Bu kitap çiftler ve ailelerle yapılan güncel bilişsel davranışçı terapi yöntemlerini içeren bir kılavuz niteliğindedir. Alana yönelik çalışan terapistler için, çiftler ve ailelerdeki değişimin mekaniği, bilişsel davranışçı terapide şema bileşeni, nörobiyolojik süreçlerin rolü, klinik değerlendirme yöntemleri, bilişsel davranışçı teknikler, bilişsel davranışçı terapinin zenginleştirilmesi gibi konularında terapist becerileri kazanabilecekleri bir uygulama kitabıdır. Kitap, aynı zamanda vaka örnekleri, çiftler ve aileler için envanterler ve anketler, disfonksiyonel düşünce kayıtları ile zenginleştirilmiştir.
Bunun yanı sıra boşanma, kültürel duyarlılık, evlilik dışı ilişkiler, aile içi şiddet, krizdeki çiftler ve aileler, eşcinsel çiftler ve onların çocukları gibi özel konulara da değinilmektedir.
***
SUNUŞ
Psikoterapi Enstitüsü olarak, öncelikle ruh sağlığı profesyonellerinin ya da ruh sağlığı ile ilgilenen kişilerin ihtiyaç duyacağı teorik bilgileri ve pratik/uygulamaya yönelik deneyimleri paylaşan özgün ve çeviri yayınlar ile literatüre katkıda bulunmayı hedefliyoruz. Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları, Psikoterapi Enstitüsü’nün çalışmaları kapsamında gerçekleştirilen atölye çalışmaları, uluslararası konferanslar ve dünya literatüründen seçkileri içermektedir.
Bilişsel davranışçı terapi ve çift ve aile terapisi alanlarında önce gelen bir uzman olan Frank Dattilio, bu kitabında, son dönem araştırmalarla klinik dehasını bir araya getirmiştir. Esasında bireyler için tasarlanmış olan terapötik tekniklerin çift ve ailelere nasıl başarıyla uyarlandığını anlatırken, geniş bir yelpazede ilişki sorunları ve yaşamsal güçlüklere klinik örnekler üzerinden eğilmektedir. Terapide değerlendirme, bilişsel ve davranışçı müdahalelerin uygulanması ve kaşılaşılan engellerin aşılması konularında çok canlı ve zengin klinik örneklerle zihinlerimizi aydınlatmaktadır.
Konuya ilgi duyan okuyucuların yanı sıra klinisyenler, psikoterapistler ve araştırmacılar için başvuru kitabı niteliği taşıyan bu yayını sizlerle buluşturmaktan kıvanç duyarız.
Tahir Özakkaş
Psikoterapi Enstitüsü Başkanı
Eşime, çocuklarıma ve torunlarıma.
Siz gerçekten hayatımın ışığısınız.
ÖNSÖZ
Frank Dattilio’nun çiftler ve ailelerle bilişsel davranışçı terapi üzerine hakikaten kapsamlı bir metin üretme güçlüğüne giriştiğini görmek beni çok sevindiriyor. Bilişsel terapinin psikoterapotik arenaya girişinin ellinci yılına hızla yaklaşırken, bu yaklaşımın güncel ruh sağlığı tedavisindeki en gözde ve etkili yaklaşımlardan biri olarak dünya çapında katlanarak büyüdüğü açıkça görülmektedir. Bilişsel terapinin 1980’lerden başlayarak çiftlerle uygulanmasının gelişiminden beri, ilişkide uyuşmazlık ve duyguları ve davranışları etkileyen bilişsel süreçlerin rolü üzerine yapılan araştırmalar artmıştır. 1980’lerin sonundan başlayarak 1990’lar boyunca, bilişsel terapi uygulamaları şemanın değişim sürecindeki rolünün yanı sıra aile dinamiklerini de içine alacak şekilde genişlemiştir.
Aşk Asla Yetmez (Beck, 1988) adlı kitabımda, bilişsel terapi yaklaşımının pratik uygulamasını halka açık hale getirdim; bunun da ilişkideki sıkıntıların tedavisinde bilişsel terapinin gücüne dair genel farkındalığın artmasına faydası oldu. Benim eski öğrencim ve bilişsel davranışçı terapinin çiftler ve ailelerle uygulanmasının önde gelen savunucularından olan Frank Dattilio, çok sayıda başka meslektaşımızla birlikte, bilişsel terapinin aile terapisi alanında kabul görmesine aracılık etmiştir. Olumlu tepkiler alan kitabı Çift ve Aile Terapisinde Vaka Çalışmaları: Sistemik ve Bilişsel Perspektifler (Dattilio, 1998a) bilişsel terapinin ana akım çağdaş aile terapisine eklemlenmesine ve dünya çapında çift ve aile terapistleri tarafından kabulünün desteklemesine yardım etmiştir.
Bilişsel terapi yaklaşımının yaygın olarak uygulanması pek çok unsura atfedilebilir. Bunlardan en önemlisi, bilişsel terapinin başka herhangi bir terapi yaklaşımı ve yönteminden daha fazla kontrollü sonuç araştırmasına konu olmuş olmasıdır. Yaklaşımın etkinliğini destekleyen araştırma kanıtları, kanıta dayalı tedavilere artan talep de göz önüne alındığında, çift ve aile terapisi alanında çalışan herkesi cesaretlendirmektedir. Bilişsel terapi ayrıca ilişkideki işlev bozukluklarını azaltmada hayati önem taşıyan becerilerin geliştirilmesine ve sorunların çözümüne pragmatik ve proaktif bir yaklaşıma önem veren danışanları da cezbetmektedir. Üstelik bu yaklaşımın terapist ile danışan(lar) arasında işbirliğine dayalı bir ilişkiyi vurgulaması, çağdaş çift ve aile terapistlerine giderek daha da çekici gelen bir duruş ortaya koymaktadır.
Elinizdeki kitap, çiftlere ve ailelere uygulanan bilişsel terapinin gelişimine dair güncellenmiş bir bakış sunmaktadır. Kişinin ilk ailesinin ilişkilerdeki inanç sistemlerini nasıl etkilediği, ilişkilerdeki şemalar ve işlevsel olmayan inanç sistemlerinin yeniden yapılandırılması üzerine de yeni bir vurgu yapılması önemlidir. Bol miktarda vaka materyali ve özel popülasyonların da kapsanması, bu kitabı zevkle ve ilgiyle okunur hale getirmiştir. Klinik değerlendirme yöntemleri ve müdahaleler üzerine odaklanan belirli bölümler, okurlara, ilişkilerdeki çeşitli işlev bozukluğu tipleriyle etkin bir şekilde başa çıkmanın uygulamalı yaklaşımını sağlamaktadır. Özetle, bu kitap, benimsediği terapi yaklaşımı ne olursa olsun bütün ruh sağlığı uzmanları için mükemmel bir kaynaktır.
AARON T. BECK, MD
Psikiyatri Profesörü
Pensilvanya Üniversitesi Tıp Fakültesi
The Beck Institute, Philadelphia
GİRİŞ
Güncel veriler, çiftlerin %43’ünü evliliğin ilk 15 yılında boşandığını, ikinci evliliklerin başarısızlığa uğrama olasılığının daha da yüksek olduğunu ortaya koymaktadır (Bramlett & Mosher, 2002). Psikoterapiste gidenlerin yaklaşık yarısının sebebi çift ve aile sorunlarıdır. Son dönemde yapılan araştırmalar, aile terapisinde uzmanlaşmış çoğu terapistin temel olarak çiftlerle çalıştığını göstermektedir (Harvard Sağlık Yayınları, 2007). Ne yazık ki, profesyonel çift terapisinde başarı çizgisi etkileyici olmaktan uzaktır (Gottman, 1999). Birleşik terapiyi tamamlayan çiftlerin %30’undan fazlası uzun süreli iyileşme gösterememektedir (Baucom, Shoham, Mueser, Daiuto & Stickle, 1998). Bu bulgunun altını en fazla çizen de 1990’ların ortalarında gerçekleştirilmiş olan iddialı Tüketici Bildirimleri Araştırması olmuştur; psikoterapi tüketicileri arasında en az tatmin olanların aile terapisine katılanlar olduğunu göstermiştir (Seligman, 1995). Bunun aksine, çift terapisi almakla hiç tedavi görmemeyi karşılaştıran başka bir araştırmada, çift terapisinin tedavi almamakla kıyaslandığında tatmini kesinlikle artırdığı sonucuna varılmıştır (Christensen & Heavey, 1999).
Kanıta dayalı terapilerin atılımıyla beraber elimizde bu kadar ayrıntılı çağdaş çift ve aile terapisi yöntemleri varken, tüketiciler neden hâlâ bu kadar memnuniyetsiz?
Bu cesaret kırıcı sonuca dair birkaç olası açıklama vardır. Bunlardan biri, eşlerin veya aile üyelerinin eşleri veya akrabalarına ve ilişkideki değişim potansiyeline dair katı inançlara sahip olması olabilir. Pek çok çift ve aile terapisinde kişiler her hafra gelip kavgalarını ve anlaşmazlıklarını anlatırlar. Terapist onları sakinleştirir, hislerini söze dökmelerine ve birbirlerini dinlemelerine yardımcı olur. Daha iyi hissederek eve dönerler ve her şey yolunda gider, ta ki bir sonraki kavgaya kadar. Eşlerin ve ailelerin değişmesi kolay değildir. Aile üyelerinin bireysel kişilikleri genellikle oldukça karmaşıktır ve düzgün bir şekilde içiçe geçemeyen davranış örüntüleri barındırabilir. Pek çokları terapiye değişmek için değil haklılığını kanıtlamak ve belki de eşlerini veya diğer aile üyelerini değiştirmek için gelirler. Genellikle kendilerini etraflıca incelemekten, kendilerinde değiştirmeleri gerekene odaklanmaktan kaçınırlar, ilişkilerine dair gerçekçi olmayan beklentilere sahip kişilerde olduğu gibi. Aile üyelerinin başlarına musallat olan sorunlarda kendi rollerini görmelerine yardım edilmedikçe, değişim yönünde herhangi bir motivasyonları olmayacaktır, ayrıca, tedaviye girme noktasında pek çok çift ve aile ayak sürür. Boşanmak isteyen çiftlerle gerçekleştirilen çalışmalarda, dörtte birinden azı, boşanma işlemlerini başlatmadan önce bir evlilik danışmanından yardım istediklerini bildirmişlerdir (Albrecht, Bahr & Goodman, 1983; Wolcott, 1986). Tedaviye yönelmeyenlere bunun nedeni sorulduğunda, yanıtlar genellikle eşin isteksizliği (%33), herhangi bir sorun olduğuna kendilerinin inanmaması veya herhangi bir müdahale için çok geç olduğuna kanaat getirmiş olmalarıdır (%17) (Wolcott, 1986).
Bu kitapta kapsamlı bir bilişsel davranışçısı çift ve aile terapisi modeli sunulmaktadır. Nörobiyoloji, bağlanma ve duygusal düzenleme alanları ele alınırken, sistem yaklaşımı zemininde şemaların yeniden yapılandırılmasına da özel vurgu yapılmaktadır. Ayrıca, bu kitap, klinisyenlere çok meşakkatli gelen katı düşünce ve davranış kalıplarında sıkışıp kalmış zor ailelerle çalışmanın özune de inmektedir.
Yıllar içinde, bilişsel davranışçı çift ve aile terapisi, odağı net ve bütünleştirici bir yaklaşıma evrilmiştir. Farklı yaklaşımların uygulayıcıları tarafından gayet güzel uyarlanabilmektedir. aslında, güncel araştırmalarda, bütün uygulayıcıların yarısından fazlası BDT’yi genelde başka yöntemlerle bir arada kullandıklarını ifade etmişlerdir (Psychotherapy Networker, 2007). Şema kavramı geleneksel bilişsel davranışçı çift ve aile terapisinin oldukça ötesine geçecek şekilde açımlanmış ve pek çok yönden değişimi kolaylaştıran köşe taşlarından biri olmuştur. BDT, inanç sistemlerinin öneminin ve duygu ve davranışı derinden etkileyen unsurların üzerinde ağırlıklı olarak durmaktadır.
Otuz yıldan fazla zaman önce bilişsel davranışçı stratejileri çiftler ve ailelerle kullanmaya başladığımda, alanda daha geleneksel modelleri benimsemiş olan aile terapistlerinin hatırı sayılır muhalefetiyle karşılaştım. BDT yaklaşımını “fazla doğrusal” veya “yüzeysel” olmakla, ilişkilerdeki işlev bozukluklarının “altında yatan birtakım dinamiklere veya döngüsellik” kavramına değinmemekle eleştiriyorlardı (Nichols & Schwartz, 2001; Dattilio, 1998a). Pek çok meslektaşım, BDT’nin aile üyelerinin duygusal tarafını göz ardı ederek sadece düşünceler ve davranışla ilgilendiğini hissediyordu. Nihayetinde, meslektaşlarımın eleştirisinde belli bir haklılık payı olduğunu fark ettim. Onların geri bildirimleri, beni, BDT yaklaşımının tedavi esnasında bu önemli bileşenlerş kucaklayacak şekilde nasıl geliştirilebileceğini tekrar düşünmeye sevk etti. Müdahalelerin çoğunluğu çok etkili ve diğer yöntemlerle birleştirilebilir olmasına rağmen, çiftler ve ailelerle BDT’nin ilk yapılan tanımlaması, ne yazık ki, pek çoklarında odun gibi, esnek olmayan bir yaklaşım izlenimi bırakmıştır. Çiftler ve ailelerle yapılan önceki çalışmaların bazıları tedavinin sistemik boyutunu dikkate alamamış veya kişinin inanç sisteminin ilk ailesinden ne kadar etkilendiğine dikkat çekememiştir. (Dattilio, 1989, Dattilio & Padesky, 1990). Ancak o zamandan beri, çiftlerle çalışırken BDT’yi duyguya daha fazla odaklanacak şekilde genişletmiş olan meslektaşlarım Norman Epstein ve Donald Baucom’dan çok etkilenmiş bulunuyorum. Her ikisinin de ampirik literatüre katkısı büyük olmuştur. Onların çalışmaları kendi gelişimimi ve BDT’yi ailelere uygulamadaki yaklaşımımın açımlanmasını da etkilemiştir. Bu alandaki daha yakın zamanlı akademik çalışmalar, sistemler perspektifi zemininde genişletilmiş bir modeli ve tedavinin duygusal bileşeninin vurgulanmasını da kucaklamıştır. Bu gözden geçirilmiş model, diğer tedavi yöntemleriyle bütünleşme esnekliği sunmakta (Dattilio 1998a, 2005a, 2006a), bu da yaklaşımın kapsamını genişletmeye hizmet etmektedir.
Bu kitabın arkasındaki iti güç iki boyutludur – çiftler ve ailelerle BDT’nin daha çağdaş bir halini sunmak ve şemaya özel bir vurgu yaparak etkililiğini artırmak. 1990’ların başından bu yana, çiftler ve ailelerle BDT üzerine büyük miktarda ampirik ve klinik/vaka literatürü yayımlanmış, bunlar da önceden geleneksel BDT diye düşünülen alanın görünümünü değiştirmiştir. Bu metin BDT’nin temel unsurlarından bir kısmını sunmakla beraber şema tespiti ve yeniden yapılandırma üzerinde daha fazla durmaktadır. Bu kitabın içeriğinin bir kısmı Jeffrey Young ve meslektaşlarının