Ölümsüz olmanın nasıl bir şey olduğunu merak ettiğiniz oldu mu? Ya insan avlayan vampirlerin peşine düşerek geceler geçirmenin? Sınırsız zenginliğe ve güce sahip olmanın? Benim hayatım böyle geçiyor ve bu hayat son derece karanlık ve tehlikeli. Binlerce insanı koruyorum ama beni kimse tanımıyor. Ve yaptığım işin her dakikasını seviyorum.
Daha doğrusu bir gece en korkunç kâbusuma kelepçelenmiş bir halde uyanana kadar böyle olduğunu düşünüyordum. Bu kâbus, tutucu olduğu kadar zeki, seksi, komik ve doğaüstü olan hiçbir şeyle, yani benimle ilgisi olmasını istemeyen bir kadın formundaydı.
Amanda Deveraux’ya olan ilgim savunduğum her şeyle ters düşüyor. Son kez âşık olduğumda sadece hayatımı değil, ruhumu da kaybettiğimi söylememe bile gerek yok. Fakat Amanda’ya her baktığımda tekrar denemek istediğimi fark ediyorum. Sevginin ve sadakatin hâlâ var olduğuna inanmak istiyorum.
Daha da önemlisi Amanda gibi bir kadının, savaş yaraları çok derinlere inen ve korkunç bir ihanetle kırılan kalbinin bir daha atmayacağından emin olan bir erkeği sevip sevemeyeceğini merak ediyorum.
Trakyalı Kyrian
“Eğlenceli, yepyeni ve muhteşem! Sherrilyn Kenyon’ın hayal gücü, geleceği kadar parlak.”
Teresa Medeiros
“Vampir Avcısı Buffy veya Angel’ı seviyorsanız bu kitap tam size göre. Sıradışı ve dolu dolu… Karakterler unutulmaz ve öykü heyecan verici.”
Romantic Times
***
Eski Bir Yunan Efsanesi
Muazzam bir zenginliğin içinde doğan Trakyalı Kyrian sahip olduğu cazibe ve karizmayı kılıcı kadar ustalıkla kullanırdı. Cesareti ve gözü pekliğiyle etrafındaki dünyaya hükmeder, tabiatının tutkulu yönünden başka hiçbir şeyi umursamazdı.
Kyrian coşkulu, asi ve yerinde duramayan birisi olarak pervasız bir hayat sürerdi. Ne tehlike ne sınır tanırdı. Dünyanın bütün nimetleri ayaklarının altına serilmiş ve o da bu nimetlerin tadanı çıkarmaya ant içmişti.
Ares’in gücüne, Adonis’in yüzüne ve bedenine, Aphrodite’nin doğuştan gelen cinsel cazibesine sahip olan Kyrian onu gören her kadının peşinden koştuğu bir erkekti. Kadınlar, dokunuşlarıyla kendilerini cennete yakınlaştıracağı söylenen bu mağrur savaşçı prense sahip olmanın hayallerini kurar, ona sahip olmak isterlerdi.
Ancak Kyrian, kalbi kolayca ehlileştirilebilecek türde bir erkek değildi.
O, anı yaşayan, sürekli duygularının peşinden koşan ve arzularını tatmin etmekten başka bir şey düşünmeyen bir adamdı. Zevk almayı da vermeyi de severdi.
Ona zevk dolu bir gece boyunca sahip olma şansı yakalayan az sayıdaki kadın kendilerini Kyrian’ın nefis vücuduna dokunmanın hayalini kurmaktan öteye geçemeyen diğer kadınlardan üstün hissederlerdi.
Çünkü o ihtirastı. Arzuydu. Erotik ve ateşli olan her şeydi.
Doğuştan savaşçı olan Kyrian’ı tanıyan herkes ondan korkar ve ona saygı duyardı. Roma İmparatorluğu’nun yenilmez olduğu bir dönemde o Romalıları bir kahramanın zafer coşkusuyla tek başına yenmiş ve ülkesine ganimet, ismine şan ve şöhret kazandırmıştı.
Bir süre onun bilinen dünyanın tek hâkimi olacağı söylenmişti.
Ta ki korkunç bir ihanet onu Gecenin Hâkimi kılana dek.
Kyrian artık Yaşam ile Yer Altı’nın arasında kalan, gölgelerle dolu diyarda dolaşıyor. O ne bir insan ne de bir hayvan; tamamen farklı bir şey.
O Yalnızlık. O Karanlık.
O gecenin içindeki bir gölge.
Kyrian kaderinde kendisinden korkan ve ondan nefret eden ölümlüleri kurtarmak yazılı olan huzursuz ve yapayalnız bir ruh. Onu ihanete uğratmayacak tek kadını bulana dek huzur ve rahat yüzü görmeyecek. Karanlık yönünün ardına bakıp onu yeniden ışığa kavuşturacak o tertemiz kalbi bulana dek.
Bölüm 1
“Bence onu bir karınca yuvasına bağlayıp üzerine turşu atalım.” Amanda Devereaux, Selena’nın bu önerisine güldü. Ablası bir trajedi yaşadığı durumlarda bile onu güldürme konusunda uzmandı. Bu soğuk pazar günü ikindi vaktinde yatağına uzanıp yorganı başına çekmek yerine onu Selena’nın Jackson Meydanı’nda tarot ve el falı baktığı masasına oturtan şey de bu olmuştu.
Amanda, Cliff’in etli butlu, tombul vücudunu milyonlarca karıncanın ısırdığı düşüncesine gülümsemeye devam ederek bu kasvetli kasım gününde bile New Orleans’ın önemli binalarına akın eden etraftaki turistlere baktı.
Birkaç metre öteden arabalar gelip geçerken caddenin karşı tarafındaki Cafe du Monde’dan sıcak kahve ve tatlı çörek kokuları yayılıyordu. Gökyüzü ve bulutlar Amanda’nın karamsar ruh haliyle uyumlu, insanın tüylerini ürperten gri bir renge bürünmüştü.
Jackson Meydanı’ndaki satıcıların çoğu kış mevsimi boyunca tezgâh açma zahmetine girmezdi ama kız kardeşi Selena kendi kâhin tezgâhının New Orleans için arkalarında duran St. Louis Katedrali kadar değerli bir hazine olduğunu düşünürdü.
Selena’nın tezgâhı da oldukça değerli bir hâzineydi…
Ucuz iskambil masası annelerinin sadece aileleri tarafından bilinen “özel” sihirli sözlerle diktiği kalın, mor bir örtünün altına gizlenmişti.
Madam Selene, ya da diğer adıyla Ay Tanrıçası Selena, üzerinde yeşil, dökümlü bir süet etek, mor bir örgü kazak ve siyah ve gümüş renklerdeki paltoyla masanın arkasında oturuyordu. Kız kardeşinin bu tuhaf giysisi, Amanda’nın rengi solmuş kot pantolonu, pembe örgü kazağı ve taba rengi ceketiyle tam bir tezat oluşturuyordu. Ama zaten Amanda her zaman sade giyinmeyi tercih ederdi. Gösterişe düşkün ailesinin aksine o dikkat çekmekten nefret eder, çoğunlukla arka planda olmayı yeğlerdi.
“Artık erkeklerle işim bitti,” dedi Amanda. “Cliff hiçbir yere ulaşmayan otobüsle uğradığım son duraktı. Onlara zaman ve enerji harcamaktan usandım. Bundan sonra bütün dikkatimi muhasebeciliğe vereceğim.”
Tarot kartlarını karıştırmakla uğraşan Selena hoşnutsuzluğunu gösteren bir ifadeyle dudaklarını büktü. “Bütün dikkatini muhasebeciliğe mi vereceksin? Sen evlatlık olmadığından emin misin?”
Amanda isteksizce güldü. “İşin aslı evlatlık olduğumdan eminim. Keşke gerçek ailem sizin tuhaflıklarınızın bir kısmı bana da bulaşmadan önce ortaya çıksa.”
Tarot kartlarını tek kişilik bir oyun oynayacak şekilde dizen Selena güldü. “Senin problemin ne, biliyor musun?”
Amanda annesi ve sekiz ablasının ondan bahsederken sık sık başvurdukları sıfatları kullanarak, “Çok dar görüşlü ve tutucuyum,” dedi.
“Ah evet, bunlar da doğru. Ama ben daha çok zevklerini geliştirmen gerektiğini düşünüyorum. Şu sosyal hayatı sıfır olduğu için annesinin dizinin dibinden ayrılmayan, kravatlı ve sıkıcı tiplerin peşinden koşmayı bırak artık. Senin ihtiyaç duyduğun tek şey kalp atışlarını hızlandıracak bir erkekle seks kaçamağı yaşamak, küçük kız kardeşim. Gerçekten çılgın ve deli dolu bir erkekten bahsediyorum.”
“Bill gibi birisi mi yani?” diye sordu Amanda gülümseyerek. Selena’nın kocası Bill kendisinden çok daha tutucu bir adamdı.
Selena başını salladı. “Ah hayır, o farklı bir durum. Çılgın ve deli dolu birisi olarak ben Bill’i sıkıcı olmaktan kurtarıyorum. Mükemmel bir çift olmamızın sebebi de bu zaten; birbirimizi dengeliyoruz. Oysa sen seni dengeleyecek birisiyle beraber değilsin. Erkek arkadaşların da en az senin kadar sıkıcı.”
“Hey, ben sıkıcı erkeklerle beraber olmaktan hoşlanıyorum, öyle erkekler güvenilir olur ve erkeklik hormonlarının tavan yapmasından endişe duyman gerekmez. Ben her açıdan uslu bir kız sayılırım.”
Kartlarla oynamaya devam eden Selena homurdandı. “Bence sen Grace’ten birkaç terapi seansı alsan iyi olur.”
Amanda dudaklarını büzdü. “Büyü yoluyla bir kitabın içinden çıkardığı Yunanlı seks kölesiyle evlenen bir seks terapistinden flört tavsiyesi almaya ihtiyacım yok. İstemem, kalsın.”
Sarf ettiği bu sözlere rağmen Amanda, Grace Alexander’dan gerçekten çok hoşlanırdı. Selena’nın diğer çılgın arkadaşlarının aksine Grace ayakları yere sağlam basan ve gayet normal sayılan bir kadındı. “O nasıl bu arada?”
“Gayet iyi. Niklos iki gün önce yürümeye başladı ve şimdi de her şeyi kurcalıyor.”
Amanda Grace’in sevimli, sarışın oğlunu ve onun ikiz kız kardeşini hatırlayınca gülümsedi. Grace ve Julian’ın onu çocuklara bakmaya çağırmasından çok hoşlanırdı. “Yeni bebek ne zaman geliyor?”
“1 Mart’ta.”
Genç kadın içinde küçük bir kıskançlık acısı duyarak, “İkisinin de çok heyecanlı olduklarından eminim,” dedi. Kendisi de her
zaman çocuklarla dolu bir evde yaşamak istemişti ama artık yirmi altı yaşına gelmişken bu pek de olası görünmüyordu, özellikle de ailesinin tamamı tımarhanelik olan bir kadından çocuk yapmak isteyecek bir erkek bulmakta zorlandığı için.
Selena ona içini ürperten, tehlikeli bir bakış fırlatarak, “Biliyor musun,” dedi, “Julian’ın lanetlenip bir kitabın içine hapsedilmiş bir erkek kardeşi daha var. Belki sen de onunla…”
“Kesinlikle olmaz, teşekkürler! Benim bu paranormal zırvalardan nefret ettiğimi unuttun galiba. Ben hoş, normal ve insan olan bir erkek istiyorum, bir tür şeytan falan değil.”
“Priapos şeytan değil. Yunanlı bir tanrı.”
“Benim için ikisi de aynı şey. İnan bana dokuz kız kardeşin büyü ve hokus pokus yaptığı bir evde yaşamak bana yetti de arttı. Ben normal bir hayat sürmek istiyorum.”
“Normallik sıkıcıdır.”
“Normalliği kötülemeden önce tecrübe etmeye ne dersin?”
Selena güldü. “Günün birinde damarlarında dolaşan kanın diğer yarısını da kabullenmek zonında kalacaksın, küçük kız kardeşim.”
Amanda ablasının sözlerini duymazlıktan gelerek bir kez daha eski nişanlısını düşündü. Cliff’in aradığı kişi olduğuna gerçekten inanmıştı. Hoş, sessiz ve sıradan görünümlü bir veri giriş memuru olarak onun için biçilmiş kaftandı.
Ta ki Cliff Amanda’nın ailesiyle tanışana dek.
Gözlerini kapatan genç kadın, ikiz kız kardeşi Tabitha’nın zombileri takip ederken giydiği gotik kıyafetlere bürünmüş bir halde Cliff’i kapıda karşıladığı anı hatırlayarak irkildi. Tabitha bu tuhaf kıyafetini bunları Cliff’e göstermesi şartmış gibi bir arbalet ve fırlatma yıldızı koleksiyonuyla tamamlamıştı. “Bu çok özel bir yıldız. Bir vampirin kafasını üç yüz metre öteden havaya uçurabilir.”
Bu da yetmezmiş gibi annesi ve üç ablası mutfakta Tabitha’ya bir koruma büyüsü hazırlıyorlardı.
Ancak yine de en kötüsü Cliff’in yanlışlıkla Tabitha’nın fincanındaki ekşimiş süt, acı biber sosu, yumurta sarısı ve çay yapraklarından oluşan kuvvet iksirini içmesi olmuştu.
Cliff iksiri içtikten sonra tam bir saat boyunca sürekli kusmuştu.
Ardından Amanda’yı evine bırakmıştı. “Böyle bir ailesi olan bir kadınla evlenebilmem mümkün değil,” demişti. Amanda ona nişan yüzüğünü geri verirken. “Ulu Tanrım, ya çocuklarımız olsaydı? Bu garipliklerin birazı onlara da bulaşsaydı neler olurdu düşünebiliyor musun?”
Tekrar içinde bulunduğu ana dönüp başını arkaya yaslayan Amanda yaşadığı utanç yüzünden hâlâ ailesini öldürebilecek durumdaydı. Sadece bir akşam yemeği boyunca normal davranmak onlar için bu kadar zor muydu?
Neden onun hayaletlere, cinlere, şeytanlara ve cadılara inanmayan sıradan bir ailesi yoktu?
Hatta şöyle bir düşününce aile bireylerinden ikisi hâlâ Noel Baba’ya inanıyordu!
Amanda’nın mükemmel bir şekilde normal olan babası bütün bu saçmalıklara nasıl katlanabiliyordu acaba? Adamcağız bu sabrıyla azizlik mertebesine yükselmeyi kesinlikle hak ediyordu.
“Selam çocuklar!”
Amanda gözlerini açtığında Tabitha’nın onlara doğru yaklaşmakta olduğunu gördü. Aman ne güzel! Şimdi sırada ne vardı? Bir otobüs üzerinden mi geçecekti? Günü giderek güzelleşiyordu.
Tek yumurta ikizi olan Tabitha’yı severdi ama bu şu an için geçerli değildi. Şu an sadece yaptıklarından dolayı ona beddua ediyor, başına acı veren, korkunç şeyler gelmesini diliyordu.
Tabitha her zaman olduğu gibi yine baştan aşağı siyah giyinmişti; siyah deri pantolon, balıkçı yaka bir kazak, uzun, siyah deri bir ceket. Koyu kestane rengi gür ve dalgalı saçları uzun bir atkuyruğu şeklinde toplanmıştı ve açık mavi gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Yanakları da kızarmıştı ve neşeli adımlarla yürüyordu.
Ah hayır, Tabitha yine ava çıkmıştı!
Amanda iç geçirdi, ikisi nasıl olup da aynı yumurtadan çıkmışlardı acaba?
Tabitha elini ceketinin cebine sokup bir kâğıt parçası çıkardı, sonra da onu Selena’nın önündeki masaya koydu. “Senin uzmanlık alanından faydalanmam gerekiyor. Bu yazılar Yunanca değil mi?”
Selena bu soruya cevap vermeden önce elindeki kartları bıraktı ve dikkatle kâğıdı inceledi. Ardından kaşlarını çattı. “Nereden buldun bunu?”
“Dün gece toza çevirdiğimiz bir vampirin üzerindeydi. Ne yazıyor?”
“‘Karanlık Avcı geliyor. Desiderius hazırlık yapmalı.”
Tabitha ellerini cebine sokup bu sözlerin anlamını düşündü. “Bu sözlerin ne anlama geldiği hakkında herhangi bir fikrin var mı?”
Selena omuzlarını silkerek kâğıdı Tabitha’ya uzattı. “Daha önce ne bu Karanlık Avcı’yı ne de Desiderius’u duydum.”
“Eric, Karanlık Avcı’nın içimizden birinin kod adı olduğunu söylüyor. Sen ne düşünüyorsun?” diye sordu Tabitha.
Amanda bu sohbeti yeterince dinlemişti. Tanrım, kız kardeşlerinin bütün bu vampir-şeytan-gizem zırvalıkları hakkında konuşmaya başlamasından nasıl da nefret ediyordu. Neden artık onlar da büyüyüp normal dünyaya uyum sağlayamıyorlardı ki?
“Ben gidiyorum,” dedi Amanda ayağa kalkarak. “Sonra görüşürüz.”
Tabitha oradan uzaklaşmaya hazırlanan kız kardeşinin elini tuttu. “Hey, Cliff konusunda bize hâlâ kızgın mısın?”
“Elbette kızgınım. Her şeyi bilerek yapbğınızın farkındayım.”
Kız kardeşinin nişanını bozmuş olma konusunda tamamen yüzsüz bir tavır sergileyen Tabitha elini bıraktı. “Bunu senin iyiliğin için yaptık.”
“Ah, evet, tabii.” Amanda yüzüne zoraki bir gülümseme yerleştirdi. “Benim iyiliğimi düşündüğünüz için çok teşekkür ederim. Hazır böyle bir işe kalkışmışken sırf eğlence olsun diye gözümü de çıkarmaya ne dersiniz?”
Tabitha, babalarını her şeyi affedecek bir kıvama getiren o sevimli ifadesini takınarak, “Haydi ama Mandy,” dedi. Bunu yapması Amanda’yı daha da kızdırmaktan başka bir işe yaramamıştı. “Yaptıklarımızdan hoşlanmıyor olabilirsin ama sen yine de bizi seversin. Bizleri olduğumuz gibi kabul etmeyen tutucu bir ahmakla evlenemezsin.”
“Biz derken?” diye sordu Amanda kulaklarına inanamayarak. “Sakın beni de bu çılgın topluluğun içine dâhil edeyim deme. Ailemizin çekinik normal genlerini taşıyan tek kişi benim. Oysa siz…”
“Tabby!”
Tabitha’nın Gotik erkek arkadaşı koşarak yanlarına gelince Amanda’nın sözleri yarım kaldı. Eric St. James onlardan sadece iki santim uzundu ama her ikisi de bir yetmiş beş boyunda olduğu için bu çok da tuhaf sayılmazdı. Eric’in kısacık kesilmiş siyah saçlarının ortasından mor bir çizgi geçiyordu ve genç adam saçının bu kısmını punk‘çılar gibi dimdik yapardı. Burnunda hızma olmasa ve tam zamanlı bir iş bulup çalışsa aslında hoş bir çocuk sayılabilirdi.
Tabii bir de şu vampir avcılığı işinden vazgeçse. Tanrım!