Bu eser, bir Arap tarihi olmaktan ziyade tarih olaylarının bir tefsir denemesidir. Çünkü böyle geniş bir konuyu olay ve tarihleri sıralayarak ortaya koymaktan daha çok Araplar’ın insanlık tarihindeki yeri, hüviyeti, yaptıkları işler ve gelişme safhalarının belirli özellikleri gibi bazı esaslı noktalarını ayrı ayrı ele alıp incelemeye çalıştım.
B. Lewis
İÇİNDEKİLER
İkinci Basıma önsöz
Çevirenin önsözü.
Yazarın önsözü
Giriş
I. İslâmiyet’ten Önce Arabistan
II. Hz. Muhammed ve İslâmiyet’in Doğuşu
III. Fetihler Çağı
IV. Arap İmparatorluğu
V. islâm İmparatorluğu.
VI. islâm’da Mezhep isyanları
VII. Araplar Avrupa’da
VIII. İslâm Medeniyeti
IX. Araplar’ın Sahneden Çekilişi.
X. Batı’nın Tesiri
Kronoloji Cetveli
Bibliyografya
İKİNCİ BASIMA ÖNSÖZ
İnsanlıkla birlikte ilk uygarlık oluşumlarına beşiklik yapan geniş bir coğrafi alan. Batı sömürgeciliğinin egemenliğiyle birlikte Orta Doğu diye tanımlanmaya başlandı.
Avrupa’yı merkez kabul edip diğer bölgeleri söz konusu merkeze göre tanımlayan bu yaklaşım, bilimsel olmaktan çok ideolojik bir bakış açısının ürünüdür.
Avrupa merkezci bu bakış açısı tarafından Orta Doğu olarak tanımlanan bölge, modern dönemde sahip olduğu yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle ve insan kaynaklarıyla sömürgecilerin ilgisini çekti.
Bu bölgeye özgü, ekonomik, kültürel, siyasal ve dinsel her türlü olgu dikkatle incelenmeli, bölgeye yönelik fiilî sömürünün teorik projelendirilmesi yapılmalıydı. İşte Batı’da oryantalizm adı verilen ve çok haklı olarak “emperyalizmin keşif kolu” olarak nitelendirilen bilgi kolu, askerî ve siyasal sömürü için hazırlanan projelere zengin bir veri tabanı teşkil etti.
Oryantalizm çerçevesinde ortaya konan eserlerin bir kısmı, üzerinde çalışılan konuyu anlamaya yönelik bir perspektifle ele alındığı için, sunumun olabildiğince nesnel verilere dayalı olarak yapılmasına gayret edilir. Bu turum, tanımlamaya ve manipüle etmeye dönük diğer oryantalist tavırdan farklı olduğu için özellikle İslâm Dünyası içerisinde “insaflı” ve “bilimsel” olarak nitelendirilir.
Bernard Lewis’in elinizde bulunan bu eseri de Araplar konusunda anlamaya dönük bir perspektife sahip olduğu için olabildiğince nesnel veriler üzerine temellendirilmeye çalışılmış.
Her oryantalist eser için geçerli olabilecek temkinlilikle okunması gereken bu kitabın belki de en özgün tarafı, tarihsel bir dizge içerisinde Araplar” in özellikle toplumsal ve ekonomik yaşantıları üzerine yoğunlaşmış olmasıdır.
Olayları, sultanlar ve hükümdarlar ekseninde efe alan klasik tarihçi yaklaşımıyla kaleme alınmış eserlerde ancak satır aralarında bulabileceğimiz toplumun sosyal ve ekonomik hayatını derli toplu bir şekilde ortaya koyması, Bemard Lewis’in bu eserini okunmaya değer kılıyor.
AĞAÇ KİTABEYİ YAYINLARI
ÇEVİRENİN ÖNSÖZÜ
Türk tarihinin uzun ve parlak devresi, X. yüzyılda Türkler’in Müslüman olmalarıyla İslâm tarihi çerçevesine girer. Türkler, İslamiyet’i kabullerinden kısa bir zaman sonra siyasî bakımdan İslâm dünyasının kaderine hakim olmuşlardır. Selçuklular ve özellikle Osmanlılar zamanında Türk tarihi ile İslâm tarihi artık içice girmiştir. İslâm medeniyetinin gelişmesinde de Türkler’in Araplar ve Farslar kadar hizmetleri olduğu bilinmektedir. Bunun için Türk tarihinin İslâm devresini incelerken İslâm tarih ve medeniyetini bilmek zarureti ortaya çıkmaktadır.
Ülkemizde İslâmArap tarihi üzerindeki ilmi araştırmaların geçmişi çok yenidir ve bu sahada yazılan eserler, duyulan ihtiyaca cevap vermekten uzaktır. Üstelik yapılan araştırmaların büyük bir kısmı İslâm tarihinin küçük bölümlerini içine almaktadır. Diğer taraftan İslâm tarihini konu alan, ancak tarih metoduna pek uymayan, buna rağmen sayıları oldukça kabarık olan yayınların büyük bir kısmı da gereksiz hissî görüş ve yorumlan aksettirmektedirler.
Millî kültürümüz açısından son derece önemli olan İslâm tarih ve medeniyet sahasındaki bu boşluk çeşitli zamanlarda Batı ve Doğu dillerinden yapılan çevirilerle doldurulmaya çalışılmıştır. Mevlânâ ŞibliSüleyman Nedevî’nin Asr ı Saadet i (Türkçeye çeviren Ömer Rıza, İstanbul 1921 27), L. Caetani’nin İslam Tarihi (çeviren Hüseyin Cahit, İstanbul 1924 27) Brockelmann’ın İslâm Milletleri ve Devletleri Tarihi (çeviren Neş’et Çağatay, Ankara 1954) ve J. Welhausen’in Arap Devleti ve Sükûtu (çeviren Fikret Işıltan, Ankara 1963) bu tercüme eserlerin başlıcalarını teşkil etmektedirler. Hem üniversitelerimizdeki tarih öğrencilerinin, hem de tarih meraklılarının İslâm tarihi konusundaki ihtiyaçlarına az da olsa cevap verebilmek düşüncesiyle, memleketimiz tarihçileri arasında haklı bir şöhret kazanmış olan ve dünyanın önde gelen şarkiyatçıları yer alan Bernard Lewis’in Tarihte Araplar adlı eserini dilimize çevirmeye bu açıdan faydalı buldum.
Tarihte Araplar’ın esasım Arapİslâm tarihi teşkil etmekte ve diğer Müslüman milletlerin tarihine çok az yer verilmektedir. Bununla beraber eserde İslâm tarih ve medeniyetinin genel bir çerçevesi çizilmektedir. Hacminin küçük olmasına karşılık siyasî tarih yanında idarî, dinî, iktisadî, kültürel v.b meselelere de yer verilmektedir. Yazarın önsözde belirttiği gibi, eserin ana hedefi İslâm tarihinin temel meselelerini ortaya koymak ve bazı yeni yorumlar getirmektir. Bu açıdan bakıldığında eser başarılı bir terkip denemesidir. Başta Arapça olmak üzere çeşitli dillere çevrilmiş olan Tarihte Araplar yavaş yavaş İslâm tarihinin klâsik eserleri arasında yer almaya başlamıştır.
İslâm ve Türk tarihi hakkında yabancı ilim adamları tarafından yazılan hemen bütün kitap ve makalelerde, farklı din ve kültüre bağlı olunması sebebiyle tek taraflı hüküm ve yorumlara rastlamak her zaman için mümkündür. Hatta aynı inancı paylaştığımız Arap ve İranlı tarihçilerin eserlerinde bile aynı hükümlerle karşılaşmaktayız.
Bu bakımdan yabancı ilim adamları tarafından yazılmış eserleri peşinen mahkum etmek söz konusu olmamalıdır. Tarihte Araplar benzerleri yanında mutedil fikirleri içermektedir. Bazı küçük noktalar varsa da eserin bütünü içinde bunlar büyük bir önem taşımamaktadır.
Tercüme Neuchâtel 1958’de yayınlanan Fransızca nüshadan yapılmıştır. Ancak bununla yetinilmeyip daha sonra 1964’te yapılan İngilizce üçüncü baskısı ile dikkatli bir şekilde karşılaştırılmıştır. Bu karşılaştırma sırasında Fransızca baskısında bazı hatalar ve atlamalar görülmüştür.
Eserini Türkçe’ye çevirmeme izin verme lütfunda bulunan muhterem Profesör Bernard Lewis’e, daha önce tercüme etmeye başladığı halde benim çevirdiğimi duyunca ilk üç bölümün müsveddelerini bana veren Prof. Dr. Ercüment Kuran’a, İngilizce metniyle karşılaştırmaya yardım eden Doç. Dr. İnci Enginün, Aysel San ve özellikle Dr. İsmail Erünsal ile büyük bir titizlikle haritaları çizen Füsun Arman’a şükranlarımı belirtmek isterim.
Hakkı Dursun YILDIZ
YAZARIN ÖNSÖZÜ
Bu eser, bir Arap tarihi olmaktan ziyade tarih olaylarının bir tefsir denemesidir. Çünkü böyle geniş bir konuyu olay ve tarihleri sıralayarak ortaya koymaktan daha çok Araplar’ın insanlık tarihinde yeri, hüviyeti, yaptıkları işler ve gelişme safhalarının belirli özellikleri gibi bazı esaslı noktalarını ayrı ayrı ele alıp incelemeye çalıştım.
Bu mahiyetteki bir eserde her olay ve değerlendirmenin kaynaklarını göstermek ne mümkün ve ne de lüzumludur. Şarkiyatçılar, geçmişin ve bugünün İslâm tarihi üstadlarından ne derecede faydalandığımı hemen farkedebilecektir. Ayrıca bu sayfalarda ortaya konulan Arap tarihi görüşünün meydana gelişine yardım etmiş olan bütün seleflerime, hocalarıma, meslektaşlarıma ve öğrencilerime şükran borcumu ifade etmek isterim.
Eserin müsveddelerini okuyup tenkitlerini bildiren Profesör Sir Hamilton Gibb, Profesör U. Heyd, metni okuyup tenkitlerde bulunan müteveffa Profesör D. S. Rice ve birçok faydalı tavsiyelerde bulunan Profesör A.T. Hatto’ya bilhassa teşekkür ederim.
Bernard LEWIS
GİRİŞ
Arap nedir? Etnik terimlerin tarifi güçtür; Arap terimi de tarifi en güç olanlardandır. Kabulü mümkün görünen bir tarif, yani Arap teriminin belirlibir milleti vasıflandırdığı fikri, hemen bir tarafa bırakılmalıdır. Araplar bir millet olabilir; fakat, henüz hukukî manada bir millet değillerdir. Kendine Arap adını veren bir kimse pasaportunda Irak veya Ürdün, Suriye veya Lübnan, Yemen veya Suudi Arabistan, Libya veya Sudan, Tunus, Cezayir veya Fas milliyetinden olarak kaydolunmuştur. Bir kimse eğer Mısırlı ise, Birleşik Arap Cumhuriyeti vatandaşı olarak kaydolunmuş olabilir; şu sebeple ki, bu ad 1958’de gerçekleşen SuriyeMısır birliği esnasında kabul edilmiş ve birliğin bozulmasından sonra Mısır tarafından kullanılmaya devam edilmiştir. Arap devletleri ve hatta Arap devletleri birliği mevcutsa da, bütün Arapların milletdaş bulunduğu tek bir Arap devleti henüz yoktur.
Lâkin, hukukî muhteva taşımamasına rağmen Araplık bir gerçektir. Arap araplığından gurur duyar, kendini geçmişin ve bugünün Araplar’ına kuvvetle bağlı hisseder. O halde, birleştirici unsur acaba dil midir? Yani anadili Arapça olan kimse Arap mıdır? Bu basit ve ilk bakışta tatmin edici bir cevaptır; amma bütün güçlükleri halletmez. Arapça konuşan Irak veya Yemen Yahudisi, yahut Arapça konuşan Mısırlı veya Lübnanlı Hıristiyan Arap mıdır? Bizzat adı geçen kavimler ve onların Müslüman komşuları bu soruya değişik cevaplar vereceklerdir. Çoğu kendilerini Arap sayarlar, fakat hepsi değil. Arap terimi, Mısır ve Irak’da, civar çöllerin bedevisini büyük nehir vadilerinin yerli köylülerinden ayırt etmek için, halk dilinde bugün bile kullanılır. Bazı çevrelerde, sadece Arapça konuşanları gerçek Araplardan ayırdetmek için, “Arabofon” kelimesine başvurulur.
Birkaç yıl önce, Arap liderlerinin bir toplantısında, Arap şu kelimelerle tarif olunmuştur: “Ülkemizde yaşayan, dilimizi konuşan, kültürümüzde büyüyen ve şanımızla iftihar eden herkes bizdendir”. Bunu, selâhiyetli ilim adamı, Harvard Üniversitesi’nden Profesör Gibb’in şu tarifiyle karşılaştırabiliriz: “Hz. Muhammed’in peygamberliğini ve Arap İmparatorluğu’nun hatırasını tarihin en önemli olayı sayan, buna ilaveten Arap dilini ve onun kültürel mirasını ortak ata yadigârı olarak kabul eden herkes Arap’tır.” Bunlardan ne biri, ne de öteki sırf dil esasına dayanıyor. İkisi de bir kültür vasfı, hiç olmazsa biri, dinî vasıf ekliyor. İkisi de tarih çevçevesinde yorumlanmalıdır; çünkü, Arap teriminin ilk çağlarda ibtidaî ve sınırlı kullanılışından bugünkü geniş fakat belirsiz sınırlı manasına geçişini anlamayı, ancak Arap denilen kavimlerin tarihini incelemek sayesinde ümit edebiliriz. Göreceğimiz gibi, bu uzun devir boyunca Arap kelimesinin manası değişmiştir. Değişme ağır ve esaslı olduğundan, Arap terimi belirli bir zamanda çeşitli manalarda kullanılmış ve bu yüzden, terimin sabit ölçüde genel bir tarifi nadiren mümkün olmuştur.
Dil uzmanlarının çeşitli izah tarzlarına rağmen, Arap kelimesinin kökeni karanlıktır. Bazılarınca, kelime “batı”
…