Tarih

Kadın Sultanlar / Osmanlı Sarayında

kadin sultanlar osmanli sarayinda 5edb5a9782934Oba’dan Saray’a, savaştan barışa, fetihten çöküşe, sevinci ve hüzünleriyle, iktidarın gölgesindeki kadınların; o inanılması zor hayatlarından sayfalar, hatıralar…”Kadın Sultanlar”; altı yüz yıllık Osmanlı tarihinde, dönemlerine damgasını vurmuş sultan eşlerini anlatıyor. Yazılan kadın portreleri, Osmanlı Devleti’nin kuruluş, yükseliş, duraklama ve çöküş dönemleri üzerinden seçilmiş karakterlerin hikayeleridir…Dönemin kayda değer olayları çerçevesinde Sultan Kadınların hayatlarından, belki bir an’ı da olsa kayda geçirme ve o kayıttan bugünün gerçeğine bir ışık tutabilme gayretidir…Kitapta bahsi geçen yirmi dört kadın, on dokuz hikaye-portre çalışması halinde yazıldılar. Çoğu kez tarihin solgun, eskimiş ve öne çıkarılmayan kağıtları üzerinden parmak izleri takip edilerek, şimdiye kadar sessiz ve ritimsiz kalmış siluetleri, bu kitapla birlikte üzerlerine dökülmüş suskunluk tozlarını aralamaya çalışıyor…Hem siyasal basınçların hem geleneksel mahremiyet anlayışının şimdiye kadar üzerinde düşünmeyi, yazmayı hatta hayal kurmayı bile ertelettiği kadınların dünyasından, günümüze bir çizgi: Osmanlı Sarayı’nda Kadın Sultanlar…

İÇİNDEKİLER

Giriş,

Kadın Rüya ve Devlet: Malhun Rabia Sultan,

İlk Göz Ağrısı: Nilüfer Hatun,

İki Kumalar: Asporça Hatun ile Theodora (Maria),

Rubaiden Devlete: DevletŞah Hatun ile Hundi Kız,

Sekiz Cennetin Sultanı: Hümâ Hatun,

Kahire’nin Çiçeği: Çiçek Sultan,

Batının Güneşi Endülüs’ün Son Emiresi: Aişe Sultan,

Endülüs Melikesi Aişe Sultan’ın Ağladığı Gün,

Endülüs’eVeda,

Merkezdeki Kadın: Hafsa Sultan,

Osmanlı Saltanatının Tek Boşanma Davası,

Sırtı Yüksek Prens Cihangir ile Anası Hürrem Sultan,

Ayşe Sultan’ın Diüere Destan Düğünü,

Mahpeyker Kösem Sultan ile Gelini Hatice Turhan Sultan,

Lady Montagu’nun Günlüğünden,

Gülcemal Sultan: Çaresiz Derilere Düştüm,

Mühürler, Yüzükler, Sultanlar,

Adile Sultan’ın Beşik Alayı,

Pembeli Kadın: Necibe Hanım,

Son Padişahın Aşkı: Nevzad (Nejad) Hanımefendi,

Düırişehvar Sultan: Bugün İstanbul’umda ölemiyorum,

Padişahların Kadınları ve Kızları,

GİRİŞ

Tarih; elinde eski fotoğraflarla dolu can sıkıcı kutusuyla gezinen ihtiyar bir adam değildir… Bana sorarsanız çok çocuklu bir ailede güç bela da olsa, nihayet herkes yattıktan sonra odalarda huzurla dolaşan, ılık bir hava’dır o… Pek bir şey yapamaz bir günü daha geride bırakmış insanoğlunun saatlerini sabaha kurmaktan başka… Yani daha çok bir kum saatinin ters çevrildikten sonra yere doğru akan kısmındaki salınımlar veya biz uyurken bile dersine çalışan akıllı yelkovan ya da duvarda asılı eski saatlerin sarkaçları üzerindeki toz gibi tarih de geceyi gündüze bağlayan usta bir örgücüdür…

Onun örgüsü, kendisine soru soran tüm çocuklara ayni cevapları taşımaz. Aslında böyle davranması bir bakıma İyidir, yani çok konuşkan biri olmaması tarihin… Söz gelimi matematik olsaydı bu kitabın konusu, o tüm cevapları cebinde taşıyan bilgiç bir öğretmen edasıyla yazdırabilirdi kendisini… Ama tarih, geçip giden hayatın aslında kendisi olarak böyle davranmaz bizlere… Yazgının ağırlığı, Kalem’in yaratıldığı ilk günden bu yana, belini bükmüştür onun… Tarih biraz eğriliğe yatkın ise bundan… göçtü aramızdan, İstanbul’a hasret gitti, namazını kılacak birkaç kişiyi zorla buldular gurbet ellerde…

Ve suskunluk, hatırasızlik! En çok buydu bizi çarpan, hikayeleri kaleme alırken… Tarihi şimdiye kadar erkek kumandanlar, krallar ve azizler üzerinden yazan pek çak soru sahibinin de elbette payı vardır kadınlara dair bu suskunlukta…

Elinizdeki kitap bir tür hatıra defteridir. Tarihi can sıkıcı bir ihtiyar olarak görmediğimizden olsa gerek hikaye etme yolunu tercih ettik onunla yaptığımız anlaşmada…

Tarihin nefesidir hikaye!

Kıyamet günü Son Meleğin son nefesine kadar devam edecek uzun soluklarımızdır tarihi yazan… Hesap Günü terazi kefelerinde tartılacak olan da yine hikayelerimiz…

Sibel Eraslan

2005 2007

İstanbul

Kadın, Rüya ve Devlet:

Malhun Rabia Sultan

“Rüya devlettir”derdi, beni büyüten Rumeli kadınları… Hiç üşenmezlerdi biz çocukların gördüğü düşleri sabırla dinlemekten ve hiç kötüye yormazlardı anlattıklarımızı; “rüya görmeyen, devlet bulamaz” diyerek… “Devlet kuşu”nun kanatlarından düşen bir tüydü onların nazarında bizim gördüklerimiz. Belli etmeseler de çok yorgundular aslında; hayatları göç kösünün hicranlı nağmeleri arasında bir serhadden bir ricate savrulan bu muhacir kadınlar, elbette güçlü olmalıydılar, olmak zorundaydılar…

Belki de sırf bir rüyanın hatırıdır onları ayakta ve azimle durduran…

Onlar, bir rüyadan devlet çıkaran milletin, bir devleti rüya ile ayakta tutmaya çalışan anneleri gibiydiler…

Annelerimizin sabrında, varoluşun sırrı gizlidir. Ölümden sonraki hayata salınırken de belki bu yüzden, bir şeycikler taşıyamayız da ötelere, bir anamızın adıyladır künyemiz…

Medeni Kanunlar; “çocuğu doğuran kadın, anadır” der Devletleşme serüvenimizin odak noktasında duran ve hepimizin annesi olan bir kadından söz etmek istiyorum sizlere: Malhun Hatun’dan…

Şeyh Edebali’nin kızı…

Osman Gazi’nin eşi…

Orhan Gazi’nin anası…

Evlattır, eştir, arkadaştır, yoldaştır, anadır, kadındır ama hepsinden önce; görülmüş bir rüya, bir devlettir Malhun Hatun…

Tarihçi Solakzade, Şeyh Edebali kızı Malhun Hatun’un bir diğer isminin de Rabia olduğunu zikreder. Malhun Rabia Sultan, hem ismi hem cismiyle, hem isminin ima ettiği büyük rüya hem de cisminin işaret ettiği kutlu Osman Gazi soyuyla, “devlet nasıl olunur?” sorusunun da anahtarı gibidir. Asıldır, temeldir, mayadır. Yüzü geleceğe dönük kutlu kök hücredir…

“Bir kadın dört şey için nikah edilir” der, Uz. Peygamber (sav); “soyu, dini, mülkü ve güzelliği için… “Ardından da nasihatini; “5e» dindar olanı tercih er” diye tamamlar,..

Malhun Hatun’un nikahından murat neydi tam olarak bilemiyoruz ama.soyca soylu idi… Moğol istilasına karşı Anadolu’yu çelik bir zırh gibi koruyacak Şeyh Nasiruddin Mahmııd (Ahi Evran), Baba İlyas, Hacı Bektaş, Mevlana Rumi gibi büyük üstad ve dervişlerin yolundan giden bir fedaiydi babası Şeyh Edebali… Alperendi, mücahiddi.

İbni Battuta’nın seyahatnamesinde, Ahi Evran yolunun sadece zikr halkasından ibaret bir tarikat olmadığını okuruz. Sanat ve ticaret ahlakını, toplumsal dayanışmayı, eğitim ve öğretimi de içine alan bir hayata bakış açışıydı ahilik… Ahilik için, devleti kendi içinden ören örgüleyen, devlete beden olan bir toplumsallaşmadan bahseder Hatuna…

İşte Malhun Hatun’un babası Şeyh Edebali, bir taraftan Islami bilinç ve tebliğ işiyle manevi eğitimle uğraşan, diğer taraftan da Anadolu İslamlaşmasını toplumsal ve askeri planda destekleyip organize eden, böylesi mühim bir güçtü…

Tarihçi Aşıkpaşazade, Ahiliği Osmanlı devletinin kuruluş aşamasında bir temel olarak görür. Eskişehir’de mukim Şeyh Edebali ve dergahı da, Osmanlı’yı devlet yapan, alperenlik ve gazi ruhunun dinamolarından biridir… İslami ilimleri Şam Medreselerinde ikmal etmiş, sonrasındaysa ‘ilayı kelimetullah’ için Diyar ı Rum’a yönelmiş, hali vakti yerinde, yardımsever ve zengin gönüllü bir dervişti Şeyh Efendi…

Dolayısıyla Malhun Hatun, hem soyca temiz ve asil bir silsilenin sulbünden geliyordu, hem de malını mülkünü yoksul ve muhtaçlara infakla bereketlendiren helal bir zenginlik içinde büyümüştü…

Dini tahsilini ve hidayeti babasının dizinde ikmal etmiş, aile ve dergah kadınlarının arasında Bacıyan ı Rum bilinciyle yetişmişti Malhun. Bacıyan ı Rum, Ahiliğin bir nevi kadın teşkilatı ve sanat mektebi gibi düşünülebilir. Battuta, Anadolu bacılarının sadece edilgen ve mahcup bir tarikat terbiyesiyle yetinmeyip, müntesibi olan hanımlara el sanatları ve ticareti de öğrettiğini yazıyor. Seyyah, o dönemlerde gezdiği diyarlar içinde kendine güvenen, bilgi ve tecrübesine inanan, iffetini korumakta kimseden medet ummayan ve gerektiğinde düşmanla cebelleşmekten asla çekinmeyen bu hanımları, diğerlerinden ayırır ve övgüyle anlatır. Malhun Hatun’un içinde büyüyerek bir devlet rüyasını mayaladığı zemin işte budur… At binen, kılıç tutan, göç düren ve seren, gittiği her yamacı yurda çevirmesini bilen analardır bunlar… Anadolu, analar doludur ve Malhun onların baş kadınıdır…

Tarihçi Hammer’in “elbette çok güzeldi” başlığıyla açtığı …

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Uğur Mumcu – Gazi Pasa’ya Suikast

Editor

George Orwell – Paris ve Londra’da Beş Parasız

Editor

Saltanatın Yürek Sızısı – Osmanoğulları’nın Hüzünlü Günleri

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası