Dini

Sadreddin Konevî – Esmâ-İ Hüsnâ Şerhi

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Allah’ın güzel isimleri vardır, bunlar ile O’na dua ediniz.”[4] Bilinmelidir ki: Mukaddes Zât (cc.) hakkında asıl olan, sıfatlardan soyutlanmak ve münezzehliktir; bunun nedeni, O’nun sıfatlarla sınırlanmaktan mutlaklığı ve âlemden müstağniliğidir. Bunun yanı sıra her isim ve sıfat, var olanı gerektirir; söz konusu var olan, ancak bu isim vasıtasıyla zuhûr edebilir.

Eğer varlıkta isimlerin zuhûrunu talep ettikleri bir şey bulunsa idi, âlemin kadîm olması lâzım gelirdi, halbuki, sahih bir haberde şöyle rivâyet edilmiştir: “Allah var idi, O’nunla beraber başka bir şey yoktu.” Binaenaleyh, isimlerin hükümleri ancak kâbiliyetler vasıtasıyla zuhûr edebilir. Bu ise, a’yânı sübût mertebesinden çıkartıp, onların varlık mertebesinde meydana gelişleriyle gerçekleşir.

Buna göre, a’yân-ı sâbite varlık kisvesine büründüklerinde, bunların türlerinin mertebeleri kendiliklerinde meydana gelir. Bu mertebeler, mazhâr mertebeleri üzerinde hüküm sahibi olan ezZâhir isminin saltanatı mahallinde meydana geldiklerinde, esmâ-i hüsna’nın eserleri zuhûr etmiş, ulvî sıfatların neticeleri tebarüz etmiştir.

İsimler sonsuzdur, çünkü onlar Allah’ın mülkünü içeren mertebelerden ibarettir; söz konusu mülk ise, mümkünlerin hakikatlerdir. Bu hakikatler ise, sonluluk ile nitelenemez, çünkü onlar, Hakkın şe’nlerinin aynıdırlar. Hakkın şe’nlerinin ise, ne dünyada ve ne de âhirette bir nihayeti söz konusu olabilir. Evet! Bunlardan meydana gelen şeyler, sonludur.

Bu ilâhî kuşatıcılığa şu âyet-i kerime delâlet eder: “Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız.”[5] Böylece Hak, ihtiyaç duyulan her şey ile kendisini isimlendirmiştir. Bu, varlıkların bütün mertebelerine, hatta ulvî ve süflî fertlerinin cüzlerine sirâyet eden bir hakîkattir

Bu husus anlaşıldığında, bilinmelidir ki: İlâhî isimler, çeşit çeşittir: Bunların bazıları, zamirlerdir, örnek olarak, O (Hüve), Biz (Nahnu) ve Ben (Ene) gibi zamirleri verebiliriz. Bazı isimler, el-Halık (Yaratan), el-Cail (Yapan) gibi, kinâye isimleridir. Bazıları ise, niyabet isimleridir.

Buna örnek olarak, “Gömlekler sizi sıcağa karşı korur” ifadesi verilebilir. Burada gerçekte koruyan Haktır, fakat gömlekler, korumada Hakkın yerini almışlardır. Bazı isimler ise, Kur’ân-ı Kerim tarafından zikredilmiş olsa bile, edep gereği Allah’a isim olarak verilemezler.

Bunlara örnek olarak, Allah hile yapmıştır (mekr)[6], “Allah onlarla istihza etmiştir”[7], “Ben bir hile yapıyorum”[8] gibi ifadeleri verebiliriz. Böyle bir ismi Hakka vermek veya vermemek, bize değil Hakka kalmış bir iştir. Biz, Hakkı sadece kendisini isimlendirdiği şey ile isimlendiririz; Hakkın kendisine isim yapmaktan men ettiği bir şeyi de, edebin gereği, Hakka isim yapmayız.

Aynı şekilde, fiiller de böyledir; çünkü bazı fiiller, yapanın kötülenmesini gerektirirler. Buna örnek olarak şirk, zulüm, fesat gibi fiilleri verebiliriz. Bazı fiiller ise, failinin övülmesini ve methedilmesini gerektirirler. Bu kısma örnek olarak da, iyilik, sabır, şükür vb. gibi fiilleri verebiliriz. Allah, övülen fiilleri işleyen insanları sevdiğini, buna karşın kötü fiiller ile nitelenen kimseleri sevmediğini bildirmiştir.

Hiç kimse, Hakka isimler vermek veya O’na bir takım fiiller nispet etmek hakkına sahip değildir; sadece Hakkın bu konuda tasarruf hakkı verdiği kimse bunun dışındadır. Bu tasarrufların bilinmesi ise, Hakkın bildirmesi ile ve akıl yoluyla değil şeriat ile bilinebilir.

Allah Teâlâ, kendisine sadece ve sadece “güzel isimleri” nispet etmiştir. Bununla birlikte bütün isimler, gerçekte güzel isimlerdir. Şu var ki Allah, kendisine nispet ettiği bu isimleri güzelin dışındaki bütün niteliklerden arındırmıştır. Allah’ın isim ve sıfatlarının hakîkatlerini en yetkin tarzda ve en iyi bilenler, peygamberlerdir; onlar da, Hakkı Hakkın bildirdiği şekilde bilmişlerdir.

(Esmâ-i hüsna hadisinin izahı:) Muhbir-i sadık’ın sahih bir hadiste şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: “Allah’ın doksan dokuz ismi vardır. Bunları ezberleyen (ihsa) kimse cennete girer.” Burada belirtilen yüzden bir eksik ifadesi, pekiştirmek için söylenmiştir, nitekim benzer bir tekit, Allah Teâlâ’nın şu âyet-i kerimesinde söz konusudur: “Hacda üç gün, yedi gün de dönünce tutarsınız.

Bu ikisinin toplamı, ondur.”[9] Böylelikle Allah, bu ifadeyi pekiştirmek için böyle zikretmiştir, nitekim pek çok alimin görüşü budur. Bu ifade biçimi, yazım yanlışlığından korur. Çünkü doksan dokuz, yetmiş yediye, yetmiş dokuza benzer. Böylelikle Allah, kayıt altına almakla, karışıklığı gidermiştir.

Hz. Peygamber’in hadiste buyurduğu “bu isimleri ‘ihsa’ eden”, zâhir alimlerine göre, bilen demektir. Başka bir ifadeyle, bunların lafızlarını ve mânâlarını bilen, netice ve eserlerinin hakîkatlerine dalan demektir. Ehlullaha göre ise, söz konusu ihsa, isimlerle vasıflanmak, onların hakîkatleri ile zuhûr etmek ve neticelerinin içeriğine göre kul olmaktır; öyle ki, artık bu isimlerin kendileriyle vasıflanan, hakikatleriyle zuhûr eden ve neticelerinin içeriklerine göre kul olan insanlara da verilmesi doğru olur.

Nitekim Allah kendisini “yardım edicilerin en hayırlısı (hayrü’n-nasırîn)[10], “hüküm sahiplerinin en hayırlısı (hayrü’l-hakimîn)[11], “koruyucuların en hayırlısı (hayrü’l-hafızîn), “rızık verenlerin en hayırlısı/hayrü’r-razikîn”[12], “yaratıcıların en güzeli (ahsenü’l-hâlikîn)[13] diye tanımlamıştır. Bunun yanı sıra Allah, peygamberinin de müminlere karşı “raûf ve rahîm” olduğunu haber vermiştir.

Bu gibi ikazlarda, kalb erbabı ve keşif ve müşâhede sahipleri sınıfından olan inâyet ehli için geniş bir imkân söz konusudur; onlar, meşru yöntemlere dayanan sülûklerinde, velâyet ehlinin yolunu ve ilâhî ahlakla ahlaklanmayı esas alan seyirlerinde isimlerin hakîkatleri ile vasıflanırlar, eserlerinin renkleriyle boyanırlar.

Neticede, ilâhî ahlak ile ahlaklanmak, bu insanların Allah’a yaklaşmasını temin eder ve O’nun katında bir vesile haline gelir. El-Kerîm ve el-Mennân olan Allah’tan dileğimiz, bizi kendi ehlinden kılmasıdır. Allah’a dost olmak, sadece Hakkın ehil kılmasıyla mümkün olabilir.

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Kevser Yeşiltaş & Nilüfer Dinç – Batıni Mevlana

Editor

Eugen Herrigel – Yay ile Ok Atış Sanatında Zen

Editor

Mektubat-i Mevlana Halid – Mevlana Halid

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası