Her çocuğun özünde, o çocuğun nasıl bir yetişkin olacağının şifrelerini barındıran ‘çocukluk sırrı’ vardır.
Bu sır, çocuğun içinde ‘buyurucu bir iç kılavuz’ olarak, mütevazı bir sabırla, adım adım o çocuğun kişilik ve karakterini oluşturma mücadelesi verir.
Yetişkinler ise, çocuğun özunde gerçekleşen bu ince yapılanmayı hesaba katmadan, kendilerince bir zoraki kişilik oluşturma gayreti içine girdikleri için, çocuk eğitiminde sorunlar yaşanıyor.
Bu kitapta, çocuğun benliğini zarara uğratmadan, kişilik ve karakterini bozmadan, onlara nasıl rehberlik yapılacağını bulacaksınız…
Başka bir deyişle, bu kitapta, Mevlana’ların, Hacı Bektaş’ların, Yunus’ların, Fatih’lerin nasıl yetiştiğinin sırlarını barındıran Anadolu Pedagojisi’ni bulacaksınız.
***
İthaf
Bu kitabı,
Ruhunun derinlerinde yaşadığı ‘sekine’ ile ruhuma sükûn veren aziz anneme,
Çocuklarımızın yaşamı için kendi yaşamını feda eden biricik eşime,
Ve bütün eksik ve kusurlarıma rağmen, beni hoşgörü ve tevazu ile kabul eden ‘aziz misafirlerimiz Mustafa, Halis, Hacı Kemal ve Levent’e
İthaf ediyorum…
*
ÖNSÖZ
Yaşanılabilir bir toplum inşasını arzu edenler çocukluk sırrından güç almalıdırlar. Zira çocukluğun özünde, koca bir toplumu değiştirebilecek, bitmek tükenmek bilmeyen büyülü bir güç vardır. Bu, yetişkinin ruhunu örten kalın duvarları yıkabilecek ve oradan sıcacık şefkat hissini uyandırabilecek olan tek ve biricik güçtür. Yeter ki yetişkinler, çocuğa hükmetmeyi bir marifet zannetme yanılgısından çıkıp, sevgi ve şefkat hislerini yeniden canlandırabilecek olan çocuklarına, güven içinde kendilerini bırakabilsinler…
Maalesef günümüz yetişkinleri, çocuklara o heybetli dik duruşlarının ardındaki büyüklük tutkunlukları ile baktıkları için, böyle büyük bir gücün insanlığa getirebileceği faydalardan habersiz; kendilerince bir gelecek inşasına soyunmaktadırlar. Fakat çocukların insan ruhunda uyandıracağı sevgi ve şefkati hesaba katmadan inşa edilecek olan bir hayat, insanlık tarihinin en acınacak yaşam tarzı olacaktır.
İnsan ruhunun yeniden uyanışı, çocuklarla olacaktır.
Bu uyanış, çocuklar için bir şey yapmakla değil, çocuklarla işbirliği yapmaya çalıştıkça gerçekleşecektir!..
Uzman Pedagog Adem Güneş
*
PEDAGOJİDE ANADOLU
EKOLÜNE GİRİŞ
Anne-baba demek, çocuk rehberi demektir; çocuğunu hayata hazırlayan gönüllü rehber. Hem de öylesine gönüllü ki, bu emeğinin karşısında ne para kazanır, ne de mülk. Aksine bunların her birini çocuğunun eğitimi yolunda feda eder. Hal böyle olunca, pek çok samimi anne-baba, tabiî olarak çocuk eğitimi konusunda bilgi içeren kaynaklara yöneliyor, çocuğu ile çözemediği sorunlarda yol tarifi sormak için uzman yardımına başvuruyor.
Her ne kadar günümüzde çocuk eğitimiyle ilgili yüzlerce kitap olsa da, anne-babalar çocukları ile sorun yaşamaktan tamamen kurtulamıyor. Zira çocuk yetiştirmek her zaman kitaplarda yazılanlar gibi olmuyor. Veya uzmanların verdiği tavsiyelerdeki kadar basit olmuyor.
Bu konuda anne-babaların en ciddi yanılgısı, çocukları ile problem yaşamadıkları sürece, her şeyin yolunda gidiyor olduğunu sanmalarıdır. Halbuki çocuk dünyası öyledir ki, çocukluk yıllarında her şey yolunda gibi görünse de, birçok problem yetişkinlikte ortaya çıkmaktadır. Hatta bir zamanların çocuğu evlenip eş olduğunda, ya da kendi çocuğuna annelik (veya babalık) yapmaya başladığında, çocukluk döneminde yaşadığı sorunlar bir bir gün yüzüne çıkmaktadır. Bu nedenle, her anne-baba, göz bebeği evlatları dünyaya gelmeden evvel, bir baykuş dikkati ile çocukluk sırrı’nı öğrenmeye gayret sarf etmelidir. Böylece sorunlar baş göstermeden, sorunlarla ilgili bilgi birikimine sahip olurlar.
Başka bir deyişle, anne-babalar, henüz problemlerle karşı karşıya kalmadan ‘problem çözme yeteneği’ geliştirmiş olurlar. Aslında günümüz ebeveynlerinin ellerinde ‘kendilerine has’ problem çözme yeteneği olmadığı için aile içinde karşılaştıkları ufak-tefek sorunlar bile ya kördüğüm oluyor, ya da çözümsüzleşerek bir sonraki güne taşınıyor.
Pratik tecrübelerimiz gösteriyor ki, aile içinde problem çözme yeteneğinden yoksun bir anne (veya baba) karşılaştığı problemleri çoğunlukla ya şiddet kullanarak bastırmaya, ya da karşısındaki kişiyi ezerek problemin üzerini kapatmaya gayret sarf etmektedir. Böylesi bir durum, aile içinde bireylerin ‘kişiliklerinin’ bozulmasına sebep olduğu gibi, ‘karakter sahibi’ olmalarına da engeldir.
Çocuk dünyasını hissedemeyen bir anne-baba, çocuğunu iyi bir şekilde yetiştirmek istediği halde, çoğu defa çocuğunun kişilik ve karakterini bozduğunun farkında bile değildir. Çocuk terbiyesi, çocuğu hissetmeden olmaz! Ayrıca her anne-baba mutlak surette çocukluk sırrını öğrenmeli ve problem çözme yöntemi olarak şiddet ve cezadan kendini anndırmalıdır. Çünkü ceza-şiddet ve baskı ile çocuklar terbiye olmaz. Olsa olsa içinde farklı, dışında farklı, iki kişilikli suni bir insan çıkar ortaya. Bu noktada cevap verilmesi gereken en önemli soru, “Çocuk dünyasını kimin tarifi ile tanıyacağız?” sorusudur. Birçok anne-baba zanneder ki, sadece tek bir çocuk terbiye yöntemi vardır. Bu nedenle bazen televizyon ekranlarında duydukları bir uzmanın görüşünü tek doğru görüş, bazen okudukları kitaplardaki bilgilerin tek doğru bilgi olduğu kanısına kapılırlar. Halbuki gerek uzman görüşleri, gerekse okunan kitaplardaki bilgiler, o konunun uzmanı olan kişinin çocuk eğitiminde benimsediği yöntemlerle ve kendi bakış açısıyla yakından ilgilidir.
Başka bir deyişle, her uzman, kendini yetiştirdiği kaynaklardan yola çıkarak kazandığı bakış açısıyla anne-babalara tavsiyelerde bulunur, eserler ortaya koyar. Ancak her uzmanın aynı bilgi kaynağını kullanmadığı düşünülürse, neredeyse uzman sayısınca çözüm önerisi olacağı açıktır. Örneğin bir uzman, Almanya’da hâkim olan çocuk terbiye yöntemlerini benimsemişse, onun anne-babalara tavsiye ettiği çözüm önerilerinde, Almanya’daki çocuk terbiyesine ait izleri görebilirsiniz. Veyahut Rusya’da kullanılan pedagojik prensipleri benimseyen başka bir uzmanın da yazdığı kitaplarda, verdiği konferanslarda Rusya’nın pedagojik prensiplerinden faydalanarak birtakım bilgileri aktardığını hissedersiniz…
Bu açıdan değerlendirildiğinde görülür ki, tek bir pedagoji yoktur. Buna bağlı olarak da tek bir çocuk eğitimi yöntemi yoktur!
Çocuk eğitimi, kültürden bağımsız olamaz
Dünya üzerinde, çocuk eğitiminde birçok yol ve yöntem bulunmaktadır. Bu yöntemlerin birçoğu, doğal olarak ülkemizi de tesir altına almaktadır. Çocuk eğitiminde özellikle Batı kaynaklı modeller, kitaplar ve uzman görüşleri oldukça yaygındır. Üzülerek görmekteyiz ki. Ülkemizde -özellikle son yüzyılda- çocuk ruhundan oldukça uzaklaşılmış, nezaket ve zarafet içindeki anneler gitmiş, yerine cinnet nöbetlerine kapılmış anneler gelmiştir. Evin beyefendisi babalar gitmiş, “Çocuk terbiyesi sana aittir hanım!” diyerek, kendi çocuğundan kaçan babalar gelmiştir.
Bundan daha da acı olanı, -bir zehrin, insan bedenine sızıp, o insanı ince ince zehirlemesi gibi- bir dönem örnek insan yetiştirme modeli olan Anadolu Pedagojisi’nin içine garip bir zehrin sızmaya başlamasıdır. Hatta bu zehir, deyim ve atasözlerine kadar girmiş, ruh bozucu ifadeler normal olarak algılanmıştır. Rica ederim siz söyleyin; “kazak erkek,” “Osmanlı tokadı,” “Kızını dövmeyen dizini döver,” “Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin” gibi insanlık dışı ifadelerin Mevlana’ların yetiştiği, Yunus’ların gezindiği topraklarla ne ilgisi olabilir?
Biz, böylesine çocuk ruhundan uzaklaşmayı, kendi deyim ve atasözlerimize dahi yerleştirirken. Batı dünyası ise çocuk terbiyesinde ilerlemeyi başarmıştır. Bu, takdire değer ve saygı uyandıran bir başarıdır. Hatta Batı dünyası, çocuk ruhunu öyle ciddiye almış ki, bu sahada bir de bilim dalı oluşturmayı başarmıştır. Bu bilim dalına “pedagoji” ismi verilmiştir. Ülkemizde son dönemde sıklıkla duyulan bu kelimenin köküne bakıldığında; peda “çocuk” ve goji de “bilim” demektir. Yani en basit tarifi ile pedagoji bilimi ….