ÇocukHikaye - Öykü

Emmanuel Carrère – Kar Tatili

Daha sonra, uzun bir süre Nicolas babasının

ona söylediği son sözleri hatırlamaya çalıştı. Dağ evinin kapısında ona veda etmiş, dikkatli olması yolundaki öğütlerini tekrarlamıştı, ama Nicolas onun varlığından öyle rahatsızdı ve onun bir an önce gitmesi için öyle acele ediyordu ki bu sözleri pek dinlememişti. Orada bulunduğu, alay dolu olduğunu sezinlediği bakışları üzerine çektiği için ona kızıyordu ve bu yüzden başım eğerek veda öpücüğünden kaçmıştı. Aile arasında olsalardı bu hareketinden dolayı büyük azar işitirdi, ama burada kalabalığın içinde babasının buna cesaret edemeyeceğini biliyordu.

Daha önce, arabadayken konuşmalıydılar. Arka koltukta oturan Nicolas camların buğusunu dağıtmak için sonuna kadar açılmış olan havalandırmanın gürültüsünden sesinin duyulmasının zor olduğunu düşünüyordu. Onun tek derdi yolun üzerinde bir Shell istasyonu bulup bulamamaktı. O kış başka bir yerden benzin alınmasını kesinlikle kabul edemezdi, çünkü Shell plastik bir oyuncak adam kazanmasını sağlayacak kuponlar dağıtıyordu. Bu oyuncağın üstü bir kutu kapağı gibi açılıyor, içindeki iskelet ve organlar ortaya çıkıyordu.

Bunlar yerinden çıkıp tekrar takılıyor, böylece insan vücudunun 7

anatomisi daha yalandan taranıyordu. Bir önceki yaz Fina istasyonları şişme yataklar ve gemiler dağıtıyordu. Diğer istasyonlar çizgi romanlar veriyordu, Nicolas’nın bu koleksiyonunda eksik yoktu. En azından bu konuda şanslı olduğunu düşünüyordu, babası mesleği gereği tüm zamanım yollarda geçirdiği için iki üç günde bir deposunu doldurması gerekiyordu. Her yolculuktan önce Nicolas haritanın üzerinden güzergâhı inceler, babasının kaç kilometre yol yapacağım hesaplar, bunun karşılığı olan kuponları kasasına koyardı. Bir puro kutusu büyüklüğündeki kasanın şifresini yalnız o bilirdi. Ailesi bu kutuyu ona Noel’de armağan etmişti -“özel sırların için” demişti babası-

bunu da öncelikli olarak çantasına koymuştu. Yolculuk boyunca kuponları sayıp daha ne kadar eksik olduğunu hesaplasa ne iyi olurdu, ama çanta bagajdaydı ve babası yolda durmak istememişti; mola verdiklerinde alırdı. Ama sonuçta, dağ evinden önce ne bir Shell istasyonu buldular ne de mola verdiler. Nicolas’nın hayal kırıklığını fark eden babası, kar tatilinin sonuna kadar olabildiğince yol yapıp o iskelet oyuncağı kazanacak kadar kupon toplayacağma söz verdi. Eğer biriktirdiği kuponları ona vermeyi kabul ederse, eve döndüğünde iskelet oyuncağı karşısında bulacaktı.

Yolun kalan kısmında küçük yollardan geçtiler. Zincir takılmasını gerektirecek kadar kar olmaması da Nicolas’yı hayal kınklığma uğrattı. Daha önce otoyolda gitmişlerdi. Bir an için taşıtların akışı yavaşladı, sonra birkaç dakika tamamen durdu. Nicolas’nın babası hırsla direksiyona vurdu, şubat ayında hafta arası bunun normal olmadığım homurdandı. Arka koltuktan Nicolas onu yalnızca profilden görebiliyordu, kalın ensesi pardösüsünün yakasına gömülmüştü.

Bu profil ve bu enseden hem sıkıntı hem de inatçı ve acı bir öfke okunuyordu. Sonunda taşıtlar yeniden ilerlemeye başladı. Nicolas’nın babası derin bir soluk aldı, biraz gevşedi, “Küçük bir kaza olmalı”

dedi. Ondaki bu rahatlama Nicolas’yı şaşırttı. Yardım ekiplerinin müdahalesiyle kısa sürede giderilen o tıkanıklığa yol açan kazadan nasıl iyi bir şeymiş gibi söz edilirdi. Şaşırmıştı ama aynı zamanda merak da ediyordu. Burnunu cama dayamış, akordeon olmuş arabalar, fırıl fini dönen alarm ışıklan arasında sedyelere konan kanlar içinde vücutlar görmeyi umuyordu, ama hiçbir şey görmedi, sonunda babası da “Belki kaza olmamıştır” dedi. Tıkanıklık çözüldü, ama esran sürdü.

Kar tatili için herkes bir gün önce otobüsle

yola çıkmıştı. Ama on gün önce feci bir kaza olmuş, tüm televizyon haberleri görüntüleri vermişti. Bir yük kamyonu bir okul otobüsüne çarpmış birkaç çocuk korkunç biçimde yanarak ölmüştü. Ertesi gün okulda kar tatili hazırlıkları için toplantı yapılacaktı. Velilere çocukların çantalarına koyacakları eşyalar, markalanacak giysilerle ilgili son talimatlar verilecekti. Çocukların yanlarına eve mektup yazmaları için pul yapıştırılmış zarflar almaları gerekiyordu. Buna karşın zorunlu olmadıkça telefon görüşmelerinden kaçınılmalıydı, böylece çocuklar bir kabloyla aile ortamına bağlı olmayacaklar, bulundukları yerde kendilerim rahat hissedeceklerdi. Bu son öneri birkaç anneye ters geldi; daha pek küçüktüler… Öğretmen sabırla bunun çocukların yararına olduğunu tekrar etti. Bu tür bir gezinin esas amacı, onlara kendi ayaklan üzerinde durmayı öğretmekti.

O zaman Nicolas’nın babası oldukça sert bir tavırla, okulun esas amacının çocukları ailelerinden koparmak olmaması gerektiğini, cara isterse telefon etmekten de çekinmeyeceğini söyledi. Öğretmen konuşmak için ağzmı açtı, ama o sözünü kesti. Daha önemli bir konuyu tartışmak için gelmişti: otobüsün güvenilirliği. Bir gün önce te levizyonda herkesin seyrettiği görüntüler hatırlanırsa, böyle bir felaketin olmayacağına kim garanti verebilirdi? “Evet, kim garanti verebilir?”

diye birkaç veli destekledi. Bu soruyu sormaya cesaret edememişlerdi, ama belli ki onlar da düşünmüştü. Öğretmen, ne yazık ki kimsenin garanti veremeyeceğim kabul etti. Söyleyebileceği tek şey güvenlik konusunda çok hassas oldukları, şoförün çok dikkatli araba kullandığı ve mantık çerçevesi içindeki tehlikelerin yaşamın bir parçası olduğuydu. Çocuklarını bir arabanın ezmeyeceğinden kesinlikle emin olmak isteyen velilerin, onları evden hiç çıkartmamaları gerekirdi; hatta, elektrikli ev aletleri düşünülürse, orada bile herhangi bir kaza ya da basit bir hastalık olasılığı engellenemezdi. Birkaç veli bu tür bir değerlendümenin ne denli doğru olduğunu kabul etti, ama öğretmenin bu kaderci yaklaşımı pek çoğuna çarpıcı geldi.

Üstelik bunlan söylerken gülümsüyordu.

– Bunların sizin çocuklarınız olmadığı belli oluyor, diye atıldı Nicolas’nm babası. Gülümsemeyi kesen öğretmen kendisinin de bir ço cuğu olduğunu ve geçen yıl onun da kar tatiline otobüsle gittiğini söyledi. O zaman Nicolas’nın babası oğlunu dağ evine kendisinin gö türeceğini açıkladı, en azından böylec-e direksiyonda kimin olacağı nı bilecekti.

Öğretmen yolun 400 kilometreden fazla olduğunu hatırlattı. Ne olursa olsun, artık kararını vermişti.

– Ama bu Nicolas için iyi olmayacak, diye öğretmen bir kez daha nu caydırmaya gayret ediyordu. Gruba uyum sağlaması zorlaşacak.

– Fevkalade uyum sağlayacaktır, dedi Nicolas’nın babası; sonra alaylı alaylı güldü. Babasının arabayla getirmesiyle ikinci sınıf vatan daş durumuna düşeceğine beni inandıramazsınız.

Öğretmen bu konuyu daha ciddi düşünmesini rica etti ve okul psikologuna danışmasını önerdi, onun da kendi görüşlerini destekleyeceğinden emindi, ama yine de son karar babasına aitti.

Ertesi gün, okulda, bu fikrin kimden geldiğini öğrenmek için konuyu Nicolas’ya açmak istedi. Onunla her konuşmasında olduğu gibi, son derece temkinli bir şekilde ona neyi tercih ettiğini sordu. Soru Nicolas’yı rahatsız etti. Ashnda herkes gibi otobüsle yolculuk etmek istiyordu. Ama babası kararını vermişti, fikrini değiştirmeyecekti.

Nicolas da öğretmene ve diğer öğrencilere karşı babasına zoraki boyun eğiyormuş durumuna düşmek istemiyordu. Omuzlarını silkti ve kendisi için fark etmediğini, böylesinin iyi olduğunu söyledi.

Öğretmen de ısrar etmedi. Elinden geleni yapmıştı, hiçbir şeyin değişmeyeceği apaçıktı, dolayısıyla olayı büyütmemek daha iyiydi.

Nicolas ve babası karanlık çökmeden dağ

evine vardılar. Diğerleri bir gün önce geldiklerinden sabahleyin ilk kayak derslerini almışlar, şimdi de giriş katındaki büyük salonda Alpler’deki hayvanlar ve bitki örtüsüyle ilgili bir belgesel seyrediyorlardı.

Yeni gelenleri karşılamak için gösterime ara verildi. Öğretmen holde Nicolas’nın babasıyla konuşurken ve ona iki kayak hocasını tanıştırırken, çocuklar salonda gürültü yapmaya başladılar. Kapınm eşiğinde duran Nicolas çocukların arasına katılmaya cesaret edemiyor, uzaktan onlan seyrediyordu. Babasının kayak dersinin nasıl geçtiğini sorduğunu ve kayak hocasının da ona gülerek pek fazla kar olmadığını, ufaklıkların şimdilik otlar üzerinde kayak yapmayı öğrendiklerini, ama bunun yalnızca bir başlangıç olduğunu söylediğini duydu. Ayrıca babası dönemin sonunda bir diploma alıp almayacaklarını sordu. Bir sertifika? Kayak hocası tekrar güldü ve şöyle dedi:

“Belki bir kartopu.” Nicolas, yüzü asık, durduğu yerde bir ileri bir geri sallanıyordu. Nihayet babası gitmeye karar verince, istemeye istemeye ona sarılmasına katlandı, sonra ona veda etmek için dışarı bile çıkmadı. Holde durup arabanın çalışmasını duyunca içi ferahladı, dizel motor toprak zeminde gürledi ve uzaklaştı.

Öğretmen kayak hocalarından sessizliği sağlamalarım ve film makinesini çalıştırmalarını istedi, bu arada kendisi de Nicolas’nın yerleşmesine yardım edecekti. Odaya çıkartması için ona çantasının nerede olduğunu sordu. Nicolas etrafına baktı, çantayı göremedi. Ne olup bittiğini anlamamıştı.

– Burada olduğunu sanıyordum, diye mırıldandı.

– Onu getirdiğinden emin misin? diye öğretmen sordu.

Evet, Nicolas çantanın bagaja, zincirlerin ve babasının eşantiyon kutularının arasına konulduğunu çok iyi hatırlıyordu.

– Ya geldiğinizde, onu bagajdan çıkarttınız mı?

Nicolas başını salladı, bir yandan da dudaklarını ısınyordu. Emin değildi. Daha doğrusu, emindi; onu çıkartmayı unuttuklarından şimdi emindi. Arabadan inmişlerdi, sonra babası tekrar arabaya binmişti ve bu arada hiç bagajı açmamışlardı. Nicolas ağlamak üzereydi.

Kendisinin suçu olmadığını ağzında geveledi. “Düşünmeliydin” diye öğretmen içini çekti. Onun ne kadar üzgün olduğunu görünce, yumuşadı, omuzlarını silkti ve bunun can sıkıcı olduğunu ama pek de büyütmemek gerektiğini söyledi. Bir yolunu bulacaklardı. Bu arada zaten babası farkına varacaktı. “Evet” diye onayladı Nicolas, eşantiyon kutusunu çıkartmak için bagajı açtığmda hemen fark edecekti.

Öğretmen de babasımn çok yakında çantayı getireceği kararına vardı.

“Evet evet” dedi Nicolas, eşyalarma kavuşma isteği ve babasım yeniden görme korkusu karmaşık bir duygu yaratmıştı.

– Babanın uyumak için nerede durmayı planladığını biliyor mu sun? diye sordu öğretmen.

Nicolas bilmiyordu.

Artık gece olmuştu, böylece Nicolas’nın babasımn çantayı ertesi sabahtan önce getirme ihtimali azalmıştı…

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Boccacio – Dekameron

Editor

Guy De Maupassant – Gezgin satıcı

Editor

Aslı Tohumcu – Abis

Editor
Yükleniyor....

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası