Varlık felsefesi, bilgi felsefesi, tarih felsefesi, siyaset felsefesi, vb. gibi, dil felsefesi de bir felsefe disiplinidir. Ancak, diğer felsefe disiplinleriyle karşılaştırıldığında, dil felsefesinin deyim yerindeyse bir “talihsizliği’’nden söz edilebilir. Bu talihsizlik şöyle özetlenebilir:
Dili konu edinen çok sayıda farklı disiplin mevcuttur; bu çeşitlilik içinde, dile ilişkin ortaya koyulmuş bilgiler ya da yapılmış spekülasyonlar da bir hayli fazladır. Bu durumun bir uzantısı olarak, dil üzerine yapılmış her türden spekülasyona ya da genellemeye kestirme bir şekilde dil felsefesi adının yakıştırıldığına sık sık tanık olmaktayız.
İşte bu nedenden dolayı elinizdeki kitapta, öncelikle, dili nesne edinen diğer bilgi dallarının çeşitliliği içinde dil felsefesinin konusunu, ele aldığı problemleri ve bu problemleri ele alma tarzını tanıtmayı hedeϐledim. Sonuçta ortaya üç bölümden oluşan bir el kitabı çıktı:
Birinci bölümde dil felsefesinin belli başlı konuları ve onları nesneleştirme tarzının dil ile ilgilenen diğer bilgi dallarından farkı; ikinci bölümde dil felsefesinin temel problemi olarak “anlam” konusunda ortaya atılmış çözüm önerileri; üçüncü bölümde Antik Çağ’dan yirminci yüzyıla kadar geçen dönemde filozofların dile ilişkin görüşlerinden örnekler yer alıyor.
Bir “manuel” olarak rahat okunabilmesi kaygısıyla zorunlu olmadıkça dipnot kullanmadım. Onun yerine, her alt bölümün sonuna konuyla ilgili bir veya iki okuma parçası ekledim. Okuma parçalarının bir bölümünü Türkçeye kendim çevirdim, önemli bir bölümünü ise mevcut çevirilerden kaynak göstererek alıntıladım.
Çalışmalarından yararlandığım değerli çevirmen ve akademisyenlerin adlarını burada tek tek anmak maalesef mümkün olamıyor. Bununla birlikte, iki ismi anmadan geçemeyeceğim:
Prof.Dr. Ahmet Cevizci’ye beni bu çalışmayı yapmaya teşvik ettiği; eski fakülte arkadaşım sosyolog Gökhan Yavuz Demir’e ise, konuyla ilgili eline geçen kaynakları benimle paylaştığı için teşekkür borçluyum.
Kitabın konu hakkında tüketici bir içeriğe sahip olma iddiası taşımadığını, başlıktaki “giriş” sözü dile getirmekte. Ne yazık ki, yirminci yüzyılda analitik gelenek dışındaki, psikanaliz, marksizm, fenomenoloji, post-modernizm gibi belli başlı akımların ve ϐilozoϐların dile yaklaşımlarının yer alacağı bölümün yazımını bu baskıya yetiştiremedim.
Sonraki baskılarında içeriğini daha da zenginleştirme fırsatını bulacağımı düşündüğüm Dil Felsefesine Giriş’in, mevcut boşluğu en azından şimdilik dolduracağı ve dil felsefesi dersi alan öğrenciler için yararlı olacağı umuduyla. . .