Adriana Mater, yer ve zaman belirtilmemiş ama 20. yüzyıl sonlarında Balkanların durumunu çağrıştıran, iç savaşın yaşandığı bir ülkede geçiyor. Genç bir kadın olan Adriana tecavüze uğrar ve hamile kalır, ama çocuğunu aldırmayı kabul etmez: “Onun çocuğu değil bu Refka, benim çocuğum ve bana benzeyecek” diye cevap verir kız kardeşine. Bu varlık iki kanı birlikte taşıyacaktır: Kurbanınki ve celladınki. Oğlu Yonas büyüdüğünde, bir gün, şehri terk etmiş olan doğurucusunun şehre geri geldiğini öğrenir ve onu öldürmeye yemin eder. “O adam ölmeyi hak ediyordu, ama sen, oğlum, öldürmeyi hak etmiyordun” diye cevap verir Adriana, Yonas a. Amin Maalouf, bize sık sık Ortadoğu yu ya da Balkanları anımsatan bir coğrafyada, savaşın yaşandığı bir ülkede, düşmanlığın ve yabancılığın eşiğinde, tükenmekte olan bir dünyanın eğretilemesini sunuyor. Maalouf un Uzaktan Aşk tan sonra ikinci librettosu olan Adriana Mater (Ana Adriana), bir yandan insanoğlunun unutulmaz trajedilerine ışık tutarken, öte yandan insanoğlunun bilmeyen soru(n)larını ortaya koyuyor: Kıyam çağında yaşama tutunabilir miyiz? Her ne olursa olsun bağışlamak, cesaret midir yoksa korkaklık mı?
Rol Dağılımı
ADRIANA (mezzo-soprano)
REFKA, Adriana’nm kız kardeşi (soprano) YONAS, Adriana’nın oğlu (tenor) TSARGO, Yortas ın babası (bas bariton)
Günümüzde, savaşın yokladığı bir ülkedir.
Birinci sahne – Bir çatışma öncesi. Genç bir kadın -Adriana- evinin önünde sere serpe oturmuş, özlem yüklü eski bir şarkı söyler. Eve girmek istediğinde. Tsargo’nun yolunu kestiğini görür .Genç adam sarhoştur; sendeleyerek onunla konuşmaya çalışmakta ve geçen yıl birlikte dans ettiklerini anımsatmaktadır. Kadın sonunda onu sertçe tersler. O da aşağılanmış bir edayla gidip az ötede yere serilir, elindeki şişeyi kafasına diker. Adriana’nın kız kardeşi Refka, görünmeden sahneyi izlemiştir ve böyle davrandığı için kardeşini suçlar
Gece olurken sahnede bir düş belirir; ama düşü kimin gördüğü anlaşılmaz. Adriana mı? Tsargo mu? Retka mı? Belki de üçü birden… Bu düşte Tsargo Adriana’yı baloya götürmeye hazırlanır, ama genç kadın koluna girdiğinde delikanlı bir şişeye dönüşür; Adriana bırakınca da şişe yere düşüp gürültüyle parçalanır. Genç kadın, hem düşte hem de gerçekte, kahkahayla gülerek uyanır. Kırılma sesine karışan bu kahkaha Tsargo’yu da uyandırır. Genç adam kendini aşağılanmış hisseder; tehditler savurarak lanetlenmiş biri gibi uzaklaşır.
İkinci sahne – Tsargo’nun öfkesine ve tehditlerine bir yankı gibi yanıt veren savaş gürlemeleri duyulur Genç adam, savaş giysileri içinde, elinde bir silahla geri gelir. Adriana’nın kapısını çalar; genç kadın yine eskisi gibi tersler onu; ne elindeki silahı ne de yaklaşan düşmanın hareketlerini izleme bahanesiyle çatıya çıkma isteğini umursamaktadır. O zaman da genç adam kapıyı zorlar ve Adriana’nın ırzına geçildiği anlaşılır.
Üçüncü sahne – Adriana gebedir Çocuğu doğurmayı seçtiği için kendisini suçlayan kız kardeşiyle tartışır. Refka, bir gece önce gördüğü düşü kardeşine anlatır; doğacak çocuğa ilişkin tüm kaygılarını açığa vurmaktadır bu düş. Aslında aynı kaygıları Adriana da duymakta ve oğlunun Kabil mi, Habil mi olacağını merak etmektedir.
(Perde)
Dördüncü sahne – Aradan on yedi yıl geçmiştir. Adnana’nın oğlu Yonas, aile dışı birilerinden babasının -Adriana’nın her zaman anlattığının tersine- onları korumaya çalışırken kahramanca ölmediğini öğrenir. Delikanlı öfkeden çılgına döner. Annesi kendini savunur: gerçeği söylemek için, oğlunun buna katlanabilecek yaşa gelmesini beklemiştir. Yonas’ın öfkesi dinmek bilmez: tüm yakınlarına, ama her şeyden önce bu hiç tanımadığı ırz düşmanı babaya öfkelidir ve kendi kendine onu öldürmeye söz verir. Adriana onu caydırmaya çalışmaz. Bu tablo, sahne üstünde geçen bir düşle biter ve bu düşü de kimin gördüğü açıkça anlaşılmaz: Sahnede çılgına dönmüş Yonas’ın aile üyelerinin maskelerini düşürüp, herkesi bir tür kurban gibi boğazladığı görülür; önce Tsargo’yu, ardından Adriana ve Refka’yı öldüren delikanlı sonunda silahı kendine çevirir.
Beşinci sahne – Refka, Adriana’ya aldığı bir haberi iletmek istemektedir. Eve gelince Yonas’la karşılaşır, delikanlı, Refka’yı da babası konusunda ona yalan söylemiş olmakla suçlar. Adriana geldiğinde Refka, Yonas’ın önünde, Tsargo’nun ülkeye döndüğünü haber verir. Yonas da onu öldüreceğini söyleyerek evden ayrılır. Refka peşinden koşmak ister ama Adriana istifini bozmaz: “Öldürmesi gerekiyorsa öldürecektir!” der üç kez.
Altına sahne – Yonas babasıyla karşılaşmaya gider Onun gerçekten Tsargo olup olmadığını sorar; sonra da suçlamaya başlar. Tsargo’nun sırtı dönüktür; fazla zorluk çıkarmadan kim olduğunu ve ne yaptığını itiraf eder Bununla övünmemekte ama pişmanlık da duymamaktadır Bunun üzerine Yonas, onu öldürmek niyetinde olduğunu açıklar. Ama sırtından vurmak istememektedir; bu yüzden de dönüp kendisine bakmasını söyler. Tsargo yavaş yavaş döner ve kör olduğu anlaşılır Oğul şaşkın! dönmüştür; bu sakat babayı öldürmek elinden gelmez. Sözünü yerine getiremeden kaçıp gider.
Yedinci sahne – Dört kişi, aynı anda sahnede buluşurlar; ama her biri kendi yolunda, hepsi de şaşkın, kaygılar, pişmanlıklar içindedir. Yalnızca Yonas ve Adriana, sonunda buluşurlar Oğul, öcünü alamadığı için anasından özür diler. Adriana sakın sakin neler olup bittiğini sorar; sonra da ona bir itirafta bulunur daha doğumunun öncesinden başlayarak, gece gündüz oğlunun nasıl biri olacağını, babası gibi bir katil olup olmayacağını sormuştur kendi kendine Artık yanıtı bilmektedir. Yonas gerçekten onun kanındandır, canavarın değil onun oğludur. “Öcümüzü almadık ama kendimizi kurtardık” der oğluna. Cehennemin kapıları artık kapanabilir.
birinci sahne
Savaş öncesi, alacakaranlıkta orta halli bir mahalle Genç bir kadın. Adriana, evin duvarına yaslanıp sere serpe oturmuş, özlem ve şehvet kokan eski bir şarkı söylemekledir
ADRİANA:
Kentin gözleri kapandı mı Sesimi ortaya çıkarırım ben bir güz bahçesinden topladığım sonra da bir kitabın sayfaları arasına yatırdığım sesimi;
Memleketten getirdim ben o sesi kükürt rengi örtüler içinde;
Mintanımın altına sakladım onu ben.
Yüreğimin kıvrımlarına gizledim.
Kentin gözleri kapandı mı yüreğimi ortaya çıkarırım ben bir güz bahçesinden topladığım sonra da bir kitabın sayfaları arasına yatırdığım yüreğimi;
Memleketten getirdim ben o yüreği taş rengi örtüler içinde;
Mintanımın altına sakladım onu ben.
Tenimin kıvrımlarına gizledim.
(Genç bir adam, Tsargo, kararsız adımlarla yaklaşır…
………
önceki yazı
sonraki yazı
BENZER İÇERİKLER
- Yorumlar
- Facebook yorumları