Dini

Allah’a Yakın Olmak – Varlık Mertebeleri ve İnsan-ı Kamil

allaha yakin olmak varlik mertebeleri ve insan i kamil 5ed4363ad3a9eALLAH’A
YAKIN OLMAK
Allah her şeyi kuşatmıştır ve insana şahdamarından daha yakındır. Ancak insanların çoğu Allah’a olan bu yakınlıklarının farkında olmadıkları için O’nu hep kendilerinin dışında aramaktadırlar. Oysaki aradıkları şey kendi içlerinde gizlidir. Bu yüzden nefsini en iyi bilen Rabbini en iyi bilendir. Nefsi bilmenin yolu ise seyr u sülûktan geçer. İnsan sülûk ederek Rabbine yaklaşır ve sonunda Rabbi kulun tutan eli, gören gözü, işiten kulağı durumuna gelir. Kul kendisinden görüp işitenin aradığı sevgili olduğunu fark eder, aradaki ayrılık kalkar. Artık Allah’a yakındır.

***

Elinizdeki bu kitabın asıl amacı tasavvufun iki temel meselesini, varlık ve insan meselesini ele almak ve bunları külli bir biçimde açıklamaktır. Müellif İsmail Hakkî Bursevî, bu iki meseleyi ünlü kelam âlimi Seyyid Şerîf Cürcânî’nin felsefe, kelâm ve tasavvuf terimleri sözlüğü niteliğindeki et-Ta’rifât isimli eserinde yer alan “hazarât-ı hams” ve “insan-ı kâmil” maddeleri çerçevesinde iki ayrı risâlede ele almış ve bu risâlelerde bahsi geçen maddeleri şerh etmiştir. Bu iki meselenin, öncelikle de varlık probleminin incelenmesi, bizlere Allah, kâinat ve insana dair köklü ve bütüncül bir bakış açısı kazandırması açısından önemlidir. Çünkü varlık, bütün var olanlar arasında ortak bir mânâdır. Dolayısıyla varlık problemi anlaşılmaksızın insanın Allah ile ve âlem ile olan ilişkisini temellendirmek mümkün olmaz. Zîrâ bu mesele bir taraftan insanın kendisi de dâhil olmak üzere bütün var olanlarla ilgili bilgi süreciyle ilişkili olduğu gibi, diğer taraftan da bütün var olanların ontolojik durumuyla alakalıdır. Dolayısıyla varlık ve varlığın mertebeleri konusu doğru biçimde anlaşılmadan ve kavranmadan insanın ne Allah hakkında, ne kendi hakkında ve ne de âlem hakkındaki bilgisi yetkinliğe erişmez. Bu yüzden tasavvuf ilmi, konusunu tespit ederken bu bütüncül bakışı kazandırmanın yolunun ancak varlığın araştırılmasıyla mümkün olacağından hareketle kendisinin konusunu varlık olarak belirlemiştir.

Nitekim müellifimiz Bursevî ile çağdaş sûfi yazarlardan biri olan Abdülganî en-Nablûsî gerçek bilgiyi elde etmek isteyen müridin yapması gereken en önemli şeyin, himmetini varlığın araştırılması problemine yöneltip duyusal, aklî ve hayalî perdelerinden gerçek anlamda soyutlanana dek bunu sürdürmesi olduğunu söyler. Var olanlar içerisinde varlığa dair küllî bir bilgi elde edebilen ve bunu ifade edebilen yegâne mevcudun insan olması ise bu eserde tartışılan diğer problemin yani insan probleminin önemini gösterir. Çünkü insan bir var olan olarak varlığın taayyünleri arasında yer aldığı gibi, varlığı bilmenin süjesi olması itibarına da sahiptir. Bundan dolayı varlık mefhumunun insan ile birlikte ele alınması çok anlamlıdır. Gerek tasavvufta ve gerekse İslâm düşüncesinin diğer okullarında bu iki önemli mesele birlikte ele alınmakta ve birbiriyle ilişkili olarak incelenmektedir. Diğer taraftan İslâm düşüncesinin ve tasavvufun insanı bu şekilde yüceltmesi, bu geleneklere göre insanın varlığın gayesi olarak görülmesine neden olmuştur. Bu geleneklerde görülen insanın Allah’ın sûreti üzere yaratılmışlığı ve O’nun yeryüzündeki halîfesi olduğu anlayışı bütün bu varlık düşüncesi ile irtibatlı bir konudur. İslâm düşünce okullarında aralarında bazı temel farklar olsa da bu anlayışın izini sürmemiz mümkündür denilebilir. Bu düşünce okullarından biri olan tasavvufun müntesipleri ise varlık ve insan hakkındaki bu anlayışın önemli temsilcileri arasında yer alırlar. Özellikle de İbnü’l-Arabî sonrası tasavvuf geleneğinde büyük ölçüde bu anlayış hâkimdir diyebiliriz. Varlık ve insan hakkındaki bu bütüncül yaklaşım teknik adı vahdet-i vücûd olan bir doktrinine bağlı olarak gelişimini sürdürmüştür. İsmail Hakkı Bursevî’nin de mensubu olduğu Osmanlı tasavvuf geleneği ise mezkûr doktrinin pratiğe dökülmesi neticesinde oluşmuştur. Bu bağlamda Bursevî’nin risâleleri üzerinden yaptığımız bu çalışmamız ile tasavvuf geleneğinin varlık düşüncesinin günümüz okuruna ulaştırılması hedeflenmektedir. Eserin günümüz Türkçesine aktarılmasında Elif Söyleyici Dedeler tarafından Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde hazırlanmış olan “İsmâil Hakkı Bursevî’nin ‘Risâletü’l-Hazarâti’l-Hamsi’l-İlâhiyye’ ve ‘İnsân-ı Kâmil’ Adlı Eseri (Metin ve İnceleme)” isimli yüksek lisans tezinde neşredilmiş metin esas alınmıştır. Elif Söyleyici Dedeler’in metni yazma nüshalardan dikkatle okuyarak hazırlamış olması takdire şâyândır. Osmanlıca bir metnin sadeleştirilmesi onu dil açısından kolay okunur kılsa da anlaşılırlığını sağlamakta yetersiz kalacağı endişesi nedeniyle kitap, yeri geldikçe tarafımızdan açıklayıcı dipnotlarla zenginleştirilmiştir. Dipnotların özellikle tasavvufî kozmolojinin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacak nitelikte olmasına gayret edilmiştir. Bir metinde yer alan dipnotların zaman zaman metni ağırlaştırıcı etkiye sahip olduğunu kabul etmekle birlikte okurlarımızın bu konuda bizi müsâmaha ile karşılayacaklarını beklemekteyiz. Ayrıca eserin daha iyi anlaşılması için Seyyid Şerîf Cürcânî’nin et-Ta’rîfât’ında yer alan hazarât-ı hams ve insân-ı kâmil maddelerinin tercümesine eserden önce yer verilmiştir. Eserde görülecek her türlü kusur ve yanlış anlama konusunda başta müellif İsmail Hakkî Bursevî hazretlerinin rûhâniyetinden af dileriz ve onun şahsında tasavvuf yolunun diğer büyüklerinin, aktâb-ı erbaanın, pîrân-ı izâmın ve bilcümle ehlullahın himmetlerinin üzerlerimize sâyebân olmasını niyâz eyleriz.

Et-Ta’Rîfât’tan Şerh Edilen Maddelerin Tercümesi

Hazarât-ı Hams (Beş İlâhî Hazret) Maddesi:

1.  Hazret: Mutlak gayb. Onun (gayb hazretinin) âlemi, ilâhî ilim mertebesindeki a’yân-ı sâbite âlemidir.
2.  Hazret: Onun (mutlak gayb hazretinin) mukabilindeki mutlak şahâdet mertebesi. Âlemi, mülk âlemidir.
3 ve 4. Hazret: İzâfî gayb hazreti. İzâfî gayb mertebesi ikiye taksim edilir: Birinci kısım mutlak gayb mertebesine daha yakındır. Bu hazretin âlemi ceberût ve melekûta ait ruhlar âlemidir. Yani soyut akıl ve nefisler âlemidir. İkinci kısım mutlak şahâdete daha yakındır. Bunun da âlemi misâl âlemidir ve melekût âlemi diye adlandırılır.
5. Hazret: Bahsi geçen dört hazreti cem eden hazrettir. Âlemi ise bütün âlemleri ve onların içerdiği şeyleri cem eden insan âlemidir. Mülk âlemi mutlak misâl âlemi olan melekût âleminin mazharıdır. Misâl (melekût) âlemi de ceberût âleminin mazharıdır. Ceberut âlemi de a’yân-ı sâbitenin mazharıdır. A’yân-ı sâbite de ilâhî isimlerin ve vâhidiyyet hazretinin mazharıdır. Vâhidiyyet de ahadiyyetin mazharıdır.

İnsan-ı Kâmil Maddesi:

İnsan-ı kâmil küllî (tümel) ve cüz’î (tikel) ilâhî âlemler ve kevnî âlemlerin tamamını kendisinde cem edendir. İnsan-ı kâmil ilâhî ve kevnî kitapları kendinde toplar. İnsan-ı kâmil ruhu ve aklı bakımından ümmü’1-kitâb (kitapların anası) diye de adlandırılan akıl kitabıdır. O kalbi bakımından levh-i mahfûz kitabıdır. O nefsi bakımından mahv ve isbât kitabıdır. O, tertemiz yüce şerefli sayfalardır. İlk Akıl’ın büyük âleme ve onun hakikatlerine nisbeti, ayniyle insan ruhunun bedene ve onun güçlerine nisbetidir. Küllî nefs büyük âlemin kalbidir. Büyük âlem, büyük insan diye adlandırılır.

Hazarât Risâlesi:
Beş İlâhî Hazret
(Hazarât-ı Hams)

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Klasik Modernizmde Kuran’a Yaklaşımlar

Editor

Aliya İzzetbegoviç – İslam Deklarasyonu

Editor

Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi – A’mak-ı Hayal

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası