İçimizde yükselen toplumsal paranoya, her sabah şehit haberleriyle sarsıldığımız ve içimizin dağlandığı kabus günler, türlü kötü emellere alet edilmek istenilen Türkiye Cumhuriyeti, süper güçlerin kıskacındaki vatanımız ve hemen sınır komşumuzun topraklarında aleyhimize cereyan eden kirli pazarlıklar…
Peki bunlara kim dur diyecek? Şahin Bozkurt.
Bu kitap, Türkiye’de yeni yeni yapılandırılmaya çalışılan ve eksikliği her daim hissedilen bir uluslar arası teşkilat(UAHT) ile bu teşkilatın kurmayı(keskin nişancısı) Şahin Bozkurt’un ve onun gibi vatan aşkıyla yanıp tutuşan silah arkadaşlarının teröre karşı canla başla verdiği ölümüne mücadelenin yansımasıdır.
İçinde terörün beslendiği zafiyetlerden tutun da, onları bizim üstümüze püskürten şer odaklarına ve ardında gizlenen esas politikaya kadar her şeyi bulabilirsiniz. Gizli emeller, masa başında satılan devletler, üç kuruşa heba olan hayatlar ve huzuru ihlal edilen Türkiye… Zulme, haksızlığa ve terörist emperyalizme dur demek için, kilometrelerce ötelerden atılan kahramansı kurşunlarla işte Türk’ün(Mehmetçik’in) iradesi.
ÖNSÖZ
Bir gün otuzlarında bir adanı ve eşi, altı yaşındaki yavrularıyla beraber, ailelerini ziyaret etmek için Mersin’den Mardin’e gidiyorlardı. Otobüsle yolculuk yapan bu çift kendi durağan yaşantılarında hali vakti yerinde ve gayet mutlu bir aileydiler. Baba, altın saçlı çocuğunu dizinde oturtmuş okşarken, annesi de biricik oğluna masal anlatıyordu. Çocuk elinde oyuncak robotuyla. ayağında ışığı yanan tatlı ayakkabılarıyla tam bir şirinlik abidesi gibi etrafına masum ve sevecen gülücükler dağıtıyordu. Biran yüzüne alışıla geldik bir ifade düşmüştü. Ve şöyle demişti babasına:
Baba, çişim var.
Hoppala. Tam da yerini buldun ha. Az Önce moladaydık oğlum. Niye o zaman söylemedin?
Çünkü o zaman yoktu.
Yani tam şimdi mi geldi? İllaki şimdi mi?
Evet baba, illaki de şimdi.
Dur bir poşet isteyelim muavinden.
Olmaz, söyle dursunlar.
Oğlum sen beni delirtecek misin? En az kırk kişi var, ben nasıl şoföre ‘Dur, yoksa oğlum altına kaçıracak. Çünkü poşet fikrini sevmiyor.’ diyeyim?
Bana ne ya? Bana ne işte!
Babası işin aslını çoktan biliyordu. Bu dünya tatlısı çocuğun yaptığı her şeye alışıktılar. Mutlaka o yemyeşil otlarda gezinen koyunlar için durmak istemişti. Her zaman aynı şeyi yapardı üstelik. Koyun gördü mil asla dayanamazdı. Kedi, köpek, kuş, balık değil, illaki de koyun. Baba, güldü bu duruma sadece. Bu kez çocuğun annesi olaya dahil oldu:
• Allan, canım oğlum bak bir yüzüme hele. Çocuk masmavi yaslı gözleriyle annesine bakıp ‘efendim’ dedi. O an her halde hangi şoför olsa. hangi yolcu o ağlayan meleği görse, anında durmak islerdi Ancak zeki annesi duruma el koyup onu hemen yatıştırdı.
Benini aslan oğluma dedesi ne almış bakalım?
Ne almış?
Tam dört tane koyun.
Oley.
Hem bir de yavru varmış. Elim kadar.
Elin kadar mı?
Belki daha da küçük.
Anne, o şimdi nasıl büyüyüp de kocaman olacak ki.
Zaten deden de öyle dedi. ‘Altan’ım gelsin de ben bu kuzuyu ona verecegim.hu çok küçük. Ona baksa baksa Allan bakar,’
Doğru mu anne, doğru di mi?
Evet çocuğum, niye yalan söyleyeyim ki?
Çocuk yaşlarını siler silmez hemen devam elti meşhur gülüşlerine. Babası eşini bir kere daha takdir etmişti. On dakika boyunca camdan manzarayı seyretti Allan. Yol adda koyunlar cenneti gibiydi. Urfa’dan çıkıp Mardin’e girmek üzereydiler. Altan parıl parıl parıldayan gözleriyle koyunları seyrediyor, bir yandan da onları sayıyordu. Tam yüze kadar sayabiliyordu ve sonra bir daha başa dönüyordu. Bir an dönüp babasına baktı. Babası o an annesiyle konuşuyordu Tam o sırada otobüs yavaşlamaya başladı. Allan babasına Baba her yerde asker var.’ dedi. Babası hemen camdan dışarı baktı ve kısık da olsa duyulabilecek bir sesle’ Bun lar asker değil oğlum, bunlar terörist ‘ dedi.
Birkaç saniye sonra araç durdu,kapı açıldı. Adam esinin güzlerinin içine baktı. Eşi onun ellerini avuçlarının içine aldı. Otobüsün içine art arda sekiz terörist girdi. Aracın dışında da onlarcası vardı. Yolculardan kimliklerini çıkarmalarını istediler. Sırayla herkesin kimliklerine baktılar. Memleketlerini ve yaşlarını göz önünde bulundurup herkese yaptığı işini sordular. Altan’ın babasına sorduklarında, ‘esnafım’ dedi. Ne üzerine iş yaptığını sordular. O da bir kırtasiye işlettiğini söyledi. Onu bırakıp bir arkadakine geçtiler. Adamcağız derin bir oh çekmişti.
İşin çok talihsiz olan yanıysa o an tam asker mevsimiydi. Kafası üç numara tıraşlı olan gençleri hemen aşağıya indirdiler. Yedi genç araçtan inmişti. Onları yaşlı bir adam daha takıp etti. Gençlere ‘Askere mi geldim/.’” diye sordular. Hepsi hayır diye cevap verdi ama ne çare. Teröristler onlara inanmadı ve tüm yolcuların gözleri önünde otomatik tüfeklerle yirmili yaşlardaki yedi genç fidanı şehit ettiler. Yaşlı adam da onlardan mesleğim gizleyememiş emekli bir askerdi Onu da tek kurşunla başından vurdular.
Allan dehşet içinde feryat figan ağlamaya başladı. Genç bir terörist çocuğun haline dayanamadı ve onunla konuşmaya çalıştı
Evladım adın ne senin?
Altan şimdi kafasını yere eğip. iki gözünü de elleriyle sımsıkı kapamıştı. Artık sessiz ağlıyordu. Parmaklarının arasından sızan göz yaşlan kadife pantolonuna damlıyordu. Öyle çok korkmuştu ki, sesi titriyordu.
Aaaa, Altan.
Ağlama evladım korkacak bir şey yok. Kaç yaşındasın bakalım Altan?
Altı.
Oyuncağın da mı vat senin?
Robotum var.
İsmi ne robotun?
Mehmet.
Hoppala. Başka isim kalmadı mı?
Askerlerimizin ismi ya ondan.
O an bir başka terörist girdi araya ve kızdı çocuğa. Sanki bir suçu varmış da kendisi de öz babasıymış gibi atıldı.
Ne Mehmet’i ulan. Baban mı koydu bu ismi ona. Söyle bakalım?
Altan yine ağlamaya başladı. Babası onun saçlarını okşadı ve susturmaya çalıştı. Üstelik annesi de ağlıyordu şimdi. Zavallı Altan kendisiyle ilk konuşan teröriste baktı önce. Göz yaşıyla dolan burnunu içine çekti. Sonra gözünü sildi. Ara ara kesilen bir ses tonu ite ürkerek şöyle dedi:
Ben küstüm size. Bu abi de beni korkuttu. Sizi burada istemiyorum. Gidin.
Çocuğun bu cesaretine kızmadılar. Hatta hoşlarına bile gitmişti. Otobüsteki bütün teröristler kahkahayı bastılar. Ama olacağı var ya işin;
Altan, bak koçum. Kimse sana bir şey yapmayacak. Onlar kötü adamlardı ve biz cezalarını verdik. Sana kimse zarar vermeyecek, oldu mu oğlum? Şimdi ağlama bakalım
Zaten bana dokunamazsınız ki. Babam sizi mahveder
Niye ki?
Çevik kuvvet polisi de ondan. Silahı da var onun, kelepçesi de. Hepinizi öldürür.
Bir anda otobüsteki anlık iyi hava poyraza döndü. Silahlar bu kez Altan’ın babasına doğrultulmuştu. Zavallı adamı teröristler aşağıya indirirken. Altan sarıldı babasının bacağına. Tutmak istediyse de bir türlü tutamadı onu. Babası çocuğunun yüzüne gülerek son kez baktı. Yanağını okşadı, Altan’ın minnacık ellerini bacağından çekti ve karısına son bir kez bakarak indi aşağıya. Eşi korkudan bayılmıştı. Altan hemen cama fırladı ve kocaman gözlerini ayna ayıra baktı babasına. Yaslı terörist dev gibi bıçağını sıkardı belinden. Polis babanın sırtını otobüse çevirdiler ve diz çöktürdüler. Sonra yaslı terörist arkasından bıçağı boğazına dayadı, omzunun üzerinden Altan’ın gözlerinin içine bakarak, babasının boğazını kesti. Sonra adamın can çekişen bedenini yüzüstü yere fırlattı. O gün teröristler arkalarında dokuz kişinin öldüğü bir kan deryası bıraktılar. Altan babasını bir daha hiç göremedi. Daha beteri de, babasına ait en son anısı, hiç aklından çıkaramayacağı bu insanlık dışı manzara olmuştu.
Elinizde tuttuğunuz bu kitap bir Anadolu aslanını anlatmaktadır. Bu ülke, toprağında milyonlarca şehidin yattığı kutsal bir vatandır. Şehitlik hır ölüş tarzı değildir. Şehitlik Allah katında yüce bir mertebedir. Kutlu bir kader paylaşımıdır. Anadolu’nun kapıları, verilen şehitlerimizin sayesinde bizlere açılmıştır. O günden bu zamana kadar ecdadımız bu topraklarda ne büyük imparatorluklar kurmuştur. Toprak ancak uğrunda Ölmeye hazır vatan evlatları sayesinde vatan olur. Vatan şehitlerin ruhlarıyla yücelir Şehitlik bir mertebedir, bu güne kadar verilen şehitlerimizle aynı kaderi paylaşmaktır. Şehitlik Çanakkale’de can veren çeyrek milyon evladımızla aynı sonu tatmaktır. Şehitlik Zekeriya Peygamber ile kader ortaklığıdır. Eğer dikkat edersek, bu güne kadar sadece askerler değil, bir çok savaşta peygamberler, liderler, din alimleri, düşünürler, bilim adamları, sporcular da şehit olmuştur. Bu ülkede vatanı uğrunda savaşarak filen bir insan, daima Rabbin şehitler mertebesine ulaşmıştır Allah katında öyle makbul bir istikamettir ki, onlara ölü bile demek, Kuran’da ayetle yasaklanmış Ey bu vatanın güzel insanları. Tamamen kurguya dayalı yazmış olduğum bu kitap, bu güne kadar ülkemizi kanlı eylemleriyle derinden yaralayan terörizm ve onlara karşı kanıyla, canıyla mücadele veren bir teşkilatla ilgilidir. Sahan kod adlı bir vatan evladının, bir keskin nişancının ülkesi için ömrünün son anına kadar vermiş olduğu mücadelenin öyküsüdür.
Saygılarımla, Dr. Özgür Koçkar.