Köygöçüren
Romanı ve Fakir Baykurt Hakkında Düşünceler Burdur doğumlu bir yazar olan Fakir
Baykurt, Türk Edebiyatında sosyal gerçekçi veya köy romancılığı denilen
romancılar arasındadır. Kendisi de Burdur’un kırsal kesimlerinde yetiştiği ve
köy öğretmenliği de yaptığı için köye ve köylü sınıfına yabancı bir yazar
değildir. Edebiyatımızda en çok köy romanı yazan yazarlardan biridir. Fakir
Baykurt, Köygöçüren adlı romanını hapishanede kurgulamış, romanın ilk baskısı da
1973 yılında yapılmıştır.Köygöçüren adlı roman adını köygöçüren de denilen deve dikeni bitkisinden
almıştır. Romandaki vakalar 1950 li yıllarda Menderes iktidarı yılları ile
Marsall Yardımları olguları ekseninden hareket ederek 1950’li yıllardaki
Konya’ya bağlı Kantarma Köyü odaklı yazılmıştır. Romanın fikri zemini Menderes İktidarı
yıllarındaki köy ve köylü sorunları ile Marsall yardımları bağlamında düzen
karşıtlığıdır.Romanın kurgusu, devletin köye ve köylüye ulaşamadığı, köylü için
yapılmak istenilenlere zenginlerin el koyduğu, köylüye destek için var olan
devlet görevlilerinin de köylüden ziyade çıkarlarına veya zenginlere hizmet
etmek zorunda kaldığı mesajı verilmektedir.
Romanın düşünce ekseni köylüye gitmesi hedeflenen kaynakların varsıllar
ve siyasi gücü olan kimselerin eline geçtiği şeklindedir.Nitekim, bu konu köylüye kredi vermesi için açılan Ziraat Bankası
kredilerinin köylüye değil varlıklı iş adamlarına müteahhide, doktora,
dernekçiye, siyasilere ve iktidara yakın olan işgüzarların eline geçmesi ile
belirlenir. O yıllarda Türkiye’de belirli bir işçi sınıfı olmadığı için proleterlerin
sorunlarını işleyemeyen sosyal gerçekçiler sosyalizme bağlı düşünme biçimlerini
ezilen köylü ve köy sorunları üzerinden aktarmak yoluna gitmişlerdi. Sosyalist
düşünceler içinde bir yazar olan Fakir Baykurt , bu romanında bu konuyu bu tip
düşüncelerini aktaracağı bir zemin olarak seçmiş, konu üzerinden düzen ve
sistem karşıtlığını ele almıştır. Köygöçüren romanına bu bağlamda baktığımızda ele
alınan konuların okuyucularını düzenin bozuk olduğu yolunda bir çıkarıma
götürdüğü görülürRomanın diğer bir içerik yönü de köylünün cehaleti ve körü körüne batıl
itikatlara ve dine inandığı düşüncesidir. Hâkim güçlerin bu cehaleti kullanarak
köylüyü ezdiği, köylünün dini inançlarını ve cehaletini kullanarak köylüleri
uyuttuğu fikri de öne çıkar. Menderes iktidarı diğer bir yandan tarımda makineleşmeye
yönelmiş ama cahil köylüler bundan istifade edememiş, köylülerin aç susuz susuz
kalarak kente yöneldikleri düşüncesi de romanda yer bulmuştur. Marsall yardımlarının köylüden ziyade zenginlere ve siyasi bağlantıları
olan zengin kimselere ulaştığı tespiti de romanın diğer bir yönünü oluşturur.Romandaki vaka düzeni işte bu zemin üzerine kurgulanmıştır. Romanın Konusu
ve ÖzetiMenderes iktidarı yıllarında Konya’nın Kantarma köyü susuzluktan
kavrulmaktadır. Köylüler sefalet
içindedir ve köy çok yoksul kalmıştır. Büyük Başkan ise siyah arabası ile
köyleri gezmekte köylülerin sorunlarını dinlemekte onlara yardımcı olmaya
çalışmaktadır.Fakat başkan daha ziyade kendi işine bakmakta, akşamları bezik oynamaktan
hoşlanmakta, köylülerin sorunlarına çok da aldırmamaktadır. Başkan, köylerin
durumunun pek parlak olmadığını, Amerika’nın verdiği traktörlerin köylüleri
yoksulluktan kurtarmaya yetmediğini, bilmektedir
ama bunu da çok dert etmemektedir. Büyük Başkan, Konya’yı ziyarete gelmiş, Vali de başkana yemek vermek
hazırlığındadır. Hıdır ile Musa Vali’nin
Başkan’ın şerefine bir parti vereceğini duymuşlar ve Büyük Başkan ile
konuşup köyün dertlerini anlatmak için
cesarete gelmişlerdir. Hıdır ile Musa
kenarda köşede gezinip yemek şölenini hayretle izlerlerken Büyük Başkan onları
görmüş ve yanına çağırmıştır.Kantarma köyünün muhtarı Musa ile Hıdır, cesaretlerini toplayıp, Büyük
Başkan’ın yanına giderek dertlerini anlatırlar. Başkan onları dinlemiş en
sonunda sofrasına da buyur etmiştir. Hıdır ile Musa, aç değiliz deseler de sofraya
oturarak hayatlarında ilk defa pirzolalar, köfteler, kebaplar yiyerek içkiler
de içerler. “Köyde kim görmüş bunları…
o kadeh senin bu kadeh benim götürürler.”Köylülerin Büyük Başkan’dan istediği tek şey Kantarma köyüne su
gelmesidir. Büyük Başkan Siyah Chervolet’i ile Kantarma’yı ziyarete gelir. Lakin Büyük Başkan ineklerin başına incik
boncuk takılmasından rahatsız olan biridir. Köylüleri bu tip safsatalardan
korumak istemektedir. Büyük Başkan
Kantarma köyüne gideceğini söyleyince Vali ve komutanları bir telaş almıştır.
Bu yüzden Jandarmalar erkenden köye gelmiş, ineklerin boncukları sökülecek diye duyuru
yapmıştır.Büyük Başkan siyah arabası ile köye gelir. Başkan köylülerin
kıyafetlerinden iğrenmiş, yarısı ağıl, yarısı
ahır olan köydeki pisliğe bakarak köylüleri ile el sıkışmaktan bile
tiksinmiştir. “Bunlar acab bizim mi, yoksa başka bir ülkenin köylüleri
mi? Yani Afganistan’ın filan mı? Nedir, nedendir bu kadar sefillik? Çökmüş
avurtları, belleri! Bak bak dişleri de piyore olmuş çoğunun!..” Başkan’ın köyleri gezdiği haberi
radyolardan da duyurulur. Büyük başkan köylüye ne istediklerini sorar. Köylünün
bir kısmı din elden gitmesin diye köye Kuran Kursu açılsın derken diğer kısmı ise
köye su gelsin derdindedir. Başkan köylülerin verdiği ayranı içerek köylülerin her iki dileğini de
yerine getirmeye karar verir. Köye hemen bir Kuran kursu açılır ve bir de hoca gönderilir. Lakin köye
su getirme çabası hiç de kolay olmamaktadır. Yazışmalar, başvuralar, gidenler,
gelenler derken işler aylarca gecikir. Köylülerin
yarsı ise sondaj vurulur ise yeraltındaki cinlerin bundan hoşlanmayacağı
düşüncesindedir. Bunun için köyden
bazıları sondaj yapılmasına karşıdır. İneklerin başına da boncuklar bu yüzden
asılmaktadır. Çünkü inançlarına göre boncuklar cinleri kovalamakta ineklere
nazar değmesini de engellemektedir.Gelen giden mühendislerden sonra en sonunda köye makinler de girer. Nihayet
sondaj yapılır ve sondajdan su fışkırır. Ne var ki, çıkan su arseniklidir. Bu su Kantarma köylüsüne hayat vereceği yerde,
başlarına bela olur. Köylüler, durumu
Vali’ye iletirler. Vali’den suyun önüne
kanal açmak için greyder istenir. Vali, siz kazma kürek ile kanalı açmaya
başlayın ben de müsait olunca greyderi gönderirim demiştir. Sondaj yapılırsa
yer altı cinlerinin bela çıkaracağını iddia eden köylüler haklı çıkmıştır. Köylüler greyder gelmeden bir kanal açmaya
teşebbüs eder.Lakin bu iş kazma ve kürek ile olacak bir şey değildir. Greyder gelmemiş,
sular araziye dalmıştır. Köylüler sorunu çözmek için şehir kulübüne giderek
Doktor Zihni’den yardım isterler. Şehir kulübündekiler köylüler için gönderilen
kredileri kendiler almakta kendiişlerine bakmaktadır. Çıkan bu acı su köyün her
tarafında acaip bir ot çıkartır. Köylüler bunu da hükümete şikâyet eder.
Greyder göndermeyen devlet köye acilen profesörleri gönderip bu otları
inceletir. Çünkü bu otlar çok büyük bir hızla yayılmakta tarlalar bu otlarla
dolmaktadır.Greyder için aylarca bekleten hükümet köydeki garip ot için hemen Profesör
yollar. “ Sizi aydınlatalım dedik kıymetli vatandaşlar. Bu otun adı Cirsium
Arvense. Latincesi bu efendim biz Latince söylemek zorundayız bilim yapıyoruz
burada! Öze gelelim bu çok arsız bir ot efendim hayatınızda gördüğünüz en arsız
ot bu daha arsızını ne ben gördüm ne de siz görebilirsiniz. Efendime söyleyeyim
bu ot nereleri sever bilir misiniz? Basit aletlerle, örneğin capayla, örneğin sabanla,
yani sizin kullandığınız karasabanla, öküzle falan, öküz olmadığı zaman inekle,
eşekle hatta bazan da affedersiniz karınızı koşarak, kendinizi koşarak
sürdüğünüz yani geri usullerle çiftçilik yapılan yerden hoşlanır. Türkçesini
diyeyim de anlayın başınıza geleni bunun yerel adı Köygöçüren’dir efendim yani
bundan sonra işiniz zor, eğer güçlü motorlarınız varsa pahalı ilaçlarınız varsa
belki kurtarabilirsiniz kendinizi”
önceki yazı
sonraki yazı
BENZER İÇERİKLER
- Yorumlar
- Facebook yorumları