Platon, düşünce tarihinin ilk büyük sistemini kurmuş olan filozoftur. Onu en ince ayrıntısına kadar tasarlanıp alabildiğine iyi işlenmiş dev bir felsefe sistemi inşa etmeye götüren etmenler nelerdi? Gerek İlkçağdan gerekse günümüzden pek çok felsefe tarihçisi ve Platon yorumcusu, onu harekete geçiren en temel motif ya da ilginin politik olduğunu söyler.
Çok sayıda politikacı yetiştirmiş bir aileden gelen Platon kendisi için önce politik bir kariyer tasarlamıştı. Fakat sonradan Sokrates’le tanışıp onun öğrencisi olunca, Atina’da yaşanan politik krizin oldukça derin olduğu kanaatiyle reel siyasetin içinde olma düşüncesini zihninden ebediyen çıkardı. Lakin siyasete olan ilgisini hiç yitirmedi ve politik sorunların, pratik bir faaliyetten ziyade, teorik bir yoldan gidilerek veya ancak dev bir felsefi sistem inşasıyla çözüme kavuşturulabileceğini düşünme noktasına geldi.
Başka bir deyişle, Platon’un da hemen hemen bütün filozoflar gibi, içinde bulunduğu toplumun ve çağın problemlerini doğru anlayıp, onlara bir çözüm getirmeye çalışma anlamında “çağının çocuğu” olduğu söylenebilir. Bu anlamda, Yunan uygarlığının yavaş yavaş gerilemekte ve çökmekte olduğu, bu uygarlığın önemli ölçüde yaratıcısı ve sembolü olan Atina’nın merkezi politik, askeri ve iktisadi gücünü kaybedip, sadece bir eğitim merkezi haline gelmekte olduğu bir sırada yaşanan politik krize bir çözüm üretmek, onun en temel amacı olmuştur.
Gerek krizi doğru okumada, gerekse ona getirilecek çözümün ayrıntılarını belirlemede, hem pozitif hem de negatif anlamda, Platon’un en önemli rehberinin Sokrates olduğu kabul edilir. Kriz tespiti ya da teşhisinde Sokrates’le birleşen Platon, gerçekten de krizin, tıpkı Sokrates’in düşündüğü gibi, birey ile devlet arasındaki geleneksel ve ideal ilişkinin bozulmuş olmasından kaynaklandığı inancını hep korumuştur.
Buna göre, bireyin, sadece kendi çıkarını düşünerek eylediği ve topluma ya da başkalarına olan ödevlerini tamamen unuttuğu bir yerde, politik düzen de adaleti hayata geçirebilme noktasında bir süredir zaafa uğramış ve devlet bireye karşı olan moral ve politik görevlerini yerine getiremez hale gelmiştir. Bu noktada birleşen hocayla öğrencisi daha sonra çözüm noktasında farklı yollar tutmuşlardı. Sokrates, çözümü birey üzerinden hayata geçirme noktasında bir ahlaki reform projesini uygulamaya koymuştu.
Hocasının mahkemeye verilip idam edilişine tanık olan Platon, söz konusu infazın Sokratik ahlaki reform projesinin başarısızlığını gözler önüne serdiğini düşünür. Başka bir deyişle, felsefenin tek başına ruhları şekillendirme konusunda çaresiz olduğunu, kişilikleri oluşmuş bireylerin salt akıl ve felsefe yoluyla yeniden şekillenemeyeceğini gören Platon, bu yüzden sadece entelektüel iknaya dayanan Sokratik moral reform yoluyla gerçekleştirilecek bir politik çözüm projesini reddeder.
Yani, hocası Sokrates’in bozuk düzeni, krizi ortaya çıkaran unsurlardan biri olan bireyleri iknaya dayalı bir ahlaki reform yoluyla dönüşüme uğratmak suretiyle ıslah etme projesi, ona baştan sona başarısızlığa mahkûm bir proje olarak görünür.
Zira Platon’a göre, filozofun bir ahlak reformcusu olarak başarıya ulaşabilmesi için politik iktidara sahip olması, filozof olduğu kadar kral da olması gerekir. Bu ise Platon’un politik krize çözümü birey üzerinden değil de devlet üzerinden giderek veya filozofu muktedir hale getirerek çözmeye çalıştığı anlamına gelir.
Başka bir deyişle, filozofun yurttaşların ruhlarında erdemin zorunlu koşulu veya özsel bileşeni olan psişik düzeni yaratabilme ihtiyacından dolayı, politik iktidarla bir olma veya ittifak etme gibi bir zorunluluğu vardır. Şu halde, erdemin yurttaşların ruhlarının genç ve şekillenmeye uygun oldukları bir sırada koşullanmasını ve gerekli talim ve alışkanlıklar yoluyla terbiye edilmesini gerektirdiğine inanan Platon’un gözünde, filozofun devleti kontrol etmesi ve onun eğitimsel amaçlarını şekillendirmesi kaçınılmazdır.
Sosyal çevrenin yurttaşların ruhları üzerindeki etkileri hesaba katıldığında, ahlak reformcusunun veya filozofun toplum üzerinde mutlak bir kontrolü olması gerekir. Aksi takdirde, Sokrates örneğinde olduğu gibi iktidardan yoksun bir ahlak reformcusunun, başarısız olması ve yıkılması kaçınılmazdır. Bunu, başkaca şeyler yanında, Platon’un en önemli eseri Devlet’in düşünce tarihinin en çok okunan kitabı olması olgusunda görürüz.
Devlet bize Platon’un sisteminin tüm öğelerini veren, yani siyaset felsefesi üzerine muazzam bir deneme olmakla kalmayıp, aynı zamanda hukuk felsefesine, epistemolojiye, bilim felsefesine, Platonik metafiziğe, eğitim felsefesine yer veren son derece önemli bir eserdir.
Buna rağmen eser, düşünce tarihinde çoğu zaman bütün bu pozitif öğretileri bir tarafa bırakılarak, sadece bir ütopyanın veya ideal devlet tasarısının ilk örneği olarak okunmuş, Platon’un toplumlar için kurtuluşun ancak filozofların kral veya kralların filozof olmalarıyla mümkün olabileceği düşüncesinin açıklıkla dillendirildiği bir eser olarak değerlendirilmiştir.
Mektuplar, öncelikle Platon’un politikaya, siyaset felsefesine olan ilgisinin hayatının hemen tüm dönemlerinde devam ettiğini, onun filozof-kral projesini hayata geçirmek için hemen her yolu denediğini gözler önüne sermek bakımından önem taşır. İkinci olarak, filozofun diğer eserlerinde neredeyse hiç söz etmediği hayatının en azından bir bölümüne ışık tutması, filozofun politik faaliyetleriyle ilgili birtakım ilk elden bilgiler ihtiva etmesi açısından büyük bir önem taşır.
Platon, Sokrates’in ölümünden sonraki hayatını dördüncü yüzyılın başlarında kurmuş olduğu Akademi’de geçirmişti. Platon Akademi’deki araştırmaları yönlendirmek, kurumdaki eğitimsel ve bilimsel faaliyetleri koordine etmek dışında, dersler de verdi. Öğrencilerinin ya da dinleyicilerinin not alarak dinledikleri bu derslerin notları yayımlanmadı.
Söz konusu ders notlarının, Platon’un Akademi’deki dersleri ve felsefi tartışmaları takip etmeleri imkânsız sıradan okuyucular için kaleme almış olduğu diyalogların tam karşıtı bir yapı ya da görünüme sahip oldukları söylenebilir. Platon’un felsefe üzerine eğitim amaçlı birtakım yazılar kaleme almadığı, sözünü ettiğimiz ders notlarını yayımlamadığı, Mektuplar’da da özellikle belirtilmektedir. Nitekim aşağıdaki satırlarda şöyle demektedir:
“Zaten benim de bu konularla ilgili yazılı bir eserim bulunmamakta. Çünkü bunu diğer bilimlerle aynı sınıfa sokamayız. Bu konular çok uzun süre boyunca üzerine düşünüldükten sonra hakikat ruhta bir anda parıldar, sonrası da kendiliğinden gelişir. Eğer öğrenim konusu sözle ya da yazıyla ortaya konulsaydı, bunu benden daha iyi bir şekilde kimse yapamazdı, hem başarısızlık halinde hiç kimse benden daha fazla üzülemezdi.
Eğer bu konuları yazmak gerektiğine ve halkın bu yolla anlayabileceğine inansaydım, hayatımı insanlara bu kadar faydalı olacak bir işle geçirmez miydim? Böylece insanları olayların özü hakkında aydınlatmış olurdum.” [8] Platon yine Mektuplar’da şöyle der: “İşte bu nedenle bu konu hakkında bir şey yazmadım. Platon’un yazılı hiçbir eseri yoktur ve bundan sonra da olmayacaktır. Platon’a ait olduğu iddia edilen eserler ise Sokrates’in gençlik dönemine ait çalışmalardır.” [9]
Buradan da anlaşılacağı üzere, Platon Akademi’de ele aldığı derin felsefi konular üzerine yazmamış, verdiği derslerin notlarını yeniden düzenleyip yayımlamamıştır. Bugün elimizde olan, ondan günümüze kalmış yaklaşık otuz kadar eser, daha ziyade halk veya ortalama okuyucu için kaleme alınmış, aynı zamanda birer edebiyat şaheseri oldukları düşünülen diyaloglardan meydana gelmektedir.
Mektuplar, söz konusu Platonik külliyat içinde, Platon’un hayatıyla ilgili olarak birinci elden bilgi veren yegâne eser olma özelliğine ek olarak diyalog olmayan yapısıyla da müstesna bir yer işgal eder. Platon, söz konusu filozof ve eğitimci karakterine ek olarak devlet adamlarının danışmanı olarak da seçkinleşmişti. İşte bu durum, öyle sanılır ki onu Syrakusai’ya bütünüyle başarısız geçen ilk seyahatin ardından iki defa daha gitmeye yöneltmiştir.
Bu seyahatlerden Mektuplar’da ayrıntılı olarak anlatılan birincisini, yani üç İtalya seyahatinin ikincisini 367 yılında yaptığı kabul edilir. [10] 367 yılında I. Dionysios ölmüş ve Dion, Platon’u Syrakusai’ya davet etmişti. Dion, o zamanlar 30 yaşında olan II. Dionysios’u eğitmesi, ondan bir filozof-kral yaratması için Platon’a teslim etmeye hazırlanıyordu.
Platon davete icabet etti ve gider gitmez Dionysios için bir eğitim programı hazırlayıp, ona özellikle geometri dersi vermeye başladı. Fakat tiranın Dion’a duyduğu kıskançlık ve öfke bütün planları alt üst etti ve Dion Syrakusai’dan ayrıldığı bir sırada, Dionysios’un kaprislerine boyun eğmek durumunda kalan Platon Atina’ya ancak büyük zorlukları aşarak güç bela erişebildi. Bu sıralarda Dion, Atina’da ikamet ediyordu.