Roman (Yabancı)

Babalar ve Oğullar

babalar ve ogullar 5ed43cd44ec0eVladamir Nabokov’a göre, “Babalar ve Oğullar” Turgunyev’in en iyi romanı olduğu gibi aynı zamanda, on dokuzuncu yüzyılın da en başarılı romanlarından biridir. Turgenyev, kuşaklararası çatışmanın günümüzde hala geçerli, ama daha derin bir görünümünü gerçekçi romanın ilk örneklerinden biri olan eserinde ustalıkla anlatıyor.

Babalar ve Oğullar ilk kez 1859’da Rusya’da yayınlandığında radikal çevrelerle gelenekçi-muhafazakar çevreler romanı odak alarak birbirlerini oldukça sert ve karşılıklı yargılarla eleştirmişlerdir.

1859 yılının yirmi mayıs günüydü. Üzerinde tozlu bir pelerin, ayağında damalı kumaştan yapılmış bir pantolon olan, kırk yaşlarındaki beyefendi, yolun üzerindeki yolcu hanının! alçak basamağına çıktı. Tombul yüzünde beyaz tüyler olan, küçük gözleriyle donuk donuk bakan genç uşağına döndü.

– Eee, Pyotr! Görünürde kimse yok mu hâlen? diye sordu.

Kulağındaki zümrüt küpeden krem sürülmüş boyalı saçlarına kadar, her yönüyle kendisini kusursuz sayan yeni kuşaktan olduğu belli uşak, çevresini küçümseyen bir tavırla, uzayıp giden yola baktı:

– Hayır efendim, kimse yok! dedi. Beyefendi,
– Kimse yok ha? diye sordu tekrar.
Uşak yine, “Yok efendim!” diye yanıt verdi.

Beyefendi içini çekerek bir sıraya oturdu. Ayaklarını altında toplayarak, düşünceli bir biçimde çevresine bakına dursun; biz de bu arada sizlere kendisini tanıtalım.

Adı Nikolay Petroviç Kirsanov’dur. Yolcu harandan on beş mil ilerisinde iki yüz canlık güzel bir evi vardır. Daha doğrusu, kendi ifadesiyle, topraklarının bir kısmını köylülere bıraktıktan sonra iki bin dönümlük bir çiftliği vardır. Babası 1812 savaşında savaşmış, okuma yazması çok az, kaba fakat iyi kalpli ülkesine bağlı bir Rus’tu. Bütün hayatı boyunca sürünmüş durmuş, sonunda bir alaya, sonra da bir tümene kumanda etmişti. Sürekli taşrada yaşamış, orada rütbesi sayesinde oldukça önemli bir rolü olmuştu.
Nikolay Petroviç, daha sonra söz edeceğimiz kardeşi Pa-vel gibi, Rusya’nın güneyinde dünyaya gelmişti. On dört yaşına kadar, ucuz öğretmenlerin, laubali, aynı zamanda yalakalığa meraklı yaverlerle alaya, kurmaya ait diğer kişilerin arasmda büyümüştü. Annesi Kolyozin’lerin soyundandı. Kız iken Agatha adım taşıyordu, general karısı olunca da Ago-fekleya Kuzminişna Kirsanova olmuştu; “general hanıman-ne”lerden biriydi. Basma süslü şapkalar takar, üzerine de ipekli elbiseler giyerdi. Kilisede haça herkesten önce yaklaşırdı. Çok yüksek sesle konuşur, sabahlan çocuklara el öptürür, geceleri onları, haç çıkararak kutsardı. Sözün kısası, keyfince yaşardı.

Nikolay Petroviç de, general oğlu olduğu için, cesaret göstermek bir yana, hatta “ödlek”tanımlamasına layık görüldüğü halde, ağabeyi Pavel gibi orduya girmek zorunda kalmıştı. Sadece nereye atandığının haberi geldiği gün, ayağım kırmış, iki ay süreyle yataktan çıkamamış, böylece ömrünün sonuna dek “topal”kalmıştı.
Bunun üzerine babası onunla uğraşmaktan vazgeçmiş, istediğini yapmasına izin vermişti. On sekiz yaşını doldurur doldurmaz onu Petersburg’ta üniversiteye kaydettirmişti. Bu arada ağabeyi de subay olarak mezun olmuş, muhafız alayına katılmıştı.

İki genç aynı evde; önemli bir devlet memuru olan, annelerinin amcası, İlya Kolyazin’in kontrolü alfanda beraber yaşamaya başlamışlardı. Babalan tümeninin başına ve eşinin yanına dönmüştü. Oğullarına da bazen yazıcı erlerin süslü kıvrımlı yazüanyla dolu, büyük, dört köşe, koyu gri kağıtlar gönderiyordu. Bu dört köşe kağıtların alt kısmında da uçları kıvrılmış harflerle ‘Tümgeneral Pyotr Kirsanov’ imzası olurdu.

1835 senesinde Nikolay Petroviç, üniversiteden mezun olmuştu. Yine o yıl içinde General Kirsanov, görevinde başarısızlık nedeniyle emekliye ayrılmış ve eşiyle birlikte Peters-burg’a gelmişti. Daha sonra Tavriçeskiy Parkı’nın yaranda ev kiraladığı, İngiliz kulübüne üye olduğu sırada aniden kalp krizinden ölmüştü. Agofokleya kocasının ölümünden sonra çok yaşamadı. Başkentin, sıradan yaşantısına alışamamış emekliliğin verdiği can sıkıntısı onu bitirmişti.

Bu arada Nikolay Petroviç daha annesi ve babası hayattayken, onları üzecek bir şey yapmıştı. Ev sahibi; memur Prepo-lovenskiy’in kızına aşık olmuştu. Genç kız sevimli ve kültürlü idi. Dergilerin bilim köşelerinde bulunan yazıları okurdu.

Nikolay Petroviç, yas süresi biter bitmez onunla evlendi. Babasının tanıdıkları vasıtasıyla, girmiş olduğu, bayındırlık bakanlığındaki görevinden ayrıldı. Maşa’sıyla beraber önce Orman Enstitüsünün yakınındaki yazlık sonra şehirde temiz bir merdiveni, serin salonlu küçük sevindi bir evde yaşadılar. En sonunda da tamamen yerleştiği köyde mutlu bir hayat geçirdi. Çok geçmeden oğlu Arkady dünyaya geldi.
Eşiyle huzurlu, sakin bir hayat geçiriyorlar, birbirlerinden de hiç ayrılmıyorlardı. Birlikte kitap okuyor, beraber piyano çalıp düet yapıyorlardı. Eşi çiçek yetiştiriyor, kuşlara bakıyor; Nikolay Petroviç’se ara sıra ava gidip çiftliğin diğer işleriyle uğraşıyordu. Arkady de sorunsuz yetişerek, büyü-yordu.

On yıl rüya gibi geçmişti. 1947 yılında Nikolay eşini kaybetti. Bu acıya zor dayandı. Birkaç hafta içinde saçları beyazladı. Biraz avunmak için Avrupa’ya gitmeye karar verdi ama 1848 (o yıl Avrupa’da karışıklıklar çıkmış, bu yüzden buhranlar başgöstermişti) burada daha fazla duramazdı.

İster istemez köye döndü. Uzun süren dinlenme döneminden sonra, çiftlikte değişiklikler yaptı.
Nikolay 1855 senesinde oğlunu üniversiteye kaydettirdi. Petersburg’da onunla beraber üç kış geçirdi ve hiçbir yere gitmeden Arkady’in genç arkadaşlarıyla dost olmaya çalışmıştı.

Son sene ise oğlunun yanına gidemedi. İşte, şimdi saçları tamamen beyazlamış, şişmanlamış ve kamburlaşmış olarak görüyoruz. Bir zamanlar kendisi gibi üniversiteden mezun olan oğlunu bekliyor.

Uşak saygısızlık etmemek ve efendisinin gözünün önünde olmamak için demir kapının altına geçip piposunu yaktı. Nikolay Petroviç başım eğerek eşikteki eski merdivenlere bakmaya başladı. Alacalı tombul bir civciv, iri san ayaklarını vurarak merdivenlerin üzerinde ağır ağır dolaşıyordu. Merdiven parmaklığına üzerine tünemiş pis bir kedi, civcive, düşmanca bakıyordu. Yakıcı bir hava vardı. Harun yan karanlık koridorundan sıcak çavdar ekmeğinin kokusu geliyordu.

Bizim Nikolay Petroviç hayallere dalmıştı. Aklından hep aynı düşünce geçiyordu.

“Oğlum… Arkaşa… diploma almış…” Başka şeyler düşünebilmek için kendini zorluyordu ama düşünceleri yine aynı konuya takılıyordu. İçi burkularak karışım hatırladı. “Bugünleri göremedi”diye fısıldadı… Tombul. Mavimtırak bir güvercin yola kondu, aceleyle gidip kuyunun yanındaki birikintiden su içmeye başladı. Nikolay Petroviç ona bakarken, kulağına yaklaşan tekerleklerin sesi geldi… Uşak kapıdan başım uzatarak:

“Geliyorlar galiba!”

Nikolay Petroviç yerinden kalktı, gözlerini yola dikti. Posta arabasına koşulan cinsten üç at ile beraber araba göründü. Arabanın içinden bir üniversiteli şapkasının kenarıyla, sevilen tanıdık bir yüz fark ediliyordu.

Nikolay Petroviç: “Arkaşa! Arkaşa!”diye bağırdı. Kolları-nı sallayarak ileriye koştu.
Birkaç dakika sonra dudakları, üniversiteyi bitiren gencin sakalsız, toz içinde kalmış, güneşten yanmış yanağına değdi…

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Paris’teki Eş

Editor

Bir Delinin Hatıra Defteri

Editor

Gelin

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası