Tarih

Anılarım

18804

Çerkes Ethem Yeşil Ordu’ nun kurucuları arasında yer aldı. Halk İştirakiyun Fırkası ile ilişki kurdu ve Arif Oruç’un Eskişehir’ de çıkardığı Bolşevizm yanlısı Yeni Dünya gazetesinin yayımına destek oldu.
Kurtuluş Savaşı’na önderlik ve bağımsızlık sonrası iktidar sorunları yüzünden Kemalistlerle çatıştı ve bu çatışmada yenilgiye uğrayınca kuvvetlerini dağıtarak savaşı bıraktı. Yunanlılar’ a teslim olması hayatının en büyük trajik hatası oldu. Bu hatası, siyasi hasımlarca çok kullanıldı.

Ben Kimim?

Ben kimini? Ben emlâk ve arazi sahibi, mesut ve müreffeh yaşayan ve aynı zamanda “Ekmeğinin hasmı” denecek kadar cömert bir ailenin evlâdıyım. Merhum babam Ali Bey, malikânesinin bulunduğu Bursa vilayetinde şeref ve haysiyeti ile tanınmış bir kimseydi. Ben. babamın çok sevdiği en küçük oğlu, ağabeyimin de evlâtlarına tercih elliği bir kardeşiydim.
Subay ve kurmay değilim. Askerlik mesleğine girmeyi çocuklukla çok istedimse de rahmetli babam iki büyük kardeşimin asker olmalarını yeter görmüş olacak ki. beni bu şereften mahrum etti. Bununla beraber ben aynı hevesle on dokuz yaşımda babamın bedel i nakdi vermesine meydan bırakmadan İstanbul’a kaçmış, nefer olarak süvariliğe girmiş, okur yazar olduğumdan pek de zorlanmadığım halde talimhanelerde staj görmüştüm. Terhis teskeremi başçavuş olarak aldım. Daha sonra Balkan Savaşı sırasında İstanbul’a geçerek Bakırköy’de bulunan süvari subay mektebine ayrılmış ve bir müddet geçince de süvari subay vekili olarak Çürüksulu Mahmul Paşa kolordusunun karargâh muhafız bölüğünde bulunmuştum. Bu kolordunun Bulgarlarla Çongri’de yaptığı savaşı yakından görerek o kargaşa sırasında mensup olduğum karargahtan Çatalca’ya dönmüştüm. Daha sonra bölüğümle tekrar tatbikat mektebine gittim. Orada birkaç ay kalarak Bandırma’da ailemin yanına geldim. Fiili olarak askerlik hayalım bundan ibarettir. Teorik olarak ise iki büyük kardeşim Harbiye mektebinden her sene İzinli olarak geldiklerinde beraberlerinde getirdikleri askerlik kitaplarını, çiftlikte okurdum.
Birinci Dünya Savaşı’nın ilk senesinde büyük kardeşim Reşit Bey’in kendi başına askeri ve politik bir amacı olan, Kürtler’ den ve başka milletlerden lop lan m iş “Teşkilat ı Mahsusa” kuvvetleri ile Ruslara karşı, daha sonra İran’ın güneyinde İngiliz bölgesinde ve Efgan sefer heyetinde bulundum. Pek uzun sürecek olan bu maceralardan bahsetmeyeceğim.
Ben kuvvetlerim için talim ve terbiye fırsatı bulamadım. Fakat onları kahramanca döğüştürmeye alıştırdım.. Ve devamlı olarak silah elimde yaşadım. Askerlerim de her zaman silahlı idiler. Hele Birinci Dünya Savaşı bozgunundan sonraki milli bölünme, fikir değiştirme, silah azlığı dikkate alınırsa, şahısları seçmekte ne kadar isabetli olmak gerektiği meydana çıkar.
Bana karşı iki itham ileri sürülmüştür: İdam cezalan vermek ve haraç almak. Kuvvetlerimin bulunduğu yerlerde irtikâp, rüşvet, gasp, hırsızlık pek az olurdu. Bunun sebebi, suçluları ara sıra sehpay ı adalete havale etmekliğimdir. Ne gibi hallerde nasıl eczalar verdiğimi. Yozgat ve Düzce isyanı hareketleri sırasında anlatacağım. İsyan olan yerlerde göreve yolladığım bazı müfreze komutanları uygunsuzluk yapmış olabilirler. Bunu da kaydederim.
Seyyar haldeki kuvvetlerimin iaşelerini kendi yöntemlerimle temin ederdim. Bir yerde kaldığımız zamanlarda da İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinden önce Müdafaa i Hukuk, ve işgalden sonra da Redd i İlhak ve daha sonraları Müdafaa i Milliye Cemiyetleri vasıtasıyla askerlerimi besletirdim.
Maaşlarımı da bu cemiyetler vasıtasıyla verirdim, işgalden önce Yunan tehlikesi belirdiği zaman İzmir Valisi Rahmi Bey’den elli bin lira ve İsyanları bastırma sırasında Adapazarı tüccarlarından. Arapzade bilmem kimden elli bin lira, bir de Karacabey eşrafından birisinden beş bin lira almıştım. Cepheleri teşkil etmek, kuvvetlerimi tutmak, itilaf devletlerinin işgalindeki Afyon ve Kütahya mühimmat depolarından gizlice cephane alabilmek için bana para lâzımdı.
Kütahya cephaneliğinin kaçırılması, mücadelemiz için büyük kayıp olmuştur. Hafız Bey komutasında Akhisar ve Salihli’den yolladığım bir süvari birliğinin nümayişi ile Kütahya’daki İngilizleri ürküterek cephaneliği kendi nezaretimiz altına almıştık.Fakat Hafız bana lâzım olduğundan kendisini geri aldım.
Bir müddet soma cephaneliğin İngilizler tarafından İzmit’e taşındığını haber alarak beynimden vurulmuşa döndüm. Bana bu haberi veren alay komutanı “Gebeş” lakaplı Haydar bir ay süren nakil işini bizden gizli tutmuştu. Bu cephanelik böylece elden gitti,.

Birgi:

1919 Kasım sonlarına doğru Sivas’tan Ankara’ya gelen Heyet i Temsiliye’nin de tamimi ile İzmir milli cephesi merkezlerinde ve bütün Anadolu vilayetlerinde milletvekili seçimlerine başlanmıştı. Yunan ordusu da tam bu sırada Ödemiş’den kuzeye doğru Bozdağ yaylalarını hedef tutan bir askeri harekâta girmişti. Yunanlıların bu taarruzdan maksatları Nazilli’den idare edilen güney cephesi ile merkezi Salihli olan batı ve merkez cephesi arasındaki dağlık ve az meskûn yerleri elde ederek hem Kuvayı Milliye aleyhine kışkırtmak, hem de bir seneden beri süren savaşlar sonunda Avrupa ve Yunan gazetelerinde tek tük görülen başarısızlık haberlerinin tesirini gidermekti.
Yunanlılar Bozdağ’ı işgal edecek olurlarsa Yunan ordusu gerilerini tehdit eden akıncı kollarımızı desteksiz bırakacaklar, kendilerini de o görünmez tehlikeden kurtarmış bulunacaklardı.
Yunanlılar Ödemiş’in kuzeydoğusunda Birgi nahiye merkezini iki piyade taburu ile işgal eltiler. Zaten ödemiş ilk zamanlarda Yunan eline düşmüş bulunuyordu. Birgi, merkezi Salihli olan batı cephesi ile güney cephesinin birleşme noktasını teşkil eden bir yerde olup Bozdağ yaylasına yakındır ve Demirci Efe’nin adamlarından Mestan Efe’nin idaresinde bulunuyordu.
Demirci Efe ile muhabere ederek Yunan birliklerine karşı ortak bir harekâta geçmeyi kararlaştırdık. Ben Salihli’den dört yüz mevcutlu bir müfreze yolladım. Bu müfrezenin başına tecrübeli arkadaşlardan Gavur Ali’yi tayin ettim. Harekâta o zamana kadar Kuvayı Milliyeci görünen Alaşehirli Mustafa Bey de katılacaktı. Bozdağ grup komutam Sarı Efe (Albay Edip Bey) Ödemiş’in kuzeyindeki Salihli cephesinin sol kanadına hücum eden bir başka Yunan kolu ile çarpışıyordu.
Birgi üzerine taamız eden birliklerimiz ilk baskında Yunanlıları kovmayı başardılarsa da geriden yetişen imdat kuvvetlerine karşı yenilerek çekildiler. Birgi Savaşı’nda şehit olanlardan başka Gavur Ali Bey de dahil olmak üzere on beş kadar arkadaşımız yaralı olarak esir düşmüşlerdi. O günlere kadar Yunanlıların eline esir düşen subay ve askerlerimiz İzmir’e götürülür, basit bir soruşturmadan sonra kurşuna dizilirdi. Biz de doğal olarak birliklerimizin esir ettiği Yunan subay ve askerlerini öldürürdük. Ben iki taraf için de insanlık dışı olan bu duruma engel olmak için adını hatırlayamadığım, Salihli’ye kontrol için gelen ve İzmir’e serbestçe seyahat edebilen bir Fransız subayı vasıtasıyla Yunan olağanüstü komiseri İskirkiyadis’e haber yollamıştım. Fransız subayı, olağanüstü komiserin Yunan başkomutanlığı ile muhabere ederek mübadele usulünü kabul ettirmeye çalışacağını vaadettiğini söyledi. Fakat bu teşebbüs hayli zaman önce olmuştu.
Hâlâ da iki taraf esirleri öldürmeye devam ediyordu. Birgi Savaşı’nda esir düşen arkadaşlarım, özellikle Gavur Ali Bey, namuslu ve fedakâr savaşçılar olduğu için çok üzülmüştüm. Fransız subayını tekrar karargâhıma çağırdım. Aynı gün “Sait” tarafında bize esir düşen ve henüz karargâhıma gelen yaralı bir Yunan süvari subayı İle iki Yunan askerini kendisine göstererek mübadele hakkındaki eski teşebbüslerini tekrarlamasını rica ettim. Yaralı Yunan subayı olağanüstü komiserin akrabası olduğunu da söylüyordu.
Fransız subayının bu yaralı subayı da alarak İzmir’e götürmesine izin vermiştim. İşte böylece aramızda ilk defa esir mücadelesi başlamıştır. Ertesi günü idam edilecek olan Gavur Ali Bey ve arkadaşları trenle bize iade edildiler.

Poyraz ve Alaşehir Çeteleri:

Tam bu sırada Salihli merkez cephesi yakınlarında ve gerilerinde bir uygunsuzluk başgösterdi. Silahlı olarak muhalefete geçen “Poyraz” ve “Alaşehir” çeteleri beyliği sorunu çıktı.
Bunlar milli cephemize hizmet edeceklerini söyleyerek teşekkül etmişler ve birkaç defa da bizimle savaşlara katılır gibi görünmüşlerdir. Birkaç gün devam eden hastalığundan yararlanarak vaziyet aldılar. Mevcutları beşer yüz kişiden bin silahlı, kısmen Alaşehir eşrafından Mütevellizade Mustafa Bey’le, Poyraz eşrafından Hacı Ali Bey namlarındaki iki fesatçının idare s indeydi I er. Aralarına bazı kimlikleri meçhul subaylar da katılmıştı. Hattâ Poyraz asilerinin komutanı Ahmet Bey isminde bir binbaşı ben hasta iken, Salihli’ye girerek karargâh kurmuş, bazı eşrafı kandırmış, gizli toplantılar tertiplemişti. Alaşehirli Mustafa Bey ise, aynı zamanda kandırarak kendi tarafına çektiği bir kuvveti arttırmaya çalışıyordu. Ben evvelce bunların bazı hallerinden şüpheye düşmüştüm ve bu şüpheyi halletmek istemiştim. Fakat ağabeyim Reşit Bey’in müdahalesi bu teşebbüsüme engel olmuştu. Bunlar Reşit Bey’i samimi vatansever olduklarına inandırmışlardı.
Hastalıktan kalktıktan sonra bunları kesin olarak cezalandırmaya karar verdim. Ancak karar ve tertiplerimi Reşit Bey’e hissettirmedim. Çünkü hâlâ ağabeyimi kandırabilmekteydiler. Oysa Salihli’ye sokulup ayrı ayrı yollarla kandırmakla olan Poyraz asilerinin komutanı yanımdaki adamlarımı ve cephedeki bazı kimseleri dahi kandırarak kendi tarafına çekmeye çalışıyordu. Maiyetimden ona katılanlar olmuyor değildi.
Bu kurnaz muhaliflerimin gizli amaçlarını öğrenmek, ne yapmak islediklerine iyice vâkıf olabilmek için sadık adamlarımdan bazılarını bana isyan etmiş şekilde gösterip aralarına soktum. Hattâ bunlar arasındaki en dirayetli iki arkadaşım da karargâhlarına kadar girdiler. Bütün sırlarını öğrenebilecek bir duruma girdiler. Artık her karar ve gizli teşebbüslerinden haberim oluyordu.
Anlaşıldığına göre bu muhalefet zümresi İstanbul Ferit Paşa Hükümeti ve İngiliz Muhipler Cemiyeti ile ilişkideydi. Ve hemen hepsi de İttihat ve İtilaf zihniyetinin esiriydiler. Küstah ve kimliği meçhul bu isyan karargâhından son sızan bilgi sonucu, izmir yoluyla Uşak tarafına geçmiş bulunan yüzbaşı Rıfat (hatırımda kaldığına göre) ve polis başkomiseri olduğu anlaşılan ve adı hatırımda kalmayan diğer bir arkadaşı da Uşak civarında bîr kereste bıçkısında fesat saçmakla meşgulken yakalanmışlar ve mahfuzen Salihli’ye karargâhıma gönderilmişlerdi.

Suikast Girişimi:

Bu muzır teşkilâtçıların cephemizi içten dağıtmaya uğraştıkları anlaşılıyordu. Son plan ve tertibatlarından biri de beni öldürmek suretiyle maskeyi atmaktı. Bu suikast planı, Salihli’den karargâha hastalığım sırasında bir baskın yapmak sureliyle başlayacakdıysa da, her nasılsa buna cesaret edemedikleri anlaşılıyor. Herhalde ihtiyatlı hareket düşüncesi ve tedbirleri buna uygun değildi. Nihayet iyilcştim ve kalktım. Kurnaz (!) muhalifler aradaki yanlış anlamanın kaldırılması için, beni, kardeşim Reşit ve karargâh komutanım Yusuf Beyleri bir ziyafete davet ettiler. Davet çağrısı geldi. Reşit ve Yusuf Beyler daha önceki temaslarında bu davete katılmak konusunda ikna edilmişler. Onlar da katılacakları cevabını vermişler. Reşit ve Yusuf Beyler bu davete gitmemiz için çok ısrar etliler. Ben hastalıktan yeni kalktığımı. doktor tarafından yemek ve içmekten men edildiğimi ileri sürerek her ikisinden de özür diledim, affetmelerini rica ettim. Fakat onlar ısrardan vazgeçmiyorlardı. “Biz sizi bu davete getireceğimize dair söz verdik. Gitmemeniz çok ayıp olur, biz sözümüzü yerine getirememiş durumuna düşeriz” diye söylendiler. Buna rağmen ben asla gitmeyeceğini bildirdim. Ve kendilerine de şunu söyledim; ‘Tedbirli olunuz ve hattâ davet saatinden bir saat sonra gidiniz.” Onlar benim bu sözlerime hayret ettiler. Dudak bükerek bir şey anlamadıklarım söylediler. Fakat içlerine de bir şüphe düşmüş olacak ki tedbirli olmaları Önerime de uymayı ihmal etmediler.
Halbuki ben konuşurken, bütün suikast planını çoktan Öğrenmiştim. Davet, her üçümüzü de öldürmek için hazırlanmıştı. Ben ise buna karşı tertibatımı çoktan aldırmış bulunuyordum. Bu iki yüzlü suikast kumpanyasının planı şöyleydi:
Davet akşamı karargâhlarının bulunduğu çıkmaz sokaktan geçerken, yani davete giderken, sol taraftaki cami mezarlığının duvarı arkasından pusuya düşürülecektim. Burada Kel Ömer, Gebeşli Osman, Çalılıköy’den başka bir Osman ve Tekeşinli bilmem kim bana ateş açacaklardı. Eğer planlan başarılı olmazsa sofra başında öldürülecektim.
Bize pusu kuracak olanlar gerçekten cüretli ve çok cesur adamlardı. Komplo başarılı olursa ve onlar işlerini tamamlayabilirlerse kendilerine hem yüklü maaş bağlanacak, hem de ayrıca nakit olarak ödül verilecekti. Garip olan taraf şu ki, bunlar bizim ekmeğimizi yemişlerdi, özellikle ikisi Genel Savaş sıralarında Reşit Bey’in himayesine sığınarak cepheden kurtulmuşlardı. Salihli’de çiftlikte koruculukla uğraşıyorlardı.
Pusu yerinin tam karşısında iki katlı bir han vardı. Burası kuvvetlerimizin erzak deposu gibi kullanılıyordu. Suikast tertibini öğrenince, oraya Hali! Efe ve Ali Çavuş namında güvenilir iki arkadaşımın idaresinde on kişiyi bir gün önce gizlice yerleştirmiştim. Suikastçiler mezarlık arkasında pusuya girince, bunlar han pencerelerinden ani bir ateş açarak onları Öldüreceklerdi. Bundan sonraki durumun ne olacağı da düşünülmüştü.
Reşit ve Yusuf Beyler yarım saatlik bir gecikme ile yola çıktılar. Fakat onlar sokağa girmeden önce, suikastçiler baskına uğramış, silahlar parlamıştı. Bu yaylım ateşinden sonra bir sokak savaşı başladı. Halil Efe görevim tam zamanında başarmış, suikastçiler daha ilk yaylım ateşinde imha edilmişlerdi. Biraz sonra ben de makineli tüfekle donatılmış olarak maiyetimle birlikte derhal şehre girdim. Zaten şehir, karargâhıma çok yakındı. Bütün endişem. Reşit ve Yusuf Beylerin tehlikeli durumda bulunmalarından Geri geliyordu. Fakat ikisini de selamette buldum. Yüzleri gülüyordu. Yarım saatlik gecikme on)an ölümden kurtarmıştı.
Akşam üzeri başlayan şehir içindeki çatışma sabaha kadar sürdü, iki taraf da epey kayıp verdi. Cepheye buradan telefon ettim. Bir süvari müfrezesi istedim. Bu kuvvet geldikten soma asileri şehrin kenarına sürdük. Orada savunmaya geçtiler. Aynı zamanda Alaşehir’de bulunan asi taraftarlarının imdatlarına geleceğini düşünerek Alaşehir yolunu kestirmiştim.
Bir mahalleye sıkıştırılan asileri her taraftan bir ateş çemberi içine aldığımız sırada, Ahmetli cephesinden bir Yunan müfrezesinin ileri harekete geçtiği haberini aldım. Bu. bizim iki ateş arasında kalmamıza neden olacaktı. Bereket versin, şehirde sıkışanlar ateşkes talebinde bulunmuşlardı. Beni, şehir ileri gelenlerinin araya girmesi değil, cepheden gelen ateşkes teklifini kabule mecbur ediyordu. Bu arada asilerin komutanı olan binbaşı Ahmet, karargâhında Reşit ve Yusuf Beylerin eline esir düşmüştü. Asilerin ateşkes teklifine razı olduktan sonra şehirden serbestçe çıkıp gitmelerine mani olmadık. Onlar da öylece gittiler.
Şehirde sükûnet sağlanınca ben hemen cepheye gittim. Yunanlılar, “Bin Tepeler”de kanlı bir savaştan sonra Ahmetli’ye çekilmişlerdi. Bunu gördükten sonra yüz elli kadar süvari ite Salihli’ye dondum. Asileri tutan ve onları bizim aleyhimize teşvik eden iki kişinin evlerine ateş ettirdim. Evlerini yaktım. Ele geçenleri cezalandırıyordum. Müfrezemle geri kalan firari asilerin peşlerine düştüm. Gece, Alaşehir’e gelen ve giden yollara pusular kurdum. Poyraz grubu ile temas eden Alaşehir’den Hacı Mustafa ile dört arkadaşı pusularımıza düştüler. Alaşehirli Mustafa Bey kuvvetlerinin de hazırlandıkları, ancak savunma tertibatı almakta oldukları anlaşılıyordu.
Müfrezem ertesi gün asileri Poyraz dağlarında şiddetle takip elti. Karşı koymaya devam edenlerin evlerim yakıyordum. Nihayet af istediler. “Silahlan ile gelip teslim olurlarsa, affederim” dedim. Kabul ettiler, teslim oldular. Bunun üzerine de ben Salihli’ye döndüm.

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Üç Açıdan Küba – Politik Katılım, Eğitim, Kadın/Erkek

Editor

Osmanlı’da Harem

Editor

OTAĞ-I Büyük Doğuş

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası