Çeşitli konularda, küçüklü büyüklü, yüzün üzerinde esere sahip olan Ahmet Rasim, edebiyatımızda “şehir yazıları”nın ilk örneğini 1897-1899 yılları arasında kaleme aldığı “Şehir Mektupları”yla vermiştir. Ahmet Rasim, bu yazılarında II. Abdülhamit döneminin İstanbul’unu mekân, kültürel yapı, gelenekler, alışkanlıklar, insan ilişkileri gibi pek çok unsurla ele alarak bütün zenginliğiyle yansıtır. Bu yazılardan birçoğu Malûmat gazetesinde yayınlanmış daha sonra dört cilt olarak kitap haline getirilmiştir.
Anı, fıkra ve makale yazarı olarak, yaşadığı devirde her sınıftan insanın yaşayış tarzını, inançlarını, gelenek ve göreneklerini bütün incelikleriyle yansıtan Ahmet Rasim, özellikle üçer beşer kelimelik kısa, hareketli, canlı cümleleriyle devrinin yazı yönteminden büsbütün ayrılmış, konuşma dilini ve İstanbul ağzını bütün incelikleriyle ustaca kullanmıştır. Eserlerinde hayatı hep iyimser bir bakışla yorumlamış, en acı olayları dahi gülümseyerek, tatlı bir mizah çeşnisiyle anlatmıştır.
Ahmet Rasim, “Şehir Mektupları”nı büyük bir gözlem yeteneği, sade-kıvrak bir üslup ve kendine özgü bir dille kaleme almış ve bu yazılarda genellikle mizah unsurunu ön plâna çıkarmıştır. Yazarın en büyük özelliği, yazılarını bir sohbet havası içinde yazması ve okurunu daha ilk cümleden kucaklamasıdır. Çeşitli yazınsal akımların dışında kalarak kendine özgü bir üslup ve ironiyle ortaya koyduğu eserler geniş bir okur kitlesi tarafından zevkle okunmuştur.
şte sizlere sunulan bu eser, Ahmet Rasim’in çoğunluğunu fıkra-sohbet-deneme havasıyla kaleme aldığı “Şehir Mektupları”nın bir haritası konumundadır. Sadeleştirilmiş bir seçmeler kitabının sunduğu bütün imkânları değerlendirmeye çalışarak oluşturduğumuz bu eserde, Ahmet Rasim’in mektuplara verdiği numaraları kullanmak estetik açıdan pek uygun olmayacağından, kendimize göre bir numaralandırma yapmayı tercih ettik. Ayrıca bazı mektupların içinde yer alan ‘Ajans Enternasyonal’ ve ‘Taze Havadis’ bölümlerini de metinlerden ayırmadan ayrı bir alt başlık olarak vermeyi yeğledik. Sadeleştirmede de hitap ettiğimiz genel okur kesiminin bugünkü dilini esas aldık. Her ne kadar seviyeli ve köklü bir edebiyatın temelleri üzerine bina edilmiş bir üslubun tadını tam manasıyla yansıtamasak da siz okurlarımızı mektupların verdiği mizah, dil ve edebiyat zevkinden mahrum bırakmamaya gayret ettik.
Ama siz de takdir edersiniz ki yüzyılların birikimiyle oluşmuş bir kelime hazinesini bugünkü sığ sözcük hazinemize sığdırmak pek de kolay olmadı. Dünkü hakikî yazarların ağ gerip avlandıkları sahillerde biz ne yazık ki tek kancalı bir oltayla yetinmek zorunda kaldık. Haliyle bu da, mana denizinden devşirebileceğimiz söz hazinelerini kısıtladı. Küçük ve fakat şirin pırlantalarla iktifa ettik.