Araştırma-Eleştiri-İncelemeKişisel GelişimTarih

Hilmi Yavuz – Alafrangalığın Tarihi

‘Aydınlanma nedir?’ Immanuel Kant’ın sorusu buydu ve o Aydınlanma’nın ‘insanın ergin olmayış’ durumundan çıkması, aklın yol göstericiliğine başvurması anlamına geldiğini bildiriyordu. Aydınlanma ‘Akıl Çagı’ydı, evet ama hangi akıl?

Edgar Morin’in Amoıır, Poesie, Sagesse (Aşk, Şiir, Bilgelik)1 kitabında ‘bilgelik’ bağlamında ‘rasyonalite’ ve ‘rasyonalizasyon’ kavramlarına getirdiği açıklamalar bu konu için önemli. Morin, bu iki kavramı birbirinden ayırarak işe başlıyor. ‘Rasyonalite’, söylemle söylemin objesi arasındaki upuygunluğu araştırır ve bu upuygunluğu doğrular, Morin örnek vermiyor; ama biz söylemle, söylemin objesi arasındaki upuygunluğun empirik bir olgu olduğunu ortaya koyabiliriz.

Mesela, ‘dışarıda yağmur yağıyor’ (söylem) ile dışarıda gerçekten yağmur yağıyor olması (söylemin objesi) bir upuygunluk olmalıdır. Bu upuygunluğu da gözlemle (empirik olarak) araştırır ve doğrularız. ‘Rasyonalizasyon’ ise, belki de Freud’un tanımıyla, bir tür ‘delilik’tir: Deneysel (empirik) ya da gerçek dünyada olup bitenlerle ilişkilendirilerek değil ama kurucularının kutsallaştırılmış (sacralise) sözü ile ilişkilendirilerek doğrulamadır.

Edgar Morin, aşk şiir , Bilgelik, Om Yayınevi, İstanbul, 1999. Kuşkusuz, bu iki kavramın akıl (raison) ile ilişkisi var. Morin, Aydınlanma’nın ‘akıl’ kavramını son derece belirsiz bir tarzda sunduğu kanısındadır: Bir yanda eleştirel (kritik), kuşkucu bir rasyonalite (mesela, Voltaire’in, Diderot’nun ‘akıl’ kavramı); öte yandaysa, Robespierre’in kültleşti rdiği, neredeyse dogmalaştırdığı bir Tanrıça Akıl’a dayalı rasyonalizasyon! İkincisine, yani Robespierre’in dile getirdiği türden ‘akıl’a ben, ‘Jakoben akıl’ diyorum.

Ama ister eleştirel akıl, ister Jakoben akıl olsun, ‘aklı (rasyonel) olmayı, hiçbir zaman aklîliğin (rasyonaliteniıı) sınırlarını ve dünyada gizemin de payının bulunduğunu’ anlamak biçiminde yorumlamamışlardır. Morin’in dediği gibi, “Aklîlik, harikulade bir araçtır, ama insan zihnine fazla gelen şeyler de vardır. Yaşam, aklîleştirilemeyenle akliliğin bir karışımıdır.” Demek ki Aydınlanma söylemi, yansız bir okumayla bize (Morin’in dediği gibi) ikili bir metin sunuyor:

Rasyonalitenin ‘akıl’t, yani, eleştirel, kuşkucu ve elbette yanlışlanabılirlik üzerine inşa edilmiş olan açık metin ve rasyonalizasyonun ‘akıl’ı, yani, kutsanmış ve yaıılışlanma/. lık üzerine inşa edilmiş olan dogmatik, kapalı metin. Morin, Voltaire’in ‘akıl’dan anladığı ile Robespierre’in ‘akıl’dan anladığının birbirinden çok farklı oluşuna dikkati çekiyor böylece. Aydınlanma’nın bu ikili konumu, bu dialojiği üzerinde düşünmeye çağırıyor bizi…

Morin’in bu açıklamalarının Türkiye’de Aydınlanma’nın alımlanış tarzına ilişkin olarak çok önemli uyarılar taşıdığını düşünüyorum. Önemli, evet ve şundan: Türkiye’de Aydınlanmacılar, ‘akıl’ı, Voltaire’in ve Diderot’nun anladığı gib i bir rasy onali te olarak değ il, neredeyse Robespierre’ in anladığı gibi bir tür rasyonalizasyon olarak almışlardır.

‘Akıl’ın bir eleştirel (Morin’in deyişiyle, bir ‘rasyonalite’) olduğu göz ardı edilmiş; ‘akıl’ kutsanıp eleştiriden masun kılınarak bir dogmatik akıl (Morin’in deyişiyle, bir ‘rasyonalizasyon’) kertesine düşürülmüştür. Şurası kesin: Türkiye’de bugün Aydınlanma’yı savunanların (başta İlhan Selçuk), bu anlamda bir kavram kargaşasının kurbanı olduklarını düşünmek için yeterli nedenler vardır.

Oysa Edgar Morin ne diyor? Şunu: “XVIII. yüzyıl (Aydınlanma Çağı, H.Y.) için din, rahiplerin bir icadı, halkı aldatmak için bulunmuş bir hile idi. Bu yüzyıl (XVIII. yüz-yıl) din’e duyulan ihtiyacın derin köklerini, özellikle de necat ihtiyacını anlayamamıştır.” Açık zihinli bir Fransız entelektüeli ne diyor, bizim Aydınlanmaalarımız ne diyor? Men çi guyem, tamburem çi guyed! Morin, XVIII. yüzyıl (Fransız) Aydınlanma’sını, ‘din’e duyulan ihtiyacın derindeki köklerini’ anlayamamış olmakla itham ederken şunu demek istiyor: Aydınlanma söylemi, giderek, Voltaire’in, Diderot’nun öngördüğü rasyonalite hedeflerinden sapmış; Robespierre’in ‘tanrılaştırılmış akıl’ını Aydınlanma söylemine hâkim kılmıştır.

Kültleştirilmiş, kutsanmış ve tek yo! gösterici tayin edilmiş olan akıl, insana kılavuzluk eden (ve elbette ‘necat’ ihtiyacına cevap veren) öteki söylemleri dışta bırakacak biçimde temellendirilmiştir. Halbuki ne Voltaire’in, ne de Diderot’nun amaçları buydu! Onlar, tıpkı Morin gibi, dinin ve ‘necat’ (salut) ihtiyacının bilincinde olan aydınlardı; keza Tanzimatçı Osmanlı aydınları da! Bugünün Robespierre’leri gibi değil! Baksanıza, ortalık küçük küçük Robespierre’ciklerden geçilmiyor!

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Jiddu Krishnamurti – Yeni Bir Yaşam

Editor

Dieter Breuers – Kudüs İçin Ölmek Şövalyeler, Rahipler, Müslümanlar ve Birinci Haçlı Seferi

Editor

Osmanlı Şehirleri ve Kırsal Hayatı

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası