Gezi kitaplarıyla bestseller olan Frances Mayes, Toskana’daki anılarından sonra burada kendini ve okuyucuyu on iki farklı ve muhteşem yerin doğal hazinelerine, güzelliklerine ve manzaralarına götürüyor. Dünyada Bir Yıl Frances Mayes’in sürükleyici bir eseri. Yazar bugünle yumak olmuş, benzersiz yerlerdeki eşsiz keyif ve maceracı duyularla seyahati cezbedici bir hale getiriyor. Mayes, ideal bir gezi rehberi olan kitabı ile, cesur bir kaşifin merakını, her doğan günün getirdiği mucizelerin olağanüstü görüntülerini öyküsel bir tarzda sayfaya dökmektedir. Frances sevgili Toskana’sından sonra, İspanya ve Portekiz’e, Fransa’ya, Britanya Adaları’na, Türkiye, Yunanistan, İtalya’nın güneyi ve Kuzey Afrika’nın Akdeniz dünyasına yol alıyor. Porkekiz’de yemek pişiriyor, İngiliz ve İskoç bahçelerinde fikirleri topluyor, Burgonya’ya edebi bir hac yapıyor, Mantova’da yaşayabilecek ideal bir yer buluyor, Fas şehirlerini dolaşıyor ve Türkiye’de tekneyle Likya sahillerini keşfe çıkıyor. Mayes her bölgenin sanatsal, mimari, tarihi yapısını, peyzajını ve sosyal ve kültürel mutfağını kişisel gözlem ve yorumlarla bir araya getirirken, bu geçici evlerde yaşamın güzelliğini okuyucuya sunuyor. Under Tuscan Sun (Toskana Güneşi Altında) kitabını okuyup da seven herkes için, Dünyada Bir Yıl başka bir tat verecektir çünkü Mayes bu kitapla gezi güncesi yazmada zirveye çıkmıştır.
Kitapta Türkiye’ye 45 sayfa yer ayıran Frances Mayes, Ege ve Akdeniz kıyılarına övgüler yağdırıyor ve İstanbul’a olan beğenisini etkileyici bir dille anlatıyor. Mayes ayrıca Atatürk’e olan hayranlığını da dile getiriyor.
30 Ağustos’u Antalya Temessos’da geçirdim. Havai fişek gösterilerini gördüğümde aklımdan ‘Bugün mutlaka Atatürk’ün birilerini yenmesinin yıldönümü olmalı. Osmanlı’nın son ışıklarını kapatmak ve ülkeyi 20. yüzyıla taşımak nasıl bir şeydi acaba?’ düşüncesi geçti. Yolculuk boyunca hep Atatürk’ü hayal ettim.
Ruşen Çakır, Vatan Gazetesi
“Tutkulu gezgin bir şeyler arıyor. Neyi? Sizi değiştirecek bir şeyi.. Değişim -deneyimlerin dönüşümü- seyahat içindeki maceranın bir parçasıdır.”
Dünyada Bir Yıl’dan
Önsöz
Alghero’nun Küçük Evleri
… biz yerleşmiş insanların yazısı değil bir gezinin sözcükleriyiz
—W. S MERW1N •BİR SABAH KAMPI”
Alghero’nun silueti Akdeniz’den yükseliyor. Güneş ışınları hafif çırpıntılı sulara vurarak denizin dibini aydınlatırken öğleden sonra ben ve kocam Ed kasabaya doğru yürüyoruz.
Ed. “Limpida.” eliyor, “chiara.” Güneş hafif dalgalara vurarak sahilin dibini ışıl ışıl aydınlatıyor. Sardinya’nın batı kıyısında bir İtalyan kasabası olan Alghero renkli kiremitleri olan küçük evleri. Catalan sokak isimleri ve mutfağındaki Arap lezzetleriyle şirin bir yer. Birden İspanya’nın, egzotik Mağribi avlularının, çöl fatihlerini serinleten çeşmelerin ve bir gün bana. “Lütfen Barselona’da benim karanlığımı paylaş.” diye fısıldayan Latin erkeğinin çekiciliğine kapılmış gibi oluyorum. Bu. sert isimsiz, haşin ve vakur bir ispanya ruhu arzusu. Beyaz badanalı duvarların dibinde. bir portakal soyarak ve cebimde Lorca’nın bir şiir kitabıyla orada yürüdüğümü hayal ediyorum.
Birden hiç ilgisi olmadığı halde, ‘Son damlayı tatmak isterim.” diyorum.
Ed ilgisiz saçmalıklarla pek uğraşmıyor. Sadece tatmak sözcüğü üzerinde duruyor. “Soğan ve domatesli ıstakozlarıyla ünlü bir trattoria’ya (restoran) gidiyoruz.” diyor. “İnsanın ağzı sulanıyor aragosta ali’ algherese bu sularda avlanmış ve Alghero usulü pişirimli ıstakoz.” Cebinden adres defterini çıkanp bakıyor. “Ve evet. ne demek istediğini biliyorum.”
“Eve dönmesek ne olur sanki? Gezimize devam etsek daha iyi olmaz mı? Avrupalı yazarların gençliklerinde Wanderjahr’ları. yani dolaşıp durduklan yılları vardır. Ben de geç olmasına rağmen bunu yapmak istiyorum.”
“Bunu gençlikte yapmaktansa şimdi yapmak daha iyi bence. Nereye gitmek istersin peki?”
‘İspanya’dan ne kadar uzağız?”
Kocam bana bir tepeyi göstererek, “Bir işim olduğunu söylemek zorundayım” diyor. “Neptün Mağarası öğle yemeğinden sonra bir tekneyle oraya gideriz. Ben de Fas’a gitmek isterdim.”
“Yunanistan görmek istediğim ilk yabancı ülkeydi ve oraya hiç gidemedim.” O anda küçük bir Georgia kasabasında on yaşında bir kızken gördüğüm bir dünya haritasını hatırladım. Haritanın kenarında bir sürü ülkenin bayrağı vardı ve ülkeler irtifalarına ve jeolojik durumlanna göre çeşitli renklere boyanmışlardı. İsveç Polonya. Bask ülkesi. Hindistan. Daha sonra başka hayallere daldım; İstanbul’da bir baharat pazarında çemenotu. zerdeçaL yumru kökler ve kuru tohumlar arasında dolaştık sonra Nü’de tekne gezintisi yaparken bir timsah kuyruguyla çamurlu yeşil suları tekneye sıçrattı. Ben bir vadinin dibindeki kıvrımları seyrederken Ed piknik örtüsünü silkeliyor. Daha sonra arabayla bir bataklıktan, sonbahar yaprakları arasından geçtiğimi ve çocukken yaz tatillerinde gittiğimiz Georgia açıklarındaki Alan Adalardan birini gördüğümü hayal ediyorum.
O takım adalar ilk özlediğim yerlerden biriydi. Çocukluğumun yağmurlu kış aylarında o adanın görüntüsü gelirdi gözlerimim önünerutubetli tuzlu hava saçlarımı dağıtır, kızgın Ağustos rüzgarları hasırlan hışırdatır ve kara suların içine ıstakoz tuzağı kurmaya giderken küçük elim aşçımız VVillie Bell’in elinde terlerdi. Döşemenin çam yağı koktuğu ve bir sürü renkli harfin tebeşirle kara tahtaya yazıldığı Bayan Golfun birinci sınıfına gitmekten hoşlanmazdım. Her zaman Willie Bell’in elini. ıstakoz kapanındaki çürümüş et parçasının kokusunu, kumsalda güneşin doğuşunu ve eve giden ve ıstakoz kabuklanyla dolu uzun yolu özlerdim.
Alü yaşımdayken bu duygu bir gelgit bir ritim, bir acı ve sevinçti. O hissettiğim ilk güçlü duygulan, köşeli baş parmak tırnaklanın ve uykusuzluğum gibi hiçbir zaman unutmadım. Sevdiğim yazarlardan Freya Stark da Katiller Vadisi’nde benzer duygulardan söz eder “Akşam ışığında yokunun gözüne parlar, etkiler onu. Ben onu insanlan uzaklara gönderebilen bir güç olarak düşündüm.” Onun sözünü ettiği bu güç yüzünden çekmeceden pasaportumuzu alır, kendimize bir valiz hazırlar ve okuyla yayını almış eski bir ava kadın gibi yollara düşeriz.
Seyahat etme arzusu mıknaüs gibidir. Bununla ilgili sevdiğim iki sözcük şunlardır: kalkış zamanı. Seyahat duygulan kışkırtır, hafıza bankasını altüst eder ve altın sikkeler saçılır. Paris’te bir dosttan kısa süreli olarak ödünç aldığımız çatı katı dairesini annem görse çok severdi. Büyük dünyanın paıçalannı torunuma gösterebilecek kadar şanslı olacak mıyım acaba? Bir gondola ilk binişinde onun elini tutmayı çok isterim. California gezilerinde onun özgür tavırlan hoşuma gitti. Kollarını açarak koşusu bana bir şeyleri hatırlatıyor.
Sardinya—gerçek isim: Sardegna. Zürih’teki bir otel odasında D. H. Lavvrence’in Deniz ve Sardinya adlı kitabını okuduğumdan beri gelmek istiyordum buraya. “Fakir insanların
yaşadığı küçük, taş evlerle dolu bir yer.” diye okudum. Ve “Deniz kıyısına yakın, güneşin vurduğu, harap olmuş Orosei’ye giriyoruz. Piazza’ya iniyoruz.” Piazza’ya iniyoruz Evet sevdiğim cümle buydu. Kitabımda ‘güneşin vurduğu’ sözcüklerinin altını çizdim ve uykuya dalarken otelin dışındaki Zürih trafiğinin gürültüsü şimdi kayalara vuran dalgaların sırıltısı olda
Birkaç günümüz var. Ben tüm Mağrip kiremiderini. çinilerini göreceğim. Sert pecorino ve keçi peyniri tadacağım. Tarih öncesi köylerin çevresinde dolaşacağım. Dükkanlara girip milyonlarca mercan kolyeden bir tane satın almayacağım. Tepelerin yamaçlarında yabani muşmula, mersin, çiriş otu ve kebere arayacağız.
Ed rehber kitapla gözlerini güneşten koruyarak bir noktayı gösteriyor. “Meşhur sarkıt mağarasını gördükten sonra tekne bizi şuraya bırakabilir—şu beyaz kumlu hilal şeklinde kumsalı görüyorsun, değil mi? Hadi bir şeyler yiyelim. Andiamo. Gidiyoruz.”
Seyahat etme arzusu beni zorluyor. Gezilerim sırasında sanki her şeye kavuşuyor, güncel yaşamdan kopuyor ve zamanın tabakaları arasına dalıyorum. Benim için şimdi dünyada yaşanan yıl 2006 değil. 1950’lerin ya da 1920’lerin geleceği bir yerde, sen kim olursun ki? Ya da rehberin. “Bugün MS. yi konuşmayacağız. Bundan sonra her şey M.Ö.’ye ait olacak.” dediği yerde ne olabilirsin? Nikaragua’nın arka yollannda saz damlı bir kulübeden çıkan kız çocuğunu hatırlıyorum. Şaşkın gözlerle kollarını kaldırarak arabaya doğru koştu, bıraksak sabaha kadar farları yakıp söndürecekti.
Yeni yerin yaşamında önemsiz olduğunuz için aynı zamanda rahatsınız. Seyahat ederken isterseniz görünmez oluyorsunuz. Ben gözlemci olmaktan hoşlanırım. Bu insanları böyle yapan nedir? Burada kendimi evimde gibi hissedebilir miyim? Burada hiç kimse bazı belgeleri Salı gününe kadar hazırlamanızı, gelen me…………….