“Vivian, kabullenme, bağışlama ve aşk hakkında pozitif mesajlar veriyor.”
-Booklist-
“İlk aşkı, bağımsızlığını kazanmanın ve birey olmanın ilk sancılarını ele alan ve gençlere cesaret veren mükemmel bir roman.”
-Pittsburgh Post Gazette-
***
Giriş
Son sınıfın ilk gününde, birinci sınıfların oryantasyon toplantısının yapıldığı konferans salonunun önünden geçtim. Vitraydan yapılma camlarında Ross Lisesi’nin arması işlenmiş kapının iki ağır kanadının biri aralıktı. Ağıt, rahatsız koltukların ilk birkaç sırasını dolduracak kadar öğrenci ancak vardı içeride ve salonun boşluğu sesin yankılanmasına neden olarak birinci sınıflara kendilerini daha da küçük ve şaşkın hissettiriyordu. Dersim boştu ve konferans salonunun önündeydim, ben de eski günlerin hatırına içeri daldım.
Çığlık atmak istemem için üç dakika yeni.
Birinci sınıfların oryantasyonu tam bir zaman kaybı veya en azından bizim okulun yaptığı şekli öyle: öğrencileri, mezardan izinli bir rehber öğretmenin tekdüze sesle kelimesi kelimesine ezberden okuduğu Ross Lisesi El Kitabı’nı dinlemeye zorlamak. Ross Lisesi El Kitabı’ında yapınız kelimesi sık geçmez. Okul içinde cep telefonu kullanmayınız’dan ‘Koridorlarda uygunsuz bir hızda koşmayınız’a kadar yapmayınız anlamına gelen bir sürü kelime vardır. Öğrencilerin bir kısmı gizliden veya açık açık birbirlerini inceliyor, geri kalan büyük çoğunluğu ise uyanık kalmak için kendilerini zorluyordu.
Eğer bana kalsa işler çok daha faklı şekilde gelişirdi.
İlk olarak oryantasyon sınıfını kızlar ve erkekler diye ayırırdım. Erkeklerinki gayet basit olurdu ve en fazla on dakikada biterdi. Aslında erkekler oturumunu tamamen kaldırıp kısa bir not dağıtmakla da yetinebilirdim. Çünkü erkekler için başarılı bir lise hayatı sadece üç şeyi kapsar: Ödevlerinizi yapmak, prezervatif takmak (eğer o kadar şanslıysanız) ve okul ayakkabılarınızı her akşam havalandırmak; çünkü ayak teri ve polyester çorap inanılmaz derecede iğrenç bir bileşime neden oluyor.
Elbette işler kızlar için çok daha karmaşık olacaktır.
Hani, emniyet müdürlüğü okulun ön bahçesine ezilmiş, hurda bir araba park edip hoparlörden de o arabayı süren kişinin bir parti dönüşü yaptığı kazada en yakın arkadaşını öldürdüğünü söyler ya, kızların oryantasyonunda da alkollü araç kullanımının sonuçlarını gösteren bu uyarıda olduğu gibi direkt konuya girerdim. Tabii alkollü araç kullanımının tehlikeleri yerine liseli erkeklerin tehlikeleri konusunda birinci ağızdan konuşacak bir konuşmacım olurdu.
Bu iş için biçilmiş kaftan olan bir kız tanıyorum. Okula başladığım ilk yıl bizim sınıftaydı. Hoştu. Cana yakındı, hatta tuhaf çocuklarla bile arkadaş olabilirdi. Popülerdi ama popülerliği kimseyi kıskandırmazdı. Güzeldi ama güzelliği hemen fark edilmezdi. Liseye başladıktan birkaç hafta sonra turnayı gözünden vurdu ve kendine bir erkek arkadaş buldu.
Chad Rivington’un boyu neredeyse onunkinin iki katıydı; ama kendisini dökülmek üzere olan, pas içindeki bebek mavisi vosvosuna sığdırmaya çalışırken izlediğinizde boyunun devasalığı gözünüzde önemini yitirirdi. Son sınıftaydı; dersleri iyiydi, güzel dişleri vardı ve okulun basketbol takımının yıldızıydı. Diğer bir deyişle bütün sınıflardaki kızlar için kaçırılmayacak biriydi, özellikle de birinci sınıflar için.
Revirde tanıştılar; kızın migreni tutmuştu, erkek ise İspanyolca dersinden kurtulurum ümidiyle kötü bir kâğıt kesiğini göstermek için gelmişti. O haftanın sonunda çıkmaya başlamışlardı. O ayın sonunda ise çıktıklarını herkes biliyordu.
Bütün zamanlarını birlikte geçiriyorlardı elbette. Ama kız işleri ağırdan alıyor, kurumuş sonbahar yapraklarının yığınları arasında dolaşırken birbirlerine verdikleri tatlı öpücükleri Chad’ın sıkışık arka koltuğunda yarı çıplak yaptıkları güreşlere tercih ediyordu.
İkinci ay dönümlerinde Chad sürpriz bir kutlama için kızdan matematik dersini ekip kendisiyle erkeklerin soyunma odasında buluşmasını istedi. Kız daha önce böyle bir şeyi hiç yapmamıştı ve bu ona çok heyecanlı geldi. Henüz birbirlerine seni seviyorum dememiş olsalar da Chad parmaklarını parmaklarına kenetlediğinde o bunu hep hissetmişti. Daha bir hafta önce ilk kez bir ev partisinde üç bira içtiğinde neredeyse her şeyi oluruna bırakacaktı. Ama bunu özel bir durum için saklamaya karar verdi; ikinci ay dönümleri gibi…
Omzunun üzerinden arkasına baktıktan sonra soyunma odasının kapısından içeri süzüldü ve dolapların son sırasına kadar ayak parmaklarının ucunda yürüdü. Chad onu suratında koca bir sırıtmayla karşıladı. Bir an sonra, daha merhaba bile demeden, öpüşmeye başlamışlardı, öpüşme kısa zamanda dokunmaya dönülmüştü. Öyle ki kızın okul forması bu tür temaslara karşı özel dikilmiş gibiydi.
Erkeğin elleri kızın her yerindeydi.
Her yerinde.
İlişkileri boyunca ilk kez kız bunun nereye gideceği konusunda bir endişe yalamıyordu. Romantik ve seksiydi, içindeki her şey erimişti. Chad bu konularda daha tecrübeliydi ve sonunda kız kendini bunun keyfini çıkarmaya bıraktı.
Chad’ın yatak odasında, hatta vosvosta olsalardı sonuna kadar giderlerdi. Ama etraflarında bir yatak veya arka koltuk yoktu. Beşinci dersteki beden eğitimi sınıfının yanında, kokuşmuş bir soyunma odasındaydılar ve pas isteyen her bağırış, düdüğün her ötüşü veya içeri sızan her uğultulu tezahürat ve yakalanma tehlikesi, kızın muhakeme gücünün üzerindeki sisi dağıtmıştı.
“Yapamam” dedi aniden.
Orada değil.
O anda değil.
Chad sözleriyle, öpücükleriyle kızı ikna etmeye çalıştı ama kız o sırada erimenin tam tersi hâldeydi. Chad’ın dudaklarından uzaklaştı ve sınıfa dönmesinin daha iyi olacağını söyledi.
Chad hayal kırıklığıyla öne doğru eğildi. Son birkaç randevularındaki duruşu böyleydi aslına bakılırsa ama bu kez biraz daha belirgindi. Kalması için yalvardı, ne de olsa kız da ona dokunmuştu ve şu an tahrik olmuş hâldeydi. Başladıkları şeyi bitirmeleri gerekiyordu, değil mi?
Kız matematik dersine dönmek için ısrar etti. Tatlılıkla. Özür dileyerek. Chad’ın ne kadar hayal kırıklığına uğradığını anladığında ise onu öpmek için uzandı. Her şeyi yoluna sokmak için çocuğun burnunun ucuna sevimli bir öpücük konduracaktı. O önemli iki kelime ağzından çıkmak üzere boğazından yukarı doğru ilerliyordu.
Ama Chad kafasını çevirdi.
Kız aceleyle sınıflırıa dönerken kendini kötü hissetti. Okuldan sonra bazı çocukların sigara ağacının yanında Chad’la alay ettiklerini görünce kendini çok daha kötü hissetti. Chad ondan tarafa bakmamaya özen göstererek arabasına doğru yürüdü.
Kız, Chad’ın birinci sınıflardan bir kızla işi ilerletememesinin alay konusu olduğunu bilmiyordu. Tam bir sosyal felaket. Hatta Chad bile başlarda bunu pek önemsemedi, onlara uyarsa arkadaşlarının bu tavırlarından sıkılıp vazgeçeceklerini düşündü. Böylece o da kızı evine bıraktıktan sonra kasıklarının nasıl sızladığından şikâyet etti ya da kızın sabahları derse girmeden önce günaydın diyerek sarılmasının ardından sahte bir hayal kırıklığıyla dolap kapağını becerir gibi harekeder yaptı. Bu tür şeyler işte. Ama Chad’ın da oyuna katılmış olması sadece diğerlerinin daha serbest şekilde yorum yapmalarına neden oldu. Alaylar giderek daha az komik, daha çok kişisel olmaya başladı.
Soyunma odasında sevişme fikrini Chad’ın bir arkadaşı ortaya atmıştı. “Ay dönümünü kullan” diyerek gaza getirmişti Chad’ı. “Mükemmel bir fırsat.” Beşinci ders boyunca herkesin gözü saatteymiş gibi gelmişti Chad’a. Kendisi dışında herkesin. tşi beceremeyince de arkadaşlarının dilinden kurtulabilmek için bir mazeret bulmaya karar verdi.
Ertesi sabah okula geldiğinde fısıltılı ıslıklar kızın sırtını hedef alan zehirli oklar gibiydi. Partilerde ona düzgün davranan çocuklar, aralarına sınıftan kızlar artık soğuk ve dışlayıcı görünüyorlardı. Harta kendi sınıfından bazı arkadaşları, özellikle de son sınıfların ayrıcalıklı dünyasına girmelerine yardım ettikleri, birden ona tepeden bakmaya başlamışlardı. Bunu anlayamıyordu. En azından Chad’ı ve onunla konuşmamak için suçlulukla öte tarafa çevirdiği kafasını görene kadar anlayamamıştı.
İlk dersten sonra burun kıvırmalar başladı. Kimin yanından geçse aynı şeyi yapıyorlardı. Başlarda önemsemedi ama herkes yapıyordu. Nereye gitse herkes burun kıvırıyordu.
öğlene doğru Chad’ın bir arkadaşı yemek listesinin yazılı olduğu tahtayı ele geçirip sazan balığının karşısına adını yazdığında kız neler olduğunu anladı.
Chad’ın, “Beni iğrendiriyor” dediğini hayal edebiliyordu. “Az daha kusacaktım, o kadar kötü kokuyor ki.” Çok aptalca. Çok düşüncesizce. Çok gerçek dışı. Ama durum ortadaydı. Bitmişti işte. İlişkileri bitmişti. Kız bitmişti.
İlk alay dalgası aynen aptalca reklam sloganları gibi birkaç ayın sonunda azalmıştı. Chad hiçbir zaman özür dilemedi. Bir başkasıyla konuşurken bunun aptalca bir şaka olduğunu kabul ettiğini söyleyerek vicdanını temizlemiş olabilirdi belki; ama ona gelip hiçbir şey söylemedi. Bahar geldiğinde de okulun gündemi değişti; söylendiğine göre üçüncü sınıflardan biri Chad’ın takım arkadaşlarından ikisiyle kendi anne babasının banyosunda üçlü seks yapmıştı.
Ama bu olanlar kızı değiştirdi. Yürüyüşünü, sınıfta parmak kaldırış sıklığını, öğle yemeği için seçtiği yiyecekleri… Bir daha asla aynı kız olmadı.
O artık Sazan’dı.
İşte bu, erkeklere güvenmenin neden alkollü araba kullanmakla aynı şey olduğunu açıklıyor. Elbette bazıları risk alabilir.
Bir ya da iki bira size tehlikeli gibi gelmeyebilir. Üstelik alkollü araba kullanan herkes kaza yapacak diye bir şey de yoktur.
Bence mi? Yanıt çok açık. Neden riske giresiniz ki?
Yani, evet. Oryantasyon daha çok böyle bir şey olmalı. Soyunma odalarının temiz tutulması ile ilgili kuralları anlatmak yerine işe yarar bir şeyler vermeliyiz. Böyle bir hikâyeyi duymak kan grubunuzu veya an sokmasına karşı alerjiniz olup olmadığını bilmek kadar önemli bir şeydir. Böyle bir bilgi bir kızın hayatını kurtarabilir.
Bölüm Bir
Son sınıfın başlarıydı. En yakın arkadaşım Autumn geçmişi özlemle anıyordu. Rehberlik ofisinden ders programımızı son kez aldığımızda, fotoğraflarımızı çekti. Sadece iki dersimiz ortakçı; ama diğerlerinin saatleri de birbirlerine yakındı. Boylece okula birlikte yürüyebilecektik ve Autumn bunun ilahi müdahale olduğunu düşünüyordu. Birinci sınıf günlerini sanki üzerinden onlarca yıl geçmiş gibi anlatıyordu.
Yüzme dersimden sonraki hâlim bile -ıslak saçlarım kahverengi buz saçakları gibi sarkıyor ve uçlarından damlayan havuz suları lacivert hırkamda eriyordu- ona hüzün verebilirdi.
“Yaz gibi kokuyorsun” dedi, başını omzuma yaslayarak. “Keşke hâlâ yaz olsaydı.”
Döndüm ve hırkamı kokladım. Okul açılmadan kısa bir süre önce kuru temizlemeye vermiş olsam da şimdiden keskin bir klor kokusu yayıyordu. Hırkamı çıkardım ve belime sardım. Koç Fallon antrenmandan sonra duş alacak vakti hiçbir zaman bırakmaz bize. Otuz saniyemizi şampuanlanarak geçireceğimize bir tur daha kelebek yüzmemizi tercih eder. Birkaç yıl önce omzunu incittiği ve doktor yüzmesine izin vermediği için Autumn çok şanslıydı. “Hey” dedim. “Sınıfa döndüğümüzde saçlarımı balıksırtı örer misin?” Yüzme dersinden sonra saçlarımın mat görünmesinden ve keçe gibi kurumasından nefret ediyordum.
Autumn’un omuzlarına gelen saçları mükemmel şekilde simetrik iki sarı saç örgüsü halindeydi. Bunu aynaya bile bakmadan yapabilecek kadar iyiydi. “Gel buraya” dedi, kaplumbağa kabuğu saç tokamı çıkararak bir adım arkama geçti. “Hemen yaparım.”
Birinci sınıfların koridorunu bu şekilde geçtik; önde ben, arkada ellerinde saçlarım olan Autumn. Fillere benziyorduk. Autumn saçlarımı örerken başım önde, ona Batı Felsefesi dersimizin notlarından sorular sordum. İlk sınavımız beş dakika sonra başlayacaktı. Bir gece önce telefonda birlikte çalışmıştık, yani aslında bu daha çok bir gözden geçirmeydi; ama yine de Autumn en basit birkaç soruya yanlış yanıt vermişti.
Autumn, “Buna inanmıyorum” derken durdu. Kafam aniden geri çekilinceye kadar bunun farkına varmamıştım. İçini çekti. “Biz de bu kadar küçük müydük?”
Autumn’un etrafımızdaki birinci sınıflardan yayılan bütün heyecanı ve olasılıkları emmeye çalıştığını söyleyebilirim. Budalalıklarından, kötü ciltlerinden ve acemice kargaşalarından büyülenmişti. Sürekli kocaman gülümsüyordu ve bu mavi gözlerinin etrafının kırışmasına neden oluyordu.