Memurun Ölümü adlı hikayesi Türk Edebiyatında durum ve kesit hikayesi olarak bilinen öykü sistemine örnek bir öyküsü olmaktadır. Çehov tarzı denilen öyküler başı ve sonu olmayan bir vaka düzenine dayanmamaları, bir anlık bir düşünce veya haytan bir kesiti işlemeleri ile klasik vaka düzenindeki öykülerden teknik olarak ayrılırlar.
Durum ve kesit öyküleri yaşamın içinden seçilmiş rast gele konuları başsız ve sonsuz olarak ele alır. Bu öykülerin kahramanları en sıradan insanlardır. Kendi sosyal mekânlarında yaşatılan bu kahramanların serimi, düğümü çözümü olmayan bir anlı hayat kesitleri öykülerin konusudur. Gerilim, merak ve entrikanın olmadığı bu öykülere “atmosfer ve ortam öyküsü” de diyenler bulunmaktadır.
Bu traz öykülerin edebiyatımızda en mühim takipçileri Sait Faik, Memduh Şevket Esendal, yer yer Tarık Buğra ile diğer başka bir çok öykücülerimizdir.
MEMUR’UN ÖLÜMÜ
Bir gece, mümeyyiz İvan Dimitriç Çerviakov, ikinci sıra koltuklardan birine oturmuş, dürbünle “Kornevil Çanları”nı seyrediyordu. Çerviakov seyrediyor, saadetin en yükseklerine ulaştığını duyuyordu. Derken birdenbire yüzü buruştu. Gözleri kaydı, soluğu kesildi. Dürbünü gözünden ayırdı, eğildi ve …Hapşuuu. diye aksırdı. Bildiğiniz gibi aksırık, hiçbir yerde, hiç kimseye yasak edilmemiştir. Köylüler de aksırır emniyet âmirleri de aksırır, hatta bazen müşavirlerin bile aksırdığı olur. Herkes aksırır. Çerviakov hiç de bozulmadı, mendili ile ağzını burnunu sildi, nazik bir insan gibi, kimseyi rahatsız edip etmediğini anlamak için çevresine bakındı. Ve derhal mahcup olmak zorunda kaldı. Önünde, birinci sıra koltuklardan birinde oturmakla olan yaşlı bir zatın, dazlak kafasını, ensesini eldiveni ile dikkatle silmekle olduğunu, bir şeyler mırıldandığını gördü. Çerviakov, ihtiyarın ulaştırma bakanlığında çalışan sivil generallerden Brizialov olduğunu tanımakta gecikmedi;
__Adamın üstünü başını berbat ettim, diye düşündü. Gerçi, benim âmirim değil, yabancı ama ne de olsa hoş bir şey değil. Özür dilemeliyim. Çerviakov öksürdü gövdesini biraz daha ileri doğru verdi. Generalin kulağına:
__Af buyurun efendimiz, diye fısıldadı, üstünüzü başınızı berbat ettim, istemeyerek oldu.
__Zararı yok, zararı yok!
__Allah rızası için af buyurun! Ama ben… Böyle olmasını istemezdim.
__Fakat oturunuz rica ederim. Bırakın da dinleyeyim! Çerviakov utandı, alık alık sırıttı, sahneye bakmaya başladı. Tiyatroyu seyrediyor ama zevk almıyordu. İçini bir kurt kemirmeğe başlamıştı. Perde arasında Brizjalov’a yaklaştı yanı başında yürüdü, ürkekliğini yenerek mırıldandı:
__Efendimiz, üstünüzü başınızı berbat ettim. Af buyurun! Hâlbuki ben… hiç de böyle olmasını istemiyordum. General:
__Yeter artık canım, ben onu unutmuştum bile, hâlbuki siz boyuna tekrarlayıp duruyorsunuz, diye söylendi, alt dudağını da hızlı hızlı oynatmaya başladı.
Çerviakov, şüpheli şüpheli generale bakarak: “Unutmuş ama gözleri hain hain bakıyor, konuşmak bile istemiyor” diye düşündü. Bunun bir tabiat kanunu olduğunu kendisine anlatmalı idim. Yoksa herif tükürmek istediğimi sanabilir. Şimdi sanmasa bile, sonra sanabilir.”Çerviakov evine gelince ettiği kabalığı karısına anlattı. Karısı, görünüşe göre, olup bileni pek de umursamadı. Yalnız korktu, ama Brizjalov’un bir “Yabancı” olduğunu öğrenince rahat, bir nefes aldı:
__ Neyse sen yine gidip ondan özür dile, dedi. Sosyete hayatında nasıl hareket edileceğini bilmediğini sanabilir.
__Bütün mesele işte burada ya! Ben özür diledim ama o biraz tuhaf davrandı. Akla yakın bir tek söz söylemedi. Hoş konuşmaya da vakti yoktu ya.
Ertesi gün Çerviakov yeni üniformasını giydi, traş oldu, meseleyi Brizjalov’a anlatmaya gitti. Brizjalov’un bekleme odasına girince orada birçok ricacılar, bunların arasında da, ricacıların dertlerini dinlemeğe başlamış olan Brizjalov’u gördü. General birkaç ricacının derdini dinledikten sonra gözlerini Çerviakov’ a kaldırdı. Mümeyyiz:
__ Dün gece “Arkadi” de, diye anlatmaya başladı, eğer hatırlarsanız efendim, aksırdım ve istemeyerek üstünüzü başınızı berbat etmiştim. Af.
Sivil general:
__Ne saçma şey. Aman Yarabbi! diye mırıldandı ve bir başka ziyaretçiye dönerek; Siz ne istiyorsunuz? diye sordu. Çerviakov sarararak: “Konuşmak istemiyor diye düşündü. Demek ki kızıyor, Hayır bunu böyle bırakmamalıyım, ona anlatmalıyım. ”
Sivil general son ricacı ile konuşmasını bitirip çalışma odasına doğru yürüyünce, Çerviakov da arkasından yürüdü.
__Efendimiz, diye mırıldandı, efendimizi rahatsız etmek cesaretinde bulunuyorsam, bu sadece içimdeki pişmanlık duygusundan ileri geliyor. Siz de bilirsiniz ki efendimiz, isteyerek yapmadım. Sivil general ağlamaklı suratını astı, elini sallayarak:
__Fakat efendim siz benimle düpedüz alay ediyorsunuz! dedi, kapının arkasında kayboldu.
Çerviakov evine giderken böyle düşünüyordu. Generale mektup yazmalı. Düşündü taşındı, ama bu mektubu bir türlü toparlayıp yazamadı. Ertesi gün kendisinin gidip işi anlatması lâzım geldi. General sorgu dolu gözlerini ona diktiği zaman Çerviakov:
__Dün efendimizi, buyurduğunuz gibi, alay etmek için rahatsız etmeğe gelmemiştim. Aksırırken üstünüzü başınızı berbat ettiğim için özür dilemeğe gelmiştim. Alay etmek benim ne haddime? Bizler alay etmeğe kalkarsak o zaman, efendime söyleyeyim, insanlara saygı kalır mı?
Mosmor kesilen, sapır sapır titreyen general, birdenbire:
__Defol! diye bağırdı.
Dehşetinden kireç gibi olan Çerviakov, bir fısıltı hâlinde:
__Ne buyurdunuz? diye sordu. General ayaklarını yere vurarak:
__Defol! diye tekrarladı.
Çerviakov’un karnında bir şeyler koptu. Hiçbir şey görmeden geri geri kapıya gitti, sokağa çıktı, yürüdü, bir makine gibi evine gelince, üniformasını çıkarmadan, kanepeye uzandı ve öldü.
Anton Çehov