Tarih

Türkiye Tarihi 1 – Osmanlı Devletine Kadar Türkler – Çesitli

“Geçmişi hatırlayamayanlar onu tekrarlamağa mahkûmdurlar.” Santayana, Life of Reason ,. “Tarihçinin görevi geçmişi sevmek, ya da geçmişten kurtulmak değil, bugünü anlamanın anahtarı olarak onu öğrenip unlamaktır.” E. H. Carr, What is History? Elimizdeki bu kitabın hikâyesi 1980 yılının Temmuz ayı ortasına kadar uzanıyor.

O sırada İstanbul’daydım. Cem Yayınevi’nin sahibi Oğuz Akkan’m komşusu olan bir arkadaşım bana onun benimle görüşmek istediğini bildirdi. Oğuz Akkan’t tanıyordum. Kitaplarımdan biri Cem Yayınevi tarafından yayımlanmıştı. Yayınevi’nin bundan Önceki yeri olan. Vilayetin yanındaki hana gittim. Oğuz, her zamanki güleryüzlülüğü ite beni karşıladı.

Büyük bir Türkiye tarihi yazmamı istiyordu, O sırada profesörlük tezimi yazmakta, ayrıca 19. ve 20. yüzyıl ar dışındaki Türkiye tarihi ite pek uzun boylu uğraşmamış olduğum İçin, teklifi kabul edemedim. Ama böyle bir esere ihtiyaç bu~ tündüğünü bildiğim için, karşt-öneride bulundum. Bu tarihi yazma-yacaktım, fakat yazımını örgütleyecektim.

Ayrıca, kol ektif bir eser olacağından, bir takım uzmanlık alanlarının bulunması da mümkün olacaktı. Nitekim, siyaset, iktisat, düşüne?, mimarlık ve sanat tarihi bölümlerinden oluşan bir tasarı hazırladım. Bunu yapabilecek kişilere teklifte bulundum, olurlarını aldım. Başvurduğum kişilerin hemen hepsi —eksik olmasınlar— kabul ettiler. Yalnız zaman irinde tasarımızda önemli değişiklikler yapmak zorunluğu oldu.

Zira yazıların 30 Haziran I982’de teslimi, kitabın da 1 Ocak 1983’de çıkması öngörüldüğü halde, Ayla ödekan ve Korkut Boratav dışındakiler bu takvime uyamadılar (hattâ onlar dahi bir miktar geciktiler). Sanırım bunun başlıca sebebi, arkadaşlarımızın yazmakla yükümlü oldukları bölümlerin hayli hacimli olmasıydı (siyasal tarihler 200, diğerleri 100′ er sayfa). Gerek ben, gerekse yazılarını daha önce verenler, bu önemli gecikme dolayısıyla üzülmedik desem yalan otur. Bu sıraâa dostları için büyük bir darbe: Oğuz Akkan’t âni olarak yitirdik.

Buna rağ-11 men Cem Yayınevi dağılmadı, ayakta kaldı. Arada Türkiye Tarihi yazarlarından yüklerinin hafifletilmesini isteyenler oldu. Bu boşlukları doldurmak üzere Hüseyin Yurdaydın, Halil Berktay, Nihal Kara. Hikmet Öidemir lütfettiler, aramıza katıldılar. Ben de bazı bölümlerden kısımlar yazmayı üstlendim. Birçok gecikme, üzüntü, zahmetten sonra Türkiye Tarihi ortaya çıktığı için yazarlar olarak, Cem Yayınevi olarak mutluyuz.

Eser elinizde, takdir sizindir. Böyle bir kitaba neden ihtiyaç bulunduğunu düşürttük, onu açıklamaya çalışayım. Türkiye’de okul arda ve üniversitelerde okutulan terin genel ikle yüzeysel bir tarihtir. Sanırım bizde fen derslerinin ulaştığı seviyenin çok altındadır tarihin (ve diğer manevi – beşerî bilimlerin seviyesi.

Okujlarda öğrenciler için tarih en çekilmez, ezbere dayalı, anlamsız ders durumundadır. Üniversite tarih bölümlerinin puanları, yani tarihçiliğe rağbet, diğer öğretmenliğe götüren disiplin-lerde olduğu üzere (bu da hükümetlerimizin maaş siyasetinin bir sonucudur) çok düşüktür. Zeki ve kabiliyetli gençleri tarihten kaçırtan başka bir neden de tarihin gençleri ideolojik bakımdan sertlendirmek için bir araç olarak görülmesidir.

Tarih, birçoklarımızın gözünde gerçeğin araştırılacağı, heyecan verici bir bilim dalı değil, kabul edilmiş-belirli ideolojik ya da siyasal tutumları destekleyecek kanıtların der-leneceği bir alandan ibarettir. Üniversitelerimizde ya da bunların dışında yapılan bir takım değerli tarih çalışmaları ise maalesef çok kez genel okuyucuya ulaşamamaktadır. İşte biz, bu kitabın, ülkemiz tarihçiliğini halH pür melalinden kurtarmaya belki mütevazı bir katkısı olur diye düşündük. * * * Kitabın bazı özel iklerini okuyucuya açıklamak gerekir sanıyorum.

Mesela siyaset, iktisat, düşünce ve bilim, mimarlık ve sanat tarihi bölümleri var da, neden mesela toplum, edebiyat, musiki, tiyatro tarihi bölümleri yok. Bunlar önemsiz alanlar mı? Şüphesiz değil. Toplumsal tarih bölümlerinin olmayışım şöyle açıklayabilirim: Bizde toplum tarihi üzerinde fazla çalışılmıyor, iyi bilinen bir konu sayılamaz.

Mevtana, Kanunî, Lâle Devri’ni iyi-kötü biliyoruz da, bu kişi veya dönemlerin kent.ve özel ikle köydeki gündelik hayatlarım o kadar İyi bildiğimizi sanmıyorum. Meselâ timar sistemini biliyoruz da, sipahi’ terle köylülerin gündelik ilişkileri hakkında fazla bir fikrimiz yok. Ayrıca, yazar arkadaşların, toplumsal bilimlerden azçok haberli kişiler olarak, işin bu yönlerine de değinecekleri umuldu. Edebiyat tarihine yer vermememiz önemli bir eksiklik.

Edebiyat tarihinin bizde çok işlenmiş bir konu olduğu, bu bakımdan bö’yte bir şeye fazla ihtiyaç olmadığını düşündüm. Fakat çok İstenmiş konular dahi İyi bir 12 yeterin elinde, taptaze, pırıl pırıl ortaya konabilir. Belki, bu kitabın başka basımları olursa bu eksikliği giderebiliriz. Musiki ve tiyatro, daha özet alanlar oldukları İçin, yukarda söylediklerim daha küçük çapta olmak üzere, bu konular için de geçerlidir (esasen tiyatro, edebiyatın bir parçasıdır).

Tabii, bir de hacmi fazla büyültmemek endişelerimiz de vardı. Yine hesabı verilmesi gereken bir nokta var. O da, kitabın ismi. Neden Türkiye Tarihi de, Türklerin Tarihi ya da Türk Tarihi değil? Türkiye, bilindiği üzere, bir yer ismi. Türkiye Cumhuriyeti yönetiminde, onun yurttaşı olan insanlar, Türkiye adını taşıyan, Anadolu ve Rumeli’den oluşan topraklarda yaşıyorlar.

Eskiden de, Osmanlılar zamanında başkaları Osmanlı Devleti’ne Türkiye derlerdi. Zira, hanedanı, yönetici ve orduları (ırk durumları ne olursa olsun), Türk, resmî dili Türkçe’ydi. Ama Osmanlı Devleti çok-utuslu bir impara-torluktu. Oysa Türkiye Cumhuriyeti mil î bir devlettir. Ama dili Türkçe olmayan Türkler azınlıktadır.

Türkiye ismi bugünkü ülke-mize daha uygundur. Bununla birlikte, bugünkü yurdumuza, Cumhuriyet Öncesi dönemler için dahi, yabancıların yaptığı gibi —ama ihtiyatlı bir biçimde— Türkiye demekte bence bir sakınca yoktur. Türkler’in Türkiye’ye gelmesi nispeten yeni bir olaydır, aşağı yukarı 1000 yıl ık bir germin var. Türkler en azından bilinen zamanlardan beri Orta Asya’da yaşadıktan sonra, buradan yayılıp, göç etmeğe başlamışlar. İşte bu yayılan, göç eden Türklerden bir bölümü Anadolu’ya geldiler ve yerleştiler.

Malazgirt’ten itibaren burada devlet, devletler kurdular. Türkiye Tarihî deyince 1000 yıldan öncesini dışta tutuyormusuz gibi anlaşılır. Oysa böyle bir niyetimiz yok. Türkhrin 1000 yıldan önce ne yapttklart biliniyor, bu bilgileri de bu kitabın dışında tutmak istemedik. Buna karşılık Türkler’in Tarihi deseydik, bu da pek uygun düşmeyecekti.

Zira Türkiye’ye Türkler geldikten sonra, buraya gel-meyen Türkler’in macerası bu kitabın ilgi alanı dışındadır. Üstelik ciltlerin konularına bakıldığında, esas ilgi alanımızın yakın tarih olduğu anlaşılır. Bu bakımdan Türkiye Tarihi amacımıza tam uygunluk gösteren bir baslık olmasa da, ona en yakın olanı olduğu için tercih edildi.

Fakat Türkiye Tarihi başlığı ite ilgili bir sorun daha vardır. Türklerin* yerleştikleri Anadolu ve Rumeli deha önce Hitit, Urartu, Frig-ya, Yunan, Roma gibi uygarlıkların geliştiği, hükmünü yürüttüğü bir alandı. Bu topraklarda bu uygarlıkların bir ürünü olan birçok bayındırlık eserleri, kentler, yaşama biçimleri, teknolojiler vardı.

Bu coğ~ rafyaya gelen Türkler, bu zengin geçmişle ve onun mirasçısı olan 13 yerli insanlarla her alanda temas kurdular, onların yaşantısından et-kilendiler. Ayrıca, yerlilerin bir bölümü evlenme yoluyla ya de Müslüman olup Türkleşerek yeni gelenlerin arasına katıldılar. Böylece,Malazgirt öncesi Anadolu ve Rumeli’nin tarihi Türkiye Türklerininde tarihi oldu.

Demek ki Türkiye tarihinin hakkını vermek için 1071 öncesi Anadolu ve Rumeli uygarlık tarihine de eğilmek gerekir. Nevar ki. kitabın hacmini fazla büyüteceği irin bunu yapmaktan vazgeçtik. Yakın tarihe ağırlık verdiğimizi söyledim. Gerçekten de, 1908 – 1980 arasına bir cilt tahsis ettik. Osmanlı terihinin 600 yılım 2, ve 3. ciltlere eşit olarak paylaştırdık.

Oysa Türklerin Osmanlı beyliğinindoğmasından önce Anadolu’da 250 yıla yaklaşan bir geçmişleri, birde tarihin derin karanlıklarına doğru inen Anadolu dışındaki bir tarihleri vardır. İşte bütün bu tarihi birinci cilde topladık. Görülüyorki, yakın tarihimiz vurgulanmağa çalışılmıştır.

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Körfez’in Tarihi ve Jeopolitiği – CHARLES ZORGBIBE

Editor

Kral Hammurabi ve Babil Günlüğü

Editor

Alafrangalığın Tarihi; Geleneğin Tasfiyesi ya da Yeniden Üretilmesi

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası