Bazen hayatınızda inanılmaz güzel şeyler oluyor, birkaç gün rüya aleminde yaşıyorsunuz ama sonra her şey eski haline dönüyor mu?
Yepyeni bir hayat size yeşil ışık yakıp sonra da dokunduğu gibi teğet geçip gitmedi mi?
“Hayatımın aşkını buldum. Muhteşem bir işe kavuştum. Hayalimdeki evde mutlu yaşayacağım. Nihayet borçlarımı ödemek için elime süper bir fırsat geçti.” derken kısa süre sonra bu rüyalardan maalesef uyandınız değil mi? Hem de son anda…
Bir şey eksik ama ne diyorsan kendi mucizeni yaşamak için SU kanunlarını öğrenmelisin…
***
Sosyal yaşamınızda, dualarınızda, sağlığınızda kendi mucizenizi yaşamanız vücudunuzdaki tüm hücrelerin her birinin genç hücreler olarak kalmasıyla mümkün olur. Hücrelerinizin genç kalması ise sadece sizin SU hakkında bildiğiniz sırlar ile mümkündür.
.
Zayıflamak mı istiyorsun? Uzun yıllar boyunca genç ve zinde kalmak mı istiyorsun?
SU’yun sırlarıyla bu mümkün…
SU KANUNU
“Bir Hızır Öğretisi”
Kendisine ömür verilenin ömrünün uzatılması da, ömründen kısaltılması da mutlaka bir kitapta yazılıdır. Şüphe yok ki bu, ALLAH’a göre kolaydır.
(Fatır Suresi 11. Ayet)
Her şeyi Su’dan yaratan
ALLAH’a hamdolsun.
.
Kitapta, “Su” derken baş harfi büyük ve ona gelen ek —mesela “Su’yun” yazarken olduğu gibi— ayırma işaretiyle ayrılmıştır: Bu, benim imla kurallarını bilmediğimden değil gerçeği bildiğimden ve saygımdandır. Türkçe dil bilgisinde özel isimlerin baş harfleri büyük yazılır ve ardından gelen ekler ayırma işaretiyle ayrılır.
Su’yu anlasaydın ve aslında ne olduğunu bilseydin sen de hep böyle yazacaktın.
Unutma hayat dediğin şey sana verilmiş imtihanlarla dolu bir oyundur.
Ne kadar özenirsen o kadar özenilirsin.
Özenilirsen yaşamın mucizelere açılır…
.
Yıllar sonra hayatımın tam manasıyla ilim peşindeki bir adamın macerasına dönüşmesini sağlayan olayın yaşandığı yerin önündeyim. Konya’dayım. Şems-i Tebrîzî’nin türbesi olduğu varsayılan, benim de yıllar önce ilk kez lise eğitimim sırasında okulun gezisiyle geldiğim, herkes Mevlâna’nın Türbesi’nde gezerken, “Şems’in Türbesi nerede? Mevlânâ hazretleri buradaysa Şems hazretleri nerede?” diye sorarak bulduğum yerdeyim. Herkesten ayrılıp kısa bir zaman dilimi geçirdiğim ama içerisinde yüreğimin pır pır edişini hâlâ hatırladığım o güzel mekânın önündeyim. Her şeyin değiştiği yer, daha doğrusu her şeyin değişmeye başladığı yola çıktığım yerin başlangıcı.
“Su’ya bak!” ne güzel bir cümle idi…
O günden itibaren O kişinin dediği gibi hep Su’ya baktım.
Şimdi anlıyorum ki o vakitler bakışlarım ne yaptığını bilmeden yapılan boş, beyhude bakışlarmış. “Ne var acaba?” diyerek bakmıştım, ilk zamanlardaki boş boş, “ALLAH, Su’yu boşuna yaratmadı,” diyerek tefekkür ibadeti yapıyorum zannettiğim bakışlarım, bir süre sonra üniversite eğitimiyle birlikte bilimsel olarak tam manasıyla Su’yu incelemeye dönüştü. İncelemelerimde tıkandığım noktalara gelince, lise yıllarımda Şems Türbesi’nin önünde sözleriyle tüm hayatımı değiştiren O adam, birçok kez karşıma çıktı. Hem en olmaz dediğim anlarda hem de değişik ülkelerde…
Endülüs’ün gölgesindeki Barselona, Malaga, Kurtuba’da yüzyıllar öncesinden kalma en nadide, en değerli, Endülüslü ilim adamlarının el yazması eserlerinin peşinde koşarken, New York’ta Su hakkında araştırmalar yapan laboratuvarımda, Su’yun üstünde dahi durduğunu bilmedikleri Arafat’ta, tüm kalplerin pır pır ettiği ateşe doğru uçuşan pervaneler misali ruhların koştuğu Kâbe’de, bir zamanlar neredeyse tüm dünyanın yarısından fazlasının yönetildiği ve gelecekte de tüm dünyanın yönetileceği İslam’ın kalbinin başkenti İstanbul’da, hatta teknolojik gelişmeler için fikir fırtınalarının yaşandığı Manhattan’ın gökdelenlerinde aniden karşıma çıktı, muhteşem ilmin bilgilerini verdi, yol gösterdi.
Ben yıllar içerisinde yaşlanırken o hep aynıydı.
“Çalışmaların, insanlık için belli bir noktayı geçtikten sonra Su hakkında öğrendiklerini anlat ve öğret. Sana söylediğim sırlardan da ekle,” demişti.
Ve ben O’na, Su’lar yükselirken söz verdim. “En derin sırları kalbime gömdüm. Çalışmalarım insan sağlığına büyük katkılar sağlayacak noktaya geldiğinde senin izin verdiğin sırlarla birlikte açıklayacağım,” dedim.
SU KANUNU
Havada kapladığınız alan havaya göre daha hafif olursa uçarsınız. Su’da kapladığınız alan Su’dan hafif olursa batmazsınız, Su üzerinde kalırsınız. Bunlar Arşimet kanunları olarak kitaplara girmiştir. Arşimet adındaki bilim adamı tarafından bu kanunların farkına varılmıştır. Gemiler ve uçaklar bu kanunlardan yararlanılarak icat edilmiştir. Arşimet Kanunları dediğimiz bu kanunlar, aslında Su’yun kanunlarından sadece iki tanesidir. Bu kanunlar dünyanın yaratılışında da vardır. ALLAH, her şeyi belli bir sistemle yarattığını ve sistem üzerine devam ettireceğini yüce kelamı Kur’ân-ı Kerîm’de açıklar. ALLAH’ın ilk yarattığı maddelerdendir Su ve her şeyi Su için belirlediği işleyiş sistemi üzerinde yaratmıştır. Bunlar Su kanunlarıdır.
ALLAH, Su’yu sevmiştir ve aziz kılmıştır. ALLAH’ın yaratmış olduğu bu muhteşem kâinat, düzen içerisinde ve şaşmaz kanunlarla işler. Yaşamakta olduğumuz şu fani dünya hayatının sistemi, ALLAH’ın yarattığı, sevdiği, aziz kıldığı Su kanunları üzerinde işler.
Çünkü yaratılan her şey yaratıldığı maddenin kanunlarıyla sevk olunur. ALLAH her şeyi Su’dan yaratmıştır.
“ “O kâfir olanlar; görmediler mi ki, göklerle yer bitişik bir hâlde iken biz onları ayırdık. Hayatı olan her şeyi Su’dan yarattık. Hâlâ inanmıyorlar mı?”
(Enbiya Suresi 30. Ayet) ”
Biz Su kanunlarının bazılarını fizik kanunu, doğa kanunu olarak adlandırırız ama bunların her biri yaratılmış oldukları yegâne madde olan Su’yun kanunlarından başka bir şey değildir. Bizim, doğa kanunları, fizik kanunları, kimya kanunları dediğimiz kanunlar, Su kanunlarının içerisindeki çok küçük bir bölümü oluşturur.
Doğa kanunları olarak gördüğün ve sana öğretilen kanunların hepsi Su kanunlarının içerisinde yer alan alt maddelerdir. Bazı doğa kanunlarını zaten okullarda öğrendin. Sadece bunların Su’ya ait kanunlar olduğunu bilmiyordun. Ama henüz hiç duymadığın birçok kanunu var Su’yun…
Gel şimdi Su’yun sırlarının içerisinde daha önce hiç duymadığın ama tüm hayatını değiştirecek senin vücudun ve kaderin üzerinde hüküm süren Su Kanunlarını anlatayım.
Bu durumda Ledün ilminden biraz bahsetmem gerekiyor. Çünkü Ledün ilminin ne olduğunu anlamadan bu gizemli Su kanunlarını tam olarak anlamak pek mümkün değildir. Zira biz bu konuda sadece laboratuvar çalışmalarımızla devam etmiş olsaydık Su’yun enerjisinden başka bir şeyden bahsedemeyecektik. Ufkumuzu Su hakkında inanılmaz derecede genişleten, o muhteşem ilim ve öğreticisiydi…
Su’yun sırlarını dolayısıyla şu dünya yaşamının sırlarını anlayabilmek için biraz Ledün ilminden bahsedelim.
LEDÜN İLMİ
Ledün ilmi; gizli, saklı, sır ilim manasına gelmektedir. ALLAH’ın yaratmış olduğu, bilinen ve görünen fiziki dünyanın ilmi ile birlikte bâtın ilmini de kapsayan çok özel bir ilimdir.
Kur’ân-ı Kerîm’de bu ilim hakkında “Bizim katımızdan, bizim tarafımızdan verilen bir ilim” tabiri kullanılmıştır.
ALLAH’ın, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya (s.a.v.) bildirdiği hakikatler, üç farklı bölüm hâlindedir. Bu bildirilen hakikatlerin ilk bölümü sadece peygamberlik makamında hatta hatemün nebi makamında idrak olunabildiğinden, bu sırlar ALLAH (c.c.) ile hatemün nebî olan Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz arasında bir sır olarak kalmıştır. Böyle gerçekleri Peygamber Efendimiz (s.a.v.), ashabından hiç kimseye açıklamamıştır. Mesela neden balık yemedikleri sorulduğunda cevap vermemişlerdir. Balık yememişler ve sebebini açıklamamışlardır.
ALLAH (c.c.) ile Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz arasında açıklanması mümkün olmayan, açıklansa bile herkes tarafından anlaşılma imkânı bulunmayan gerçeklerin varlığı bazı hadislerden de anlaşılmaktadır. Bu hadislere bakacak olursak, Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz ashabına;
“Şayet bildiklerimi bilseydiniz; az güler, çok ağlardınız,” buyurmuştur. Ama bahsettiği o gerçekleri açıklamamıştır.
Bir başka hadis-i şerifte;
“Benim Cenab-ı Hak ile öyle anlarım olur ki, onlara ne bir mukarreb melek ne de herhangi bir peygamber vakıf olabilir,” buyurmuşlardır.
Âlemlerin Rabbi olan yüce ALLAH’ın, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya (s.a.v.) bildirdiği ikinci bölüm olarak adlandırabileceğimiz hakikatler, sırlar, bölümü de vardır ki bunlar, ancak aklen ve ruhen yükselmiş, “havas” diye tabir edilen seçkin, muttaki kul veya “havâssü’1-havâs” olarak tabir edilen seçilenlerin de içlerinden seçilen mümin, ilim ehli Kul’lar tarafından doğru olarak anlaşılabilir. Bu bölümdeki gerçekleri, Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz, Hz. Ebu Bekir (r.a.) ve Hz. Ali (r.a.) gibi bazı büyük sahabelere anlatmışlardır.
Aslı itibariyle bu ikinci bölüm hakikatler Ledün ilmi konularıdır. Ledün ilmi genel olarak bakıldığında Su ve zaman ilmidir. Her ikisinin de aslını açıklar. Çünkü Ledün ilmi varlığın en derin sır ilmidir. Yani her şeyin arkasındaki gerçek sebebi, tüm olayların arkasındaki hakikati açıklar. Maddenin aslını, eşyanın hakikatini açıklar.
ALLAH’ın, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya (s.a.v.) bildirdiği hakikatlerin üçüncü bölümünü oluşturan bilgiler ise yaratılmış tüm insanlığa açıklanması şart olan bilgilerdir. Çünkü bu bölümdeki bilgiler hakkında, bütün insanlık âleminin, iman ve amel mükellefiyeti vardır. Bunlar da zaten Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz tarafından tüm insanlığa açıklanmıştır.
Resûl-i Ekrem (s.a.v.), ashabı ile sohbet ederken kıyamete kadar gerçekleşecek olaylar hakkında ve bazı olmakta olan olayların sırları hakkında açıklamalarda bulunur, ancak ashabın bir bölümü bu özel konuları tam manasıyla kavrayamazdı. Bir kısmı da unutup giderdi. Bunlar Ledün ilminin açıkladığı sır hakikatlerin bazılarıydı.
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz, bu hakikatlerin ikinci bölümü olarak adlandırdığımız bilgileri Hz. Ebû Bekir (r.a.) ve Hz. Ali ye (r.a.) anlattıkları gibi ayrıca sahabelerden İbn-i Mes’ûd (r.a.), Ebû Hureyre (r.a.), Muaz bin Cebel (r.a.) ve Haris bin Mâlik (r.a.) hazretlerine de anlatmışlardır. Onlar da bu sırlı hakikatleri o dönemde anlayabileceklerini düşündükleri insanlara onların anlayabileceği hâle getirerek anlatmışlardır. Ledün ilminin kuralı budur; size Ledün ilmi öğretilmişse ve içinden bazı sırları açıklamanıza izin verilmişse göreviniz bu hakikatleri açıklarken açıkladığınız insanların anlayış ve algı kapasitesine göre açıklamanızdır.