Nazi örgütünün, yeryüzünde bugüne kadar görülen en gizemli ve bilinmezlerle dolu örgütlenme olduğundan kimsenin şüphesi bulunmamaktadır. Nasyonal sosyalizmi partisine isim olarak seçen, ancak ırkçılık idolojisiyle arî Alman ırkının tüm dünyaya hakimiyetini amaç edinen Nazizm, sadece Almanya’da değil, o dönemin bir çok ülkesinde ve daha sonraki yıllarda başka ülkelerin ırkçı liderlerine de esin kaynağı olmuştur.
Ancak Nazi ideolojisinin önce tartışmasız bütün Alman milletini ve ardından da Nazizm’e yakınlık duyan bütün ülkeleri etkisi altına almasında bir kişinin büyük önemi vardır. Bu kişi, dünya tarihin “tartışmasız en tartışmalı ismi” Adolf Hitler’dir.
Birinci Dünya Savaşı’nda sıradan bir asker olan Hitler, savaştan mağlup ve harap çıkan Almanya’da hitabet yeteneğiyle etrafındaki insanları etkisi altına almaya başlamış ve daha sonraki yıllarda Nazi Partisi’nin kurmayları olacak kişilerle birlikte, hâlâ gizemi çözülemeyen bir örgütlenmeye imza atmıştır.
Hitler, Alman milletinin Führer’i olduktan sonra adeta insanları hipnotize eden hitabet gücüyle etkilediği yığınları peşinden sürüklemiş ve Büyük Nazi İmparatorluğu hayalinin peşine düşmüştür. Bütün yaşamı gizemli değişimler ve olaylarla dolu olan Adolf Hitler, büyük bir sır perdesinin ardında saklı kalan hayatının son on üç gününü gözlerden uzak yaşamıştır.
Rus askerlerinin Berlin’i ve Başbakanlık binasını kuşattığı son on üç gün de Hitler, Başbakanlık binasının altındaki sığınağındaki odasında, ölümünden bir gece önce evleneceği sevgilisi Eva Braun’la birlikte yaşamıştır.
Yirminci yüzyıla damgasını vuran, dünya siyasetinin rotasını çizen, milyonlarca insanı beraberinde ölüme götüren, kimilerince dahi bir lider, kimilerince ruh hastası bir katil olarak değerlendirilen, hayatı yüzlerce filme ve kitaba konu olan bu esrarengiz adamın hayatının son anı da yine kalın bir sır perdesinin ardında durmaktadır.
30 Nisan 1945’deki ölümünün üzerinden elli yıl geçen Adolf Hitler’in ressam olmak isterken akademiye kabul edilmemesi üzerine onbaşı rütbesiyle Alman ordusunda başlayan, dünyanın kaderine hükmeden bir Führer olmasına uzanan ve bir sığınak odasında sona eren yaşamı, dünyanın en sırlarla dolu yaşam öyküsü olarak gizemini hâlâ korumaktadır.
“Hitler’in Son 13 Günü” adlı eser, Hitler’in ölümünün 50. yıldönümünde, onun hayatını anlatan eserlerin yanına konulabilecek bir araştırma-derleme çalışması olarak hazırlandı. Hitler’in son anlarına tanıklık eden kişilerin, savaşın hemen ardından Hitler’in izini arayan araştırmacıların, Hitler’e dost ve düşman kimliği taşıyan bir çok kalem sahibinin yaptıkları çalışmaların yanı sıra farklı tarih kitaplarından yapılan araştırmalar da biraraya getirilmiştir.
Bu eserimiz tarafsız bir gözle, sadece tarihe bir kayıt düşmek amacıyla hazırlanmıştır. Tarihte adı yer alan bütün liderler gibi Adolf Hitler’le ilgili kararı da yine insanlar kendi duygu ve mantıklarının terazisi sonucu vereceklerdir. Araştırmacılara ve tarihçilere düşen görev, bulabildikleri bütün farklı kaynakların sesine yer vermektir.
Bu esere ilham kaynağı olan ve kendilerinden yararlandığımız bütün değerli araştırmacılara bu bağlamda teşekkürü borç bilmekteyim. Ayrıca farklı dilllerdeki kaynakların taranmasında yardımlarını esirgemeyen tüm dostlarıma da şükranlarımı sunuyorum.
En yakınında bulunanların anlattıklarına göre Adolf Hitler yaşamının son gecelerinde çığlıklar atarak uyanıyor; titreyerek anlaşılmaz sözcükler söylüyor; soluk soluğa yatağından dışarı fırlıyor ve odanın ortasına dikilip görmeyen gözlerle bakarak “İşte o buraya da gelmiş, işte o!” diye inliyor, sonra yine anlamsız garip sözcükler mırıldanmaya başlıyordu.
Zorla teskin edilip yatağına yatırılıyor ama yine yatağından fırlayarak “İşte yine orada, köşede!” diye haykırarak tepiniyor ve çığlıklar atıyordu. Bu anlatılanlar, Nazi liderlerinden Hermann Rausching’in “Hitler Bana Dedi ki” adlı kitabında yer almaktadır ve eğer tüm bunlar gerçekse, bundan inanılmaz sonuçlar çıkmaktadır.
Dünyayı korkudan titreten Adolf Hitler’i ne korkutabilirdi? Belki de ölümün dışında hiçbir güç! Peki neydi Hitler’e ölümünden kısa bir süre önce hayaller gördürten ya da gerçeğin ta kendisi olan sır? HİTLER’İN GERÇEK KİMLİĞİNE DOĞRU YOLCULUK Hitler’in tüm yaşamı ve yaptıkları büyük sırlarla örtülüdür; ancak son günleri daha da büyük sırlar, gizemler barındırmaktadır.
Peki, tüm yaşamı bir sis ve giz perdesinin içinde saklı olan Adolf Hitler, bu noktaya nasıl gelmişti? İnsanlık tarihinde siyasi hiçbir lidere Adolf Hitler’e tapıldığı gibi tapılmamıştır. Hitler’i izleyen kitlelerin sayısı, neredeyse diğer liderlerin tümünü izleyenlerden fazlaydı ve üstelik hemen hepsi Hitler’e tutku derecesinde hayrandı. Peki gerçek nedir? Kimdi bu adam?
Çok yazılıp çizilen siyasi ve askeri kişiliğinin ötesinde Adolf Hitler kimdi ya da neydi? On iki yıl onun basın sözcülüğünü yapan Otto Dietrich onun için “Çılgınca ırkçı düşünceleri olan şeytani bir adamdı.” diyordu. Hitler için çok yorum yapılmıştır. Ancak bu tuhaf adamın dev bir milleti nasıl olup da neredeyse yok olmaya sürüklediğinin cevabı hala anlaşılabilir değildir. HİTLER’İN SON GÜNLERİNDEKİ KONUŞMALARINDAN “Danzig Krizi” konuşmasından… “
Bilim, toplumsal bir olaydır ve bütün toplumsal olaylar gibi, kitleye getirdiği kâr ve zarardan başka bir meşru sınıra sahip değildir… Şansıma teşekkür ediyorum ki, beni bilimsel eğitimden korudu. Bu sayede, bazı ilkel inançlardan uzak kalabildim.
Her şeyi anıtsal bir tarafsızlık ve buzdan bir ruhla yargılıyorum… Tanrı, beni insanlığın kurtarıcısı olarak tayin etti.” Bir yemek konuşmasından… “Bireysel vicdani ve sorumluluğu öne alan Hıristiyan doktrinine karşı, bireyin hiçliğini ve onun milletin göze görünen ölmezliği içinde kalıcılığını kabul eden kurtarıcılık doktrinini koyuyorum. İnsanların, bir kurtarıcının acısı ve ölümüyle satın alınıp kurtarılması inancını kaldırıyor ve onun yerine yeteneklerin kalıcılığına inancını öneriyorum…
Merhametin tek bir tedavisi vardır; o da hastayı ölmeye bırakmak. Kutsal Kadeh’in “Graal” bahsettiği ölümsüzlük, yalnızca soylu ve asil kanlı insanlar içindir… Artık milletlerin rekabeti değil, ırkların mücadelesi geçerlidir…
Yahudilerin Allah’ı mevcut olmayacaktır; zor zamanlar geçireceğiz ve engelleri bizzat ben ortaya çıkaracağım. Sadece en sert ve güçlü ırk kalıcı olacaktır ve dünya yeni bir çehre alacaktır. Bir gün, İngiltere, Fransa ve Amerika’nın yeni liderleriyle anlaşabileceğiz ama bunlar öncelikle katılmak suretiyle sistemimizi tamamlamalıdırlar.
O zaman Nasyonalizm’den büyük bir şey kalmayacaktır. Çeşitli diller konuşan ama tümü aynı kökten gelen, tümü evrensel yöneticiler tarikatının üyesi olan güçlü insanlar arasında anlaşma olacaktır.” Yukarıda sadece iki örneğini verdiğimiz konuşmalar, Hitler’in bir süre sonra intihar ederek ölümüyle sonuçlanacak yaşamının son evrelerinde sıkça dile getirdiği konulardı. Hitler, sürekli olarak zamanının çok az kaldığı endişesindeydi ve sürekli korkuyordu.
Sıkça söylediği şeyler arasında, “Evrenin Kesin Dönemeci” sözü vardı. İnsan kitleleri için “Ruhun Yanlış Yolu” deyimini kullanıyordu. “Majikal Görüş”e sahip olmak insan gelişiminin amacıydı. Kendisi, o andaki ve gelecekteki başarıların kaynağı olan gizemli bilginin eşiğindeydi.
İlkel dünyaya ait efsaneleri inceliyor, ilk toplumları ve kitleleri etkileyen hayalleri araştırıyordu. Doğa yasalarının değiştirilmesi için kullanılan majikal antik yöntemler hakkında bir kitap bile yazdı. Kendi gücünün, gizli güçlerden kaynaklandığına emindi, insanlığa yeni bir “İncil”i bir an evvel bildirmek hevesi içindeydi.