“Carl Sagan zamanımızın en parlak bilim adamlarından biridir… İçinde varlığımızı sürdürdüğümüz akıllara durgunluk veren Kozmos’un sonsuzluğunu dile getirirken bilimin geçmişine, şimdiki zamanına ve geleceğine ilişkin muhteşem bir eser yaratmış.”Associated Press
“Alanında göz kamaştırıcı, önerilerinde kışkırtıcı. Bu kitabı okuyan herkesin, etkisi altında kalacağından hiç kuşkum yok.” The Miami Herald
“Sagan edebi bir coşkuyla yazıyor. Harika bir eser. İnsan aklının tüm noktalarına değinen Kozmos gerçek olmayacak kadar gerçek.”
The Cleveland Plain Dealer
– İnsanoğlu uzay okyanusuna açılıyor
– Canlıların ve evrenin yapısı
– Doğa yasaları tüm evrende geçerlidir
– Cennet ve cehennem
– Başka gezegenlerde yaşam var mı?
– Keşif yolculuklarının öyküsü
– Samanyolu: Gecenin bel kemiği
– Zaman ve mekan içinde yolculuk
– Başka evrenlerin kapısı karadelikler
– Sonsuzluğun kıyısı: Dördüncü boyut
– Aklın evreni
– Galaktik uygarlık
– Yaşamak ya da yokolmak konusunda kim karara verecek?
***
ÖNCE TV DİZİSİ, SONRA KİTAP…
Çağımızda gelişmişliğin bir ölçütü de halkın bilgi ve kültür düzeyidir. İleri ülkelerde bu düzeyi yükseltmek amacıyla bütün basın yayın organlarının el ele verdiğini görmekteyiz. Bilimsel konuları geniş yığınlara tanıtma, sevdirme ve onları aydınlatmada başta televizyon olmak üzere, kitle haberleşme araçları etkin bir rol oynamakta.
Bilimsel dizilerin amacına ulaşması için izlenen tamamlayıcı bir yol da, dizi senaryolarının geliştirilerek kitap haline getirilmesidir. Çünkü TV dizisinin program süresiyle sınırlı akışı içinde aktarılan yoğun bilginin algılanması, derinlemesine kavranması güçlüğü söz konusudur. İşte diziyle birlikte oluşturulan kitaplar, anlaşılması dikkat isteyen konulara yeniden eğilme olanağı vermektedir.
Bilimsel Sorunlar Dizimizin ilk kitabı olarak sunduğumuz, iktisadi düşüncenin başlangıcından günümüze dek temel öğretilerini konu alan Kuşku Çağı (The Age of Uncertainty) ile insanlığın evriminde önemli bir aşamayı oluşturan uzayın keşfini konu alan Kozmos (Cosmos) adlı yapıtlar, dünyanın en ünlü TV kurumlarınca gerçekleştirilen iki önemli dizisinin kitaplarıdır. Olanaklarımız ölçüsünde ilginç görüntülerini vermeye çalıştığımız, gösterildiği her ülkede halkın beğeni ve ilgisini toplayan bu dizilerden Kozmos Türkiye televizyonunda gösterilmiş bulunmaktadır.
Halkımızın bilim-kurgu ürünü film ve kitaplarla gidermeye çalıştığı, evrenin ve yaşamın sırlarına duyduğu derin merakı büyük ölçüde giderecek bilimsel bir yapıt Kosmos. Yazarı Carl Sagan, halk kitlelerinin ilgisine ve yararına sunulmayan bilimi, “mutlu bir azınlığın ayrıcalığı” olarak tanımlamakta, araştırma ve buluşların halka mal edilmesi yolunda özel bir çaba göstermektedir.
“Olağanüstü Bilimsel Başarı ve Bilimi Halka Ulaştırma” Ödülü’nün sahibi olan Carl Sagan, Kozmos’un yapısıyla yeryüzündeki yaşam arasındaki bağı vurgulamak için kendini şöyle tanıtıyor:
“BEN CARL SAGAN ADINDA..
…su, kalsiyum ve organik moleküllerin toplamıyım. Siz de öylesiniz, yalnız adınız başka. Ama hepsi bu kadar mı?”
Olabilir mi?…
Carl Sagan, Gezegen Araştırmaları Laboratuvarı başyöneticisi ve Cornell Üniversitesi Uzay Bilimleri ve Astronomi Bölümü öğretim üyesidir. Mariner, Viking ve Voyager uzay araçları yolculukları ve araştırmalarında başrolü oynamıştır. Uluslararası Astronomi Ödülü’nü kazanan bu ünlü bilim adamı, “Amerikan Astronomi Derneği Gezegenler Bilimi Bölümü”, “Bilimin İlerleyişi Derneği” ve “Amerikan Jeofizik Birliği” başkanıdır.
Dr. Sagan dört yüz bilimsel ve popüler makale yayınlamıştır. Yazarı olduğu bir düzineden fazla kitabı vardır. Evrende Akıllı Yaşam (Intelligenî Life in îhe Universe), Kozmik İlişki (The Cosmic Conrıection), Cennetin Canavarı (The Dragon of Eden), Dünyanın Fısıltıları (Murmurs of Ecırth) bunlardan bazıları.
Carl Sagan için, yukarıda özetlenen bunca önemli ve onurlu görevi yüklendiğini söylemek yeterli mi?… Hepsi bu kadar mı? Olabilir mi?…
Carl Sagan, insanın öğrenme merakını giderme, evreni keşfetme çabasının da ötesinde bir görev taşıdığının bilincinde… İnsan soyunun sürdürülmesinin, uygarlığımızın korunup geliştirilmesinin en önemli koşulu olan ‘’evrensel barış”ın da savunucusu Carl Sagan.
1975’te “İnsanlığın Refah ve Huzuruna Büyük Katkıda Bulunmuş Kişi” ve 1978’de Pulitzer Edebiyat ödüllerini alan Carl Sagan’ın tüm insanlığa mesajı şu:
KOZMOS’UN KEŞFİ, KENDİ KENDİMİZİ KEŞİF YOLCULUĞUDUR…
“Biz hem gökyüzünün, hem yeryüzünün çocuklarıyız. Bu gezegen üzerindeki varlığımız süresince tehlikeli bir evrimsel yük sırtlamış bulunuyoruz. Bu yük torbasının içinde saldırıya ve töreye yatkınlık, liderlere baş eğme ve yabancılara düşmanca davranış gibi kalıtsal eğilimler yer alıyor. Fakat aynı zamanda başkalarına karşı şefkat, çocuklarımıza karşı sevgi, tarihten bir şeyler öğrenme ve giderek zekâ ve yeteneklerimize bir şeyler katma eğilimlerine de sahibiz; bunlar da hayatta kalmamıza ve refahımızı sürdürmeye yarayan etkenler… Yapımızdaki bu eğilimlerin hangileri üstün gelecek bilmiyoruz…
Bizi Kozmos’un enginliklerinde kaçınamayacağımız bir hedef beklemekte. Dünya-dışı akıllı varlıkların bulunduğuna ilişkin henüz açık belirtiler yok. Bu, bizimkine benzer uygarlıklar acaba hiç durmamacasına kendi kendilerini yok mu ediyorlar, diye bir soru getiriyor aklımıza. Yerküremize uzaydan baktığımızda, ulusal sınır diye bir şey göremiyoruz. Uzaydan gezegenimizin incecik mavi bir hilal, sonra da yıldızlar kenti arasında bir ışık noktası olarak göründüğünü izleyince; etnik, dinsel ya da ulusal şovenist davranışların sürdürülmesi akıl almaz bir duruma dönüşüyor…
Hayatın hiçbir zaman başlama olanağı bulunmadığı dünyalar var. Kozmik felaketlerin yakıp yıktığı dünyalar da var. Biz talihliyiz, hayattayız, güçlüyüz. Uygarlığımızın ve türümüzün refahı elimizde olan bir şey. Eğer yerküre adına bizler söz sahibi değilsek kim olabilir? Varlığımızı sürdürmede karar veren bizler olamazsak kim olabilir?…”
Dr. Turhan Bozkurt
SUNUŞ
Çağlar boyunca girişilecek sabırlı ve dikkatli çalışmalar, bugün için sır perdesinin arkasında kalan birçok şeyi aydınlığa kavuşturacaktır. İnsan, evrenin sırlarını araştırmak için yaşamının tümünü bile harcasa, yine de böylesine engin bir sorun karşısında yeterli olamaz. Bu nedenle bilgiler, ancak çağlar aşıldıkça insanoğlunun önüne serilecektir. Bir zaman gelecek, o günün insanları kendilerince bilinen şeylerin daha önceleri bilinmeyişine şaşacaklar… Birçok buluşun ortaya çıkışı, bizlerin anısı çoktan silinip gittiği dönemlere rastlayacaktır. Her çağın insanına, araştırılmak üzere sorular gizlemesini beceremeyen bir evren, çekici olmaktan uzak, tekdüze bir yaşam ortamı oluştururdu.
Seneca, Doğa Sorunları 7. Kitap MS 1. Yüzyıl
Bugün bizler için apaçık olan gerçekler, eski zamanlarda evrenin akıl sır ermeyen olguları arasındaydı. Günlük yaşamdaki en basit bir olay bile evrenin sırlarıyla ilişkili olarak yorumlanıyordu. Bu konuya bir örnek olarak, Asurların MÖ 1000 yıllarında, diş ağrısına neden olduğu sanılan bir kurt için düzdükleri tılsımlı dizeleri gösterebiliriz. Bu dizeler evrenin başlangıcını araştırmakla başlayıp diş ağrısı için bir tedavi yöntemi salık vermekle son bulur.
Evren, Anu tarafından Yeryüzü, evren tarafından Akarsular, yeryüzü tarafından Dereler, akarsular tarafından Bataklıklar, dereler tarafından Ve küçük kurt, bataklıklar tarafından Yaratıldıktan sonra, Küçük kurt ağlaya sızlaya Tanrı Samaş’ın huzuruna vardı Yaşlı gözlerle dedi ki:
“Bana vereceğin besin ne ola?”
“İncirle kayısı senin ola.”
“Bunlar ne ki benim için?
İncirle kayısı ha!
Bırak da hiç olmazsa
Dişle dişeti arasına sokulayım
Azı dişlerinin içine yerleşeyim.”
“Madem ki böyle dedin, ey küçük kurt,
Kahretsin seni Toprak Ana O kudretli eliyle…”
(Diş ağrısına karşı düzülmüş tılsımlı dizeler.)
Tedavisi: Mayalanmış arpa suyuna karıştırılmış yağ, bu dizeler uç kez yinelenerek ağrıyan dişin üzerine sürülecek.
Atalarımız, içinde yaşadıkları dünyanın sırlarını öğrenmeye can attıkları halde, bunun yöntemini keşfedememişlerdi. Anular, Sarmaş’lar gibi tanrıların egemen güçler oluşturdukları küçücük, garip ve aciz bir dünya varsayımıyla yaşıyorlardı. Böyle bir dünyada, insanoğlu önemli olmasına önemli, ama başlıca rolü üstlenmekten uzak bir yaşam sürüyordu. Doğayla insan sıkı bir bağlantı içindeydi. Diş ağrısının mayalanmış arpa suyuyla tedavisi, en derin evrensel gizleri içeriyordu.
Günümüzdeyse evreni anlamamızı sağlayan seçkin, güçlü ve adı “bilim” olan bir yöntem bulduk. Bilim bize, varlığı öylesine eskilere uzanan ve öylesine engin bir evrenin gizlerini önümüze serdi ki, bunun karşısında insanoğluna ilişkin sorunlar bile neredeyse önemini yitirdi. Böylece Kozmos, günlük yaşamımızla ilgisi bulunmayan uzak, soyut bir kavram gibi göründü. Ne var ki, bilim giderek evrenin insanı coşkuya boğan bir görkemi bulunduğunu ve aklın bu giz perdesini aralamaya yetebileceğini ortaya koymakla kalmamış, insanoğlunun gerçekten evrenin bir parçası olduğunu, ondan kaynaklanarak yine onda son bulduğunu göstermiştir. En temelinden en önemsizine dek insana ilişkin tüm olguları, evrene ve onun kökenlerine bağlayabiliriz. Bu kitap işte böyle bir kozmik perspektifin keşfini amaçlamaktadır.
1976 yılının yazı ve sonbaharında, yaklaşık yüz kadar bilim adamı arkadaşımla birlikte, Mars gezegeninin keşfine gönderilen Viking uzay aracı projesinin hazırlanmasında görev aldım. İnsanlık tarihinde ilk kez başka bir gezegenin yüzeyine iki uzay aracı indirmiştik. Kitabın beşinci bölümünde ayrıntılı biçimde anlatılacağı üzere, aldığımız sonuçlar gerçekten göz kamaştırıcıydı ve bunun tarihsel anlamı tüm açıklığıyla ortadaydı. Buna karşın, dünya kamuoyu bu büyük olaydan hemen hemen habersiz bırakılıyordu. Basın bu konuya pek ilgi göstermedi, televizyonsa olayı adeta görmezlikten geldi. Mars gezegeninde hayat olup olmadığı sorusuna kesin bir yanıtın alınamayacağı anlaşılınca, halkın ilgisi daha da azaldı. Yanıtların kesinkes olmayıp her iki yana da çekilebilmesine, hoşgörü gösterilmiyordu. Mars gezegenindeki gök renginin, önceleri yanlış olarak bildirildiği gibi, mavi değil de pembemsi bir sarı renkte olduğu belirlenince, bu konuda haber toplayan muhabirlerin düş kırıklığıyla karşılaştık. Mars gezegeninin bu bakımdan da üzerinde yaşadığımız yerküremize benzemesini arzuluyorlardı. Bu gezegenin yerküremize az benzediği oranda kamuoyunun ilgisinin azalacağı kanısındaydılar. Oysa Mars yüzeyinin insanın heyecandan soluğunu kesecek kadar ilginç görünümleri var.
Yaşamın, dünyamızın ve Kozmos’un oluşumunun sırrı, başka gezegenlerde insanüstü akıllı canlıların bulunması olasılığı gibi birbiriyle ilişkili birçok bilimsel sorunun yanıtlarını aramak üzere kamuoyunun uzayın keşfine çıkılmasına genellikle ilgi duyduğu inancındayım. Bu ilginin çok güçlü iletişim aracı olan televizyon aracılığıyla harekete geçirilebileceğini düşündüğümden, Viking Verileri Analizi ve Planlama Müdürü B. Gentry Lee ile birlikte bir televizyon dizisi yapmayı kararlaştırdık. Astronomiyi konu edinen bu televizyon dizisinde insan öğesinin geniş bir yer alması, insanoğlunun aklına olduğu kadar yüreğine de hitap edilmesi gerekiyordu. Çekimi üç yıl süren ve adı “Kozmos Projesi” olan bu dizinin hazırlanması için yazarlar, rejisörler ve prodüktörlerle işbirliği yaptık. Kozmos dizisinin 140 milyon kişi tarafından televizyonda izleneceği hesaplandı. Bu hesaba göre, yeryüzündeki insan nüfusunun ancak yüzde 3’ü bu diziye ilgi gösterebilirdi. Ne var ki, bizler, dünyanın oluşumu ve yapısına ilişkin en derin bilimsel sorunların, çok büyük bir çoğunluğun ilgisini ve öğrenme açlığını kamçıladığı kanısındayız. Sıradan insanın sanıldığından çok daha bilgi peşinde koştuğuna inanıyoruz. Çağımızın, uygarlığın ve belki de insan türünün geleceği açısından bir yol kavşağında bulunmaktadır. Sapacağımız yol hangisi olursa olsun, alınyazımız kaçınılmaz bir biçimde bilime bağlıdır. Var olmak, hayatta kalabilmek için bilim vazgeçilemeyecek kadar temel bir gereksinimdir. Üstelik bilim, insanoğluna zevk verir; evrimin yasaları öğrenmenin, anlamanın insanoğluna zevk vermesini sağlayacak biçimde düzenlenmiştir. Çünkü hayatta kalabilmek daha çok öğrenebilenlerin, anlayanların harcı olacaktır. Kozmos televizyon dizisiyle Kozmos adını taşıyan bu kitabın, bilime ilişkin bazı düşüncelerin, yöntemlerin ve bilim zevkinin iletilmesinde yararlı bir girişim olduğu inancındayız.
Kitapla televizyon dizisi el ele bir gelişim içinde oluştular. Aslında biri ötekinin temelini oluşturdu. Ama yine de kitaplarla televizyon dizilerinin birbirinden ayrı yaklaşımları ve özellikleri vardır. Kitabın en önemli özelliklerinden biri, okura, anlaşılması dikkat isteyen konulara yeniden eğilme fırsatı vermesidir. Televizyonda böyle bir fırsat henüz yeni doğmaktadır videoteypler sayesinde. Bir yazarın kitapta bir konuyu derinlemesine ve ayrıntılı olarak ele alması, televizyondaki elli sekiz dakika ve otuz saniye gibi bir zaman giyotini korkusu bulunmadığından, daha kolaydır. Televizyon dizisindeki bölümlerin kitabın bölümleriyle eş konularda başlayıp bitirilmesine özen gösterilmiştir. Birinin verdiği zevki ötekinin tamamlaması da mümkündür.
Kitapta bazı konular tarih sırasına göre ele alınmamıştır. Örneğin, Johannes Kepler’in anlatıldığı üçüncü bölümden çok sonraki yedinci bölümde eski Yunan bilgilerinin düşünceleri ele alınıyor. Öyle sanıyorum ki, Yunan bilginlerinin fikirlerine, hangi konuları gözden kaçırmış olduklarını saptadıktan sonra eğilmek daha uygun olur.
Bilim, insanoğlunun yaşamındaki öteki çabalarından ayrı bir uğraş olarak ele alınamayacağından, sosyal, siyasal, dini ve felsefi birçok soruna bazen kuşbakışı bir göz atılarak, bazen de doğrudan içine girilerek yer verildi. Bu nedenle, yeri geldiği ve gerektiğince, hem televizyon dizisinde, hem kitapta sosyal sorunlara da değindim.
Bilimin temelinde düştüğü yanılgıyı düzeltme öğesi yatar. Yeni deney sonuçları ve yeni düşünceler, sürekli olarak eskiden giz olan şeyleri çözümlemektedir. Örneğin, dokuzuncu bölümde, adı “nötrin” olan görülmesi zor zerreciklerden pek azının Güneş’ten kaynaklandığı sanılıyor bu…