Tanrılar İstedi Savaşı
Önsöz’den…
Şiir, şiir yazanın kendini anlatması olduğu kadar okuyanın da kendini okuması, bir bakıma kendini anlaması,araması ve bulma çabasıdır. İşte,bu nedenle
de yalan götürmez.
İlk oluşumundan beri insan, yeryüzünde karşısına çıkan olaylara -gündüz ve gecenin değişmesi,mevsimlerin oluşması,yağmurlar,depremler,gökyüzündeki yıldızlar,
ölümün ötesindeki gizem- kısaca yaşama ait her şeye kendince bir açıklama getirmeye çalışmıştır.Yaşadığımız dünyanın her bir köşesinde efsaneler ve destanlar,mitolojik masallar anlatılagelmiş ve değişik dinler ortaya çıkmıştır.Nedir ki hepsinin öncesinde söz vardır,hepsi şiirle varolmuştur,sözlerle şiirlerle anlatmıştır her şeyi insan…
şiir eskidir
en eski toprak
yürümediğim
belki
tanımadığım
…..
GURBETÇİLER
kentlerin de içinde gurbetçiler
uzaktırlar yaşamaya
sonra insanları ezinçli türkülerden alınma
silahlar çatılmış gibi kara görünen
evleri kapalıdır yüzlerine
bir otel penceresidir gökyüzü
ya da uzayıp giden yolların yükü
sonra kırılmaya bekleyen demirler
sonra yıkılmayı bekleyen duvarlar
ağlamazsa sazları
gününe düşen kara gölgelere
önüne yığılan paslı bakışlara
çevrimindeki duvarlara
ağlamazsa sazları sonra
özgürlüğüne kilitlenen birbiri üstü demirlere
ne mi olur
yaşamak öldürür gurbetçileri
türkülerine sararlar acılı hasretlerini
akşamları onların silahlarıdır
yalnızlıklarını koruyacak
kentlerin de kötürüm sevinçleri
işte yaşamak doğan bir gün
sonra yorgun türkülerine avunur
süregiden umutsa
dert yoktur yüreğine
gel gör ki sıla gölgelenir de
uzar giderse ezginliği
lokma lokma dizilir boğazına
bir ekmek bir katığı
yorgunluğu koca kentin
sevmelerden
uzayıp giden yolların yükü
yaşamak denilen doğan gün
bir türkü söylenirse
evleri koca kentin
silahlar çatılmış gibi kara görünen evleri
ölgün sevinçlerine korugan
kımıltıları da usanç
kent yorgunlarının
bir otel penceresidir gökyüzü
ya da karanlık duvarlı bir oda
afişler yapıştırılmış ak yazgılı
öfke pusatlar kuşanmış
umutları
koca kent yalnızlığında gurbetçiler
böyle derin solukları
kavga artığı değil
gözlerin çakmak yanışı amaçlı
yumrukların sıkılmışlığı böyle acı
silmeye ezginliği
çoğalan solukları
bungunluğu değil bu ateşi sırtlamanın
oysa
kıvançlıdır türküleri de
doğurtmaya yeni günü bekleyenlerin
elleri
savaşlar artığı hayınlıklardan ırak
yengiyi kollamada
öfke pusatlar kuşanmış
bakışları
yıllardır öğütülen acılara bilenmede
yaşamak mı doğan gün
yabansı bir ezgi gibi
uykularına da ezinç belenmişlere
dün ve bugün
bir özge kızgınlıklar
kollarında şimdi duyarlı
dirilgin bir uğraşta
yarınlar ve ötesine
kırılmayı
bekleyen demirler
yıkılmayı bekleyen duvarlar
sonra
aklığa kin yazgılı
kara kara betikler sırtlamış ya öteler
günlere böyle paslı gölgeler yığmaya
avuntudur
koca kentleri de ölgün sevinçlerine
suya koşan ceylanlar gibi gün doğumunda
kutsal bir açlıktır
kemirir
kuşku olur yüreklerde
öfke olur umutlarda
sabah kavga ağımıdır
silmeye paslı gölgeleri
nakış nakış
bir uğraştır
verilir
böyle derin solukları
doğurtmaya yeni günü bekleyenlerin
kıvançlı solukları
dün ve bugün
bir özge kızgınlıklar
kollarında şimdi duyarlı
dirilgin bir uğraşta
yarınlar ve ötesine