Son yıllarda yapılan Osmanlı tarihi çalışmaları belli bir düzeye ulaşmış olsa da sosyo-ekonomik tarih incelemelerinin, Osmanlı tarihçiliğininzayıf halkalarından birini oluşturmaya devam ettiği söylenebilir.
Geçmişin kaybolmaya yüz tutmuş haritası içinde saklı kalan, keşfedilmesi zor ayrıntıları gün yüzüne çıkarmak, önemli bir ustalığı gerektirmektedir. Suraiya Faroqhi, bütüncül bir tarih resmini algılamamıza yardımcı olacak makaleleri ile titiz bir çalışma örneği sunmaktadır.
Faroqhi, tahrir defterleri, şeriyye sicilleri, mühimme defterleri gibi birincil kaynaklar ile önemli Osmanlı tarihçilerinin eserleri ışığında özellikle onbeş ve onaltıncı yüzyıllardaki Osmanlı şehirlerini ve kırsal toplumu inceliyor.
Osmanlı Şehirleri ve Kırsal Hayatı’nda hemen herkes, kendi yöresel tarihi bağlamında da ilginç ipuçları bulabilecektir.
ÇEVİRENİN ÖNSÖZÜ
Son yıllarda yapılan çalışmalar, nitelik ve nicelik açısından belli bir düzeye ulaşmış olsa da ülkemizdeki sosyoekonomik tarih incelemelerinin, Osmanlı tarihçiliğinin zayıf halkalarından birini oluşturmaya devam ettiği görülmektedir.
Bu alanın daha belirgin bir hâle gelebilmesinde, tarihçilerin yabancı dilde kaleme aldıkları eserlerin dilimize kazandırılması; böylelikle araştırmacıların ve okurların bu bilgilere ulaşımının sağlanması büyük önem taşımaktadır.
Bu bağlamda, değerli Osmanlı Tarihçisi Suraiya Faroqhi’ nin ilki Leila T. Erder’le birlikte olmak üzere XVI. yüzyıl Osmanlı şehirleri, kırsal toplumu ve Balkan panayırlarını inceleyen, uluslararası dergilerde yayınlanmış dört makalesi Türkçe’ye çevrilerek araştırmacılara ve okurlara sunulmaktadır.
Tarihçi, ele aldığı konulara ilişkin alt baslıkları, tahrir defteri, şeriyye sicilleri, mühimme defterleri vb. birincil kaynaklar yanında; yetkin tarihçilerin telif eserlerinden edindiği bilgilerin de yardımıyla îzah edip, söz konusu başlıklara yönelik özgün saptamalarda bulunmuştur.
Dört makalenin her biri, Osmanlı sosyoekonomik tarihine ilişkin son derece aydınlatıcı veriler içermektedir. Çalışmaların kendisi ve yazarın muhtemel araştırma alanları olarak bazan akış içinde bazan müstakil bir başlık altında genç araştırmacıları yönlendirdiği adresler; verdiği referanslar ve kırsal toplumla ilgili olan ikinci makalenin sonundaki zengin kaynakçanın, yeni çalışmalara kapı aralayabilmc fırsatları yaratabileceği kanaatindeyim.
Bu çalışmanın hazırlanması süresince esirgemedikleri yardım ve destek için, hocam Doç. Dr. Ahmet Güneş ve Sayın Suraiya Farocjhi’ye çok teşekkür ederim.
Emine Sonnur Özcan
Mayıs 2006
ANADOLU ŞEHİRSEL AĞİNİN ONALTINCI YÜZYILDAKİ GELİŞİMİ
Bu çalışma, Anadolu’daki şehirsel ağın onaltıncı yüzyıl boyunca gelişimini incelemektedir. Yüzyılın ikinci yarısındaki mevcut durum temel olarak ele alınmıştır. Bu ağı biçimlendiren kasaba ve şehirlerin mekân ve büyüklük dağılımlarının doğru karşılıklarını anlamak İçin, aynı bölgenin hem Kanûnî Süleyman’ın hükümdarlığının başlangıcı döneminde hem de ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısındaki durumları ele alınarak kısmî karşılaştırmalara gidilmiştir.
Değişik büyüklükteki yerleşim bölgeleri arasındaki şehir nüfusu dağılımının, bir topluluktan diğerine, kayda değer değişiklikler gösterdiği bilinmektedir. Bununla birlikte, farklı toplulukların şehirsel dağılımında, bu toplulukları bir arada tutan ve tanımlayan birtakım temel nedenleri teşhis etmek mümkündür. Bu bize, Anadolu’nun onaltıncı yüzyıl Osmanlı şehir görünümünü incelemede, temel bir bakış açısı sağlamakladır.
KAYNAKLAR
Onaltıncı yüzyıl Anadolu’sundaki şehirsel gelişime dâir veriler, Osmanlı İmparatorluğu’nun vergi sicillerinden (tahrir) edinilebilir. Bu çalışmaya kaynak malzeme oluşturan söz konusu aArafcr. genci olarak 974/156667 ve 995/158687 yıllarında hüküm süren Sultan İl. Selim ve 111. Murad dönemlerinden derlenmiştir.’
İlgili defteAcrden sadece birkaçının tarihi bilinememektedir; ancak, o yıllar boyunca derlenmiş serilere ait tûfıriAerin neredeyse tümünün Ankara’ya taşınması nedeniyle, tarihsiz sicillerin söz konusu döneme ait olduğu kuvvetle muhtemeldir.
Pazar vergisine tâbi ve kayıtlı 400’ün üzerinde vergi mükellefi (nefer) olan tüm yerleşim yerlerini ihtiva eden bir çalışma yapılmıştır.2 Söz konusu vergi mükellefleri, aile babaları ve mücerredya da caba olarak adlandırılan evlenmemiş yetişkin erkeklerden oluşmaktadır.1 Endüstri Öncesi toplumlarda toplam nüfusun, yetişkin erkek sayısının üçdört katı olduğu varsay ılırsa; bu, 1.200 ve 1.600 arasında bir nüfus anlamına gelecektir.4 Bu sınırlama, kuşkusuz ihtiyarîdir; ancak, aynı dönemde Avrupa’da yaklaşık 1.500 nüfuslu bir yerle genel olarak âdil bir ölçüm yapıldığı varsayılan bir kasaba karşılaştırıldığında söz konusu durum, bütünüyle makul olmayan bir İzah olarak gözükmeyecektir.’ Aynı şekilde, ihtiyarî anlamda, orta büyüklükte bir kasabanın, en azından 1.000 vergi mükellefini ya da 3.0004.000 nüfusu barındıracağı varsayılmıştır. 3.500 ya da daha fazla (10.50014.000 sakin) vergi mükellefine sahip olarak tanımlanan büyük şehirler, aynı dönem Avrupa Örnekleri açısından da mâkul gözükmektedir.6
Bütünsel olarak değerlendirmek genellikle çok zor olduğuna göre; nüfus gelişimi çalışmalarına kaynaklık eden tahrifar, birtakım sınırlandırmaları barındırmaktadır. Vergi amaçlı olarak derlenmiş siciller, ne kadar iyi şartlar altında yazümış olursa olsun, sayımdan kaçmak İsteyen insanlar hep olagelmiştir. Vergi mükelleflerinin gizlenmesi, tarımla uğraşan ya da konargöçer köylere göre, kasabalarda daha zor olmasına rağmen, gene de hatırı sayılır mükellef, kayıt yapan vergi memurlarından kaçabil m iştir. Ayrıca, merkezî idarenin görevlendirdiği devlet memurları sayım dışındadır; yapılma sıklığından emin olamasak da, sipahiye ailesi genellikle tahrim dâhil edilmiştir. Ancak, sancakbeyi, subaşı ve maiyetlerini, kısa kayıt ya da icmal defterlerinde bulsak da; onları, ayrıntılı kayıt ya da mufassal şeklinde tanımlanan, insaninsana numaralandırmalarda genellikle bulamayız. Küçük bîr kasabada bu nedenlerle dâhil edilmemiş insan sayısı, önemsiz bir düzeyde olmalıdır. Ancak, muhtemelen geniş maiyetiyle sancaklarda bulunan yüksek kademeli memurların sayısı kayda değerdir. Yerel kalelerde bulunan askerler, çoğunlukla merdânı kale olarak kayda geçirilmişlerdir. Bu uygulamanın düzenli olup olmadığı konusunda karar vermek zor olsa da onlar, şehir nüfusu ile birlikte sayılmamışlardır.
Kasabaları büyük köylerden ayırmak amacıyla, bir pazar vergisi kaydını ele almak, Anadolu’nun belirli yerleri için oldukça yaygın bir uygulamadır.1 Bununla beraber, aynı kişi veya kurum tarafından toplanan vergiler dışında, genellikle bir arada kayda geçirilen ve büyük sıklıkla, doğrudan Sultan’in hazinesine giden vergi kayıtları nedeniyle bu ölçütü kullanmanın kendi içinde sakıncaları vardır. Bu yüzden, pazar vergileri, tüm diğer harçlardan ayrı olarak bir alıcıya tahsis edilmişse, bunların vergi kayıtlarında yerlerini belirlemek zor ya da imkânsız olabilmektedir. Bu durum, muhtemelen Turhal ve Zile örneğinde olduğu gibidir; bu nedenle, bu İki kasabanın, pazar vergisi kayıtları bulunamamış olduğu halde, haritaya parantez içinde dâhil edilmiştir.8 Tahsisatlar belirgin olmasa da buna benzer başka örnekler olmalıdır.
Tümü aynı olarak değerlendirilirse de, birçok durumda pazar vergileri farklı türlerde olabilmiştir. Ancak, bir kasabanın teşhis edilmesi amacıyla burada kullanılan tanımlama şekli için, herhangi bir pazar vergisinin toplanıyor olması yeterli sayılmıştır. Halk pazarlarında satıcı ve alıcılar tarafından ödenen bâcı pazar en çok bilinenidir. Osmanlı İmparatorluğu’ nun pek çok bölgesi için belli oranlar, kânun Smâttfa özel fasıllar hâlinde ihdas edilmiştir. Bazı durumlarda pazar yeri, dükkânların kullanımı karşılığında kiraya verilir; ya da tek tek dükkânlar kaydedilmek suretiyle vergiye bağlanırken; ihtisâbîye, pazardaki asayiş ve denetim işini yürüten devlet memuru muhtesib tarafından toplanırdı.*
Onaltıncı yüzyılın sonlarından İtibaren, ondokuzuncu yüzyıla kadar, Anadolu’nun şehirleri ve kasabalarına dâir, sistematik bir nüfus tahmini için, resmî bir islalislikî süreklilik genci olarak yoktur. Son zamanlarda, bu sonraki çağın sistematik nüfus kayıtları hakkında gittikçe çoğalan kanıtlar ortaya Çıkarılmıştır.,u Ne yazık ki, konuya müdâhil ülkelerce bu tür ilerlemeler duyurulmamaktadır. Bu nedenle, Osmanlı yönelimi altındaki Anadolu şehirsel ağına dâir kıyaslamalarda, şimdilik onaltıncı ve ondokuzuncu yüzyılla sınırlanmış durumdayız.
Ondokuzuncu yüzyıl Anadolu şehirleri hakkında, kullanılabilir en geni§ derleme, Cuinet’nin dört ciltlik coğrafya kitabıdır.” Anlayabildiğimiz kadarıyla Cuinct, sayısal değerleri. 1888 (1306) yılı Osmanlı taşra yıllıkları ve 1885 yılı nüfus sayımının özet sonuçlarından faydalanarak ortaya çıkarmıştır.12 Kimi nedenlerden dolayı. Anadolu’nun bazı bölümleri; özellikle de Kapadokya ile ilgili rakamları bulamamış ya da gözden kaçırmıştır. Bu nedenle biz, Ankara ve Konya’ya ait taşra yıllıklarında bulduğumuz bilgilerle onun kayıtlarını tamamlamaya çalıştık. Anadolu’daki bu illerin büyüklük….