ÇOCUKLAR daha anne karnındayken bile, hissetmeye ve algılamaya başlarlar. Annenin ruh hali, üzüntüsü, sıkıntısı ve mutluluğu ona yansır. Onun davranışlarına ve hareketlerine etki eder. Anne huzursuzken bebek daha hareketli olabilir, bu esnada kasılmalar, sancılar oluşabilir. Doğduktan sonraki ilk yıllarda yanındaki kişi özellikle de annesi ağlasa, hüzünlense onun yüzüne bakıp o da ağlamaya başlar. Çocuklar hisseder, tam olarak adını koyamasa da, anlayamasa da yoğun bir şekilde hissederler. Yaşanan şeyin iyi mi kötü mü olduğunu duyguları ve hisleriyle anlamaya çalışırlar. Yaşları büyüdükçe etraflarında olan biteni daha çok fark ederler. Anne ve babaları ona nasıl davranıyor, kendi aralarında neler yaşıyorlar, ona belli etmemeye çalışsalar da yaşanan olayların ve duyguların farkına varırlar. Çocuklar her şeyi duyar fakat ifade etmekte zorluk yaşarlar. Yetişkinler bile duygularını dile getirmekte, uygun kelimeler bulup yüreğindekileri söylemekte zorlanırken, küçük yürekler bu konuda daha da zorlanır. Sözle ifade edemediklerini davranışla göstermeye çalışırlar. Daha çok ağlar, daha çok tutturur, hırçınlaşır, altını ıslatmaya, parmak emmeye ya da tırnak yemeye başlarlar. Ders notlarında düşüşler yaşar, ilgisi ve dikkatleri dağılabilir. Bu tip davranış sorunlarıyla yaşadığı sıkıntı ya da kaygıyı çevresindekilere, özellikle de anne babasına ifade etmeye çalışırlar. Kardeşi olan bir çocuk kardeşini değil anne babasının ilgisini ve zamanını kıskanır. Bunu dile getiremediği için hırçınlaşır, kardeşine zarar vermeye çalışabilir. Anne babası tarafından kardeşini kıskanmakla suçlanır, aslında onun derdi başkadır. Beni de eskisi kadar sevin, bana yine eskisi gibi zaman ayırın, benimle yine oyun oynayın, hemen büyüdüğümü düşünüp fazlasıyla uyarmayın, birden büyümemi beklemeyin demek istemektedir. Bu sebeple anne babalar özellikle çocuğun davranışlarını doğru okumaya, onun soramadığı soruları davranışlarından anlamaya çalışmalıdır. Sorunlu davranışa odaklanmak yerine arkasındaki mesajı okumalıdırlar. Çocuklar soramadıkları sorularını ve söyleyemediklerini davranışlarıyla, resimleriyle, oyunlarıyla ortaya koyarlar. Resimlerinde aile içinde kendilerini nerede ve nasıl algıladıklarını, oyunlarında çevreleriyle ilişki ve iletişimlerini yansıtırlar. Anne babalar onları sürekli uyarmak ve tehdit etmek yerine anlatmak istediğine ve davranışın altındaki mesaja odaklanmalıdır. Küçük yaşlarda cevapsız kalan, sorulamayan sorular büyüyünce tekrar tekrar sorulur. Özellikle orta yaşlarda kendinle hesaplaştığın ve çocukluğunu daha çok anımsadığın zamanlarda bu sorular bazen öfkeyle bazen de hüzünle ve acıyla sorulur. Çünkü çocuklukta yaşanan birçok olay ve yaşanmışlığın etkisi bu yaşlarda daha çok farkedilmeye, anlaşılmaya başlar. İnsanın kendisiyle en çok hesaplaştığı, kendini en çok sorguladığı bu dönemde geçmişte anne babayla yaşananlar da önem kazanır. Çocuklarınızın size soramadığı sadece davranışlarıyla anlatmaya çalıştığı sorularını duymak ister misiniz? Hem de onların dilinden… İşte “Anneme Soramadığım Sorular” Neden sürekli kavga ediyorsunuz? Beni neden dövüyorsun anne? Neden altımı ıslattığımı biliyor musun? Beni istemedin mi gerçekten? Neden beni hep babanneme benzetiyorsun? Bir sarılsan bana ne olur anne? Ben erkek değil miyim? Beni de kardeşim kadar sevebilseydin keşke? Bu evin günah keçisi ben miyim? Benimle gurur duymanı ne çok isterdim biliyor musun? Babamla boşanırken beni neden almak istemedin? Her zaman en iyisi olunabilir mi anne? Bana neler oluyor anne? Aşık oldum ne yapacağım anne? Keşke beni babama şikâyet etmeseydi? Bütün erkekler babam gibi mi? Benim pabucumu kim dama attı? Neden bu kadar meşgulsün anne? Büyüdüğümü farketmiyor musun? Onun beni taciz ettiğini biliyor musun anne? Babam nasıl bir adamdı? Okula gitmek zorunda mıyım? Televizyon yok, bilgisayar yok! Peki, Ne Var? Bunları senden başka kime sorabilirim?
içindekiler
Giriş……………………………………………………………………………………7
Neden sürekli kavga ediyorsunuz?……………………………………….13
Beni neden dövüyorsun anne?…………………………………………….19
Neden altımı ıslattığımı biliyor musun?…………………………………..25
Beni istemedin mi gerçekten?………………………………………………33
Neden beni hep babanneme benzetiyorsun?…………………………37
Bir sarılsan bana ne olur anne?…………………………………………….43
Ben erkek değil miyim?……………………………………………………….51
Beni de kardeşim kadar sevebilseydin keşke?……………………….61
Bu evin günah keçisi ben miyim?………………………………………….75
Benimle gurur duymanı ne çok isterdim biliyor musun?…………..85
Babamla boşanırken beni neden almak istemedin?………………..95
Her zaman en iyisi olunabilir mi anne?………………………………..105
Bana neler oluyor anne?……………………………………………………113
Aşık oldum ne yapacağım anne?……………………………………….127
Keşke beni babama şikayet etmeseydi?……………………………..139
Bütün erkekler babam gibi mi?…………………………………………..149
Benim pabucumu kim dama attı?……………………………………….157
Neden bu kadar meşgulsün anne?……………………………………..165
Büyüdüğümü farketmiyor musun?………………………………………173
Onun beni taciz ettiğini biliyor musun anne?………………………..183
Babam nasıl bir adamdı?…………………………………………………..193
Okula gitmek zorunda mıyım?…………………………………………….201
Televizyon yok, bilgisayar yok! Peki Ne Var?…………………………209
Bunları senden başka kime sorabilirim?………………………………217
giriş
ÇOCUKLAR daha anne karnındayken bile, hissetmeye ve algılamaya başlarlar. Annenin ruh hali, üzüntüsü, sıkıntısı ve mutluluğu ona yansır. Onun davranışlarına ve hareketlerine etki eder. Anne huzursuzken bebek daha hareketli olabilir, bu esnada kasılmalar, sancılar oluşabilir. Doğduktan sonraki ilk yıllarda yanındaki kişi özellikle de annesi ağlasa, hüzünlense onun yüzüne bakıp o da ağlamaya başlar.
Çocuklar hisseder, tam olarak adını koyamasa da, an-layamasa da yoğun bir şekilde hissederler. Yaşanan şeyin iyi mi kötü mü olduğunu duyguları ve hisleriyle anlamaya çalışırlar.
Yaşları büyüdükçe etraflarında olan biteni daha çok fark ederler. Anne ve babaları ona nasıl davranıyor, kendi aralarında neler yaşıyorlar, ona belli etmemeye çalışsalar da yaşanan olayların ve duyguların farkına varırlar.
“Çocuklar her şeyi duyar” fakat ifade etmekte zorluk yaşarlar. Yetişkinler bile duygularını dile getirmekte, uygun kelimeler bulup yüreğindekileri söylemekte zorlanırken, küçük yürekler bu konuda daha da zorlanır. Sözle ifade edemediklerini davranışla göstermeye çalışırlar. Daha çok ağlar, daha çok tutturur, hırçınlaşır, altını ıslatmaya, parmak emmeye ya da tırnak yemeye başlarlar. Ders notlarında düşüşler yaşar, ilgisi ve dikkatleri dağılabilir. Bu tip davranış sorunlarıyla yaşadığı sıkıntı ya da kaygıyı çevresindekilere, özellikle de anne babasına ifade etmeye çalışırlar.
Kardeşi olan bir çocuk kardeşini değil anne babasının ilgisini ve zamanını kıskanır. Bunu dile getiremediği için hırçınlaşır, kardeşine zarar vermeye çalışabilir. Anne babası tarafından kardeşini kıskanmakla suçlanır, aslında onun derdi başkadır. Beni de eskisi kadar sevin, bana yine eskisi gibi zaman ayırın, benimle yine oyun oynayın, hemen büyüdüğümü düşünüp fazlasıyla uyarmayın, birden büyümemi beklemeyin demek istemektedir.
Bu sebeple anne babalar özellikle çocuğun davranışlarını doğru okumaya, onun soramadığı soruları davranışlarından anlamaya çalışmalıdır. Sorunlu davranışa odaklanmak yerine arkasındaki mesajı okumalıdırlar. Çocuklar soramadıkları sorularını ve söyleyemediklerini davranışlarıyla, resimleriyle, oyunlarıyla ortaya koyarlar. Resimlerinde aile içinde kendilerini nerede ve nasıl algıladıklarını, oyunlarında çevreleriyle ilişki ve iletişimlerini yansıtırlar. Anne babalar onları sürekli uyarmak ve tehdit etmek yerine anlatmak istediğine ve davranışın altındaki mesaja odaklanmalıdır.
Küçük yaşlarda cevapsız kalan, sorulamayan sorular büyüyünce tekrar tekrar sorulur. Özellikle orta yaşlarda kendinle hesaplaştığın ve çocukluğunu daha çok anımsadığın zamanlarda bu sorular bazen öfkeyle bazen de hüzünle ve acıyla sorulur. Çünkü çocuklukta yaşanan birçok olay ve yaşanmışlığın etkisi bu yaşlarda daha çok farkedilmeye, anlaşılmaya başlar. İnsanın kendisiyle en çok hesaplaştığı, kendini en çok sorguladığı bu dönemde geçmişte anne babayla yaşananlar da önem kazanır.
Çocuklarınızın size soramadığı sadece davranışlarıyla anlatmaya çalıştığı sorularını duymak ister misiniz? Hem de onların dilinden…
Banu Yaşar
Psikolog & Psikoterapist
Neden sürekli kavga ediyorsunuz?
Yıllardır sizin kavgalarınıza şahit oluyorum. Benim gözümün önünde sürekli tartışıyor, hatta bunu başkalarının önünde bile yapıyorsunuz. Benim görüyor olmam sizi durdurmuyor bile.. Küçük olduğumu ve çabucak unutacağımı sanıyorsunuz. Oysa bu durum beni çok korkutuyor; kendimi güvende hissedemiyorum, bazen soruyorum kendi kendime; ‘Bunun suçlusu ben miyim? Benim yüzümden mi kavga ediyorlar?
Siz birbirinize bağırırken, ben boşanacağınızdan ve yalnız kalacağımdan korkuyorum.
O zaman bana kim bakacak, kiminle kalacağım?
Neden böyle oluyor anne, bunları yaşayarak mı büyümek zorundayım? Benim için anlaşmayı deneyemez miydiniz?
ANNE BABANIN birbiriyle olan ilişki ve iletişimi çocuğun kişilik gelişiminde önemli bir kaynak oluşturur. Daha anne karnındayken bile, dışarıdaki olay ve stresleri fark eder. Annenin sıkıntıları, üzgün ve yorgun olması anne karnındaki bebeğin ruh halini ve davranışlarını etkiler.
İşte bu yüzdendir ki, hamileliği sürecince yoğun stres ve üzüntü yaşayan annelerin bebekleri çoğunlukla doğdukları zaman sıkıntılı ve gazlı olurlar. Sebebi bir türlü bulunamayan ağlama nöbetleri, uykusuzluk ve öfke hali de hamilelik sırasında annenin yaşadığı olumsuz duygularla alâkalı olabilmektedir.
Anne karnındayken, annenin ve ortamın etkilerini hisseden çocuk, doğduktan sonra da aile içindeki duygusal olayların ve tepkilerin farkına varır. Ağlayan ve bağıran birinin yanında o da ağlar ve huzursuzlaşır. Anne babanın ve evin genel ruh halinden etkilenir. İştahı azalır, uykuları düzensizleşir.
Anne baba kavga ettiğinde ve birbirlerine bağırdıklarında o da ağlamaya, hırçınlaşmaya başlar. Hatta emmekte bile zorlanır. Aç olduğu halde yine de huzurla emip rahatlayamaz. Annenin sıkıntısı ve negatif enerjisi çocuğu da etkiler.
Çocuk büyüdükçe anne babanın arasındaki ilişkiyi daha fazla anlamlandırmaya başlar. Önceleri sadece bir his halindeyken, büyüdükçe konuşulanların içeriğini de anlar.
Duygularıyla hissettiği gerginliği fark etmeye ve tanımlamaya başlar.
Aile içinde ara sıra çatışmaların olması kaçınılmazdır.
Eşler arasındaki hafif tartışmalar çocuk için fazla örseleyici olmaz. Ancak bu durumun sık sık tekrarlanıyor olması, şiddet kullanılması ve eşlerin birbirini tehdit etmesi, çocuğun ruh sağlığı açısından zararlı sonuçlar doğurmaktadır.
Birbirini terk etmekle, zarar vermekle ya da evden kovmakla tehdit etmek çocuk üzerinde travmatik etki yapmaktadır.
Eşler arasındaki kavgaların başkalarının önünde ve kontrolsüzce yaşanması, çocuğun korkularını daha da artırmaktadır. Anne ve babayı kaybetme, yalnız kalma, yanında kimsenin olmayacağı korkularını pekiştirir.
Sürekli kavga ortamında büyüyen çocuklar ciddi güven sorunları yaşarlar. Hayatın içinde güçsüz ve emniyetsiz hissederler, insanlara güvenmekte zorlanırlar. Kendi yeteneklerini göstermekten kaçınırlar. Hep eleştirileceklerini ve beğenilmeyeceklerini sanırlar.
Arkadaşlık kurmak ve devam ettirmek konusunda çekingen davranırlar. Yeni arkadaşlıklar kurmak onun için kolay değildir. Zor güvenirler ve çabuk kırılırlar. Sürekli kavga ve çatışmaya şahit olarak büyüyen çocuklar, sağlıklı aile ortamında büyüyenlere nazaran daha kırılgan ve hassas olurlar. Küçük bir başarısızlıkta çabuk yıkılırlar, mücadele ve devam etme arzuları kısa sürer.
Özgüvenleri dışarıdan gelen onaya göre değişir. Takdir aldıkları zaman kendilerini iyi hissederler ama en ufak bir eleştiride dağılıp giderler. Oturmuş ve kalıcı bir özgüven oluşturmakta zorlanırlar. Bu durum çoğu zaman ileriki yaşlara kadar, kişinin hayatında engelleyici faktörler olarak varlığını sürdürmeye devam eder.
Aile içinde anne baba kavgasına sürekli maruz kalarak büyüyen çocukların bir kısmı öfkelerini kontrol etmekte zorluk çekerler. Kızdıkları ve engellendikleri zaman öfkeli ve saldırgan tepkiler gösterirler. Genellikle kardeşlerine ve okulda kendilerinden daha zayıf olan arkadaşlarına şiddet uygular, kavgacı tutumlar sergilerler. Evde tanık olunan öfke, daha kolay aktarılabilecek alanlarda uygulamaya koyulur.
Anne baba kavgasına şahit olan çocuklar, okul başarısında düşüşler yaşayabilirler. Özellikle dikkat ve konsantrasyon gerektiren dersleri anlamakta zorluk çekerler. Okuldayken evi ve anne babayı düşündükleri için dersi dikkatli dinleyemezler. Bu durum, zaten var olan kaygılarını daha da artırır.
“Ya annem ağlıyorsa?”
“Ya babam anneme vurduysa?”
“Annem ben okuldayken babamla tartışıp, beni bırakıp giderse?” gibi kaygılı düşünceler yaşamaya başlar.
Bu emniyetsiz ve güvensiz ortam çocuğun kader algısını ve hayata karşı duruşunu da etkiler. Hayatın içinde kendini yalnız, çaresiz ve güvensiz hisseder.
Çocuğun kendini güvende ve emniyette hissetmesi, kadere ve insanlara güvenmesi küçük yaşlarında aile içinde kazanılır. Anne babanın birbirlerine karşı davranışları ve tutumları çocuk için çok önemlidir. Sürekli birbirine bağıran ve kaba davranan anne babayla büyüyen çocuklar, ürkek ve kaygılı olur. Kendilerini huzur ve emniyette hissedemezler.
İşte bu sebeple çocuğun yanında şiddetli tartışmalar ve kavgalar yapmamaya özen gösterilmelidir. O anlamaz, küçüktür, çabuk unutur diye düşünmek hatalı olur. Çocuklar çok küçük yaşlardan itibaren yaşadıklarını ve gördüklerini bilinçaltına kaydederler.
Eğer çocuk anne baba arasındaki kavgaya şahit olmuşsa, ona bu konuda açıklama yapılmalıdır. Onunla konuşmak içindeki korkuları azaltacaktır. Açıklama yaparken eşler birbirini suçlamadan, eleştirmeden anlatmalıdır.
Çocuktan hakem olması ve taraf tutması da istenme-melidir. Bu durum çocuğu diğer ebeveyne karşı öfkeli ve tepkili yapacaktır.
Özellikle annelerin kızlarını bu konuda sırdaş seçmeleri ve babayla yaşadıklarını ona anlatmaları, adeta ondan yardım istemeleri ve medet ummaları çocuğun kimlik duygusunun gelişiminde ciddi sorunlara yol açabilir. Yaşı çok küçükken büyüklerin dünyasının ayrıntılarına maruz kalmak, çocuğun yüreğini yorar, enerjisini tüketir.
Beni neden dövüyorsun anne?
Anne ne kadar kolay öfkeleniyorsun farkında mısın? Hemen bağırmaya ve vurmaya başlıyorsun, yaptığım şeyin cezası bu kadar ağır mı olmalıydı? Ne zaman kızsan dövüyorsun beni… Dayağın sanki hiç sonu gelmeyecek gibi oluyor. Benden bu kadar mı nefret ediyorsun? Öfken bana olan sevginden daha mı çok? Vurduğun zamanlarda da beni hala seviyor musun anne? Biliyorum ben uyuduğum zaman başucumda ağlıyorsun, pişman oluyorsun. Sen benim uyuduğumu sanıyorsun ama ben seni duyuyorum. Pişman oluyorsun ama ertesi gün yine dövüyorsun.
Bana vururken “Bu sana ders olsun!” diye bağırıyorsun ama bana hiç ders olmuyor. Beni daha çok öfkelendiriyor, kızgınlığımı, inadımı artırıyor…
Keşke bana vurmasan anne…
DAYAK bir eğitim metodu değildir. Anne babanın çocuğun olumsuz davranışları karşısında yetersizliğini ve çaresizliğini ifade eder. Diğer terbiye yöntem ve metotlarını bilmeyen anne babaların uyguladığı bir yöntemdir.