Roman (Yabancı)

Pakia Mektupları

Pakia Mektupları, Pakia’lı Tian’ın dünyanın çeşitli ülkelerinde bulunan arkadaşlarına yazdığı mektupları ihtiva etmektedir. Bunlar dikkatlice okunacak olursa, ne Batılılaşabilmiş, ne de Müslüman kalabilmiş fakat folklorik ve geleneksel olarak bile olsa, İslam’dan bazı değerleri muhafaza etmiş, halkının büyük çoğunluğu müslüman olan bir ülkenin hal-i pür melali ortaya çıkar. Özelde Pakia müslümanları ile, ülkenin sosyal yapısın anlatan mektuplar, genelde tüm halkı müslüman ülkelerin durumuna da ışık tutmaktadır.

Yeni Baskının Önsözü
Bundan senelerce önce, İslam coğrafyasında cereyan eden müessif olayları anlatan “Pakia Mektupları”m yayınladığımızda büyük rağbet görmüş, defaatla yeni baskıları yapılmıştı.
Aradan seneler geçti; İslâm Dünyası daha bit zor günler yaşamaya başladı. Amerikan emperyalizmi onları her taraftan kuşatmış, hayat hakkı tanımıyor.
Bütün bu olaylara seyirci kalmayı bile beceremeyen Müslümanlar, Amerikalıların emrine girmiş, bütün cinayetlerine ortak oluyorlar!
Hal böyle olunca, Müslümanlara faydalı olur diye, “Pakia Mektuplarını tekrar yayınlıyoruz. Çünkü ne emperyalistler değişti, ne de Müslümanlar intibaha geldi!
Allah bütün Müslümanlara akıl fikir; imân, iz’an versin!
“Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlamızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et” (K.K. Bakara Sûresi, 286).

Viyana, Ramazan 1426/ Ekim 2005
İhsan Süreyya SIRMA

Takdim
ileride okuyacağınız sahifeler, Pakialı Tian’ın, dünyanın çeşitli ülkelerinde bulunan arkadaşlarına yazdığı mektuptan ihtiva etmektedir.
Tian’ın mektupları dikkatlice okunduğunda, görülecektir ki, üç aşağı beş yukarı, halkı Müslüman olan bütün ülkelerde, Müslümanların durumu aynıdır.
İnsanlar, değişik toplumları etüd ederek, kendi toplumlarını daha sağlıklı analiz edebilmenin yollarını ve yöntemlerini bulur; ona göre toplumlarına yararlı olmanın en güzel bir biçimde gerçekleştirmesini sağlamaya çalışırlar.
Bu kabil sosyolojik denemelerde esas, makro plânda toplumları kendi benliklerini anlamaya doğru sürüklemektir.
Toplum analizleri, bu toplumlar üzerinde yapılacak sosyolojik araştırmaların neticesinde ortaya çıkacak olan veriler esas alınarak yapılır; veya öyle yapılmak gerekir
Ne var ki biz Müslümanlar, toplum bilim dediğimiz sosyoloji alanında araştırmalar yaparken; Batı’nın pozitivist/materyalist ya da ateist dünya görüşüyle hareket yerine, vahye dayalı bir dünya görüşü ile hareket ederiz.
Batılı anlamındaki sosyolojide, materyalin tamamı, toplum ve toplumun öğeleri olmasına karşın; bizde materyal ayet ve hadis, ve bunların ışığında oluşmuş, toplumun kültür birikimleridir.
Batı’da sosyoloji, salt toplum analizleri, makro ve mikro planlarda toplum problemlerinin ele alınması demektir. Ve adeta sosyolojiyi toplum, toplumu da sosyoloji oluşturuyor. Ve bu mânâdaki bir sosyolojik anlayışta, insanın dışında hiçbir müdâhaleye yer yoktur
Bizde ise durum farklıdır. İslami toplumlarda, toplumun değerlerini insan değil, vahiy  tesbit eder İnsan ise, vahyin ışığında ve ona ters düşmeyecek şekilde kendine uygun yeni değerler oluşturur.
Ancak bunu derken, toplumu oluşturan insanın fonksiyonunu sıfıra indirgemiyoruz. Bilâkis, Allah’ın en güzel surette yaratıp, yaratıkların en şereflisi kıldığı insan, vahiy gibi yüce bir öğretinin taklitçisi konumunda olduğundan, Allah’a ve topluma karşı büyük bir sorumluluk içerisindedir.
Batı analitikleri, isterseniz sosyologları diyelim, kendi toplumlarını daha müreffeh bir biçimde oluşturmak için sosyolojik etütler yapıp; bu refahı sağlayacak öğelerden sömürüyü mubah, hatta 19. ve 20. yüzyıllarda bunu zaruri görüyorlardı. Onlara göre en Önemli öğe olan maddeyi elde edebilmek için; diğer ülkelerin nasıl sömürülmeleri gerektiğinin tesbiti için de, sömürülmesi plânlanan ülkeler üzerinde sosyolojik araştırmalar yapmayı meşru, hatta Batı düşüncesi doğrultusunda, zorunlu görüyorken; vahye dayalı bir İslâm düşüncesinde, bu kabil sömürü sosyolojisine yer yoktur/olmamak lâzımdır Mamafih 20. yüzyılın başlarından itibaren İslâm dünyasında yer alan “ulusçuluk hareketleri” neticesinde, Müslüman toplumlar, bizzat kendilerim idare eden ve isimleri Müslüman olan mütegallibe tarafından sömürülmüşlerdir.
İslam toplumunda insanlar, Batı’da olduğu gibi sadece belli bir kültürün sarışın çocukları değil; rengi ve ırkı ne olursa olsun tüm insanlardır. Ve bu insanların sosyal eşitlikleri vahiy dediğimiz ilahi kanunla sağlandığından, hatta garantiye alındığından; Fransa’da, İsviçre’de, Amerika’da olduğu gibi, islâm ülkelerinde, bir lokantanın kapısında, yâ da bir parkın girişinde “buraya Araplar, Türkler, İranlılar, Çinliler giremez” diye levhalar göremezsiniz. Meğer ki böyle İslami toplumlar içerisinde, kendi değer yargılarını tamamen unutmuş, çağdaşlaşmayı sigara içip dumanını anne ve babasının yüzüne savurmada; milyonlarca Kızılderili’yi yakan Amerika kovboylarına kuru bir özenti olarak, yine ayak tabanları babasının yüzüne gelecek şekilde oturmada gören, mürted sınıflar, islâm toplumlarını işgal etmiş olmaktadır.
Biz, rengini Kur’an’dan, Resûlullah(s.a.s)’den, onun Sünneti’nden olan bir sosyoloji’ye talibiz. Onun, vahyin ışığında kurmuş olduğu sosyal toplumdan arz edeceğimiz bir tek örnek, ne biçim bir toplum, ne kıratta bir Devlet Başkanı, ve hangi anlayışta toplum bireylerine özlem duyduğumuzu gösterir.
Bir gün Adiy b. Hatim adında bir Hıristiyan, islam Devlet Başkanı olan Hz Peygamber (s.a.s)’i görmek için Medine’ye geldi. Hz. Peygamber (s.a.s), onu evine götürdü.
Koca Devlet Başkanı olan Resülullah (s.a.s)’in evinde bir tek minder vardı. Onu da misafiri olan Adiy b. Hatim’in altına koyarak, kendisi toprak üzerinde olurdu.
Vahiy dışında hangi öğreti, hangi değer ölçüleri, hangi felsefeler oluşturabilir böyle bir insanlığı?
Hz. Muhammed (s.a.s)’in peygamberliğim görmeye gelmiş olan o Hıristiyan, “böyle hareketi ancak peygamberler yapar” diyerek Müslüman oldu
Kendi reayası bir kaşık yağ bulamazken, devlet başkanları her gün bir uçak, yâ da Mercedes değiştiren toplumların sosyologları, diledikleri kadar tezler yapıp analiz etsinler toplumlarımız; netice değişmez. İnsana, layık olduğu şeref ve haysiyeti vermeyen zihniyet, dilerse, sosyoloji tezlerinden piramitler oluştursunlar, vahyin verdiği değeri esirgerseniz insandan, insan hiçbir zaman insanlığını bulamaz.
Yalnız İslâm toplumu derken de, bugün yüzüne gözüne bulaştırarak “batılılaşma” hastalığına yakalanmış bu çağdaş İslam ülkelerini kastetmediğimizi belirtelim…

Pakia. bu şekilde ne batılaşabilmiş, ne Müslüman kalabilmiş ve fakat folklor ve gelenek dahi olsa, islâm’dan bazı değerleri muhafaza edebilmiş, halkının %90’ı Müslüman olan bir ülkedir
Size sunduğunuz ilerideki sahifelerin ilk bölümünde, genel olarak Pakia Müslümanları ele alındıktan sonra, bu ülkenin sosyal yapısını kısmen de arkadaşlarına anlatan Tian’ın mektuplarını okuyacağız.
Tian’ın mektuplarını, bize yazılmış düşüncesiyle okursak, daha iyi anlarız Pakia Müslümanlığını…
Allah bizi, aşağıda meallerini verdiğimiz ayet i kerimelerin tavsif ve tarif ettiği Müslümanlardan etsin; bizi şirk oyunlarından, münafık desiselerinden muhafaza buyursun. Âmin.
“Meğer ki (şirkten) tevbe ve imân edip iyi amel (ve hareket) de bulunan kimseler ola. İşte Allah bunların günâhlarını sevaplara çevirir. Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir. Kim (günâhlardan) tevbe (ve rûcu) eder, güzel amel (ve hareket)de bulunursa muhakkak o, Allah’a tövbesi kabul edilmiş ve (Allah’ın) rızasına erişmiş olarak döner. Onlar ki yalan şahitlik etmezler, boş ve kötü lâkırdıya rastladıkları vakit şerefli (insanlar) olarak (ondan yüz çevirip) geçerler Onlar ki kendilerine Rabbinin ayetleri okunduğu zaman, bunlara karşı (münafıklar gibi) kör ve sağır (yıkılıp) düşmezler. Onlar ki “Ey Rabbimiz, derler bize zevcelerimizden ve nesillerimizden gözlerimizin bebeği olacak (salih çocuklar) ihsan et. Bizi takva sahiplerine rehber kıl. İşte bu (sıfatları kendilerinde taşıyan) kimseler, sabırları sebebiyle (cennetin) yüksek makamlar(ıy)la mükafatlanırlar. Ve onda (meleklerden) bir tahiyye ve (Allahu Te’âlâ’dan) bir selam ile karşılanırlar. Onlar onda ebedi kalıcıdırlar. O, ne güzel karargâh ve ikâmet yeridir” (Furkân Süresi, 70 76).

ERZURUM, Şubat 1989
İhsan Süreyya Sırma

Pakia Müslümanları
Yokohama Üniversitesi dinler tarihi profesörü Dr. Akiko Miyahara, komşuları olan Pakia Devleti’nin vatandaşları olan Müslümanların dinini araştırmakla görevlendirilmişti. Pakia insanlarının % 90ı kendilerine Müslüman diyorlardı.
Prof. Miyahara, Arapça’yı, Kur’an’ı ve İslam esaslarını senelerce etüd etmiş, çoğu Müslüman aliminden daha çok biliyordu İslâm’ı… Ne var ki o, kendilerine Müslüman diyen insanların ne derecede islâm’ı tatbik ettiklerini merak ediyor ve o gayeyle Pakia’ya gidiyordu.
Pakia Hava Yollan uçağıyla Maviköy hava meydanına inen Prof. Miyahara. bir taksiye atlayarak, kendisini bir otele götürmesi için şoförü tenbihledi Prof. Miyahara, Pakia dilini de çok iyi biliyordu. Yolda giderlerken, aynı zamanda sosyolog olan bu bilgin, şoföre sordu:
Şu göğe doğru yükselen ince uzun yapılar nedir? Şoför,
Minare! dedi. Prof. yine sordu:
Ne için kullanılır bu minareler? Şoför,
Ezan okumaya, dedi. Miyahara sordu:
Ezan ne için okunur?
Namazı bildirmek için, dedi şoför.
Namaz Müslümanlığın “olmazsa olmaz” şartlarından biridir…

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Kalp Asla Unutmaz

Editor

Harry Potter ve Felsefe Taşı

Editor

Edebiyat ve Patates Turtası Derneği

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası