BiografiHikaye - Öykü

Emine Çaykara – Türk Einstein’ı Oktay Sinanoğlu

Geriye bakmak âdetim değildir. Hep bugün ve yarınla meşgul oldum. Onun için geçmiştekileri anlatmaktan memnun olduğumu söyleyemem. Ayrıca kendimden bahsetmek de anlayışıma aykırı. Bir dergi, gazete, radyo veya TV söyleşi yaptığı zaman kendimi, hatta özel hayatımı anlatmamı isterler. Bunu hiç yapmam ve derim ki:

“Ben sizinle bu söyleşiyi, balkımıza, gençlerimize bazı önemli meseleleri, Batı’nm Türkiye’nin başına yıllardır sinsi sinsi ne çoraplar örmekte olduğunu, bunlara karşı nasıl tedbir almamız gerektiğini, bilimde, teknikte, eğitimde, ve hatta, bunların hepsinin temelde dayandığı dış siyasette Türkiye’nin nasıl kendine özgü hedefleri olabileceğini, oralara doğru, dünyadaki güçler arasında denge sağlayarak nasıl hem küresel, hem de bağımsız, onurlu, şerefli, ulusumuzu köle olmaktan koruyacak, refaha ve huzura kavuşturacak bir yolda yürüyebileceğimizi, bugünkü vahim durumumuzdan sıyrılmak için yeniden Kuvayı Milliye ve Atatürk ruhunu nasıl canlandırmamız gerektiğini duyurmak için yapıyorum.” İşte bu kitabın hazırlanmasına, önümde yığılmış bilimsel araştırmalar için sarf edilmesi gereken zamandan ödünç alma pahasına razı oluşum da öyle.

Gençlerin hem bilim yolunu tutmada, hem de önce ülkemiz ve ulusumuz, sonra insanlık için değer yaratmada, hızla ve dünyanın dört bucağında koşarken, ama sürekli temel hedeflere doğru giderken edindiğim deneyimleri, vardığım sonuçları kendi koşularında yararlı bulacaklarını sanıyorum. Haysiyetine, kendi kaderini kendisi belirleme azmine, cihanda hak ettiği şerefli, itibarlı yerine yeniden kavuşmuş bir Türkiye temennisiyle.

Bir çocuğun meraklı ve ayrıntıları kaçırmayan gözleri; bir sanatçının doğaya, insanlığa ve özgürlüğe âşık ruhu; bir bilgenin tevazu ile yoğrulmuş derin hayat bilgisi; bir vatanseverin kültürüne, kimliğini araştırıp ondan aldığı güçle duyduğu gururu; bir dâhinin şaşırtıcı ve keskin zekâsı… Oktay Sinanoğlu’nu düşününce ilk anda aklıma gelen ve aslında onu anlatmakta yetersiz birkaç tasvir…

Prof. Oktay Sinanoğlu ile 1997 yılında tanıştım; gazetecilik yapıyordum ve bir dergide kendisiyle bilim dünyası hakkında yapılan bir söyleşiyi okumuştum. “Türkçe eğitim yapılmazsa bilim olmaz” diyen, defalarca televizyonlara çıkmış, gazete ve dergi yazılarıyla gündeme gelmişti.

Ve ben ne yazık ki ondan haberdar değildim; dünyanın el üstünde tuttuğu bu bilim adamı, üstelik Yale Üniversitesi’ndeki görevini artık Türkiye merkezli yürütüyordu. Şansım yaver gitti ve Yale’e gitmeden önce -dönem dönem öğrencilerini takip etmek için ABD’ye gidiyor- onunla telefonla görüşerek randevulaştık. Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen Fakültesi’nin devlet dairesini andıran koridorlarından odasına ilerlerken merak içindeydim. Heyecanın içinde biraz korku olan bir merak… Söyleşi, dokusu farklı birini müjdeliyordu…

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Etgar Keret – Kapı Birden Vuruldu

Editor

Eckhart Tolle – Varolmanın Gücü

Editor

Anton Pavloviç Çehov – Düello

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası