Roman (Yerli)

Beni Bir Tek Aşk aldatmadı

Yaralı bir kuşun kanat çırpışları gibiydi birbirimize son dokunuşumuz. Zayıf, titrek ve soluksuz… Binlerce cam kırığı içimizde, kulağımızda binlerce uğultu, ayrılanlara özgü umutsuzluk ve belirsiz bir sonsuzluk… Böyle bir gidiş hayal etmemiştik ikimiz de… Sanki bir yerlerde bir dağ çöktü, bir şehir yıkıldı, altında kaldık. Ah sevgilim, ne çok ağladık… Düşlerimi yükledim bir gemiye, bilinmez limanlara doğru yola çıkardım. Sen neredeysen, belki bulur diye. Sana ulaştığında belki yüreğimin kanamasını durdurur diye… Her gidiş bir bitiştir, bunu biliyorum ama her bitiş bir başlangıç değilmiş, öğreniyorum. Gelmeyeceğini bile bile, bir daha sana asla dokunamayacağımı bile bile özlüyorum. Delilik işte…

Önsöz

Duygular insanın canıdır, yaşam kaynağıdır. Akılla, mantık­la çözemediğin çok şey vardır ama bir kez duygularına güvene­bilirsen seni hiç yanıltmayacağını görürsün. Aşktaki kaybetmişliklerin duygularının seni yanıltması olmayabilir, hemen hüküm verme. Bak mesela, özlemek, aşktandır. Özlemekten korkma, beklemekten kork. Özlemin kavuşmayla diner, ama beklediğin kavuşma gerçekleşmezse özlem içini tüketir, yakar seni. Özle­nenle ilgili bir şeydir bu, verdiği sözleri tutmazsa, gelmezse, ka­vuşma gecikirse özlem aşkı tüketen bir unsur haline gelir.

Aşk için gözyaşı dökmeyi aptallık olarak görenlerin geçmi­şine bak. Hepsinde mutlaka yaralı bir aşk hikayesi vardır, hepsi o dönem gözyaşı dökmüştür. Öyleyse onlar da aptal… Aşk aptal gibi görünme riskini göze almaktır zaten. Bu riski göze alamıyorsan hiç girme bu işe. Ve sana, ağladığın için aptal diyenlere “Asıl aptal sizsiniz, aşkımın büyüklüğünü göremediğiniz için” de.

Aşık olduğun kişi, bu dünyada en anlaşamadığın kişi olabi­lir. Bunu garipseme. Aşk insanın kendisindeki eksiklikleri baş­kasında tamamlama arzusudur çünkü. Senin eksiklerini o ta­mamlayacaktır ve başta sen bunu çok yadırgayacaksındır. Çün­kü eksikliklerin yüzüne vurulacak ve belki de bunlarla ilk kez yüzleşeceksindir. Bu yüzleşmeyi çatışmadan tamamlarsan eğer, o anlaşamadığın kişinin senin için ne kadar değerli olduğunu anlayacaksındır.

Bu kitaptaki yazılar tamamen duygularımın ortaya koyduğu yazılardır. Akıl, mantık arama, bulamazsın. Bu bir ders kitabı de­ğil, bu bir rehber değil. Bu yazılar, yıllardır duygularımı anlata­bilmek için çabalamamın ürünüdür. Kimisi gazetelerde, kitaplar­da yayınlandı daha önce. Kimisi ilk kez bu kitapta yer alıyor. İsti­yorum ki, bunu okuduğun zaman senin duygularının da sözcüsü olduğumu anla. İstiyorum ki, bir gün kendini anlatmak istediğin zaman al bu kitabı eline, seç bir yazıyı oku karşındakine. İstiyo­rum ki; ne olursa olsun duygularını dinlemekten vazgeçme… Bir de aşktan… Çünkü aşk deliliktir ama tek güzelliktir…
Mehmet Coşkundeniz

Hayatı ıskalama lüksün yok senin

Bir aşk yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hâlâ yalnızsan için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan, “Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?” diye bir soruyla bile karşılaşabilirsin.

İki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıkla­rınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz. Sen, “Ama senin için şunu yaptım” derken o, “Şunu yapmadın” diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka aklına hiç getirmediğin bir iddiayla karşılaşacaksındır.

Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın, özledin, iç­tin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. “Peki o ne yaptı?” deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa ve bu eksikliği bildiği halde ta­mamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Se­nin hayatı ıskalama lüksün yok. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.

Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. “Acılara tutunarak” yaşa­mayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağ­lamadın ki… Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor. Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç girmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana. Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin ka­dar sarhoş olma özgürlüğü de cabası…

Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun ki aslolan yürektir. Yürek sesini bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar açıtsa da içini unutma; yaşadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutup­larda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri doldu­racak yüreğini…

Buz Tutar için…

O gidecek ve sen bakacaksın. Kimse olmayacak yanında, acını yalnız yaşayacaksın. Aşkı tek kişilik yaşamanın mevsimi­dir şimdi. Bahar da olsa yaz da, kış hüküm sürecektir sende. Buz tutacaksın… Herkesin buram buram terlediği güneşli bir günde üşümenin ne demek olduğunu öğreneceksin.

Tüm renkler, dönüş tarihinin belli olmadığı bir yolculuğa çık­mıştır. Baktığın her şey ya gri, ya siyahtır. Hayata dair hiçbir şey ilgi alanına girmez, öylece bir köşede, sessizce, gözyaşlarını içine akıta akıta oturup durursun. Ne dostlarını görmek istersin, ne de söylenecek bir tek sözü bile duymayı.

‘Neden ben?* diye bin kere soracaksın kendine. ‘Hak etmedim bunu’ diye yahıflanacaksın. Merak etme, her terk edilen hak et­mediğini düşünmüştür. Hiçbir farkın yok onlardan; ama, sen, terk edildiğini de kabul etmiyorsundur. ‘Neden gitti?’ sorusu gelecek ar­dından. Bulduğun yanıtları beğenmeyip gidişine bir başka bahane arayacaksın. Hiçbir bahane gerçek nedeni anlatmayacak. Çünkü aslında başından beri gördüğün; ama, bir türlü kabullenemediğin o gerçeği bir kez dile getirirsen, zaten buz tutmuş bedenin, parça parça dağılacak. Bunu bildiğin için bahanelerin arkasına saklana­caksın.

Sevmemiştir seni. Sevmişse de, senin onu sevdiğin kadar sev- memiştir. Suçlayabilir misin onu? Sen sevdin diye sevmeli miydi seni? Şart mı bu? Değil elbette; ama, gel de bunu yüreğine anlat. Anlatamayacaksm. Yürek bunu kabul etmez çünkü. Sen, ‘Seni be­nim kadar kimse sevemez’ diye sayıklarken ya da ‘Benim kıyme­timi bilemedin’ diye suçlarken onu, o, senin ne halde olduğunu bilmeden, bilse bile umursamadan, “Her seçim bir vazgeçiştir ve her seçim bir başlangıçtır sözünü kanıtlarcasına yeni bir menzile doğru yol almaya başlamıştır bile.

Senin seçiminse ‘kış’ı yaşamaktır, o zaman yaşayacaksın. Hiç­bir kış, yaşanmadan bitmez. Kışı atlayıp bahara, ondan sonra da yaza ulaşamazsın. Birçok kez donarak öleceğini düşünerek, gözyaşların buz kristallerine dönüşerek, soğuğun verdiği acıdan ne­fesin kesilerek, ılık bir rüzgârı, san sıcak güneşi düşleyerek dibine kadar, titreye titreye yaşayacaksın. Sonra bir gün pencereden gü­neşin girdiğini, yanaklarında donan gözyaşlarının eridiğini, için­deki titremenin hafiflediğini, renklerin gittikleri yerden döndüğü­nü, susturduğun tüm dostlarının yeniden konuşmaya başladığını göreceksin. Bir gülümseme yayılacak yüzüne, oturduğun o köşe­den kalkacaksın ve baharın kokusunu içine çeke çeke, güneşin ve sıcağın keyfini çıkaracaksın… Bir başka ‘kış’a kadar…

Şimdi sen yoksun öyle mi? Dur bir dakika, tam anlayamadım galiba… Yani bir daha elini hiç tutamayacağım, gözlerine ba­kamayacağım, her dokunduğumda içimde bir yanardağı harekete geçiren ipek tenine dokunamayacağım öyle mi? Hayır, bu bir şaka olmalı… Söyle bana, “Şaka” de Allah aşkına…

Şunu yeniden tekrar etsene bana, beynim almıyor kusura bak­ma. Bir içki koyayım kendime, ellerim titriyor, yatıştırır mı ne der­sin? İster misin sen de? Bir kadeh şarap iyi gelir. Şu koltuğa otura­yım. Tamam dinliyorum seni.

Demek beni seviyorsun; ama, gitmek zorundasın… Demek, bu aşk fazlasıyla yordu seni… Düşünmen gereken başka şeyler de var demek… Yo yo, seni suçlamıyorum. Gözlerimi kısmam öfkeden değil, dedim ya, ben algılamakta güçlük çekiyorum. Bekle, birkaç yudum daha alayım şaraptan. Hayır endişelenme, sarhoş olmaya­cağım. Zaten biz birlikteyken hiç sarhoş oldum mu? Senin varlığın öyle tatlı bir sarhoşluk veriyordu ki bana içkiye ihtiyacım yoktu…

Seni etkilemeye çalışmıyorum yanlış anlama, şimdi yeri geldi de o yüzden söylüyorum. Belli ki bir karar almışsın ve uygulaya­caksın. Bana düşen sadece saygı duymak. Bu arada mutfakta senin sevdiğin kurabiyelerden var ister misin? Tamam sorun değil, ben yerim. Ayakta durma öyle, tamam gideceksin de otur biraz. Sen böyle ayakta konuşurken ben daha fazla algı zorluğu çekiyorum.

Belki ben aşkı senden biraz daha farklı yaşıyorum. Neyim var neyim yoksa aşkım için ortaya koyabiliyorum. Biliyor musun, bu laftan nefret ederim; ama, galiba sorun sende değil bende. Ne za­man sevsem başarısız oldum ben. Ne zaman aşkın koyuluğuna kaptırsam kendimi sonu hüsranla biti. Bu yüzden suçlamıyorum seni. Rahat ol lütfen.

Eşyalarını merak etme. Zaten hep iğreti gibi hissettin bu aşkta kendini. Baştan bunun farkındaydım da tedirginliğin geçer diye bekliyordum. O yüzden fazla eşyan yok bende. Birkaç parçayı ben arkandan yollarım. Sen şimdi eline yük etme. Hem gideceğin yere böyle eşyalarınla gitmen yakışık almaz.

Ben mi? Hayatın bana verdiği kaçıncı ders bu bilmiyorum; ama, sanırım aşkın peşinde koşmaya devam edeceğim. Elbette ba­şaracağım bir gün. Umudumu kaybetmedim. Sen gittikten sonra epeydir el atmadığım kitaplarıma dalarım herhalde. Belki kısa bir tatil. Kafamı dinlerim. Neyse boşver. Haydi git sen. Ben de akşam sinemaya gideyim. Sahi bugünlerde iyi film var mı? Şöyle sonu mutlu biten bir aşk filmi?…

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Masumlar Apartmanı – Madalyonun İçi

Editor

Gece Taşı

Editor

Kral Kaybederse – Gülseren Budayıcıoğlu

Editor
Yükleniyor....

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası