Siyaset

Sarıklı Mücahidler / Kurtuluş Savaşında

* Bir Kehanet
* Talihsiz bir Padişah
Mitingler ve Kongreler
* İzmir Mitingi
* İstanbul Mitingi
* Erzurum Mitingi
* Balıkesir Mitingi
* Sivas Mitingi
Cepheler ve Bazı Sarıklı Mücahitler
* Aydın Cephesi ve Denizli Müftüsü Ahmed
* Hulusi Efendi
* Çal Müftüsü Ahmed İzzet Efendi
* Güney Cephesi
* Vezir Hoca
Bazı Şahadetler
Ankara’da Milli Meclisin Açılışından Zafere Kadar
Meclisin Açılışı
Zafer ve Sonrası
Arayış ve Tereddütler Devri
İnkılaplar Devri

ONUNCU BASIMIN TAKDİMİ

Mevzuunda ilk olan bu eserin birinci basımı (1967) üzerinden tam kırk senelik bir zaman geçmiş bulunduğu hâlde, ondaki değerlendirmelerin bekâret ve ehemmiyeti hâlâ devam etmektedir. Bu eserin ilk basımında muhterem okuyucularımızı aradan uzun zaman geçmiş olması dolayısıyla ulemânın unutulmuş bulunan değerli hizmetlerini tesbit için bir vazifeye davet etmiştik. Bu hatırlatma sebebiyle eserimizin neşrinden sonra bize gönderilen bilgiler böyle bir cilt daha teşkil edebilecek vüs’atte olduğu hâlde onları değerlendirme imkânını bugüne kadar maalesef bulamadık. Her defasında on bin adet basılan, biz gurbetteyken korsan baskısı dahi yapılmış olan bu eser, Anadolu’ya yüzbin adetten ziyâde dağılmış olduğu hâlde zikrettiğimiz mükemmelleştirmeyi ancak bugün yapabildiğimiz için üzgünüz.

Bununla beraber eserimizin gördüğü sıcak alâka sebebiyle bu vadide bizim yazdıklarımıza ciddî bir ilâve teşkil etmeyecek mâhiyette de olsa, birkaç eser daha yayınlanmıştır. Fakat ne yazık ki, bunlardan bazıları bu hizmetleri takdir üslubunun arkasına menfî ve menhus bir emel saklamışlardır. Bu tutum, aslında eserimizin aslî tezine gûyâ bir cevap verme ihtiyacının eseri olmuştur. Hizmetleri inkâr edememek keyfiyeti yüzünden, gaye hakkında bir çarpıtma yoluna gidilmiştir. Bunun en tipik misâli, müteveffa Cemal Kutay’ın, Diyanet İşleri Başkanlığınca yayınlanan “Kurtuluşun ve Cumhuriyet’in Manevî Mimarları” (Ankara, 1973) isimli eserdir. Bu talihsiz eserin adından bile anlaşılacağı üzere, gûyâ İslâm âlimleri o büyük hizmetlerini “lâik cumhuriyet’i gaye ittihaz ederek ifâ etmişlerdir. Halbuki başı sarıklı hocalar arasında en mübâlâtsızı olan ve bundan dolayı arkadaşlarınca “Parsik Efendi” lakabıyla İstihfaf edilen Antalya milletvekili Rasih Hoca (Kaplan) bile M. Kemal Paşa’ya hilâfeti yıkma yerine kendisinin halife olmasını teklif etmiştir. Bu durum “Nutuk”ta şöyle anlatılır:

“Seyahat ettiği memleketlerden ehl i İslâm, benim halife olmamı istiyormuş. Sâhib i selâhiyet İslâm heyetleri Rasih Efendi ‘yi bana bu hususu tevdi etmek için tevkil etmiş. Rasih Efendi’ye verdiğim cevapta. İslâmlar’ın bana olan teveccüh ve muhabbetlerine teşekkür ettikten sonra… “‘

Cemal Kutay gibilerinin iddiaları fiilî vakıalar önünde kaabil i müdâfaa değildir. Zira hocalar, “Cumhuriyet’i gaye edinerek çalışmışlarsa ” M. Kemal Paşa, saltanatı ilga ettirebilmek için onları neden ölümle tehdid etmek mecburiyetinde kalmıştır.

Denilebilir ki, müslüman olmadığını kendi ağzıyla itiraf etmiş olan bir kimseden’ başka ne beklenebilir?!.. Doğru, ama hiç olmazsa böyle işlere karışmamasını istemek de bizim hakkımız değil midir?!.. Ne yaparsın ki, uhrevî mesuliyetten korkmayanlarda hakşinaslık aramak beyhudedir!.

Bunun dışında bazı eserler de akademisyenler tarafından yazıldığından hiç gereği yokken “M. Kemal Paşa” medihkârlığı ile malûl bulunmaktadır. Bu itibarla eserimiz kırk yıl sonra dahî gerek muhtevasının zenginliği ve gerekse din âlimlerinin maksatlarım doğru aksettirmek ve resmî makamların başlangıçtaki tutumlarıyla zaferden sonraki tavırları arasındaki mevcud olan korkunç tezadı aksettirmek bakımından hâlâ ilk ve son eser olmak vasfını muhafaza etmektedir.

Tekrar edelim ki, bu eser, Kurtuluş Savaşı’nın dînî heyecan ve onu tuğyan ettiren mübarek din adamlarının gayret ve himmetleri sayesinde başarılabildiğini ispat için yazılmıştır. Bizim ispatına çalıştığımız bu keyfiyet:

“Benim dinim yok!..” diyen Dr. Rıza Nur ve otuz üç dereceli mason Celâl Bayar ve âhir ömründe dinde reform yapmaya kalkışmış bulunan Fahreddin Altay gibi dine uzak şahsiyetlerin itiraflarıyla dahî sabittir. M. Kemal Paşa’nın bu husustaki beyânları ise, sayısız olup bunların pek çoğu bu eserde çeşitli vesilelerle naklolunmuştur.

Din sayesinde kurtarılmış olan vatanda zaferden sonra girişilen inkılâplarla dînin korkunç bir surette tahrip edilişi arasındaki tezada işaret etmek de eserimizin diğer bir gayesi olmuştur. Asıl ehemmiyetli olan ve bir kısım insanları rahatsız eden de kanaatimizce budur. Unutmamak gerektir ki, vatanın selâmeti ve hepimizin hayatı için din, yegâne bir sigortadır. Bugün onunla mücâdele hâlinde bulunan ve onun kitleler üzerindeki tesirini izâleye çalışan bedbahtlar, aslında bu hareketleriyle kendi geleceklerini de tehlikeye atmaktadırlar!.

Vatanının kurtuluşunda din faktörünün rolü izah edilirken, Hilâfet ve Sultan Vahîdeddîn ile ilgili ilk bölümü genişletmek ihtiyacını hissetmedik. Bu hususta yeni bir çok kaynak ve vesaik ortaya çıkmış olmasına rağmen, buna lüzum görmedik. Çünkü Sultan Vahideddin’i, müstakil bir eser hâlinde yazmış bulunduğumuzdan7, daha fazla tafsilât isteyenlerin oraya bakabileceklerini düşündük.

Diğer taraftan bu eser, ilk yayın tarihinden itibaren pek çok alâka görmüş ve hakkında sayısız tanıtım yazısı yayınlanmıştır. Bunların bazılarını daha evvelki basımlarda iktibas edip eserin baş tarafına koymuştuk. Fakat onlar gitgide çoğalarak âdeta bir kitap teşkil edecek hacme ulaştığından bu defa onları iktibas edip eserimize dercetmekten sarfı nazar ettik. Çünkü bu eserin, böyle takdirlerden müstağni kalabileceğimiz derecede büyük bir alâka görmüş olduğu herkesin malumudur.

Bununla beraber Turgut Özakman adlı tiyatrocu ve derin devlet güdümlü bir şahsın, bütün eserlerimizle birlikte bu esere karşı da vâkî itiraz ve isnadlarına daha önce yayınladığımız “Gurbet İçinde Gurbet” isimli eserimizde vermiş olduğumuz bir prensip cevabını bu eserle şiddetli alâkası sebebiyle “Bir İstidrad” başlığı altında iktibas etmiş bulunmaktayız. O cevabın muhtevasında serdedilmiş olan sebeplerle şimdilik bu kadarla iktifa etmeyi doğru bulduk.

Pek çok şahsın mevzubahs olduğu bu esere bu defa bir şahıs isimleri indeksi ilâve ederek aranan bir kimsenin kolayca bulunmasına imkân vermek istedik.

Diğer taraftan eserin bu genişletilmiş olan basınımda elimize geçmiş olan malzemeyi tamamen kullandığımız da sanılmamalıdır. Zira bunların pek çoğu bir kitapçık teşkil edecek hacimdedir. Böyle beyânlardan kısmî bir iktibasla iktifa etmeyi doğru bulduk. Muhataplarımız daha ziyâde mâlî imkânları mahdud olan talebe hüviyetinde kimseler olduğundan eserin hacmini alabildiğince genişletmeyi, hem okuma ve hem de satın alma kolaylığını ihlâl edeceği düşüncesiyle doğru bulmadık. Esasen pek çoğu kaybolup unutulmuş bulunan din adamlarının hizmetleri hakkında, ummandan bir katre olan bizim bu naklettiklerimizin de gerçeği kavramaya kifayet edebileceğini düşündük.

Burada aslolan hocaların niyet ve gayeleri ile zafer sonrası tezadı belirtmek ve din sayesinde elde edilmiş olan siyâsî makamların, sonradan tavır değiştiren birtakım adamlarca din aleyhine nasıl kullanıldığı hususundaki dehşet verici gerçekler üzerinde okuyucularımızı düşünmeye davet etmektir.

Eser, bu muhteva ile bunu gerçekleştirebilirse, kendimizi bahtiyar addedeceğiz.

Ve minellâkittevfîk

Kadir MISIROĞLU

24 Ocak 2007

BİR İSTİDRAD:

Turgut Özakman’ın mâhud eserinde bizi hem yazdıklarımızdan ve hem de 5816 sayılı kanun sebebiyle yazamadıklarımızdan dolayı kınaması üzerine “Gurbet İçinde Gurbet” (istanbul, 2004) isimli eserimizde verdiğimiz prensip cevabını (bkz: sh: 374 vd.) buraya aynen dercediyoruz:

Bu kınama keyfiyeti, başlıca iki sebeple vâkî olmaktadır:

a Söylemediklerimden dolayı vâkî olan kınama:

Bunu yapanlar iki kategori İnsandır:

1  Uydurula gelmiş yalanların iğne batırılmış bir balon gibi patlayıp mahvolmasından korkan bir kısım İslâm düşmanları, komünistler, kemalistler ilh…

2  İslâmî mücâdelenin metoduna âid salim bir fikir sahibi olmayan ve “cihad” merhumunun mâhiyet ve şümulüne vâkıf bulunmayan bir kısım müslümanlar.

b Söylediklerimden dolayı kınayanlar: Bunlar da ekseriyetle “cinnet” ile “cesâret”in farkına ilâveten bir de islâmî tefekkürde “maslahat’ın rolünü takdirden âciz olanlardır.

Bugüne kadar emsâliyle pek çok karşılaşmış bulundu…

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Immanuel Wallerstein – Avrupa Evrenselciliği, İktidarın Retoriği

Editor

Türkçülüğün Esasları

Editor

Yaklaşan İsyan – Görünmez Komite

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası