Dini

Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi – A’mak-ı Hayal

Manaları kalplere açan Allah Teâlâ’ya hamdü senalar, Habibine, ehl-i beytine ve cümle peygamberlere selâtü selâmlar olsun! Hak Teâlâ bizleri de yoluna katıversin! Varlık iddiamızı bizden alsın. Bize kendini bildirip benliğimizin girdaplarından O’nun hidayet yoluna çıkarsın. O’na erenlerin hürmetine bizi de kendine erdirsin.

İnsan düşüncesi, hakikate çağıran nice peygamber ve velilere rağmen, kendi başına aklın vehimleri ve zannın muammaları ardında koştukça, her zaman ve devirde yetersiz ve sığ fikirlere takılmış, madde girdabında bocalamaktan öteye geçememiştir.

Ancak yetkin bir mürşide veya peygambere ulaşıp da kalbi ve vicdanı, aklı ve hayali onun rehberliğinde gördüğü terbiye sayesinde parlayarak derin bir idrâke sahip olan temiz kimseler, eşyanın hakikatini görebilmiş ve varlığın hikmetine vakıf olmuşlardır.

Şehbenderzâde Filibeli Ahmet Hilmi ve Spiritüalizm adlı kitabında Zekeriyya Uludağ, elinizdeki bu eseri yazan Filibeli Ahmet Hilmi’nin varlığa ve tasavvufa bakış açısı hakkında şu tespitlerde bulunmuştur: “Tasavvufu, genel anlamıyla “hikmet” olarak anlayan Filibeli Ahmet Hilmi, bunu şöyle açıklar: İnsanoğlu var olduğu günden itibaren ruhî ihtiyaçları, bunlardan da özellikle Yaratıcıya ait olanları ile yakından ilgilenmiş ve bu ilgiler, maddî ihtiyaçlardan önce gelmiştir.

Mutlak Varlığın hakikatini bilmek ve anlamak, yani “marifetullah”a ulaşmak için insan düşüncesinin üç aşama kaydettiğini söyleyen düşünürümüz, bunları şöyle sıralar: 1) Teşbihî Fikir[1] 2) Tenzihî Fikir[2] 3) Tevhidî Fikir[3] Böyle bir tespitten sonra düşünürümüzün kabul ettiği, insanlığın fikrî gelişim evrelerine bakacak olursak, teşbih fikri (benzetiş); insan idrâkinin bulduğu ilk düşüncedir.

Tabiat hadislerinden yola çıkarak, manayı cisimleştirerek Mutlak’ı arama ve bulma olarak anlaşılmaktadır. Tenzih düşüncesi ise; teşbih fikrinin tam bir zıddıdır, diyen A. Hilmi, şöyle devam eder: “Bu düşünceye göre Cenâb-ı Hak, vücud ve mana itibariyle bu âlemin gayrıdır. Tenzih düşüncesini kabul edenlere, yani kısacası şer’î hükümlere göre kâinat, O’nun yokluktan meydana getirdiği ve yine yok edeceği geçici bir varlıktır.

Tevhidî düşünceye gelince; bu fikir ne yalnız tenzih, ne de sadece teşbihtir. Aslında varlığın hakikati, tenzih ile teşbihin birleştirilmesidir ki, vahdet-i vücud mesleği bu düşüncenin sonucudur. Tasavvufun bir ekol olup olmadığını da yukarıdaki düşüncelerinden hareketle açıklığa kavuşturan A. Hilmi; tasavvuf, vahdet-i vücud mesleğidir.

Fakat bu fikir, bazı oryantalistlerin iddia ettikleri gibi İslam düşüncesine sonradan ilave edilmiş olmayıp aksine, Hz. Peygamber tarafından bazı münevver ashaba telkin ve hediye edilmiştir” der. Vahdet-i vücud ve tasavvuf ilmi; her ne şekil ve tecellî ile düşünülürse düşünülsün, varlığın, mahiyet itibariyle tek bir şeyden ibaret olduğunu, yani renk ve şekillerin o tek şeyin tecellî, tezahür ve safhalarından başka bir şey olmadığını açıklamıştır.”[4]

İkinci Meşrutiyet’in önemli gazeteci ve yazarlarından biri olan Filibeli Ahmet Hilmi, felsefi düşüncelerini ve vahdet-i vücut anlayışını, en bilinen eseri olan A’mâk-ı Hayâl adlı elinizdeki bu romanda akıcı ve açık bir dille anlatır. Düşünürümüz, bu eserinde Mutlak Varlığın tevhidi (Allah’ın yegâne varlık kabul edilmesi) konusunda hiçbir taviz vermeyerek yaratıcı ile yaratık arasındaki irtibatı sağlamaya çalışmıştır.

Dönemi içinde düşünce dünyasında bir kasırga gibi esen, hele felsefî bir temeli olmayan çağın Türk toplumu içerisinde İslam düşüncesi karşısındaki materyalizmi ve diğer felsefî ekollerin metafizik alandaki yetersizliklerini ortaya koymuştur. Dahası, bu problemlere İslamî bir yaklaşım getirilebileceğini vurgulamaktadır.

Bu kitabı, hakikat düşüncesine âşina vicdanlar, nihaî[5] konuları seven insanlar zevkle okuyabilirler. Bir asırdır, bu muhit ve bu millet hayli Râci’ler yetiştirdi ve daha birçokları yetişecektir. Okuyucularımıza takdim ettiğimiz bu hikâyeler (Acaba hikâye mi?!) teveccühe mazhar olursa kendimizi bahtiyar sayarız.

Çünkü bu hikâyeye rağbet, hakikatlere eğilim gösterme manasını taşıyacaktır. Bu ise okurlarımızdan uzak görülmez. Bu muhterem millet, içinde hakikat düşüncesi taşıyan binlerce hassas yürek mevcut olduğunu yâr ve ağyara ispat etmiştir. Şehbenderzâde Filibeli Ahmet Hilmi

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Kabala: Musevi Mistiklerinin Yolu

Editor

Radi Fiş – Bir Anadolu Hümanisti Mevlana

Editor

Mahremin Göçü

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası