Bu kitap 1975 yılında başlayan samimi bir dostluğun hikayesini anlatıyor. Değerli bilimadamı Erol Manisalı Kıbrıs’taki mücadelesiyle yakın tarihimizin en önemli isimlerinden birisi olan Rauf Denktaş’la ilgili siyaset dışı anılarını aktarıyor. Manisalı’nın Denktaş ile tanışıklığı çok eskiye dayanıyor. Uzun ve çileli bir yol arkadaşlığı bu. Manisalı, Rauf Denktaş’ı uluslararası arenada KKTC’nin haklı tezlerini canla başla savunduğu yıllarda da, Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde kenara itilmeye çalışıldığı dönemde de yakından izliyor. Bu yakınlığı sayesinde bilinenden çok farklı bir Rauf Denktaş resmi çiziyor. Yaşamını KKTC uğruna mücadeleye adamış, siyaset denizinin dalgalarıyla sertleşmiş bir liderin mütevazı, muzip ve derin iç dünyasına dair benzersiz izlenimlerini ve anılarını okuyucuyla paylaşıyor.
*********************
Kitaptan alıntı…
Rauf Denktaş’ı 1975’ten beri tanıyorum. İlk tanışmamız bir akademisyen arkadaşımın beni Lefkoşe’de, Rauf Denktaş’ın çalışma makamına götürmesiyle başladı. Oysa ben eşimle birlikte o zamanki adı ile Kıbrıs Türk Federe Devleti’ne tatil için gitmiştim.
Girne’deki Dome Oteli’nde tesadüfen karşılaştığım profesör arkadaşım, ısrarla beni Rauf Denktaş’la tanıştırmak istiyordu. Ben o tarihte, dış ticaret ve uluslararası ilişkiler alanında, yeni profesör olmuş bir akademisyendim. Kamuoyunda tanınıyordum.
Prof. Yüksel Ülken, Prof. Erdoğan Alkin’le birlikte TRT’de iktisat programları yapıyorduk. Türkiye’nin tek televizyon kanalındaki yegane iktisat programı idi. Ekonomik ve Sosyal Etütler Konferans Heyeti’nin yıllık konferanslarında boy gösteriyordum ve Milliyet’te sevgili Ali Gevgilili’nin çok sık konuğu oluyordum.
Ayrıca “Düşünenlerin Düşüncesi” köşesinde de oldukça yoğun makalelerim yayınlanıyordu. Yeni kurulan Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin başkanı Rauf Denktaş bana, “Senin gibi genç akademisyenlere ihtiyacımız var, bize yardım edin,” dedi.
İlk olarak Magusa’da bir serbest ticaret bölgesinin kurulmasını önerdim ve bunun dünyadaki örnekleri ile ilgili malzemeyi yardımcılarına sağlayabileceğimi ifade ettim. Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin Ticaret Bakanı Tuncay Arifoğlu ile temas kurmamı sağladı ve ben de bir akademisyen olarak bildiklerimi ilgililere aktardım.
O tarihlerde Raif ve Serdar Denktaş daha gençlik yıllarındaydılar. Serdar’ı ve rahmetli Raif’i daha o zamanlar tanıma fırsatım oldu. Herkes beni Rauf Denktaş’ın danışmanı zannetmeye başlamıştı. Ben de ısrarla, “Danışman falan değilim.
İktisat Fakültesi’nden bir akademisyen olarak bildiklerimi kurumlara sunmak benim zaten doğal işim,” diyerek yanıt veriyordum. Buna rağmen, o günlerden bugüne kadar Denktaş’ın danışmanı olduğuma dair yüzün üzerinde yazı yayımlanmıştır. 1984 yılından 1994’e kadar 10 yıl boyunca her yıl mayıs ayında Girne’de, Uluslararası Girne Konferansları’nı düzenledim.
Bunlar akademik konferanslardı ve dünyanın her yerinden konunun uzmanları geliyordu. Bazı akademisyen ve gazeteci arkadaşlar bana takılır ve “Erol Hoca, Girne konferansları, Davos’un yaz versiyonu,” derlerdi.
On yıl boyunca Girne konferanslarına Avustralya’dan Japonya’ya, İngiltere’den Kanada’ya kadar en yetkili ve tanınmış uzmanlar geldi. Dr. Andrew Mango’dan Geoffrey Lewis’e, Alman müsteşarlardan Japonya’nın Ortadoğu uzmanlarına kadar gelmeyen yoktu.
Türkiye’den Mesut Yılmaz, Kamuran İnan gibi bakanlar ve politikacılardan Nevzat Yalçıntaş gibi birçok akademisyene; Halit Refiğ’den Londra Middle East dergisinin genel yayın yönetmenine kadar yüzlerce aktif katılımcı geldi. Girne konferansları her yıl mayıs ayının ikinci haftasında, Rauf Denktaş’ın görkemli açılış konuşmasıyla başlar ve üç gün devam ederdi.