Lenin’in Büyük Ekim Devrimi’nin öngününde, “marksist devlet doktrini ve proletaryanın devrimdeki görevleri”ni ortaya koyduğu baş yapıt.
***
İÇİNDEKİLER
BİRİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ …………………………………9
İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ …………………………………11
BÖLÜM I. SINIFLI TOPLUM VE DEVLET ……………………..13
1. Uzlaşmaz sınıf çelişkilerinin ürünü olarak devlet ..13
2. Özel silahlı adam müfrezeleri, hapishaneler, vb. …17
3. Ezilen sınıfın sömürülmesi âleti olarak devlet …..20
4. Devletin ”sönmesi” ve zora dayanan devrim ………23
BÖLÜM II. DEVLET VE DEVRİM
1848-1851 YILLARI DENEYİ ……………………………..31
1. Devrimin öngünü ………………………………31
2. Bir devrim bilançosu ………………………….35
3. Marx 1852’de sorunu nasıl koyuyordu? ……………41
BÖLÜM III. DEVLET VE DEVRİM, PARİS KOMÜNÜ
DENEYİMİ (1871), MARX’IN ÇÖZÜMLEMESİ …………………..44
1. Komüncülerin girişimi neden ötürü kahramancadır? …44
2. Yıkılan devlet makinesini neyle değiştirmeli? ……48
3. Parlamentarizmin ortadan kaldırılması …………..53
4. Ulus birliğinin örgütlenmesi …………………..59
5. Asalak devletin yıkılması ……………………..63
BÖLÜM IV. DEVAM, ENGELS’IN
TAMAMLAYICI AÇIKLAMALARI ……………………………..66
1. “Konul sorunu’ ……………………………….66
2. Anarşistler ila polemik ……………………….69
3. Bebel’e mektup ……………………………….73
4. Erfurt program tasarısının eleştirsi ……………76
5. Marx’ın İç Savaş’ının 1891 önsözü ………………84
6. Engels ve demokrasinin aşılması ………………..90
BÖLÜM V. DEVLETİN SÖNMESİNİN
EKONOMİK TEMELLERİ …………………………………..93
1. Marx sorunu nasıl koyar? ………………………93
2. Kapitalizmden komünizme geçiş ………………….96
3. Komünist toplumun birinci evresi ………………101
4. Komünist toplumun üst evresi ………………….105
BÖLÜM VI. MARKSİZMİN OPORTÜNİSTLER
TARAFINDAN ALÇALTILMASI ……………………………..114
1. Plekhanov’un anarşistler ile polemiği ………….115
2. Kautsky’nin oportünistler ile polemiği …………116
3. Kautsky’nin Pannekook ile polemiği …………….123
BİRİNCİ BASKIYA SONSÖZ ………………………………134
AÇIKLAYICI NOTLAR …………………………………..135
BİRİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ
DEVLET sorunu, günümüzde, teorik bakımdan olsun, siyasal ve pratik bakımdan olsun, özel bir önem kazanıyor. Emperyalist savaş, tekelci kapitalizmin tekelci devlet kapitalizmi durumuna dönüşme sürecini büyük ölçüde hızlandırıp yoğunlaştırdı. Güçlü kapitalist topluluklarla durmadan daha sıkı bir biçimde kaynaşan devletin çalışan yığınlar üzerindeki korkunç baskısı, kendini gitgide daha çok gösteriyor. Gelişmiş ülkeler — “cephe gerileri’nden söz ediyoruz bu ülkelerin—, işçiler için askeri angarya kampları haline geliyorlar.
Uzayan savaşın sayısız korkunçluk ve yıkımları yığınların durumunu dayanılmaz bir hale getiriyor, öfkelerini artırıyor. Uluslararası proleter devrim açıkça olgunlaşıyor. Bu devrimin devlet karşısındaki tutumu, pratik bir önem kazanıyor.
Onlarca yıllık görece barışçı bir evrim boyunca birikmış bulunan oportünizm öğeleri tüm dünyanın resmi sosyalist partileri içinde egemen durumda olan bir sosyal-şovenizm akımı yaratmıştır. Bu akım (Rusya’da Plekhanov, Potressov, Breşkovskaya, Rubanoviç, sonra az-buçuk örtülü bir biçimde Çereteli, Çernov ve hempaları; Almanya’da Scheidemann, Legierı, David ve başkaları; Fransa ve Belçika’da Renaudel, Guesde, Vandervelde; İngiltere’de Hyndman ve Fabianlar vb. vb.) sözde sosyalist, pratikte şoven olan bu akım, “sosyalizm önderleri”nin yalnızca “kendi” ulusal burjuvazilerinin değil, ayrıca “kendi”devletlerinin de çıkarlarına alçakça ayak uydurmalarıyla belirleniyor. Çünkü büyük devletler denilen devletlerin çoğu, uzun zamandır, birçok küçük ve güçsüz halkları sömürüp köleleştiriyorlar. Emperyalist savaş, aslında bu türden bir yağmanın sürdürülmesi ve paylaşılması için yapılan bir boğuşmadır. Çalışan yığınları genel olarak burjuvazinin, özel olarak emperyalist burjuvazinin baskısından kurtarma savaşımı, “devlet” üzerindeki oportünist önyargılara karşı bir savaşırn olmaksızın, olanaksızdır.
….
BOLÜM l
SINIFLI TOPLUM VE DEVLET
1. UZLAŞMAZ SINIF ÇELİŞKİLERİNİN ÜRÜNÜ OLARAK DEVLET
TARİHTE devrimci düşünürlerin öğretileri ile, kurtuluşları için savaşım veren ezilen sınıflar önderlerinin öğretileri başına birçok kez gelen şey bugün de Marx öğretisinin başına geliyor. Egemen sınıflar, sağlıklarında büyük devrimcileri ardı arkası gelmez kıyıcılıklarla ödüllendirirler; öğretilerini, en vahşi düşmanlık, en koyu kin, en taşkın yalan ve karaçalma kampanyalarıyla karşılarlar. Ölümlerinden sonra, büyük devrimcileri zararsız ikonlar durumuna getirmeye, söz uygun düşerse, azizleştirmeye, ezilen sınıfları “teselli etmek” ve onları aldatmak için adlarını bir ayla (hâle) ile süslemeye çalışırlar. Böylelikle, devrimci öğretileri içeriğinden yoksunlaştırılır, değerden düşürülür ve devrimci keskinliği giderilir. Burjuvazi ve işçi hareketi oportünistleri, bugün işte marksizmi “evcilleştirme” biçimi üzerinde birleşiyorlar. Öğretinin devrimci yanı ve devrimci ruhu unutuluyor, siliniyor ve değiştiriliyor. Burjuvazi için kabul edilebilir ya da öyle görünen şeyler, ön plana çıkarılıyor ve övülüyor. Bugün bütün sosyal-şovenler, —gülmeyin!— “marksist”tirler. Ve daha düne dek marksizınin kökünü kazıma işinde uzmanlaşmış burjuva Alman bilginleri, şimdi bir soygun savaşının yürütülmesi için son derece iyi örgütlenmiş o işçi sendikalarını eğiterek bir “ulusal-Alman” Marx’tan gitgide daha sık sözediyorlar!
Bu durum karşısında, marksizmin çarpıtılmalarının bu görülmemiş yayılışı karşısında, görevimiz, her şeyden önce, Marx’ın devlet üzerindeki öğretisini yeniden kurmaktır. Bunun için, Marx ve Engels’in kendi yapıtlarından bir dizi uzun alıntı, zorunlu. Bu uzun alıntıların açıklamayı ağırlaştıracakları ve onu daha popüler duruma getirmeye hiç de yardımcı olmayacakları kuşkusuz. Ama bunu yapmamak da kesinlikle olanaksız. Okuyucunun, bilimsel sosyalizmin kurucularının bütün görüşlerini ve bu görüşlerin gelişmesini anlayabilmesi için, ve bu görüşlerin bugün egemen bulunan “kautskizm” tarafından nasıl çarpıtıldıklarının belgelere dayanarak gösterilmesi ve ortaya konması için de, Marx ve Engels’in devlet konusundaki yapıtlarının bütün parçaları ya da hiç değilse bütün canalıcı parçaları, olabildiğince eksiksiz bir biçimde aktarılmalıdır.
Friedrich Engels’in altıncı bir baskısı 1894’te Stuttgart’da yayınlanmış bulunan ve en yaygın yapıtı olan Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni‘nden başlayalım. Aktarmaları Almanca asıllarına göre çevirmemiz gerekecek; çünkü Rusça çeviriler, çok sayıda olmalarına karşın, ya eksik ya da çok kusurludurlar.
Engels, tarihsel çözümlemesinden sonuçlar çıkartırken şöyle der:
“Devlet topluma dışardan dayatılmış bir erklik değildir. Hegel’in ileri sürdüğü gibi, ‘ahlak düşününün gerçekliği’, ‘aklın imgesi ve gerçekliği’ de değildir. Devlet, daha çok, toplumun, gelişmesinin belirli bir aşamasındaki bir ürünüdür: bu toplumun, önlemekte yetersiz olduğu uzlaşmaz karşıtlıklar biçiminde bölündüğünden, kendikendisiyle çözülmez bir çelişki içine girdiğinin itirafıdır.
Ama, karşıtlıkların, yani karşıt ekonomik çıkarlara sahip sınıfların, kendilerini ve toplumu, kısır bir savaşım içinde eritip bitirmemeleri için, görünüşte toplumun üstünde yer alan, çatışmayı hafifletmesi, ‘düzen’ sınırları içinde tutması gereken bir erklik gereksinimi kendini kabul ettirir; işte toplumdan doğan, ama onun üstünde yer alan ve ona gitgide yabancılaşan bu erklik, devlettir” (6. Almanca baskı, s. 177-178).
Burada, marksizmin, devletin tarihsel rolü ve anlamı üzerindeki temel düşünü tüm açıklığıyla dile getirilmiş bulunuyor. Devlet, sınıf çelişkilerinin uzlaşmaz olmaları olgusunun ürünü ve belirtisidir. Nerede sınıflar arasındaki çelişmelerin uzlaşması nesnel olarak olanaklı değilse, orada devlet ortaya çıkar. Ve tersine; devletin varlığı da, sınıf çelişkilerinin uzlaşmaz olduklarını tanıtlar.
Marksizmin, iki ana çizgi izleyen çarpıtılması işte bu özsel ve temel nokta üzerinde başlar.
Bir yanda, karşı çıkılması olanaksız tarihsel olguların baskısı altında, nerede sınıf çelişkileri ve sınıf savaşımları varsa, ancak orada devletin varolduğunu kabul etmek zorunda kalan burjuva ve özellikle küçük-burjuva ideologlar, devlet’i sınıfların bir uzlaşma organı olarak ortaya çıkartacak biçimde, Marx’ı “tashih” ederler. Marx‘a göre, eğer sınıflararası uzlaşma olanaklı olsaydı devlet ne ortaya çıkabilir, ne de ayakta kalabilirdi. Bol bol Marx’tan sözeden hamkafa profesörler ve gazete yazarlarına göre, devletin rolü, sınıfları uzlaştırmaktır. Marx’a göre, devlet, bir sınıf egemenliği organı, bir sınıfın bir başka sınıf üzerindeki baskı organıdır: sınıflar arasındaki çatışmayı hafifleterek, bu baskıyı yasallaştırıp pekiştiren bir “düzen”in kurulmasıdır.
Küçük-burjuva siyasetçilerin kanısına göre, düzen, sınıfların uzlaşmasıdır, yoksa bir sınıfın bir başka sınıf tarafından ezilmesi değil; çatışmayı hafifletmek demek, uzaklaştırmak demektir, yoksa baskıcıları devirmek için savaşım veren ezilen sınıfların elinden bazı savaş araç ve yöntemlerini çekip almak değil.
Böylece, 1917 devriminde [Şubat Devrimi -ç.J, dev letin anlamı ve rolü sorunu, pratik bakımdan ivedi bir eylem sorunu, üstelik bir yığın eylemi sorunu olarak tüm genişliğiyle ortaya çıktığı zaman, Devrimci-Sosyalistler ile Menşeviklerin hepsi, hemen ve gözlerini kırpmadan, sınıfların devlet tarafından “uzlaştırılması” küçük-burjuva teorisine dört elle sarıldılar. Bu iki partideki siyaset adamlarının sayısız karar ve makalelerinin hepsi, bu küçük – burjuva ve hamkafa “uzlaşma” teorisinin etkisini taşır. Devletin, kendi karşıtıyla (kendisine karşıt olan sınıfla) uzlaşması olanaksız belirli bir sınıfın egemenlik organı olması, küçûk-burjuva demokrasisinin hiçbir zaman anlayamadığı bir şeydir. Bizim Devrimci-Sosyalistlerimizle Menşeviklerimizin devlet karşısında takındıkları tutum, onların hiç de sosyalist değil (bunu biz Bolşevikler, hep tanıtladık), sözde-sosyalist lâf ebeliği meraklısı küçük- burjuva demokratları olduklarını gösteren en açık kanıtlardan biridir.
Öte yanda, marksizmin çok daha ince olan “kautskist” çarpıtılması var. Burada “teorik olarak”, ne devletin bir sınıf egemenliği organı olduğuna karşı çıkılır, ne de sınıflar arasındaki çelişkilerin uzlaşmaz olduğuna. Ama şu olgu gözden kaçırılır ya da üstü örtülür. Eğer devlet, sınıflar arasındaki çelişkilerin uzlaşmaz olduğu gerçeğinden doğduysa, eğer toplumun üzerinde ve “ona gitgide yabancılaşan” bir iktidar ise, açıktır ki, yalnızca zora dayanan bir devrim olmaksızın değil, ayrıca egemen sınıf tarafından yaratılmış bulunan ve içinde o “yabancı” niteliğin maddeleştiği devlet iktidarı aygıtı da ortadan kaldırılmaksızın, ezilen sınıfın kurtuluşu olanaksızdır. Teorik bakımdan kendi başına açık olan bu sonucu, daha sonra göreceğimiz gibi, Marx, devrimin görevlerinin somut tarihsel çözümlemesinden yetkin bir belginlikle çıkarmıştır. Ve İşte Kaustky’nin … unutup çarpıttığı şey de bu sonuçtur—açıklamamızın ilerisinde bunu ayrıntılı olarak göstereceğiz.