tadını çıkarmaya başladı.
Adam önünde eğildi. Güçlü elleriyle yavaşça bacaklarını okşamaya başladı. Mayosunun ipleriyle oynadı. Hafifçe kalçalarını öptü.
Parmaklarını aşağı doğru indirerek mayosunun üzerinde gezdirdi. Tam içeriye doğru uzanacakken, kadının elleri onu sert bir şekilde durdurdu.
Adam bundan bir anlam çıkarmaya çalışır gibi baktı gözlüklerinin ardından. O ise gözlerini açık olan televizyona dikmişti.
Ekrana baktığında beklediği anın geldiğini anladı. Uydu yayını dünyanın öteki ucundan haberler vermeye başlamıştı.
Biri Houston, diğeri Beverly Hills’ten iki ayrı cenaze töreni vardı görüntülerde. Televizyona çıktığına göre önemli birileri olmalıydı.
Elini yavaşça adamın elinin üzerine koydu ve bilinçsiz bir şekilde okşamaya başladı. Gözleri bu hüzünlü törenlere çakılıp kalmıştı. Merhum kadın olduğundan, beyaz bir cenaze arabası gidiyordu Kaliforniya’nın palmiye ağaçlarıyla süslü yolların¬dan. Arkasından da onu limuzinler takip ediyordu. Diğer tören¬de ise Teksas’ın kızgın güneşi altında fötr şapkalı adamlar siyah cenaze arabasından bir adamın tabutunu indiriyordu. Bir an için ruhu o sarp kayalıklarla dolu ıssız adadan sıyrılmış gibiydi. Yeniden orada, Beverly Hills’teydi sanki… Aynı günde, birbirinden yüzlerce kilometre uzakta gerçekleşen iki ayrı cenaze töreninde iki ayrı insanın hayatına mâl olan olayların yaşandığı yolun başındaydı yeniden…
OCAK
1
Dr. Linda Markus makyaj masasının Önünde oturmuş, saçlarını taramaya hazırlanırken tuhaf bir ses duydu.
Tarağını tutan eli havada donakaldı. Zarif bileğini çevreleyen altın bilekliğinin ucundan kelebek aksesuarı sarkıyordu. Bir süre sessizce durup gecenin karanlığına kulak kesildi. Lambanın ışığında parıldayan kelebek tılsımı titreyen bileğinde hafifçe sallanıyordu. Aynasına yansıyan yatak odasının görüntüsünü inceledi. Olağandışı herhangi bir hareket yoktu. Şeftali rengi zarif nevresim takımı ve kubbesinden sarkan saten tüllerin çevrelediği kocaman yatağı, yüksek bir platform üzerinde tüm ihtişamıyla duruyordu. Ameliyathanede geçen uzun ve yorucu günün ardından hastane önlüğünü, kıyafetlerini ve çantasını yatağın üzerine gelişigüzel fırlatmıştı. İtalyan derisi ayakkabıları, yatağın kenarına çıkardığı çoraplarıyla yan yana duruyordu.
Bir süre kıpırdamadan durup dinledi. Ortalık sessizdi.
Saçlarını taramaya devam etti.
Dinlenmek onun için kolay değildi. Düşünmesi ve ilgilenmesi gereken çok şey vardı. Yoğun bakım ünitesindeki hastası, Cerrahi İnceleme Kurulu’nun sabahki toplantısı, her yıl düzenlenen Tıp Demeği yemeği için hazırlaması gereken konuşma…
Kafasını en çok da televizyon yapımcısı Barry Greene’den aldığı mesajlar kurcalıyordu. Israrcı bir tonda, önemli olduğunu.
Dr. Linda Markus makyaj masasının Önünde oturmuş, saçlarını taramaya hazırlanırken tuhaf bir ses duydu.
Tarağını tutan eli havada donakaldı. Zarif bileğini çevreleyen altın bilekliğinin ucundan kelebek aksesuarı sarkıyordu. Bir süre sessizce durup gecenin karanlığına kulak kesildi. Lambanın ışığında parıldayan kelebek tılsımı titreyen bileğinde hafifçe sallanıyordu. Aynasına yansıyan yatak odasının görüntüsünü inceledi. Olağandışı herhangi bir hareket yoktu. Şeftali rengi zarif nevresim takımı ve kubbesinden sarkan saten tüllerin çevrelediği kocaman yatağı, yüksek bir platform üzerinde tüm ihtişamıyla duruyordu. Ameliyathanede geçen uzun ve yorucu günün ardından hastane önlüğünü, kıyafetlerini ve çantasını yatağın üzerine gelişigüzel fırlatmıştı. İtalyan derisi ayakkabıları, yatağın kenarına çıkardığı çoraplarıyla yan yana duruyordu.
Bir süre kıpırdamadan durup dinledi. Ortalık sessizdi.
Saçlarını taramaya devam etti.
Dinlenmek onun için kolay değildi. Düşünmesi ve ilgilenmesi gereken çok şey vardı. Yoğun bakım ünitesindeki hastası, Cerrahi İnceleme Kurulu’nun sabahki toplantısı, her yıl düzenlenen Tıp Demeği yemeği için hazırlaması gereken konuşma…
Kafasını en çok da televizyon yapımcısı Barry Greene’den aldığı mesajlar kurcalıyordu. Israrcı bir tonda, önemli olduğunu ancak acil bir şey olmadığını söylüyordu. Bir ara ona da geri dönüş yapmalıydı.
Yine o ses! Duyulmadan bir yere girmeye çalışan, sessizce ve temkinli hareket eden birinin ayak sesleri gibi.
Dr. Markus elini yavaşça indirerek tarağını makyaj masa¬sının üzerindeki kozmetik ürünlerinin yanına bıraktı. Nefesini tutarak arkasını döndü.
Kapalı perdelere dikti gözlerini. Bu ses pencereden mi geliyordu?
Tanrım, yoksa pencereleri kapatmayı unuttum mu?
Titremeye başladı. Ağır kadife perdelere gözlerini ayırma¬dan bakıyordu. Kalbi hızlı hızlı atmaya başlamıştı.
Aradan saatler geçmiş gibi hissetti. Mermer şömine rafının üzerindeki XV Louis zamanından kalma işlemeli antik saatin tiktakları sanki kafasının içinde çınlıyordu.
Perdeler hareket etti.
Pencere açıktı!
Linda’nın nefesi kesildi.
Perdeler yavaşça aralanmaya başladığında odayı serin bir rüzgar sıyırıp geçti. Şampanya rengi halının üzerine bir gölge düşmüştü.
Linda yerinden fırladı, bir saniye bile düşünmeden soyun¬ma odasına doğru koştu. Kapıyı ardından kapatarak kendisini karanlığın güvenli kollarına attı. Hızlı hareketlerle duvarı yoklayarak el yordamıyla gizli çekmecesini aradı.
Çekmecede silah vardı.
Çekmeceyi bulur bulmaz açarak içini yokladı. Silahı soğuk metal kabzasından tuttu ve acemice yerinden çıkardı. Ateş edecek miydi? Silahta mermi var mıydı? Kapıya doğru yaklaştı ve kulağını dayayarak dinlemeye başladı. Yatak odasından belli belirsiz sesler geliyordu. Açık pencereden gelen gıcırtılar, rüzgarın etkisiyle hareket eden perdeler ve lastik ayakkabıların halının tüyleri üzerindeki ezici gürültüsü.
Oradaydı. Yatak odasında.
Linda yutkundu ve silahın kabzasına sıkıca yapıştı. Silahla ne yapacaktı ki? Onu vuracak mıydı? Titremeye başladı. Kalbinin sesi kulaklarında uğulduyordu.
Ya onun da silahı varsa?
Linda kulak kesildi. Odanın içinde yürüdüğünü duyabiliyordu. Elini ağır ağır kapının koluna uzattı ve hafifçe kapıyı araladı. Başta sadece bomboş görünen yatak odası çarptı gözüne. Sonra…
Oradaydı. Duvardaki tabloyu kenara çekerek kilitli kasayı ortaya çıkarmış, önünde duruyordu. Küçük kasanın şifresinin ne olabileceğini düşünyor gibiydi.
Linda onu incelemeye başladı. Doktor gözleri ona, vücudunu saran balıkçı yaka siyah kazağı ve pantolonuyla adamın kendisine bakan biri olduğunu söylüyordu. Yaşını tahmin etmesi mümkün değildi. Siyah örgü kar maskesi yüzünü ve saçlarını kapatıyordu. İri yarıydı ve bedenini kaplayan siyah kumaş düzgün hatlarını belli ediyordu.
Linda yerinden kıpırdamadı. Nefes bile almıyordu. Ustaca kasayı açıp içindekileri çıkartırken onu izledi.
Sonra izlendiğini hissetmiş gibi birden ona döndü adam. Soyunma odasının kapısına dikti gözlerini. Linda, adamın maskenin altından kendisine bakan siyah koyu renk gözlerini, gaddarca aralanmış dudaklarını ve örgünün altında şekillenen çenesini gördü.
Atik bir hareketle kapıdan uzaklaştı, titreyen elleriyle tuttuğu silahı adamın olduğu tarafa kaldırdı. Aralık kapıdan küçük odaya vuran ışık huzmesi bileğindeki platin kelebeğin üzerinde ışıldadı. Kelebeğin gümüşi ışığı, geceliğine yansıyordu.
Kendini olabildiğince geriye çekti. Bir eli tetikte, durduğu yerden kapıyı izlemeye başladı.
Önce yavaşça titredi kapı. Sanki açmadan önce deniyor gibiydi sabrını. Sonra birden hızlıca açıldı. Adamın siyah silueti loş odayı kapladı.
Adam önce silaha sonra Linda’ya baktı. Maskenin ardına gizlenen yüzüne bakarak bile Linda onun şüpheye düştüğünü görebiliyordu. Siyah gözlerinde kararsızlık vardı.
Ona doğru bir adım attı. Sonra bir adım daha.
“Yaklaşma,” diye bağırdı.
“Silahsızım,” dedi adam. Ses tonu şaşırtıcı bir şekilde nazikti. Tıpkı tiyatro sahnesindeki bir aktörün sesi gibi onu diğer insanlardan belirgin bir şekilde ayıran tınısı vardı. Sadece tek kelime etmesine rağmen Linda onun kendini ne kadar savunmasız hissettiğini anlamıştı.
“Çık dışarı.”
Adam ona bakmaya devam etti. Aralarında sadece yarım metrelik mesafe kalmıştı. Linda, dar kazağının üzerinden adamın kıvrımlı karın kaslarını ve göğsünün ağır ağır inip kalktığını görebiliyordu.
“Ciddiyim,” dedi. Silahı doğrulttu. “Hemen çıkmazsan ateş edeceğim.”
Simsiyah gözleri Linda’yı incelemeye başladı. Sonra birden, kayıp bir hazine keşfetmiş gibi hayranlık dolu bir ses tonuyla;
“Çok güzelsin,” dedi.
“Lütfen…”
Bir adım daha yaklaştı. “Çok özür dilerim,” dedi. “Bir bayanın evine girdiğimi bilmiyordum.”
“Dur,” dedi Linda yalvaran bir ses tonuyla.
Duvardaki kasadan aldığı inci kolyeye baktı adam.
“Bunu almaya hakkım yok,” dedi davetsiz misafir. Kolyeyi Linda’ya doğru uzattı. “Bu sana ait… Senin o zarif boynuna…”
Kadın olduğu yerde kalakaldı. Adam siyah eldivenli elleriyle kolyeyi Linda’nın başından geçirdi, saçlarını kaldırarak düzeltti. Kolyeyi göğsünün üzerine yerleştirirken Linda adamın gözlerinin içine bakıyordu.
Hırsız eldivenlerini ağır çekimde çıkartırken oda daha da kararıyor gibi geldi Linda’ya. Ellerini kolyenin üzerinde gezdirirken, gözlerini ayırmadan ona baktı.
Adamın dokunuşuyla Linda’nın nefesi kesildi.
“Seni korkutmak istememiştim,” dedi sessiz ve sıcak bir ses tonuyla. Maskeli yüzü Linda’nınkinden birkaç santim ötedeydi. Simsiyah kirpikleri ve örgü maskesiyle gözleri daha bir derin bakıyordu sanki. Ağzına, ince kıvrımlı dudaklarına ve beyaz dişlerine baktı Linda. Adam hafifçe başını eğdi ve alçak bir ses¬le, “Seni korkutmaya hakkım yoktu,” dedi.
“Lütfen… Yapma.”
Adam onu duymuyor gibiydi. Elini kaldırdı ve Linda’nın omzuna dokundu. “Eğer gerçekten gitmemi istiyorsan giderim,” dedi adam, Linda geceliğinin askılarının gevşediğini hissederken.
O anda gözleri buluştu. Geceliği omuzlarından kaydı, o da kollarını indirdi ve elindeki silahı yere bıraktı. Adamın duvardaki kasayı ustalıkla açan elleri bu defa Linda’nın alev alev yanan vücudunda gezinmeye başladı. Dantelli saten sutyenini çıkarırken Linda gözlerini kapattı.
“Sen hayatımda gördüğüm en güzel kadınsın,” dedi. Elleri yavaşça Linda’nın her kıvrımını keşfediyordu. Nereye dokunması ve nerede durması gerektiğini çok iyi biliyordu. “Git de bana,” dedi adam. Öpüşecek kadar yaklaşmıştı yüzleri. “Söyle haydi,” dedi.
“Hayır,” diye fısıldadı Linda. “Gitme…”
Dudakları buluştuğunda Linda vücuduna elektrik verilmiş gibi hissetti. Birden, umutsuzca ve her şeyden çok istemişti onu. Hemen orada.
Adam Linda’yı kendisine doğru çekti. Örgü kazağı Linda’nın çıplak göğüslerini kapatıyordu. Sırtından aşağı doğru, kalçalarına kadar indi elleri. Linda nefesi kesilecekmiş gibi hissediyordu. Dudaklarında yeniden hayat bulmuştu sanki. Dili ağzının içinde geziniyordu. Bacaklarının arasında, onun sert kasıklarını hissetti.
Böyle bir şey mümkün müydü? Bunca yılın ardından, hem de bir yabancıyla…
Sonra birden bir ses bozdu odadaki sessizliği. Yüksek frekanslı, aralıksız bir bip sesi doldurdu yatak odasını.
Adam başını kaldırarak, “Bu da ne?” diye sordu.
“Çağrı cihazım. Kahretsin!’”
Linda adamı iterek içeri koştu, çantasından küçük bir kutu gibi görünen çağrı cihazını çıkarıp susturdu. “Bir yeri aramam lazım, şuradaki telefon gerçek mi?” diye sordu komodinin üzerindeki süslü antika telefonu göstererek. “Telefon açabilir miyim?”
Adam soyunma odasının kapısında belirdi. Kollarını bağlayarak kapı pervazına yaslandı. “Açabilirsin. Seni aramak istediğin yere bağlarlar.”
Telefonu kaldırıp numarayı tuşlarken karşısında duran adamın muhteşem vücuduna baktı. Sinirleri bozulmaya başlıyordu. Bir kumar oynamıştı, başka bir seçeneği yoktu. Hastaneye dönmeden önce birkaç mutlu saat geçirebileceğini düşünmüştü ama bir anda işler değişmişti. “Tansiyonu düştü,” dedi yoğun bakım hemşiresi telefonda. “Dr. Kane hemofili olduğunu düşünüyor.”
“Anladım. Ameliyata alın. Dr. Kane’e söyleyin, ameliyata o girsin. Ben şu an Beverly Hills’teyim. Oraya gelmem yirmi dakika sürer.”
Kim olduğunu bile söylemeden telefonu kapattı. Yoğun ba¬kım ünitesindeki hemşirelerin hepsi onu tanıyordu. Linda adama döndü. “Affedersin,” dedi. İnci kolyeyi boynundan çıkardı ve kıyafetlerine uzandı. “Elimde değil.”
“Tamam. Sorun yok.”
Ona baktı. Maskeli olduğu için yüzünü göremiyordu ancak sesinden üzgün olduğunu hissetmişti. Yine de bütün bunlar bir oyundan ibaretti. Kendisini mutlu etmesi için para ödemişti sonuçta.
Linda hızlıca giyindi ve çantasını kaptığı gibi kapıya yöneldi. Dönüp adama bir kez daha baktı ve kaçırdığı şeyleri düşündü. Cüzdanını eline aldı, içinden yüz dolar çıkardı ve kapının yanındaki masanın üzerine bıraktı. Sonuçta yanda kesilmesi adamın suçu değildi.
“Bir şey yapmadım ki,” dedi.
“Bir dahaki sefere ödeşiriz,” dedi Linda.
Sırrını kimsenin bilmediği şık otelin koridoruna attı kendini. Bir yandan saatine bakarak hızlı adımlarla yürümeye başladı. Yoğun bakımda hastası varken Kelebek’e gelmemeliydi. Ancak benzer durumlardan ötürü zaten birkaç kez ertelediği bu an için haftalardır vakit ayırmaya çalışıyordu.
Koridorun köşesinden döner dönmez resmi kıyafetli refakatçi kızla burun buruna geldi. Beyaz gömleğinin cebine altın iplikle kelebek resmi işlenmişti. “Her şey yolunda mı, hanımefendi?” diye sordu refakatçi kız. Dr. Markus’un gerçek adını bilmiyordu. Kelebek üyelerinin tüm bilgileri gizliydi.
“Acil bir işim çıktı.”
“Kavalyenizle ilgili bir sıkıntı olmadı, değil mi?”
Linda asansörün düğmesine bastı. “Hayır, mükemmeldi. Başka bir tarihe rezervasyon yaptırmak istiyorum. Sizi araya¬cağım.”
“Peki, hanımefendi. İyi akşamlar.”
Asansörün kapıları kapanır kapanmaz Linda yüzünde unuttuğu siyah arlöken maskeyi çıkardı ve katlayıp çantasına koydu. Herhangi bir iz kalmadığından emin olmak için eliyle yüzünü hafifçe sildi.
Asansör Beverly Hills’in ana caddelerinden biri üzerindeki en meşhur ve saygın erkek giyim mağazalarından biri olan Fanelli’nin pirinç ve akaju tasarımlı şık salonuna açılıyordu.
…