DiniEğitim

Gençlere Pırlanta Ölçüler – 1

“Gençlere Pırlanta Ölçüler 1”, “İnsanlığın İftihar Tablosu” “İlmi Mevzular” “Sosyal Meseleler ve Aktûalite” bölümlerinden oluşuyor. Serinin diğer kitaplarında ise ilmi mevzular, Efendimiz ve sahabe hayatlarından çarpıcı değerlendirmeler, içtimai meseleler, tarihi gerçekler, Risale-i Nur’dan belli başlı izahlar, ibadet hayatımız ve örnek hayatlar yer alıyor.

“Genç insanı olmayan bir davanın ayakta durması mümkün değildir. Bundan dolayıdır ki pek çok büyük, rüyalarını görüp hayallerinde tüllendirdikleri geleceği, hep gençlik malzemesi ile örgülemeyi düşlemişlerdir. Bütün bunlar gösteriyor ki hemen her dava insanı, bütün sa’y ve gayretini, istikbal vaad eden böyle bir gençlik yetiştirmeye harcayıp, onu adeta hülyalarının yorumcusu olarak görmüştür.”

ÖNSÖZ

Günümüzde bilgiye ulaşma yolları oldukça fazla ve yoğun. Ancak doğru bilgiye ulaşmak o kadar kolay değil. Özellikle, zamanın hızla akıp gittiği, gideni de geri getirmemizin mümkün olmadığı günümüzde, mevcut bilgilerin tamamını taramak suretiyle istenilen doğru bilgiye ulaşmak hepsinden daha zor. Bırakın her şeye ulaşmayı bazen bir yazarın bütün yazılarına ulaşma söz konusu olduğunda bile böyle bir zorluk söz konusu.

Bu zorlukları gören bazı okurlarımızın talebini de nazara alan yayınevimiz, muhterem müellifimizin de tensipleriyle siz değerli okurlarımızın istifadesini kolaylaştırmak için Fethullah Gülen Hoca efendi’nin eserlerini hassasiyetle taradı ve tespit edilen başlıkları belli başlı okurlarımızla paylaşıp onların da düşüncelerini aldı. Sonuçta, okur seviyesi, konuların ağırlık derecesi ve gençlerin öncelikleri de nazara alınarak kademeli bir tasnif yapıldı. Böylelikle toplam sekiz kitaplık bir seri doğmuş oldu: Gençlere Pırlanta Ölçüler.

Elinizdeki ilk kitap, İnsanlığın İftihar Tablosu Efendimiz, bazı ilmi gerçekler ve sosyal meselelerle belli başlı aktüaliteden ibaret. Serinin diğer kitaplarında ise ilmi mevzular, Efendimiz ve sahih hayatlarından çarpıcı değerlendirmeler, sosyal meseleler ,tarihi gerçekler Risale-i Nur’dan belli başlı izahlar, ibadet hayatımız ve örnek hayatlar yer alıyor.

Genç okurlarımızın istifade edeceğini umarak bu vesileyle emeği geçen herkese teşekkür etleriz.

Muştu Yayınları Ocak 2010

PEYGAMBERİMİZİN ARKADAŞLARINA DUYDUĞU ALÂKA

Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) ashab-ı kirama sevgisi ve bu sevginin sebepleri adına neler söyleyebiliriz?

Efendimizden (sallallâhu aleyhi ve sellem) önceki peygamberlerde bir birlerinde, kendilerine arka çıkan, dava ve hizmetlerinde onları destekleyen ümmetlerine karşı alaka duymuş ve onları sevmişlerdir. Nasıl sevmeyecek, nasıl muhabbet beslemeyecekler ki, bu kimseler, en zor anlarda bile onları yalnız bırakmamışlardı. Ancak Efendimizle (sallallahu aleyhi ve selem) diğerleri arasında şöyle bir fark vardı. Hâtemü’l -Enbiyâ’dan (sallallâhu aleyhi ve sellem) önce bir peygamber vefat edince ekseriyetle başka bir peygamber gelir ve işe vaziyet ederdi. İnsanlığın İftihar Tablosundan (sallallâhu aleyhi ve sellem) sonra ise, bu misyonu başta sahabe olmak üzere ümmetin evliyası yüklenmiştir.

İşte böyle önemli bir hizmetten dolayı O da ümmetini çok severdi ve yeri geldiğinde de bu sevgiye esas teşkil eden hususları tasrih eder ve onları uyarırdı. Meselâ: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarılırsanız, dalâlete düşmezsiniz; onlar Kur’ân-ı Kerim ve Sünnetim’dir.” der,
bazen de Kur’ân-ı Kerim ile Ehl-i Beyt’ini nazara verir ve onlar etrafında derlenip toparlanmayı tavsiye buyururdu. Bu sebeple idi ki, o devirde ve daha sonraki dönemlerde, cibillî olarak Kitab’a ve Sünnet’e taraftar olan Ehl-i Beyt’e sahip çıkmak, dine sahip çıkmak gibi anlaşılmış ve uygulanmıştı. Zaten bizim anlayışımıza göre, Ehl-i Beyt’in, Efendimiz’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) verâseti, bir mânada her türlü verâsetin üstündedir.
Tabiî bir de, O’nun ümmeti arasında, dava-yı nübüvveti temsil edenler vardı ki, bunlar da O’na (sallallâhu
aleyhi ve sellem) arkadaşlık yapmış, gönülden O’na inanıp teslim olmuş ve bir an olsun O’nu, hiç mi hiç davasında, düşüncesinde yalnız bırakmamışlardı. Bunların hepsi nur-u nübüvveti görerek, O’nun pırıl pırıl atmosferi içinde yetişmişlerdi. Bu açıdan onlar bizden çok farklı idiler.
Bizatihi O’nu gören, her hâlini müşâhede eden, gökten yağıyor gibi O’na vahiy yağdığını temâşâ eden kimselerin durumu elbette bizden çok farklı olacaktı. Bu farklılıktan ötürü de, tabiî ki Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), onlara çok ihtimam gösterecek ve “Ashabıma söven benden değildir.” diyerek, onları aziz tutacak ve bunu yaparken de kıyamete kadar gelecek insanlara, hizmet ve mücadele veren herkese, arkadaşlarını birinci planda tutma yolunu gösterecekti.

Evet, O, bir vefa insanıydı. Kendi açtığı çığırda hırz-ı can edenlere karşı, son nefesine kadar hep vefa solukladı.
O, onlarla öylesine bütünleşmişti ki, Rabbine kavuşacağını düşündüğünde bile, ki bu onun muradıydı onlardan ayrılacağı hususu O’nu (sallallâhu aleyhi ve sellem) hıçkıra hıçkıra ağlatmış ve “Yakında beni sizden soracaklar.” demekle iktifa etmişti. Zaten biz de vefa adına ne biliyorsak O’ndan öğrenmedik mi?
O (sallallâhu aleyhi ve sellem), sadece insanlara karşı değil, taşa toprağa karşı bile vefayla dopdoluydu. Mekke’yi arzular, Uhud’a uğrar ve sık sık ilk konağı olan Kuba’yı ziyaret ederdi. Çünkü orası Mekke’den ayrıldıktan sonra sinesini açıp, “Bende kalabilirsin.” diyen yerdi. Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) ise, sen beni misafir ettin, ağırladın dercesine her cumartesi mutlaka Kuba’ya uğramaya çalışırdı. O, Uhud’u da ziyaret ederdi. Hani, “Biz onu severiz, o da bizi sever.” dediği yeri. Yani Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) sevgisinden nasibini alan o mübarek yeri. Keza O, Medine’nin mezarlığı Baki’e giderdi. Hayır -estağfirullah- mezarlık değil. Ashab-ı kiramın ahiret hesabına ârâm eyledikleri yere… Ve vefa insanından daha yüzlerce misal…

İşte onun için bu konuyla alâkalı araştırma yapan dost düşman herkes diyor ki: Hz. Muhammed’in (sallallâhu
aleyhi ve sellem) cemaati kadar O’na bağlı bir cemaat ve cemaatine O’nun kadar bağlı ikinci bir lider ne gelmiştir ve ne de gelecektir. Evet, ısmarlama bir liderin cemaatinin ısmarlama olması kadar tabiî ne olabilir ki?
Evet, sahabe-i kiram ubûdiyetleri, mücadele azim ve gayretleriyle belli bir devreden sonra kendilerine lütuf
ve ihsanda bulunulmuş kimselerdir. İftihar Tablomuz’a (sallallâhu aleyhi ve sellem) gelince, O, daha dünyaya adımını atarken peygamber olarak atmıştır. O’nun (sallallâhu aleyhi ve sellem) çocukluk dönemi dahil, peygamberlik öncesi bütün hayatı, daha sonraki durumunu destekleyici mahiyettedir. Meselâ, şerefin, haysiyetin, izzetin, iffetin bini bir para olduğu cahiliye döneminde O, bir iffet insanıydı, hemen her mahfilde “Namuslu adam” dendiğinde O akla geliyordu. O, haysiyetine ve izzetine asla toz kondurmamıştı; kondurmamıştı ve serâpâ hayâ idi. Emanete o kadar dikkat etmişti ki cahiliye döneminde “Emîn” lakabıyla anılıyordu. Yalan, O’nun semtine hiç uğramamıştı..
ve hiçbir kimseyi aldatmamıştı. Bütün bu özellikleri O’nun peygamberliğinin kaideleri, temelleri olmuştu. Çünkü daha sonra peygamberlik de bu esaslar üzerine bina edilecekti. Bakın, Mekkeli müşrikler O’nun (sallallâhu aleyhi ve sellem), bu yüce vazifesini inkâr sadedinde mecnûn demiş,
şair demiş, kâhin demişlerdi ama, -hâşâ- O’na iffetsiz ve yalancı diyememişlerdi. Hele “Emanete hainlik ederdi, verdiği sözde durmazdı” hiç diyememişlerdi. Diyememişlerdi de hakkında söylenmesi mümkün olmayan, söylense de yedi dünyanın kabul edemeyeceği “sâhir” gibi, “şair” gibi, “kâhin” gibi yakıştırmalarda bulunmuşlardı. Tabiî bu yakıştırmalara kendileri de inanmamışlardı. Evet, O, tertemiz gelmiş, tertemiz yaşamış ve gönüllerimizde hep tertemiz olarak kalmıştı

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Canan Efendigil Karatay – Karatay Mutfağı

Editor

Söz Yangını

Editor

İran’da Devrim ve Karşı Devrim

Editor
Yükleniyor....

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası