Bu kitapta, kollektif bir görüngü (fenomen) olarak millî kimliğin doğası, nedenleri ve sonuçlan hakkında doğrudan bir girizgâh açmak amaçlanmaktadır. Milliyetçilik dalgasının dünyanın pek çok yöresinde özellikle de Sovyetler Birliği ile Doğu Avrupa’da kabarışa geçtiği bugün, millet görüngüsünün alanına ilişkin özet bir izahatta bulunmanın tam sırasıdır.
Şimdiye kadar, milliyetçilik hakkındaki tarihsel araştırmaların ötesine geçmiş sadece birkaç genel izahat bulunmaktadır. Bu arada Batı’daki etnik canlanma da, gerek kamuoyunun gerekse akademik topluluğun dikkatini etnik milliyetçiliğin ortaya çıkardığı sorunlara çekmiş ve bu alanda siyasî olduğu kadar entellektüel ele olan önemli tartışmaların doğmasına yolaçmıştır.
Kuzey Amerika’da etniklik konusunda yapılan birbirine yakın incelemeler de yerkürenin her köşesindeki çok etnili devletlerin sorunlarına karşı bir ilgi yaratmıştır. Elinizdeki kitap millî kimliğin tarihsel sosyolojisini vermeye çalışan bir girişimdir ve benim Ethnic Origins Of Nations (1986) kitabımda, esas olarak modern-öncesi dönemle ilgili olarak geliştirilmiş kavramları modern milletler ve milliyetçilik dünyasına uygulamaktadır.
Altta yatan varsayım, milletler ile milliyetçiliği basitçe bir ideoloji veya siyaset biçimi olarak anlamamızın mümkün olamayacağı, bunların aynı zamanda kültürel birer görüngü olarak da ele alınmaları gerektiği şeklindedir. Yani, bir ideoloji ve hareket olarak milliyetçiliğin çok boyutlu bir kavram olan millî kimlik ile yakından ilişki-lendirilmesi ve belirli, özel bir dil, hissiyat ve sembolizmi içerecek şekilde genişletilmesi gerekir.
Analitik amaçlar açısından bakıldığında ideolojik milliyetçilik hareketini, daha geniş bir görüngü olan millî kimlikten ayrı tutmak gerekirse de, analizimizi; odağına, kollektif kültürel bir görüngü olarak ele alınan millî kimliği oturtan daha geniş bir bakış açısında temellendirmeksizin, siyasî bir güç olarak milliyetçiliğin nüfuzunu ve çağrısındaki cazibeyi anlamaya başlamamız mümkün değildir.
Böyle bir yaklaşımın kendisi de millî kimliklerin temelleri ve oluşumu hakkında tarihsel bir sosyolojiyi gerektirir. Bu da, öncelikle modern milletlerin modern-öncesi evveliyatlarını kavramamız ve millî kimlik ile milliyetçiliği, etnik kimlik ve toplulukla ilişkilendirmemiz gerektiği anlamına gelir.
Bu meselelerden bazılarını başka bir yerde ele aldığım için burada, modern-öncesi etniler ile milletler arasındaki süreklilik konusu ve modern milletlerin oluşma ve yaratılma yolları hakkındaki sorunlarla ilgili görüşlerimi sunmayı tercih ettim.
Benim burada sadece değinmekle yetindiğim etniklik konusundaki rakip yaklaşımlar üzerine geniş bir literatür bulunmaktadır [McKay (1982) ve A.D.Smith (1988a) yanısıra özellikle Taylor ve Yapp (1979) ile Stack (1986) içindeki denemelere bakınız]. Bu kitapta dört ana meseleyi öne çıkardım. Birincisi, diğer kollektif kültürel aidiyet tarzlarının aksine sadece millîliğe özgü özelliklerdir.
İkincisi, modern milletlerin oluşumunda farklı etnik temellerin rolleri ile modern Avrupa’nın erken dönemlerinde ortaya çıkış tarzları hakkındadır. Üçüncüsü, milliyetçi ideolojinin farklı türlerinin doğası, sembolizm ve bunların teritoryal 1 ve etnik siyasî kimliklerin oluşumundaki tesirleridir.
Son ilgi konum da, farklı millî kimlik türlerinin sonuçları ile etnik çatışmaların yayılması (proliferleşme) 2 açısından taşıdıkları potansiyel ve bölgesel bir istikrarsızlığa sebebiyet veren kimlik ve ideolojilerin ikame edilme şansları konusuna ayrılmıştır. Milliyetçilik modern dünyadaki belki de en zorlayıcı kimlik mitidir ama muhtelif biçimler alır.
Millî kimliğe dair mitlerin, siyasî topluluğun temeli olarak ülkeye/toprağa ve soya (veya her ikisine de) atıfta bulunması manidardır ve bu konudaki farklılıklar, ekseriyetle ihmal edilmiş olmakla birlikte, dünyanın pek çok yöresinde patlak veren çatışmaların ve istikrarsızlığın kaynaklarını oluşturur. En sert ve uzatmalı “milletlerarası” çatışmaların çoğunun millî kimlik konusunda birbirleriyle rekabet ve çekişme halinde bulunan iddia ve düşüncelerden kaynaklanması bir raslantı değildir.
Bu çatışmalardan bazılarına, bırakın halletmeyi, biraz olsun çekidüzen verecek ve gerçek bir uluslararası topluluk [bu konuda mükemmel bir çalışma için Mayall’a (1990) bakın] yaratacak isek, bu fikir ve iddialar hakkında bir anlayışa ulaşmamız hayatî önemi haizdir. Bu kitabın savını ve planını şekillendiren birtakım kaygılar sözkonusudur.
Millî kimliğe özgü özellikleri aydınlatmak için farklı kollektif kültürel kimlik türleriyle ilgili üstünkörü yapılmış bir inceleme ile başlıyorum. 2. Bölüm’de millî kimliğin etnik temellerine işaret edilmekte ve özellikleri, dinamikleri ve beka potansiyelleri tanımlanmaktadır. 3. Bölüm’de milletlerin oluşumundaki iki ana yol izlenmekte ve ilk modern millî devletlerin neden Batı’da geliştikleri sorun edilmektedir.
Aşağı tabakaların ve uzak diyarlardaki etnik grupların, aristokratik etnik topluluklar tarafından kurulmuş güçlü devletler eliyle bürokratik dahil edilme süreçleri ile “halk”ın popüler etnik topluluklardaki entellektüeller ve profesyoneller tarafından seferber edilişi arasındaki zıtlık, ilk olarak modern Avrupa’nın başlangıç dönemlerinde görülmektedir.
Ancak çok geçmeden başka kıtalarda da kendini göstermekte ve modern dünyanın kültür ve siyasasında daimi bir motif oluşturmaktadır. 4. Bölüm’de millî kimlikle ilgili semboller, seremoniler ve gelenekler öne çıkartılmakta; teritoryal milliyetçiliğin etnik milliyetçilik çeşitlerinden ayırdedilmesi suretiyle bir ideoloji, dil ve hissiyat olarak milliyetçilik kavramı tartışmaya dahil edilmektedir.
Bir ideoloji ve dil olarak milliyetçilik 18. yüzyılda Avrupa’da ortaya çıkmıştır; bu nedenle entelektüellerin, milliyetçiliğin doğusundaki rolü ile kültürel matrisi kısaca ele almak gerekiyordu. 5. ve 6. Bölümler’de sırasıyla teritoryal ve etnik millî kimlik türlerinin oluşma biçimleri/yolları ile bunların dünyanın farklı yörelerindeki siyasî yaşamlar üzerinde gösterdikleri tesirler incelenmektedir. 5.
eskinin imparatorluk ve sömürgelerinden teritoryal siyasî toplulukların yaratılması süreci ile entel-lektüellerin, tasarım yoluyla “sivil milletler” yaratılmasında nasıl işlev gördükleri meselesi ele alınmaktadır. 6. Bölüm’de 19. yüzyılda Doğu Avrupa ile Orta Doğu’da ve 20. yüzyılda Afrika ve Asya’da, 1960’lardan itibaren de Avrupa ve Sovyetler Birliği’nde nükseden popüler “etnomilliyetçilik” dalgaları izlenmektedir.
Bunların herbirinde de benzer bir “yerliliğin seferberliği” 3 süreci; halkın, kendi yerli kültür ve tarihleri içinde ve onlar aracılığıyla seferberliği, mevcut devletler sistemine meydan okumuş ve biçim ile zamanlamaları değişkenlik arzetmekle birlikte, etnik ayrılma ve irredentist hareketleri teşvik etmiştir. Son bölümde, yeni bir “post-millî” (millîlik-sonrası) dünya, milliyetçiliğin olmadığı ve belki de milletsiz bir dünyaya ilişkin olasılıklar gözden geçirilmektedir.
Çokuluslu şirketlere birtakım sınırlamaların dayatıldığı, güç-bloklarının erozyona uğramakta olduğu ve küresel iletişim ağlarının millîleştirildiği bugün, milliyetçiliği yakın bir zamanda ikame etme şansı pek ümitvar gibi görünmüyor. Buna karşın, bölgesel birliklere dair emareler, “pan” milliyetçiliklerin kültürel korunağı altında, en azından yerkürenin belli yörelerinde, kollektif ayniyetlerde yeni bir evreye girilmekte olduğunun habercisi olabilir.
Muhtemelen bu yavaş ve belirsiz bir süreç olacaktır. Belli bir kesinlik düzeyiyle bütün söyleyebileceğimiz, millî kimlik ile milliyetçiliğin, öngörülebilir bir gelecekte etkili ve proliferleşme yoluyla yayılmasını sürdürecek birer güç olarak varlıklarını koruyabilecek oluşlarıdır. Dolayısıyla, bu denli küresellik arzeden bir durum ve tahripkâr bir güç karşısında anlayışımızı artırmak acil bir görevdir.