Karanlık ve ölçülerin üzerinde sorumluluk gerektiren bir davanın ortasında neşesini korumak, hiç de azımsanmayacak bir meziyettir: üstelik, neşeden daha gerekli ne vardır? Delice neşeden payını almamış hiçbir şey başarıya ulaşmaz. Ancak güç fazlasıdır, gücün kanıtı.
— Tüm değerlerin bir yeniden değerlendirilişi, bu soru işareti öyle kara öyle devasadır ki, gölge salar, onu koyanın üstüne — böyle bir görev yazgısı zorlar her an, güneşe koşmaya, çok ağırlaşmış bir ciddiyeti üstünden silkip atmaya.
Her yol mubahtır bunun için, her “vaka” bir mutluluk vakasıdır. Özellikle de savaş. Savaş her zaman büyük akıllılığıydı çok manevileşmiş, çok derinleşmiş tinlerin; yaralanmada bile iyileştirici bir güç vardır hâlâ. Kaynağını, bilginlerin merakından sakladığım bir söz, çoktandır sloganım olmuştu: Increscunt animi, virescit volnere virtus. [1] Duruma göre daha çok tercih ettiğim bir başka iyileşme de, putları yoklamaktır…
Gerçekliklerden fazla put var dünyada: budur benim “kötü bakışım” bu dünyaya, benim “kötü kulağım”dır aynı zamanda… Burada bir kez çekiçle sorular sormak ve belki, yanıt olarak o ünlü içi boş sesi dinlemek, o şişkin barsaklardan geleni — nasıl da çekicidir bu, kulaklarının ardında da kulakları olan biri için — tam da sessiz kalmak isteyenin, karşısında yüksek sesli olması gerektiği,eski bir psikolog ve fareli köyün kavalcısı olan benim için…
Bu yazı da — başlığı ele veriyor ya — her şeyden önce bir dinlenme, bir güneş lekesi, bir psikologun tembelliğine kaçmaktır. Belki yeni bir savaştır da? Yeni putlar da yoklanacak mı?..
Bu küçük yazı bir büyük savaş ilanıdır; putları yoklamaya gelince, burada bir diyapozonla dokunur gibi çekiçle dokunulacak olanlar, bu defa çağın putları değil ezeli putlardır, — bunlardan daha eski, daha ikna olunmuş, daha şişirilmiş putlar yoktur kesinlikle…
Yoktur, daha içi boş olanları da… Kendilerine en çok inanılmış putlar olmalarını engellemez bu durum; üstelik, en seçkin örnekte bile, kesinlikle put denilmez onlara…