Bayan Bantry, rüya görüyordu.Itırşahileri, çiçek sergisinin de birincisi olmuştu.Beyaz keten cüppeli rahip kilisede ödül veriyordu.Rahibin karısı,sırtında mayosuyla yanlarından geçti.
Ama rüya bu ya…Topluluk buna hiç aldırmıyordu.Kadın gerçekte de böyle yapsaydı kimbilir nasıl davranırdı?
***
Miss Marple’ın Elinde Şu İpuçları Vardı
• Kesik tırnaklar
• Eski beyaz bir tuvalet
• Bir fotoğraf
• Yanmış bir ayakkabı
• Bir düğme
• Kömür olmuş bir araba
• Tüylü bir halı
• Bir okul öğrencisi
• Bazı kayıtlar
• Sarışın bir kadın
Miss Marple Şu Soruları Cevaplandırmak Zorundaydı
• Ruby, gece biriyle buluşmaya mı gitmişti?
• Genç kız elbisesini neden değiştirmişti?
• Kimler yalan söylüyordu?
• Josie neden o kadar öfkeliydi?
• Ruby’nin bir gençle gizli bir ilişkisi var mıydı?
• Katil neden konağın kütüphanesini seçmişti?
• Esrarlı filmci kimdi?
• Ruby gerçekten saf ve aptal bir kız mıydı?
• Okul öğrencilerinden hangisi gerçeği gizliyordu?
• Jefferson verdiği kararda hatalı mıydı?
***
Birinci Bölüm
1
Bayan Bantry, rüya görüyordu. Itırşahileri, çiçek sergisinin de birincisi olmuştu. Beyaz keten cüppeli rahip kilisede ödülleri veriyordu. Rahibin karısı, sırtında mayosuyla yanlarından geçti. Ama rüya bu ya… Topluluk buna hiç aldırmıyordu. Kadın gerçekte de böyle yapsaydı kim bilir nasıl davranırlardı?
Bayan Bantry, rüyasının zevkini iyice çıkarıyordu. Kadın ilk sabah çayının gelmesiyle sona eren bu sabah rüyalarından çoğunlukla hoşlanırdı. Bayan Bantry evlere özgü o sabah gürültülerini hayal meyal işitiyordu. Hizmetçinin merdivendeki perdeleri çekerken çıkardığı halkaların şıkırtıları. İkinci hizmetçinin koridoru süpürürken çıkardığı hışırtı. Daha uzakta, ağır ön kapı sürgüsünün çekilmesinden doğan gıcırtı.
Yeni bir gün başlıyordu. Bayan Bantry çiçek sergisinden elden geldiğince zevk almalıydı. Çünkü bunun bir rüya olduğu giderek daha belirginleşiyordu…
Aşağıda, salondaki büyük panjurlar gürültüyle açıldı. Bayan Bantry bu gürültüyü hem duydu, hem duymadı. Evle ilgili o alışılagelmiş gürültüler daha on beş dakika devam edecekti. Usulca, olabildiğince sessizce. Çok bildik oldukları için insanı rahatsız etmiyorlardı bunlar. Bu gürültüler, koridordan yankılanan alçak, kontrollü ayak sesleri, çiçekli bir elbisenin hışırtısı, dışarıdaki masaya konan çay tepsisindeki takımın hışırtısı, tüm bunlar Mary’nin usulca kapıya vurarak, perdeleri açmak için içeriye girmesiyle sona erecekti.
Bayan Bantry uykusunda kaşlarını çattı. Bu rüya haline rahatsız edici bir şey karışıyordu. Zamansız bir şey. Koridorda duyulan ayak sesleri. Daha zamanı değildi bunların. Sonra adımlar çok telaşlıydı. Bayan Bantry’nin kulakları farkına varmadan çay takımının şıngırtısını duymaya çalıştı. Ama böyle bir ses yoktu.
Kapıya vuruldu. Bayan Bantry rüyasının derinliklerinden, “Girin,” diye seslendi. Kapı açıldı. Şimdi perdeler çekilirken birbirlerine vuran halkaların şıkırtısı duyulacaktı.
Ama böyle bir gürültü olmadı. Uçuk yeşil ışıkta Mary’nin sesi duyuldu yalnızca. Kız soluk soluğa, telaşla, “Ah madam, ah, madam,” diye bağırdı. “Kütüphanede bir ceset var.”
Sonra korkuyla hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlayarak odadan fırladı.
2
Bayan Bantry yatakta doğrulup oturdu. Ya rüyası tuhaf bir biçimde değişmişti, ya da —ya da Mary gerçekten telaşla odaya dalıp, kütüphanede bir ceset olduğunu söylemişti. İnanılmayacak, garip bir şeydi bu!
Bayan Bantry kendi kendine, “İmkânsız,” dedi. “Herhalde rüya gördüm.”
Ama bu sözler ağzından çıkarken bile, rüya görmemiş olduğuna gitgide. inanıyordu. Mary o üstün, kendisine her zaman hakim olmasını bilen Mary’si o şaşılacak sözleri gerçekten söylemişti.
Bayan Bantry bir an düşündü. Sonra da uyumakta olan kocasını telaşla, dirseğiyle dürttü. “Arthur, Arthur, kalk.”
Bay Bantry homurdandı, mırıldandı ve sonra öbür yanına döndü.
“Uyan, Arthur. Mary’nin ne dediğini duydun mu?”
Bay Bantry güç anlaşılır bir şekilde, “Olabilir..” diye mırıldandı. “Ben de seninle aynı fikirdeyim, Dolly.” Ve hemen uykuya daldı yeniden.
Bayan Bantry adamı sarstı. “Dinlemelisin. Mary, buraya geldi ve kütüphanede bir ceset olduğunu söyledi.”
“Ha? Ne?”
“Kütüphanede bir ceset…”
“Kim demiş?”
“Mary.”
Bay Bantry karmakarışık olan aklını, kafasını toplamaya çalışarak, duruma hakim olmaya çabaladı. “Saçmalama, kızım. Rüya görmüşsün.”
“Hayır görmedim. Önce ben de öyle sandım. Ama rüya değil bu. Kız içeri girdi ve öyle dedi.”
“Mary içeri girerek kütüphanede bir ceset olduğunu mu söyledi?”
“Evet.”
Bay Bantry “Ama olamaz ki,” dedi.
Bayan Bantry duraksayarak, “Evet…” dedi. “Herhalde.” Sonra kendisini toplayarak sözlerini sürdürdü. “O halde Mary neden öyle söyledi?”
“Öyle söylemiş olamaz.”
“Söyledi.”
“Belki sen hayal gördün.”
“Ben hayal görmedim.”
Bay Bantry’nin uykusu iyice açılmıştı artık. Meseleyi çözmeye hazırlanıyordu. Şefkatle, “Sen rüya görmüşsün, Dolly, işte o kadar,” dedi. “Buna okuduğun o polisiye roman neden oldu. Şu ‘Kırık Kibrit Cinayeti.’ Hani — Lord Edgbaston
Kütüphanedeki halının üzerine güzel bir sarışının yattığını görüyor. Kız ölmüş. Romanlarda cesetler muhakkak kütüphanelerde bulunur. Gerçek yaşamda böyle bir olayla hiç karşılaşmadım.”
Bayan Bantry, “Belki artık karşılaşırsın,” diye cevap verdi. “Her neyse… Arthur, kalkıp ilgilenmelisin.”
“Dolly, rica ederim, kuşkusuz bir rüyaydı bu. İnsan ilk uyandığı zaman rüyası kendisine gerçekmiş gibi gelir. Bunun doğru olduğuna inanır.”
“Ben başka türlü bir rüya görüyordum. Bir çiçek sergisi ve rahibin mayolu karısıyla ilgili bir şey …” Birdenbire canlanan Bayan Bantry yataktan fırlayarak perdeleri açtı. Güzel bir sonbahar gününe özgü bir ışık odaya doldu. Kadın, kesin bir tavırla, “Rüya değildi,” diye ekledi. “Haydi kalk, Arthur. Aşağıya in ve meseleyi anla.”
“Aşağıya inip, kütüphanede bir ceset olup olmadığını sormamı mı istiyorsun? Bu pek gülünç olur.”
Bayan Bantry, “Bir şey sorman şart değil,” dedi. “Eğer kütüphanede bir ceset varsa, bunu biri sana hemencecik söyler nasıl olsa. Ama Mary çıldırdıysa ve olmayan birtakım şeyleri görüyorsa o başka. Senin bu konuda bir şey söylemene gerek kalmaz zaten.”
Bay Bantry söylenerek, sabahlığına sarındı ve odadan çıktı. Koridordan geçerek, merdivenlerden indi. Aşağıya hizmetkârlar toplanmışlardı. Bazıları ağlıyordu. Uşak, önemli bir tavırla öne doğru bir adım attı.
“Geldiğiniz çok iyi oldu, efendim. Siz ininceye kadar hiçbir şey yapılmamasını söyledim. Polise telefon edeyim mi, efendim?”
“Polise telefon edip ne diyeceksin?”
Uşak, başını ahçının omzuna dayamış olan ve hüngür hüngür ağlayan uzun boylu, genç bir kadına sitemle baktı. “Anladığıma göre Mary size durumu açıklamış.”
Mary inledi. “O kadar sarsıldım ki, ne söylediğimi bilmiyorum. O manzarayı hatırlayınca dizlerimin bağı çözüldü, midem bulanmaya başladı. Onu öyle bulmak… ah, ah, ah!” Başını yeniden ahçı Bayan Eccles’in omzuna dayadı.
Ahçı kadın neredeyse zevkle, “Vah vah yavrum,” dedi.
Uşak, “Tabii Mary biraz sarsıldı, efendim,” diye açıkladı. “O korkunç şeyi bulan o. Her zamanki gibi perdeleri açmak için kütüphaneye gitti… Ve… az kalsın ayağı cesede takılıyordu.”
Bay Bantry, “Yani kütüphanemde gerçekten bir ceset olduğunu mu iddia ediyorsun?” diye sordu. “Benim kütüphanemde?”
Uşak öksürdü. “Belki cesedi görmek istersiniz, efendim.”
3
“Alo alla alla? Burası Karakol. Kim konuşuyor?” Polis memuru bir eliyle alıcıyı tutuyor, öbürüyle de ceketinin düğmelerini ilikliyordu. “Evet, evet, Gossington konağı. Efendim? Ah, günaydın, efendim.” Polk’un sesinin tonu biraz değişti. Karşısındaki kimse bölgenin esas hakimi ve polis sporlarının hamisi olduğundan sesindeki o sabırsız ve resmi ifade kayboldu.
“Evet, efendim? Sizin için ne yapabilirim? Afedersiniz, efendim, anlayamadım… Bir ceset mi dediniz?”
Efendim? Evet, rica ederim, efendim. Tanımadığınız genç bir kız mı? Evet efendim, anlıyorum. Evet, siz her şeyi bana bırakın.” Polk alıcıyı yerine koyarak, uzun bir ıslık çaldı. Sonra amirinin numarasını çevirmeye başladı.
Bayan Polk çevreye kızarmış Tarbon kokusu yayılan mutfaktan başını uzattı. “Ne olmuş?”
Kocası, “Akla gelmeyecek bir şey,” diye cevap verdi. “Konakta genç bir kızın cesedi bulunmuş. Bay Bantry’nin kütüphanesinde.”
“Öldürülmüş mü?”
“Boğulmuş.”
“Kimmiş kız?”
“Bay Bantry onu hiç tanımadığını söyledi.”
“O zaman kızın adamın kütüphanesinde ne işi varmış?”
Polk sitemli bir bakışla karısını susturduktan sonra resmi bir tavırla telefonda konuşmaya başladı. “Müfettiş Slack? Ben Polk. Şimdi haber verildi. Bu sabah yediyi çeyrek geçe genç bir kızın cesedi… “