“Ruh-eşimi nasıl tanıyacağım?”
Wicca, Brida’ya “Riske girerek” dedi. “Başarısız¬lık, hayal kırıklığı risklerini göze alacaksın, ama aşk arayışından hiç vazgeçmeyeceksin. Arayışına devam ettiğin sürece sonunda zafere ulaşacaksın.”
Brida, güzel bir İrlandalı kızın ve onun bilgiye erişme çabasının öyküsü. Brida, ona korkularının üstesinden gelmeyi öğreten bilge bir erkekle ve dünyanın gizli müziğine ayak uydurarak dans etmeyi öğreten bir kadınla karşılaşır. O iki kişi Brida’da Tanrı vergisi bir yetenek olduğunu görür; ama yeteneğini kendisinin bulabilmesi için genç kızı kendi içine doğru bir keşif yolculuğuna yönlendirirler.
Brida kendi yazgısını ararken, kişisel ilişkileri ile kendini dönüştürme isteği arasında bir denge kurmaya çalışır.
Usta romancıdan çarpıcı bir aşk, tutku, gizem ve esriklik öyküsü.
… on gümüş parası olan bir kadın bunlardan bir tanesini kaybetse, kandil yakıp evi süpürerek parayı bulana dek her tarafı dikkatle aramaz mı? Parayı bulunca da arkadaşlarını, komşularını çağırıp, “Benimle birlikte sevinin, kaybettiğim parayı buldum!” der.
luka İncili 15:8 9
Prolog
Lourdes’daki bir kafede gece geç saatlere kadar otururduk. Ben kutsal Roma Yolu’ndaki bir hacıydım ve Tanrı vergisi Yeteneğimi aramak için daha günlerce yol almam gerekiyordu. Yanımdaki kadın Brida O’Fern’di, Yol’un belirli bir bölümünde rehberdi.
Kafede oturduğumuz gecelerden birinde. Hacı adaylarının Pireneler’de yürüdüğü yıldız biçimindeki yolun bir bölümünü oluşturan geçide gelince heyecanlanıp heyecanlanmadığını sordum.
“Oraya hiç gitmedim,” diye cevap verdi.
Sağırdım. Çünkü o Kutsal Yeteneğe sahipti
İnsanın herhangi bir yerde Kutsal Yeteneğine erebileceğini anlatmak için, “Sütün yollar Roma’ya çıkar.” diye bildik bir atasözünü söyledi. “Ben kendi Koma Yolumu İrlanda’da yürüdüm,” dedi
Sonraki buluşmalarımızda kendi arayışının öyküsünü anlattı. Hikâyesini bitirince bir gün bunu yazabilir miyim diye iznini istedim.
Önce kabul etti, ama sonra her karşılaşmamızda bahaneler icat etti. Öyküde yer alan kişilerin adlarını değiştirmemi istedi; kitabı ne tür insanların okuyacağını ve ne tür tepkiler verebileceklerini öğrenmek istedi.
“Hiçbir fikrim yok,” dedim. “Ama bütün bu sorunları o nedenle çıkardığını sanmıyorum.”
“Haklısın,” dedi. “Çünkü bu bana çok kişisel bir Öykügibi geliyor, o yüzden başkalarının bundan bir anlam çıkarabileceğinden emin değilim.”
İşte bu, birlikte alacağımız bir risk Brida. Yazan bilinmeyen Töre metinlerinden birine göre, her insan yaşamda İki yoldan birini seçebilir: inşa etmek ya da toprağı ekmek. İnşa etmeyi seçenlerin işi yıllarca sürebilir, ama günün birinde yaptıklar: İnşaat biter. O zaman kendilerini kendi ördükleri duvarların içine hapsettiklerini görürler. İnşaat durunca yaşam anlamını yitirir.
Diğerleri ise toprağı ekerler. Fırtınalara, mevsimlerin getirdiği bütün çetin koşullara göğüs gererler ve hemen hemen hiç dinlenmezler. Ama yapının tersine, bahçenin gelişip büyümesi hiç bitmez. Bahçe, bahçıvanın sürekli ilgisini, dikkatini, bakımını gerektirirken bir yandan da yaşamını büyük bir serüvene dönüştürür.
Bahçıvanlar her zaman birbirlerini tanırlar; çünkü her bitkinin tarihçesinde bütün Dünya’nın gelişiminin yattığını bilirler.
Yazar
Kız, büyüyü öğrenmek istiyorum.” dedi Büyücü ona baktı Solmuş kot pantolon, tişört. utangaç insanların özellikle de en gereksiz anda takındığı meydan okuyan bir tavır “Yaşım onun iki katı olmalı.” diye düşündü Buna rağmen ruh eşini bulduğunu biliyordu
Kız, “Adım Brida,” diye sözünü sürdürdü Kendimi tanıtmadığım için özür dilerim Bu anın gelmesini çok beekledim ve tahmin ettiğimden çok daha heyecanlıyım”
….Büyücü, kıza kendisini izlemesini işaret etti. Hiç konuşmadan, ormanda yürümeye başladılar. Güneş ufukta alçaldıkça ağaçların gölgeleri hızla uzayıp kısalırken, adam, “Kız güzel,” diye düşünüyordu. “Ama yarı yaşımda.” Bunun, ilerde çok acı çekeceği anlamına geldiğini biliyordu.
Brida yanında yürüyen adamın suskunluğundan tedirgindi; son söylediğine cevap vermeye bile tenezzül etmemişti. Ormanın zemini ıslaktı, düşmüş yapraklarla kaplıydı; kız da gölgelerin değiştiğini ve gecenin hızla yaklaştığını fark ediyordu. Çok geçmeden karanlık bastıracaktı, yanlarında da fener yoktu.
Genç kadın içinden, “Ona güvenmeliyim,” dedi. “Bana büyü öğretebileceği ne inanıyorsam, ormanda yol gösterebileceğine de inanmam gerekir.”
Yürümeye devam ettiler. Adam, amaçsızca geziniyormuş, bir o yana bir bu yana gidiyormuş, önlerine engel çıkmasa bile yolunu değiştiriyormuş gibiydi. Birkaç sefer daire çizerek yürüdüler, aynı yerden üçdört kez geçtiler.
“Belki de beni sınıyordur.” Brida bu deneyimi sonuna kadar yaşamaya kararlıydı ve daire çizerek yürümeleri dahil, her şeyin son derece normal olduğunu söylüyordu kendi kendine.
Çok uzun yoldan gelmişti ve bu buluşmadan çok şey ummuştu. Dublin 90 milden daha uzaktaydı, köye işleyen otobüsler de hiç rahat değildi ve düzenli hareket saatleri de yoktu. Brida çok erken kalkmak, üç saat yolculuk yapmak, köye varınca adamı nerede bulabileceğini köylülere sormak ve öyle tuhaf birini neden aradığını açıklamak zorunda kalmıştı. Sonunda birisi, adamın gündüzleri genellikle ormanın neresinde bulunduğunu söylemiş, ama köyün kızlarından birini baştan çıkarmaya kalktığını ekleyerek Brida’yı uyarmadan edememişti.
Brida, “İlginç biri,” diyordu içinden. Yokuş yukarı yürümeye başladılar; genç kadın güneş daha bir süre batmasa diye dua ediyordu. Islak yaprakların üzerinde ayağının kaymasından korkuyordu.
“Büyü öğrenmeyi gerçekten niçin istiyorsun?”
Brida sessizliğin bozulmasına sevindi. Daha önce verdiği cevabı yineledi.
Ama adam bu cevabı doyurucu bulmadı.
“Belki de gizli ve gizemli bir şey olduğu için, koca bir ömür boyunca ancak çok az kişinin erişebildiği bir şey olduğu için, belki de romantik bir geçmişi çağrıştırdığı için büyüyü öğrenmek istiyorsundur.”
Brida cevap vermedi. Ne diyeceğini bilmiyordu. Büyücünün hoşuna gitmeyecek bir şey söylemekten korkuyor ve adamın önceki suskunluğuna dönmesini istiyordu.
Sonunda ormanı baştan başa geçip bir tepeye geldiler. Zemin kayalık ve çoraktı, ama hiç değilse daha az kaygandı ve Brida, Büyücüyü zorlanmadan izleyebiliyordu.
Büyücü en tepede yere oturdu, Brida’ya da oturmasını söyledi.
“Daha önce buraya başkaları da geldiler.” dedi. “Onlar da büyüyü öğretmemi istediler, ama ben öğretmem gereken her şeyi zaten öğretmiştim. İnsanlığın bana verdiklerini ben insanlığa geri verdim. Artık yalnız kalmak, dağlara tırmanmak, bitki yetiştirmek ve Tanrı ile iletişim kurmak istiyorum.”
Kız, “Bu doğru değil.” dedi.
Büyücü şaşırarak, “Doğru olmayan nedir?” diye sordu.
“Tanrı ile iletişim kurmak isteyebilirsin, ama yalnız kalmayı istediğin doğru değil.”
Brida ağzını açtığına pişman oldu. Boş bulunup anlık bir tepkiyle konuşmuştu, ama artık hatasını düzeltemezdi, iş işten geçmişti. Belki de gerçekten yalnız kalmak isteyen insanlar vardı. Belki de kadınların erkeklere gereksinmesi, erkeklerin kadınlara gereksiniminden daha fazlaydı.
Ama Büyücü yeniden konuşmaya başlayınca, kızın sözlerine sinirlenmiş gibi görünmedi.
“Sana bir soru soracağım,” dedi; “bana dürüstçe cevap vermelisin. Doğruyu söylersen, ben de sana istediğini öğretirim. Yalan söylersen, bir daha bu ormana adımını atmamalısın.”
Brida rahat bir soluk aldı. Altı üstü adam ona bir soru soracaktı. Ona düşen de bu soruya doğru cevap vermekti. hepsi bu. Oysa Brida, bir Hoca’nın birini öğrenciliğe kabul etmeden önce gerçekten zor şeyler isteyeceğini sanırdı.
Adam gözlerini ondan ayırmadan, “Diyelim ki, kendi öğrendiklerimi sana öğretmeye başladım,” dedi. “Diyelim ki, bizi kuşatan paralel evrenleri, melekleri, doğanın bilgeliğini, Güneş Töresi ile Ay Töresi’nin gizemlerini sana göstermeye başladım. Sonra günün birinde yiyecek almak için kasabaya iniyorsun ve sokağın ortasında hayatının aşkıyla karşılaşıyorsun.”
Brida, “Onun hayatımın aşkı olduğunu bilemem ki,” diye düşündü, ama hiçbir şey söylememeye karar verdi. Bu soru sandığından daha zor olacağa benziyordu.
“O da aynı şeyi hissediyor ve yanına geliyor. Birbirinize âşık oluyorsunuz. Sen benimle derslere devam ediyorsun. Gündüzleri ben sana Kozmos’un bilgeliğini öğretiyorum, geceleri de o Aşk’in bilgeliğini öğretiyor. Sonra bu ikisinin bir arada yürü yemeyeceği bir an geliyor ve sen bir seçim yapmak zorunda kalıyorsun.”
Büyücü birkaç saniye sustu. Daha soruyu sormadan, kızın cevabının ne olacağından korkmaya başladı. Kızın o akşam oraya gelişinin ikisinin yaşamında da bir dönüm noktası olduğunu biliyordu. Bunu biliyordu, çünkü Hocaların geleneklerini ve niyetlerini kavramıştı. Kızın ona ne kadar ihtiyacı varsa, onun da kıza o kadar ihtiyacı vardı, ama soracağı soruya kızın dürüstçe cevap vermesi gerekliydi, tek koşul buydu.
Sonunda cesaretini toplayarak, “Bu soruya bütün içtenliğinle cevap ver,” dedi. “Hayatının aşkıyla birlikte olabilmek için, o ana kadar bütün öğrendiklerinden sihir âleminin sana sunacağı bütün olanaklardan ve gizemlerden vazgeçer miydin?”
Brida başını öteye çevirdi. Çevresinde dağlar ve ormanlar vardı. Aşağıda köyün ışıkları yanmaya başlıyordu, az sonra aileler akşam yemeği için sofraya oturacaklardı. Bu insanlar gayretle ve içtenlikle çalışıyorlardı, yüreklerinde Tanrı korkusu vardı, başkalarına yardım etmeye çabalıyorlardı. Bütün bunları da, aşkı tanıdıkları, sevmeyi…