Mustafa Kemal, Vahdeddin’in ölüm haberini alınca:
“Onurlu bir adam daha vefat etti. İsteseydi Topkapı’nın bütün cevahirini götürür, gittiği yerde kendi ordusunu kurup geri dönerdi” demiştir.Vahdeddin saltanatını bırakarak, İstanbul’dan nasıl çıktı, nerelere gitti, tekrar padişah olabilmek hülyasıyla ne gibi çalışmalar içinde oldu. Bu arada yaman bir aşkın pençesinde neler çekti ve nihayet günün birinde, bin bir itina ile hazırlattığı baklava tepesinin başına oturamadan nasıl göçüp gitti?Bütün bunları, on sekiz yaşında saraya dâhil olup tam kırk yıl, bir gün bile Vahdeddin’in yanından ayrılmamak suretiyle onun mahrem kalmış hayatının her safhasını bilen ve sonunda da birlikte İstanbul’dan ayrılıp ölümüne kadar yanında bulunan emektarı Tütüncübaşı Kayserili Şükrü Efendi onun hakkında bilinmeyenleri anlatıyor.Bu kitapta Vahdeddin’in son günleri hakkında şimdiye kadar kulaktan dolma, ezbere, masa başında yazılanların tamamıyla aksine bilgiler bulacaksınız.
İÇİNDEKİLER
Sunuş
Tütüncubaşı Şükrü Kimdir.
Altıncı Mehmet Vahdeddin
Saltanatın Kaldırılması.
Vahdeddin’in Yurtdışına Çıkışı.
Vahdeddin’in Ölümü
Yorulmadık Halâ Vahdeddin’i Tartışıyoruz
Son Padişah Vahdeddin Hakkında Yazılmış Kitaplar.
1. Tütüncübaşısı Kayserili Şükrü’ye Göre Vahdeddin’in Avrupa’da Son Günleri.
2. Vahdeddin’in Avrupa’daki Son Günlerini Tütüncübaşısı Şükrü Efendi Anlatıyor
3. Malta Yolcusu Vahdeddin
4. Vahdeddin’in Malta’ya Varışı.
5. Hicaz Kralı Hüseyin, Vahdeddin’i, Mekke’ye Davet Ediyor
6. Hicaz’a Yolculuk.
7. Melik Hüseyin, Vahdeddin’i Pek Mutantan Merasimle istikbal Etti
8. Vahdeddin’in Mekke’de İlk Günü.
9. Öyleyse, Mısır’a Gidelim.
10. Bizim Bu Halimiz Hazreti Musa’yı da Geçti.
11. Vahdeddin Avrupa’da
12.Cenova Günleri
13. Cenova’da Otel Odasında
14. Cenova’dan San Remo’ya
15. Vahdeddin’in Tavla Merakı
16. Damat Ferid Paşa’nın Hastalık Haberi
17. Damat Ferid’in ölümü
18. Mediha Sultan, Vahdeddin’in Yanında.
19. Zeki Bey’in Yaptıkları
20. Vahdeddin Kardeşleri için Neler Söyledi?.
21. Vahdeddin’in Sigara Meselesi.
22. Melik Hüseyin’in Roma Elçisi Lütfullah Bey’in Vahdeddin’i Ziyareti
23. Vahdeddin’in Kızına Hasret Mektubu.
24. Vahdeddin’in Etrafında Peyda Olanlar . .
25. Sertabip Reşad Paşa Nasıl öldü?
26. Vahdeddin Cenazeden Sonra Neler Söyledi?. .
27. Vahdeddin’e Gelen önemli Mektup.
28. Vahdeddin’in Mektuba Cevabı .
29. İstanbul’dan Gelen Hanedan Mensupları
30. Vahdeddin’in Nimet Sultan’ı Bekleyişi
31. Vahdeddin’in Villasında Yaşanan Aşk.
32. Villada Yaşananlar
33. Avrupa’daki tik Ramazanımız
34. Vahdeddin’in Ölümü
35. Vahdeddin’in Cenazesi Nasıl Kaldırıldı
36. Villa Manolya’da Kalanlar Nerelere Gittiler?.
37. Vahdeddin Ölünce Başına Neler Geldi?
Bu eserin ilk bölümü Yirminci Asır dergisinin 31 Mayıs 1956 tarihli 198. sayısı ile 11 Ekim 1956 tarihli 217. sayıları arasında 20 tefrika olarak yayınlanmıştır.
Kitabımızın ek bölümünde ise dört kişiye ait farklı metinler yer almaktadır. Bunlardan biri yine Sultan Vahdeddin’in son günlerinin tanıkları olan Refii Cevat Ulunay ve Tank Mümtaz Göztepe ile ismi belirtilmemiş olan bir İtalyan gazetecinin Vahdeddîn ile yaptığı röportaj ve kaynakların ifadesine göre Sultan Vahdeddin’in Mekke’de iken yayınladığı ilk ve tek beyannamedir.
Eserin diline ve imlasına müdahale edilmemiştir. Anlamı bilinmeyen ya da açıklanma ihtiyacı duyulan kelime, kavram, yer ve şahıs adları gerek dipnotlarla gerekse köşeli parantezler içindeki açıklamalar ile izah edilmiştir. Kitapta tefrika metinde yer almayan bazı başlıksız yazılara başlıklar tarafımızdan konmuştur.
Feridun Kandemir’in yayın haklarını uhdesinde bulunduran yayınevimiz müellifin diğer eserlerini de zamanla yayınlayacaktır.
Tarihte “bilgi” esastır. Dolayısıyla tarihin yazılabilmesi için bilgiye ulaşılması gerekmektedir. Bilgiye ulaşabilmek için ise kaynakların tespiti gereklidir. Kütüphanelerimizin işlevsel olmaması nedeniyle maalesef kaynaklara ulaşmada bir kısım sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu sıkıntılar arasında derlediğimiz kaynakların ışığında hazırladığımız bu eser tarihimizin problemli noktalarından birine ışık tutmak gayretinin bir ürünüdür.
Bize göre tarih kavramı için söylenecek son sözü Pieter Geyl şöyle ifade eder: “Tarih sonu gelmeyen bir tartışmadır.”
Bazı tarihçilere göre tarihçilik elde edilen bilgiler ışığında yeni yorumlara ulaşıp bir sentez meydana getirmek tercih edilen bir çalışma şeklidir. Bu çalışmamızda biz yorumdan ziyade ulaşabildiğimiz bilgileri sistematize ederek okuyucuya ulaştırmak gayreti içinde olduk. Çünkü tarihimizin muğlâk noktalarından biri olan bu hadiseyi taraf tutarak yazmanın doğru olmayacağı kanaatini taşımaktayız.
Tarih boyunca Önemli ve değerli insanlar gelmiştir. Önemli insanlar mevki, makam veya rütbeleri, servet ve güçleri sayesinde insanlar üzerinde etkinlik kurmuş ancak bunları kaybedince tarihin mezarlığına gömülmüşlerdir. Değerli insanlar ise, ölseler bile, gömülen bir hazine gibi her zaman beşerin teveccühüne mazhar olmuşlar, saltanatların en büyüğü olan gönül tahtında yerlerini almışlardır. Sokrat’ı, Galile’yi Ölüme mahkûm edenler, şüphesiz zamanlarının önemli insanları idiler. Ama ölen Sokrat veya Galile olmadı. Onlar değerli oldukları için hâlâ bütün görkemi ile yaşıyorlar.
Bazı kişiler ise yaşadığı çağda önemli bir yer işgal etseler de ya unutulup gitmişler ya da hayattaki rolleri objektif olarak değerlendirilip haklarında kesin hükümler verilmemiştir. İşte bunlardan biride son Padişah Vahdeddin’dir.
Edebiyatımızda hatıra sözcüğünün bir edebi türü karşıladığını ilk defa Muallim Naci lügatinde şöyle ifade etmiştir: “Hatıra gelen hususi bir fikir.” Hatıra ya da çoğulu ile hatırat hayatın, hayat tecrübelerinin, izlenimlerin sonradan tespitidir. Abdülhak Hamid Tarhan “Hayat zaten bir hatırattan ibarettir.” der. Tanpınar’da hatıra için “Galiba bütün sanatların anası” diyerek onun Önemini ortaya koyar.
Şimdiye kadar yayınlanmış hatıralara rağmen edebiyatımızdaki hatıra türünün eksikliğinden haklı bir şekilde şikâyet edilir. İnsanlar geçen zaman içinde tarihe damgasını vurmuş önemli kişilerin hayatını, yaşanan iz bırakmış olayları daima merak etmişlerdir. Bu merakı giderecek kaynaklarda tabii ki ilgili kişilerin yayınlanmış ya da yayınlanacak hatıralardır. Bugün nasıl coğrafyamızdaki gelişmeleri merak ve ilgi ile izleyerek olayların içyüzünü öğrenmek istiyorsak düne ait olayları da merakla öğrenmeye çalışıyoruz.
İşte bizde bu düşünceden hareketle tarihimizin çelişkili konularından bir olan Son Padişah Vahdeddin’i Tütüncübaşısı Kayserili Şükrü Efendinin ağzından anlatan bir hatıratı yayınlamaya karar verdik. Son Osmanlı Padişahı olan Vahdeddin’in yanında onun son günlerine şahitlik eden bir kişinin hatıraları olması yönüyle önemli olduğu kanaatini taşımaktayız. Bu cümleden hatıralarda belirtilenlerle katıldığımız ya da doğruluğunu tasdik ettiğimiz anlamı çıkarılmamalıdır.
Türk tarihinin son yüzyılının en büyük sorunlarından biri de dönemin önemli şahsiyetlerinin bütün yönleriyle incelenmemesidir. Yaşadıkları zaman milletimizin gidişatına yön veren kişilerin birçoğu sükût suikastına uğramış, birçoğu da gerekli ilgiyi görmemiştir. Yaşadığı dönemin olumsuz şartları içinde tarihimizin dönüm noktalarından birinde bulunan Vahdeddin maalesef gerekli ilgiyi görüp tam anlamı ile yeterli olarak ilgile* n i lmeyen lerd end i r.
Kitabımızda yararlandığımız çeşitli eserlerden yaptığımız alıntılar ya da konuşmalar, aktarımlar italik olarak dizilmiş ve yararlandığımız yerler ilmi ahlak gereği belirtilmiştir. Ancak I bütün bu hassasiyetimize rağmen yararlanıp da zikretmediği j miz alıntıların varlığı ihtimaldir. Bu durumun sehven yapılmış olduğunu da belirtmeliyim. Fakat her şeye rağmen bu hassasi S yetimizi ortaya koymak durumundayız. Ayrıca kitabın imla ve noktalamasına müdahale edilmemiş yazarların yazım tercihleri | büyük oranda korunmuştur. Kitapta bazı başlıklar tarafımızdan ilave edilmiştir. Buradaki yazımlarda günümüz imlası esas alınmıştır.
Ömer Hakan Özalp’in ifadesiyle; “Geçen geçmiş, gidenler hata ve sevaplarıyla geçip gitmişlerdir. Zaman, geçmişte yaşayanların doğrularından olduğu kadar yanlışlarından da yararlanarak hataları asgariye indirme, onların yanlışlarına düşmeme ve gelecek nesillere güzel örnekler bırakma zamanıdır. Zaten tarihin işlevi bu değil midir?
Tarihin işlevine kavuşması dileğiyle…”
Tütüncübaşı Şükrü Kimdir
Osmanlı Devletinde dönemin hâkim anlayışına göre padişah veya hanedan mensupları kendilerini bir iş kapısı olarak görmekte ve yanlarında farklı görevlerde bulunan birçok kişi çalıştırmaktadır. Ancak bu bazen israf hatta çılgınlık boyutuna varmıştır. Günümüzde nasıl insanlara kadro açmak için ihdas edilen muhayyel makamlara benzer bir uygulama ile gereksiz personel buiunduruluyorsa maalesef Osmanlı Devletinde de bu durum vardı.
Yukarıda (ta zikrettiğimiz gibi hanedan mensuplarının maiyetinde gereksiz birçok kişi çalışmıştır. Bunların birçoğunun yapacağı işi bir kişi yapabileceği halde nedense birçok kişiye….