Kitap ÖzetleriRoman (Yabancı)

Guy De Maupassant ve Kan Davası Öyküsü

Guy de Maupassant ve Olay Hikâyeciliği: Gerçekçiliğin Öncüsü

Hayatı ve Edebî Başlangıcı

Guy de Maupassant, 5 Ağustos 1850 tarihinde Fransa’nın Normandiya bölgesinde, Dieppe yakınlarındaki Miromesnil Şatosu’nda doğmuştur. Aristokrat bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Maupassant, çocukluğunu Normandiya’nın kırsal atmosferinde geçirmiş, bu da onun öykülerinde sıkça işlenen doğa ve insan ilişkilerine dair gözlemlerine zemin hazırlamıştır. Eğitimine Rouen’de başlayan Maupassant, genç yaşta edebiyata ilgi duymuş ve 19. yüzyılın önde gelen realist yazarlarından Gustave Flaubert ile tanışmıştır. Flaubert, Maupassant’ın hem akıl hocası hem de edebi rehberi olmuş, onun yazınsal yetkinliğini geliştirmesinde önemli bir rol oynamıştır.

Maupassant, 1871 yılında yazdığı ilk öyküyle edebiyat dünyasına adım atmıştır. 1870-71 Fransa-Prusya Savaşı’nda asker olarak görev yaptıktan sonra devlet memurluğu yapmış, ancak edebiyat tutkusundan vazgeçmemiştir. Flaubert’in rehberliğinde, destan, masal ve halk efsanelerinden ilham alarak öykü türüne yeni bir soluk getiren Maupassant, kısa sürede dünya edebiyatında kendine sağlam bir yer edinmiştir. 1871’den 1891’e kadar, yaklaşık 20 yıl boyunca 18 kitapta 300’e yakın öykü kaleme almış ve bu eserlerle modern kısa öykü türünün öncülerinden biri olmuştur.

Maupassant Tarzı Olay Hikâyeciliği

Maupassant, öykücülüğe getirdiği yeniliklerle, “Maupassant Tarzı Olay Hikâyeciliği” olarak anılan bir akımın kurucusu olmuştur. Bu tarz, destan, masal ve efsanelerden farklı olarak, öykülerin gerçekçi ve yaşanabilir olaylara dayanmasını temel alır. Maupassant’ın öyküleri, roman ve novella gibi daha uzun türlerden de ayrılır; kısa, yoğun ve etkileyici bir anlatımla okuyucuyu içine çeker. Onun öykücülüğünün temel özellikleri şunlardır:

  • Gerçekçilik ve İnandırıcılık: Maupassant’ın öyküleri, günlük hayattan alınmış gibi hissettiren olaylar üzerine kuruludur. Okuyucu, öykülerin yaşanmış ya da yaşanabilir olduğuna kolayca inanır. Bu gerçekçilik, Maupassant’ın gözlem yeteneği ve insan doğasını derinlemesine anlamasından kaynaklanır.
  • Olay Örgüsü: Maupassant’ın öyküleri, serim, düğüm ve çözüm bölümlerinden oluşan klasik bir vaka düzeni izler. Öyküler, okuyucunun merakını canlı tutacak şekilde entrika ve gerilim unsurlarıyla zenginleştirilmiştir. Olaylar, doğal bir akış içinde başlar, gelişir ve sonuçlanır.
  • Yer ve Zaman Unsurları: Öykülerinde mekân ve zaman unsurları, hikâyenin inandırıcılığını destekler. Normandiya’nın kırsal manzaraları, Paris’in hareketli sokakları ya da sıradan bir köy evi, Maupassant’ın öykülerinde sıkça yer bulur ve hikâyeye gerçekçi bir atmosfer katar.
  • Kısa ve Yoğun Anlatım: Maupassant, gereksiz ayrıntılardan kaçınarak öykülerini kısa ama çarpıcı bir şekilde kurgular. Her kelime, hikâyenin amacına hizmet eder ve okuyucuyu doğrudan olayın içine çeker.
  • İnsan Doğasının Derinlemesine İncelenmesi: Maupassant’ın öykülerinde insan psikolojisi, toplumsal dinamikler ve ahlaki ikilemler sıkça işlenir. Karakterler, genellikle sıradan insanlar olsa da, onların iç dünyaları ve çelişkileri ustalıkla yansıtılır.

Maupassant, öykü türünü destan, masal ve efsanelerden ayırmak için bilinçli bir çaba göstermiştir. Destan ve masalların fantastik unsurlarına karşı, öykülerinin gerçekçi bir temele oturmasını sağlamış; aynı zamanda öykü türünü, roman ve novella gibi daha uzun anlatılardan ayırarak kısa öykünün bağımsız bir sanat formu olarak tanınmasına katkıda bulunmuştur.

Önemli Eserleri ve Temaları

Maupassant’ın en bilinen öykülerinden bazıları şunlardır:

  • “Boule de Suif” (Tombul Tiftik): 1880 yılında yayımlanan bu öykü, Maupassant’ın ilk büyük başarısıdır. Fransa-Prusya Savaşı sırasında geçen hikâye, toplumsal ikiyüzlülüğü ve sınıf farklılıklarını eleştirir.
  • “The Necklace” (Kolye): Maupassant’ın en ünlü öykülerinden biri olan “Kolye”, bir kadının bir kolyeyi kaybetmesiyle başlayan trajik olayları konu edinir. Öykü, toplumsal statü, hırs ve fedakârlık gibi temaları işler.
  • “The Horla” (Horla): Maupassant’ın daha karanlık ve psikolojik bir anlatıma yöneldiği bu öykü, doğaüstü unsurlarla insan zihninin kırılganlığını ele alır.

Maupassant’ın öyküleri genellikle insan doğasının zayıflıklarını, toplumsal normların baskısını ve bireyin içsel çatışmalarını konu edinir. Normandiya’nın kırsal yaşamından Paris’in burjuva toplumuna kadar geniş bir yelpazede geçen öyküleri, hem evrensel hem de yerel temaları ustalıkla harmanlar.

Maupassant’ın Türk Edebiyatındaki Etkisi

Maupassant’ın olay hikâyeciliği tarzı, Türk edebiyatında da derin bir etki bırakmıştır. Özellikle Ömer Seyfettin, Maupassant’ın gerçekçi ve olay odaklı anlatım tarzını benimseyerek Türk öykücülüğüne yeni bir yön vermiştir. Ömer Seyfettin’in “Kaşağı”, “Diyet” gibi öyküleri, Maupassant tarzının Türk edebiyatındaki yansımalarıdır. Bu tarz, olayların yaşanabilirliğine odaklanan, kısa ve etkili bir anlatımla okuyucuyu sürükleyen bir yapı sunar.

Ömer Seyfettin’in yanı sıra, Sabahattin Ali, Refik Halit Karay, Abbas Sayar ve Necati Cumalı gibi yazarlar da Maupassant’ın olay hikâyeciliği tarzını Türk edebiyatına taşımış ve bu geleneği zenginleştirmiştir. Sabahattin Ali’nin “Kuyu” ya da “Hanende Melek” gibi öyküleri, Maupassant’ın gerçekçilik anlayışını ve insan psikolojisine odaklanan anlatımını yansıtır. Refik Halit Karay’ın sürgün hayatından izler taşıyan öyküleri ise toplumsal meseleleri Maupassant’ın sade ama çarpıcı üslubuyla işler. Abbas Sayar ve Necati Cumalı gibi yazarlar da, özellikle Anadolu’nun kırsal yaşamını ele alan öykülerinde, Maupassant’ın gerçekçi ve olay odaklı yaklaşımını sürdürmüşlerdir.

Maupassant’ın Dünya Edebiyatındaki Yeri

Guy de Maupassant, kısa öykü türünün dünya edebiyatındaki en büyük ustalarından biri olarak kabul edilir. Onun öyküleri, yalnızca 19. yüzyıl Fransız edebiyatını değil, aynı zamanda dünya edebiyatını derinden etkilemiştir. Anton Çehov, O. Henry ve James Joyce gibi yazarlar, Maupassant’ın kısa öykü türündeki yenilikçi yaklaşımından ilham almıştır. Maupassant’ın öyküleri, hem teknik kusursuzluğu hem de insan doğasına dair derin gözlemleriyle, çağdaş öykücülüğün temel taşlarından birini oluşturur.

Maupassant, ne yazık ki ruhsal ve fiziksel sağlığının bozulması nedeniyle kısa bir yaşam sürmüştür. 1893 yılında, henüz 42 yaşındayken hayatını kaybetmesine rağmen, ardında bıraktığı eserler, edebiyat dünyasında kalıcı bir iz bırakmıştır. Onun öyküleri, bugün hâlâ edebiyat severler tarafından okunmakta ve üzerine akademik çalışmalar yapılmaktadır.

Sonuç

Guy de Maupassant, olay hikâyeciliği tarzıyla kısa öykü türünü yeniden tanımlamış ve gerçekçilik akımının en önemli temsilcilerinden biri olmuştur. Öykülerinde insan doğasını, toplumsal dinamikleri ve günlük yaşamın sıradan ama çarpıcı anlarını ustalıkla işleyen Maupassant, hem Fransız hem de dünya edebiyatında unutulmaz bir yere sahiptir. Türk edebiyatında Ömer Seyfettin, Sabahattin Ali ve diğer yazarlar aracılığıyla etkisini sürdüren Maupassant tarzı, olay odaklı, gerçekçi ve etkileyici öykülerin gücünü ortaya koymaktadır. Edebiyat severler için Maupassant’ın eserleri, hem insan ruhunun derinliklerini anlamak hem de kısa öykü türünün sanatsal potansiyelini keşfetmek için eşsiz bir hazinedir.

Kan Davası Öykü Metni  Guy de Maupassant

Paolo Saverini’nin dul karısı, Bonifacio kalesinde küçük ve yıkık dökük bir evde oğluyla birlikte yalnız yaşıyordu. Dağın ileri doğru bir uzantısı üzerinde bulunan, hatta yer yer denizin üzerinde asılı gibi duran bu kent, sivri kayalıklarla dolu boğazın üzerinden Sardunya’nın daha alçak kıyısına bakıyordu.

Aşağılarda, öbür yanda dev bir dehlizi andıran dik bir kıyı, kenti neredeyse tümüyle çevreleyerek liman gibi kullanılıyor ve İtalya ya da Sardunya’nın küçük balıkçı teknelerini ve her on beş günde bir Ajaccio seferini yapan eski tıknefes vapuru iki sarp kaya arasında uzun bir dolaşmadan sonra adanın ilk evlerine ulaştırıyordu.

Dağın yamaçları üzerindeki ev kümeleri, beyaz lekeler halinde görünüyordu. Kayalıklara asılı gibi duran ve yabanî kuşların yuvalarını andıran evler, korku veren ve gemilerin geçmediği bu boğaza bakıyordu. Durmadan denizi ve yeni yeni otlara bürünen çıplak kıyıyı döven rüzgâr, boğaza dalar ve kıyıyı kemirirdi. Dalgaları delerek yükselen kayalıkların kapkara sivri uçlarına takılıp kalan solgun köpüklerin izleri, suyun üzerinde yüzen yırtık pırtık bez parçalarını andırırdı.

Bu yüksek kıyının kenarında dul Bayan Saverini’nin evi, bu vahşi ve üzüntü verici ufka bakıyordu.

Bayan Saverini, oğlu Antoine ve uzun, sert tüylü, çoban köpeği irisi sıska dişi köpekleri Sémillante ile bu evde yaşıyordu. Antoine, bu köpekle ava çıkardı.

Bir akşam, Antoine Saverini, kavgaya tutuştuğu Nicolas Ravolati tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Ravolati, daha o gece Sardunya’ya kaçmıştı bile.

Yoldan geçenler oğlunun cesedini getirdiğinde yaşlı ana, hiç ağlamadı; ama uzun uzun oğlunun cansız bedenine bakarak, öylece hareketsiz kaldı. Sonra, derisi kırışmış elleriyle ölüyü okşadı ve oğlunun öcünü alacağına söz verdi. Hiç kimsenin kendisiyle birlikte kalmasını istemedi. Uluyan köpek ve oğlunun ölüsüyle eve kapandı. Hayvan, kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırmış, yatağın ayakucunda, başını efendisine uzatarak, hiç durmadan uluyordu. Bir süre sonra köpek artık kımıldamaz oldu. Yaşlı ana ise, cansız bedenin üzerine eğilmiş, ölüyü seyrederek iri ve sessiz gözyaşlarıyla ağlıyordu.

Genç adam, göğüs kısmı parçalanmış yünlü ceketiyle, sırtüstü uyuyor gibi görünüyordu. Her yeri kan içindeydi. İlk yardım yapılabilmesi için yırtılan gömleğinde, yeleğinde, kısa pantolonunda, yüz ve ellerinde kan vardı. Kan pıhtıları, sakalında, saçlarının içinde donmuştu.

Yaşlı ana, oğluyla konuşmaya başladı. Sesin gürültüsü üzerine köpek, ulumasını kesti.

– Git, git yavrum, öcün alınacak zavallı oğlum. Uyu, rahat uyu. Öcün alınacak, beni duyuyor musun? Annen söz veriyor. Bilirsin, annen hep sözünü tutar!

Yaşlı kadın, ağır ağır oğluna eğilerek soğuk dudaklarıyla ölü dudakları öptü. O sırada, köpek inildemeye başladı. Tekdüze ve yürek parçalayan uzun bir inilti çekti.

Bayan Saverini ve köpek, sabaha kadar orada öylece kaldılar. Antoine Saverini ertesi gün toprağa verildi ve bir daha Bonifacio’da ondan hiç söz edilmedi.

Antoine, geride ne erkek kardeş, ne yakın bir akraba bırakmıştı. Kan davası güdecek hiçbir erkek yoktu. Kan gütmeyi düşünen yalnızca yaşlı anasıydı.

Bayan Saverini, boğazın karşı kıyısında, sabahtan akşama kadar beyaz bir noktaya bakıyordu. Bu, çok yakından izlenen Korsikalı haydutların sığındığı Longosardo adında küçük bir Sardunya köyüydü. Haydutlar, yurtlarının karşı kıyısında bulunan bu köyde yalnız başlarına yaşıyorlar ve geri dönmek için uygun zamanı orada bekliyorlardı Yaşlı ana, Nicolas Ravolati’nin de o köye sığındığından emindi.

Gün boyunca, tek başına pencerenin yanında oturdu. Öç almayı düşünerek karşıdaki köye bakıp duruyordu. Hiç kimsesi yokken, ölüme bu denli yakın ve güçsüzken nasıl öç alacaktı? Ama söz vermiş, oğlunun ölüsü üzerine yemin etmişti. Ne yeminini unutabilir, ne de bekleyebilirdi. Ne yapacaktı? Geceleri artık uyumuyor, rahat yüzü görmüyor, yüreği bir türlü yatışmak bilmiyordu. Boyuna çıkar bir yol arıyordu. Ayaklarının dibinde uyuyan köpek ise, ara sıra başını kaldırıyor uzaklara doğru uluyordu. Köpek, sahibinin ölümünden beri, sanki onu çağırırmışçasına, bir türlü avunmayan hayvan ruhu hiçbir şeyin silemeyeceği bir anıyı saklarmış gibi, böyle sık sık uluyordu.

Bir gece, Sémillante yeniden inildemeye başladığında, ansızın yaşlı kadının aklına vahşi ve yırtıcı bir öç alma düşüncesi geldi. Sabaha kadar bunu düşündü. Sonra, günün ilk ışıklarıyla birlikte kalkıp kiliseye gitti. Yerlere kapanarak Tanrı’nın huzurunda dua etti; oğlunun öcünü almak için yaşlı bedenine güç vermesi, kendisine yardım etmesi ve desteklemesi için yalvardı.

Sonra eve döndü. Evin avlusunda, oluktan damlayan suları toplamaya yarayan eski, dibi çıkmış bir fıçı vardı. Fıçıyı yere devirdi, içini boşalttı, taş ve kazıklarla toprağa iyice oturttu. Sonra da Sémillante’ı bu yuvanın içine zincirleyip eve döndü.

Yaşlı kadın, artık odasında durmaksızın yürüyor, gözünü hiç ayırmadan Sardunya kıyısına bakıyordu. Oğlunun katili, o herif oradaydı.

Köpek, bütün gün, bütün gece uludu. Yaşlı kadın, sabah olunca köpeğe bir çanak su götürdü, fakat ne ekmek, ne de başka bir yiyecek, hiçbir şey vermedi.

Gün böyle geçti. Bitkin düşen köpek uyuyordu. Ertesi gün, gözleri parlamış, tüyleri diken diken olmuştu. Zincirini çılgınca çekiştiriyordu.

Yaşlı kadın, yine yiyecek hiçbir şey vermedi. Gittikçe kudurganlaşan hayvan, boğuk bir sesle havlıyordu. Gece böylece geçti.

Bayan Saverini, sabah olunca komşusuna gitti ve kendisine iki demet saman vermesini istedi. Eskiden kocasının giydiği eski püskü elbiseleri çıkarttı ve içini samanla doldurarak bir korkuluk yaptı. Sémillante’ın yuvasının önüne yere bir sopa dikip korkuluğu onun üzerine bağladı ve çaput parçalarından korkuluğa bir de kafa yaptı.

Köpek, şaşkınlık içinde, bu samandan adama bakıyor, açlıktan kırılmasına rağmen sesini çıkartmıyordu. Yaşlı kadın, kasaba giderek uzun bir parça domuz sucuğu aldı. Eve dönünce, avluda, köpeğin yuvasının yanında ateş yakıp eti kızarttı. Şaşkına dönen Sémillante durmadan sıçrıyor, dumanı burnuna kadar gelen et parçasına gözlerini dikip ağzından köpükler saçıyordu.

Saverini ana, sonra bu dumanı tüten eti, sanki içine sokacakmış gibi, korkuluğun boynunun çevresine bağladı. İşi bitince, köpeğin zincirlerini çözdü.

Hayvan, korkunç bir sıçramayla korkuluğun boynuna ulaştı ve ayaklarını omuzlarına dayayıp korkuluğun boğazını parçalamaya başladı. Köpek, ağzında bir et parçasıyla yere düşüyor, sonra yeniden sıçrıyor, sivri dişlerini korkuluğun boynuna geçirip birkaç parça daha et kopararak tekrar yere düşüyor ve sonra yine aynı şekilde sıçrıyordu. Hayvan, diş darbeleriyle korkuluğun yüzünü yırtıyor, boynunu parçalıyordu.

Yaşlı kadın, sessiz ve hareketsiz, köpeği izliyor, gözlerinin içi parlıyordu. Sonra köpeği yine zincirledi. Hayvanı yine iki gün aç bıraktı ve bu garip alıştırmaya yeniden başladı.

Bayan Saverini, üç ay boyunca köpeği bu tür mücadeleye, yiyeceğini dişlerinin gücüyle elde etmeye alıştırdı. Artık köpeği zincire bağlamıyordu ama onu bir el hareketiyle korkuluğa saldırtıyordu.

Yaşlı kadın, köpeği, korkuluğun boğazına et saklamadan da üzerine atılıp parçalamaya alıştırmıştı. Sonra da ödül olarak, ateşte pişirdiği eti veriyordu hayvana.

Sémillante, artık korkuluğu görür görmez titremeye başlıyor, gözlerini sahibine çeviriyordu. O da ona parmağıyla işaret verip, “Haydi!” diye ıslık gibi bir sesle bağırıyordu.

Saverini ana, artık vaktin geldiğini düşündü ve bir pazar sabahı, derin bir heyecan içinde kiliseye gidip dua etti ve günah çıkarttı. Eve dönüp erkek elbiseleri giydi. Bu haliyle, zavallı, hırpanî bir ihtiyara benziyordu. Sardunyalı bir balıkçıyla pazarlık etti. O da onu, köpeğiyle birlikte boğazın öbür yakasına geçirdi.

Yanında taşıdığı torbada büyük bir sucuk parçası vardı; Sémillante iki gündür açtı. Yaşlı kadın, ikide bir torbayı koklatıp hayvanı kızdırıyordu.

Longosardo’ya geldiler. Korsikalı kadın, hafifçe topallayarak yürüyordu. Bir fırıncıya Nicolas Ravolati’nin nerede oturduğunu sordu. Ravolati, eski işi marangozluğa başlamıştı. Dükkânında, tek başına çalışıyordu.

Yaşlı kadın, kapıyı iterek açtı ve içeriye seslendi:

– Hey! Nicolas!

Adam geriye döndü. Köpeğini serbest bırakan kadın haykırdı:

– Haydi, haydi, parçala, parçala onu!

Deliye dönen köpek, ileri doğru atıldı ve adamı boğazından yakaladı. Ravolati, kollarını uzatıp hayvana sarıldı, yere yuvarlandı. Birkaç saniye ayaklarını yere vurarak kıvrandı. Sémillante parça parça ettiği boyun etlerini eşelerken, Ravolati hareketsiz kaldı.

Kapılarının önünde oturan iki komşu, yoksul bir ihtiyarın, cılız siyah bir köpekle çıkıp gittiğini ve köpeğin yürürken sahibinin verdiği esmer bir şeyi yediğini gördüklerini çok iyi hatırladılar.

Saverini ana, akşam evine dönmüştü. O gece sabaha kadar deliksiz bir uyku çekti. (14 Ekim 1883)

Guy de Maupassant

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Zeno’nun Bilinci

Editor

Aşk Seni de Vurur

Editor

Çatının Karanlığında – Cutler Ailesi Serisi 5.Kitap

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası