Sâdık Hidâyet, özellikle başyapıtı Kör Baykuş’la ve öyküleriyle, modern İran edebiyatının kurucularından biri. Çoğu yazar gibi onun yaşamı da çelişkilerle dolu. Düşünceleri, sözleri ve yaptıkları üzerine giderek artan yorumlar, yaşamına retrospektif bir bakışı özellikle karmaşıklaştırıyor.,
Bu yazının (başlığını Hidayet’in “Kafka’nın Mesajı”nın hemen başında onun için sorduğu sorulardan alan) ilk bölümünde yazarın – hem yaşama hem de yaratma bağlamlarında- “İran-Avrupa-Hindistan” üçgeninde geçen yaşamına ve yazısına bakılıyor. İkinci bölümde ise Türkçede Sadık Hidayet ele alınıyor. Kimdi Hidâyet? Nerden Gelmişti? Hidayet 17 Şubat 1903’te (1905’te başlayıp 1911’e kadar süren “Meşrutiyet Devrimi”nden iki yıl önce:
Ülkede Batılılaşmanın başlangıcını oluşturan bu dönem, bütün akranları gibi onun üzerinde de belirleyici bir etkide bulunacaktı) Tahran’da doğdu. Kuzey İran’dan gelmiş soylu bir ailenin çocuğuydu. Ağabeyi Mahmud Hidayet’e göre çocukluğu boyunca ailenin ilgi odağıymış. Çocukça tuhaflıkları ve şirin konuşmalarıyla onları eğlendirirmiş.
Ama beş altı yaşlarındayken, beklenen zamandan önce, sakinleşmiş ve içine kapanık bir çocuk olmuş. Altı yaşında İlmiye okuluna gönderilen Hidâyet ilkokulu orada bitirdi. 1915’te Darü’lFünun’da Avrupalı öğretmenlerin gözetiminde Batılı bir eğitim almaya başladıysa da çok geçmeden matematik ve benzeri derslerden sıkıldı. Fransızca öğrenmek istiyordu.
Bunun üzerine ailesi onu Saint Louis Akademisi’ne yazdırdı. Hidâyet, yirmi yaşına doğru ailesiyle bağlantılarını kopardı; hayatının geri kalan bölümünde, baba evinde bir odası olmasına karşın, İran’da kaldığı zamanlarda ailesinin sosyal yaşamına katılmadı. Okul günlerinde de sonraki dönemlerde de, kendisine sağlam bir sosyal konum sağlamak için ailesinin nüfuzunu kullanma yoluna da gitmedi.
Akademideki yeni yaşamında bir yandan eskinin büyük adamlarını tanıyıp İngilizce ve Fransızca öğrenirken, bir yandan da dönemin Avrupa edebiyat çevreleriyle yazışmaya başladı. Bu dönemde başlıca ilgi alanının “Bilinmeyenin Bilgisi” olduğu anlaşılıyor: Usturlap ve büyü gibi konular üzerine kitaplar okuyordu. Yazıyordu da.
Örneğin, okulun gazetesini tek başına yazıyor, basıyor, dağıtıyordu. Bu gazeteye yazdıkları arasında, (“Bir Eşeğin Ölüm Vakti Hal Diliyle Söyledikleri” başlıklı çevirisini elinizdeki derlemede bulacağınız) “Zebân-i hâl-i yek olag der vakt-i merg” gibi, sonradan geliştireceği hayvansever görüşlerinin çekirdeği olacak öykü/denemeler de vardı.
İlk kitabı Rubaiyyât-ı Hakim Ömer Hayyâm’ı (“Filozof Ömer Hayyam’ın Rubaileri”) yirmi yaşındayken (1923) yayımlayan Sâdık Hidâyet, Saint Louis Akademisi’ni 1925-26 yılında bitirdi. Hayyam araştırmaları onu başka iki Ari düşünürü (Zerdüşt ve Buda) incelemeye yöneltti. Bu konudaki ilk izlenimlerini 1924’te İnsan ü Hayvan (“İnsan ve Hayvan”) başlıklı kısa bir çalışmada topladı.
Hayatının sonuna kadar vejetaryen olarak kalan Hidâyet’in vejetaryenliği ele aldığı bu çalışmasının da, önceki Hayyam kitabının da üslup ve benzersizlik konularında bir iddiaları yoktu. Hidâyet, 1925-26 yıllarında Rıza Şah’ın öğretmen olarak yetişsinler diye Avrupa’ya gönderdiği bir grup gencin içinde yer aldı. Belçika’da mühendislik okuyacaktı, ama vazgeçti. Mühendislik okumak için Paris’e geçti.
Orada da diş hekimliği okumaya kalktı. Bu meslek yönelimlerinden hiçbirinin onu sanat okumak kadar ateşleyemeyeceğini anlaması uzun sürmedi. Ardından, vaktini gezip görmeye ayırabilmek için bütün çalışmalarını bıraktı.
Sonraki dört yıl boyunca kendini sanatsal ve edebi çalışmalara ve yazmaya adayacaktı. O sıralarda Besançon’a taşındı. 1927’de Paris’e döndü, ertesi yıl, olasılıkla Nisan sonunda, ilk intihar girişimini gerçekleştirdi:
Marne Nehri’ne atladı, ama köprünün altındaki bir kayıkta sevişen bir çift onu gördü, erkek nehre atlayıp onu kurtardı. Hidayet bu olayı 3 Mayıs 1928’de ağabeyi Mahmud’a gönderdiği bir kartpostalda üstü kapalı olarak dile getirdi: “Bir delilik ettim; ucuz atlattım.”